Siret Ansiklopedisi
Pages: 1
Peygamberlik By: saniyenur Date: 07 Aðustos 2012, 16:39:58
Peygamberlik

Müþrikler Hz. Muhammed'i yalancýlýkla itham ederek Elçiliðini kabul etmediler. Bu hususa Kur'ân-ý Kerîm'de þu ifadelerle iþaret edilmektedir: "Yoksa 'O (Kur'â)n'ý uydurdu' mu diyorlar? De ki: 'Eðer onu uydurmuþsam, suçum banadýr. Ama ben sizin iþlediðiniz suçlardan uzaðým." (11: 35). Araf sûresinde þu âyeti okumaktayýz: "Allah'a yalan uydu­ran, ya da O'nun âyetlerini yalan sayandan daha zâlim kimdir? Onlara Kitabdan nasipleri eriþir (ezelde kendileri için ne rýzýk takdir edilmiþse onu alýr ve kendilerine yazýlmýþ sü­re kadar yaþarlar); nihayet (ömürleri tükendi­ði zaman) elçilerimiz (melekler) gelip canla­rýný alýrken: 'Hani Allah'tan baþka yalvardýklarýnýz nerede?' dediklerinde: 'Bizden sapýp, kayboldular' dediler ve kendi aleyhlerine, kendilerinin kâfir olduklarýna þahitlik ettiler." (7: 37). Þûra sûresinde þöyle buyrulmaktadýr: "Yoksa: 'Allah'a yalan uydurdu' mu diyor­lar? Allah dilese senin kalbine mühür basar; bâtýlý mahveder, hakký sözleriyle yerleþtirir. Þüphesiz O, kalplerde olaný bilendir." (42: 24). Burada müþriklere bir meydan okuma vardýr: "Eðer bîr kimsenin Hz. Peygamber'in misyonu hakkýnda þüphesi varsa hayatý­na, iþlerine ve kiþiliðine baksýn. Allah Hakký sever, bâtýlý deðil. Allah Kelâmýnýn güzelliði, hikmeti, kudreti bâtýl sözlerde bulunmaz. Bâtýla sapan kiþinin kalbi mühürlenir ve yeni yüceliklere ulaþamaz; bu kiþi faraza (haþa) Allah'ýn Elçisi olsa bile." (A. Yusuf Ali, The Holy Qur'an,$h. 1312).

Müþriklerin Hz. Muhammed'i her yönüyle tanýyor olmalarý da onlara kesin bir cevaptýr. Çünkü o müþriklerin gözü önünde doðup, bü­yümüþ; hatta O'nun Mekke'deki en dürüst ve güvenilir kiþi olduðunu herkes kabul etmiþti. Onlar onu es-Sâdýk (dürüst) ve eî-Emîn (güvenilir) isimleriyle çaðýrýyorlardý. Geçmiþi le­kesiz, þahsî ve maddî hayatýnda hiçbir zaman yalan söylememiþ olan bir kiþi nasýl Allah'a yalan isnad edebilir? Böyle bir þey yalnýzca Hz. Muhammed için deðil, herhangi bir dürüst kimse için dahi düþünülemez. Hz. Pey­gamber'in hayatýnýn bu gerçekleri Kur'ân'da þu mealdeki âyetlerle ifade edil­mektedir: "(Ey Muhammed!) De ki: 'Eðer Allah dileseydi, onu size okumazdým ve onu size hiç bildirmezdi. Daha ondan önce aranýz­da bir ömür boyu kalmýþtým (böyle birþey yapmamýþtým), düþünmüyor musunuz? Al­lah'a karþý yalan uyduran, yahut âyetlerini ya­lanlayandan daha zâlim kim olabilir?..." (10: 16-17). Bu, müþriklerin, Hz. Muhammed'in Kur'ân'ý kendisi yazdýðý halde Allah'a izafe ettiði þeklindeki suçlamalarýna karþý ge­tirilen güçlü bir delildir. Bunu desteklemek için, onun bütün hayatý müþriklerin gözü önünde geçmiþtir; çocukluðu, gençliði ve orta yaþlarý kendi gözleri önünde yaþanmýþtýr. Hz. Muhammed müþrikler arasýnda ve onlarla birlikte þahsî, sosyal ve iktisadî her türlü mü­nasebet Ýçinde olmuþtu. Öyle ki, hayatýnýn hiçbir yönü müþriklere gizli deðildi. Onun ha­yatýnda bu Kitabýn yazan olabileceðini göste­ren herhangi bir iþarete rastlamýþlar mýydý? Öyle olmadýðý açýkken, müþriklere, acele ve gayrimâkul hükümler vermeden önce, Hz. Muhammed'i ve davetini düþünüp deðer­lendirmeleri, anlamaya çalýþmalarý hatýrlatýl­mýþtýr. Ve Hz. Muhammed onlara sadece þu basit gerçeði söylemektedir: "Þayet vahyolunan bu âyetler Allah'tan deðilse ve onlarý ben uydurup, O'ndan geliyormuþ gibi aktarýyorsam, benden daha günahkâr kimse ola­maz. Ayný þekilde, eðer bu âyetler gerçekten Allah'tansa ve sizler bunu reddediyorsanýz, sizden daha günahkâr kimse olamaz." (The Holy Qur'an, sh. 1048).

