Diðer Yazýlar
Pages: 1
Kitap okumak By: hafiza aise Date: 16 Aðustos 2012, 15:28:43
Kitap okumak
Naci BOSTANCI • 89. Sayý / TOPLUM


Bundan bir süre önce ellili yaþlarýnýn ortasýna gelmiþ birisi ile konuþuyorduk. Bana: “Hocam, ben bu yaþa kadar hiç kitap okumadým, kendimde de hiçbir eksiklik görmüyorum.” dedi. Bir tarafta iþi kitaplarla olan bir üniversite hocasý, diðer tarafta kitaba ihtiyaç hissetmeyen böyle de yaþanabileceðinin canlý þahidi gibi duran kiþi. Birbirimizi karþýlýklý iki tuhaf insan olarak süzdük. Ona eksiklik hissetmemekte haklý olduðunu söyledim. Dünyayý bildiðimiz kadar kavradýðýmýza göre mesele yoktu. Eksiklik, hayatýmýza girdiðinde bize kattýðý üzerinden kavranabilirdi. Karþýlaþmamýþsak bunu bilmek imkânsýzdý. Epiküros’un malum sözü aklýma geldi. Ben varken ölüm yok, ölüm geldiðinde ben olmayacaðým, öyleyse ölümle hiç karþýlaþmayacaðým. Bu mantýk üzerinden gidersek, yaþayan için ölüm yok. Nihayetinde bu bir mütearife. Baþka türlü düþünülemeyecek bir durum. Kitapla karþýlaþmamýþsan kitap yok demektir.

Okumak ve kavrayýþ
Ýnsan nefes almak, yemek yemek, barýnmak ister. Bunlar en temel hayatî ihtiyaçlar. Ýnsan kitapsýz yapabilir fakat nefessiz yapamaz, türünden karþýlaþtýrmalar mânâsýz. Tam tersine alýnan nefesi, yemeði “kendiliðinden yapýlan” bir hâl olmaktan çýkartýp ona anlam katacak, bu hayat yolculuðunu yönü, zamaný belirsiz, öylesine dolaþmalar olmaktan çýkartacak, bir amaca yöneltecek olan, kiþinin bilgisi. Ýnsan hayatýnda önemli deðiþiklikler yaþadýðýnda, bambaþka bir perspektif kazandýðýnda, sanki gözünden bir perde kalkmýþ, geçmiþteki tabir caizse “ot gibi yaþamaktan” kendini anlamlý ve önemli hissettiði yeni bir aþamaya geçmiþ gibi hissediyor. Ýnsana bu hali yaþatan, nedenden baðýmsýz olarak söyleyecek olursak, nitelik deðiþimi. Ýþte temelde o nitelik farkýný doðuran, kiþiyi hayatla iliþkisinde daha çok yönlü, zengin, farklý bakýþ açýlarýna sahip, illiyet baðlarýný, olup bitenleri kavrama bakýmýndan daha donanýmlý kýlan okumalarý. Yaptýðýmýz okumalar üzerinden dünyayý, kendimizi öðrenirken ayný zamanda birbiriyle derin baðlarý olan iç içe iliþkiler aðýnda özgürlüðümüze giden yolda da mesafe kazanýyoruz. Çünkü o en temel deðerlerden birisi olan özgürlük, aklýna estiði gibi davranmak deðil, neyin esmesi gerektiðine iliþkin yetkin bir akýlla kendi inisiyatifini oluþturmak. Dünyayý ve kendini anlama bakýmýndan katmanlarýn derinlerine nüfuz edecek bilgiden yoksun kiþi, kendi özgürlüðü sandýðý düþüncenin, tutumun aslýnda bir baþka kaynaðýn yönlendirmesi olabileceði hususundaki kavrayýþlardan mahrum kalýyor.