En'am sûresi bu ifadeleri þöylece teyid et­mektedir: "Allah'a karþý yalan uydurandan, ya da kendisine birþey vahyedilmemiþ iken 'Bana da vahyolundu.' diyenden ve 'Ben de Allah'ýn indirdiði gibi indireceðim!' diyenden daha zâlim kim olabilir? O zâlimler ölüm dal­galarý içinde, melekler de ellerini uzatmýþ: 'Haydi canlarýnýzý çýkarýn (kurtarýn), Allah'a gerçek olmayaný söylemenizden ve O'nun âyetlerine karþý büyüklük taslamanýzdan ötü­rü, bugün alçaklýk azâbýyia cezalandýrýla­caksýnýz!' (derken) onlarýn hâlini bir görsen!" (6: 93). Böyle kimseler Ankebut sûresinde de þiddetle uyarýlmýþlardýr: "Allah'a (karþý) yalan uyduran, yahut kendisine hak gelince onu yalanlayandan daha zâlim kimdir? Kâfirlerin duracaklarý yer, cehennemde deðil midir?" (29: 68). Yine ayný husus Yunus su­resinde þöyle ifade edilmiþtir: "Allah'a karþý yalan yere iftira düzenden ve O'nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zâlim kimdir? Þüphe­siz O, suçlu günahkârlarý kurtuluþa erdir­mez." (10: 17). Eðer buna dikkatlice bakarsa­nýz þu sonuca varýrsýnýz: "Dünyevî görüþ açý­sýndan bile Allah'ýn Hakikatini inkâr edenler mahzurlu bir konumdadýr. Ama bir de ibadet edilecek bâtýl tanrýlar icat edenlerin ve bu ko­nuda yalan düzenlerin hâli... Onlar için Al­lah'ýn Rahmetinden ebediyen mahrum kal­maktan daha büyük bir ceza düþünülebilir mi?" (The Meaning of The Qur'an, c. VIII, sh. 178-180). Onlar bu dünyada zihin selame­tini kaybederler ve cehennem ateþi onlarýn son duraðý olur.

Müþrikler Hz. Peygamber'i bu âyetleri ya­zarken baþkalarýndan yardým almakla da suç­lamýþlardýr. Kur'ân onlara þöyle cevap ver­mektedir: "Ýnkâr edenler: 'Bu (Kur'ân), ya­landan baþka bir þey deðildir. (Muhammed) onu uyduruyordu, baþka bir topluluk (yahudiler veya baþkalarý) da kendisine yardým etti.' dediler de muhakkak bir haksýzlýða ve Ýftiraya vardýlar. Dediler: 'Evvelkilerin masallarý, on­larý yazdýrmýþ, sabah akþam onlar kendisine okunuyor.' De ki: '(Hayýr), onu, göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen (Allah) indirdi. O, çok baðýþlayan, çok esirgeyendir." (25: 4-6). Görünüþte belli bir aðýrlýðý olan bir iddia idi bu. Çünkü, peygamberlik iddiasý hakkýnda onun kaynaðýný belirlemekten daha büyük bir delil olamazdý. Fakat, bu iddiaya karþý bir delil ileri sürülmeden, doðrudan redde gidilmesi ve âdeta; "Sizin töhmetiniz asýlsýz bir yalan­dýr; siz elçimize karþý böylesine asýlsýz bir töhmette bulunacak kadar zâlim ve adaletsiz kiþilersiniz. Kur'ân göklerde ve yerdeki bütün gizlilikleri bilen, bütün sýrlarýný bilen Allah'ýn Kelâmý'dýr." denmesi ilginç görünüyor. Müþ­riklerin töhmeti vakýalara dayanmýþ olsaydý, böyle bir tahkirle reddedilmezdi. Çünkü bu durumda onlar ayrýntýlý ve açýk bir cevap is­terlerdi. Fakat Kur'ân'daki reddin kuvvetini anladýklarýndan, böyle bir istekte bulunma­mýþlardýr. Bunun da ötesinde, "aðýrlýklý" iddi­anýn, yani müslümanlarm zihinlerinde hiç bir þüphe doðurmamýþ olmasý, bunun bir yalan olduðuna açýk bir delildir... Ayrýca, eðer pey­gambere (haþa!) "sahtekârlýðýnda" yardým et­tiklerini ileri sürdükleri kimseler yabancýlarý deðildi. Mekke'de oturduklarýndan, onlarýn bilgilerinin derecesi herkese malûmdu. Bizzat kâfirler, onlarýn en üst düzeyde edebî meziyet ve olaðanüstülük sahibi Kur'ân gibi yüce bir kitabýn meydana getirilmesinde yardýmcý olamayacaklarýný biliyorlardý. Onlarla birlikte yaþayan, çalýþan ve onu her zaman tanýyan bütün insanlardan bu durum nasýl gizlenebi­lirdi? O halde, bu itham yalnýz saçma ve sah­te olmakla kalmamakta, ayrýca Kur'ân'm cevap vermesine tenezzül etmeyecek kadar ba­yaðý olduðu da ortaya çýkmaktadýr. Dolayýsýy­la, Kur'ân, bu ithamda bulunanlarýn Hakk'a karþý çýkýþlarýnda hiçbir þey söyleyemeyecek kadar kör olduklarýný ispatlamak için ondan söz etmektedir."