Toplumsal statü aracý olarak okuryazarlýk
Nefesi istemsiz alýyoruz. Yemek iþi bir parça iradi ama bir yere kadar. Susuzluk da öyle. Kitap için aynýsýný söyleyemeyiz. Böylesine hayatýmýza eklenti gibi duran bir alanýn büyük ve önemli bir rol üstlenmesi tuhaf gelebilir. Hatta kitap okumaya çalýþmak, hakikaten baþlangýçta zor, adeta arkadan itilerek yapýlan bir iþ gibi. Nitekim okullarda okumayý teþvik programlarýnýn yapýlmasý, kitap özetleri çýkartanlara ödüller verilmesi, saðda solda “en iyi dost kitaptýr” türünden özendirici sloganlarýn yer almasý insanoðlunun bu iþe pek de heveskâr olmadýðýnýn kanýtlarý. Hayatýn içinde çeþitli ilginç alanlara dalmak varken, bir kitabýn baþýna oturup saatlerce sayfalarýn üzerindeki cansýz harflere bakmak, böylesi bir bakýþ açýsýnca tuhaf ve sevimsiz. Ýnsan sonuçta bir kitapta ne bulabilir ki? O yüzden zorlanarak kitapla karþýlaþan kiþi, okumanýn her zaman özel bir efor sarf edilerek yapýlabilen aðýr bir iþ olduðunu zannedebilir. Kiþi her kitap karþýsýnda zorlu bir kaleyi feth eder gibi uðraþýp duracaksa buna can mý dayanýr? Roma döneminde parþömen katmanlarýndan oluþan son derece pahalý kitaplardan kütüphane düzmek, zengin ve asil Romalý vatandaþlarýn önemli bir toplumsal statü aracýna dönüþmüþtü. Ýlginç olaný, bu asillerin bazen kitap okumayý bile bilmemeleri, buna karþýlýk kütüphanelerinde görevlendirdikleri kölelerin kitap nüshalarý çoðaltacak kadar okuryazarlýða vakýf olmalarý. Ayný durum, okuryazarlýk kýsmýný bir kenara býrakýrsak –ki ulus devletlerde bundan kaçýnabilmek imkânsýz– zengin ve gösteriþli kütüphanelerin sadece statüye hizmet ettiði modern zaman kâþaneleri de mevcut. Bu tarihten günümüze uzanan örneklerin de þahitlik ettiði gibi, okuryazarlýk dönüþtüðü statü aracý olma hâlinin çekiciliði dolayýsý ile katlanýlan bir durum mu? En azýndan kimileri için. Henüz baþlangýç aþamasýnda olan bu kiþilerin bilmediði, zaman içinde her okumanýn baþka okumalarý çaðýrdýðý, insan elinin artýk kendiliðinden kitaplara gitmeye baþladýðý gerçeði. Kitap okumak, bir süre sonra yükümlülük olmaktan çýkýyor, hayatýn olmazsa olmaz bir kesinliðine dönüþüyor. Elinizde kitap olmadan hiçbir yere gidememeye, yol çantasýna öncelikle kitap koymaya baþlýyorsunuz. Evlerde kütüphane yavaþ yavaþ oluþuyor, önce bir raf sonra iki üç beþ… Bir Diyarbakýr türküsündeki “Pencereden bakýyor/hele hele hele hele yar/Almýþ kitap okuyor/Gel öldür beni” diyerek yârine kitap okumasý üzerinden güzelleme yapan folklorun da ima ettiði gibi, okuyan kiþinin kazandýðý çekici suretin bir cazibesi elbette var. Fakat bu cazibe okudukça anlaþýlýr ki, okuyor gibi görünmenin deðil, aksine gerçekten okuyor olmanýn getirdiði kendiliðinden bir sonuç. Bilgelik ve özgürlük kiþiyi baþkalarýnýn gözünde de itibarlý kýlýyor. Bir harf öðrenmeye kýrk yýl kölelik vadeden bir anlayýþýn takipçileri olarak, öðrenme ve öðretmenin manasýný hakkýyla takdir edebiliriz. Kiþi okudukça iþin itibar kýsmý da önemsizleþiyor, talep bu deðil. Yarým sanatçý, iþin görüntüsündeki âlim her bir niteliðini sergilerken, etrafýndaki insanlarý kendisine itibar göstermeleri konusunda adeta borçlandýran bir ima ile davranýyor. Fakat okuma ile bilgelik ve özgürlük yolunda ilerleyen kiþi ayný zamanda tevazuda da yetkinleþiyor ve ilimle itibar arasýnda bir borçluluk iliþkisi kurmuyor. Ona, tedirgin ve titrek bir fener ýþýðý gibi baþkalarýnýn yoluna, gölgeli de olsa bir parça ýþýk düþürebilmenin iç huzuru yetiyor.

Ýnsanlýðýn hikâyesine tanýk olmak
Aslýnda bir bakýma her insanýn yeryüzündeki macerasýnýn insanlýðýn toplam yolculuðunun küçük bir özeti olduðunu düþünebiliriz. Vahþilik dönemi ile bebekliði, okuryazarlýkla okula gitmeyi, modern zamanlarla gençliði, sonrasýyla geleceði, nihayet ölümle dünyanýn sonunu benzeþtirebiliriz. Bir özeti olduðumuz insan kardeþlerimizin toplam hikâyesini ancak okumalar marifetiyle anlayabilir ve nihayet bunu kendi hayatýmýza taþýyabiliriz. Yapmazsak, çok kötü bir özet olabiliriz, yaparsak veciz bir yetkinlikle davranabiliriz. Ýnsanýn hayatýna, kalbine, dünyasýna baþarýyla gidebilmiþ büyük yazarlarý, fikir insanlarýný okumak onlarýn dehasý ve gözlem gücü ile hayatý görebilmek anlamýna gelir. Bunlardan herhangi birinden mahrum kalmak demek de, bir yanýmýzý eksik býrakmak anlamýna gelir. Örneðin; Hayatýnda Dostoyevski’nin Karamazov Kardeþler’ini okumamýþ birisi, iyilikten kötülüðe inançtan inançsýzlýða uzanan çizgideki çeþitli hallerin çok sesli bir anlatýmýndan mahrum kalmýþ demektir. Bu eksikliði kiþi ancak okuduðunda anlayabilir. Her okuma ile farkýna varýlan eksiklik, muhtemel diðer eksikliklerin telafisi için insana þevk verir. Descartes, iyi kitaplar okumak geçmiþ yüzyýllarýn en iyi insanlarýyla sohbet etmek gibidir, diyor. Bunun ne kadar müthiþ bir imkân olduðu ortada deðil mi?

Kitaplar, iyi kitaplar, hayatýmýzý deðiþtirecek, bizi yeni keþiflere, bilgilere çaðýracak, özgürlüðümüze götürecek kitaplar okuyalým. Böyle çok kitap olduðunu unutmayalým. Kimi iyi kitaplarý okuyamadan sona erecek hayat, farkýna varamayacaðý bazý bilgilerden mahrum bir hayat olarak gözümüze daha kurak ve çorak görünmez mi? Öyleyse bir parçasý olduðumuz þu yeryüzünün ve insanlýk mirasýnýn içindeki kimliðimizi ve özgürlüðümüzü bize sunulanýn içinden çekip çýkartalým.



radyobeyan