Müþriklerin Hz. Muhammed hakkýndaki suçlamalarýnýn hepsi yalan olduðu gibi kendi­leri de bunu biliyorlardý. Bu yüzden de tek bir suçlamada ýsrarlý olamamýþlar ve onun hakkýnda pek çok iftirada bulunmuþlardýr. Bazen onun bir sihirbaz olduðunu, bazen de þair olduðunu söylemiþlerdir. Kur'ân bu suç­lamalarý birer birer ele alýr: "Allah'a yalan mý uydurdu, yoksa kendisinde delilik mi var?' Hayýr, âhirete inanmayanlar, azâb ve derin bir sapýklýk içindedirler." (34: 8). Ahkâf sûresin­de þu âyetler vardýr: "Onlara açýk açýk âyetlerimiz okunduðu zaman kendilerine ge-" len hakký inkâr edenler: 'Bu, apaçýk bir büyü­dür' dediler. Yoksa 'Onu (Muhammed) uy­durdu' mu diyorlar? De ki: 'Eðer ben onu uy-durmuþsam, Allah'tan gelecek cezaya karþý sizin bana hiçbir faydanýz olmaz. O, sizin ne taþkýnlýk yaptýðýnýzý, (Allah'ýn âyetleri hak­kýnda ne iftiralar attýðýnýzý) daha iyi bilir. Be­nimle sizin aranýzda O'nun þahit olmasý yeter. O, baðýþlayan, esirgeyendir." (46: 7-8).

Ve Enbiya sûresinde þu âyetleri görürüz: "Hayýr, dediler, (Muhammed'in söyledikleri), karmakarýþýk rüyalar (boþ hayaller); hayýr, onu uydurmuþ; hayýr, o þardir. (Eðer bizim kendisine inanmamýzý istiyorsa) o hâlde bize, öncekilerin (kavimlerine mucizelerle) gönde­rildikleri gibi o da bir mucize getirsin. Bun­lardan önce helak ettiðimiz hiçbir kent (halký) inanmamýþtý, þimdi bunlar mý inanacaklar?" (21: 5-6). Bu âyet, onlarýn taleplerine kýsa bir cevap mahiyetindedir: Birincisi, sizler daha önceki peygamberlerin getirdiði gibi mucize­ler istiyorsunuz; fakat o inatçý kimselerin mu­cizelere raðmen inanmadýklarýný unutuyorsu­nuz. Ýkincisi, mucize isterken, mucizeyi gör­dükten sonra da inanmayan Ýnsanlarýn kaçý­nýlmaz olarak helak edildiklerini farkedemiyorsunuz. Size istediðiniz mucizeyi gönder­memesi Allah'ýn bir lûtfudur. Bu sebeple si­zin için en hayýrlý olaný, mucize (veya azâb) gelmezden evvel inanmanýzdýr. Aksi hâlde, kendilerine mucize gösterildikten sonra da inanmayan kavimler gibi siz de helak olursu­nuz." (The Meaning ofthe Qur'an, c. VII, sh. 144, 145).

Daha sonra onlarýn bâtýl delillerini reddeden Kur'ân þöyle buyurur: "Biz ona (o Muhammed'e) þiir Öðretmedik, (þiir) ona yakýþ­maz da. O(nun getirdiði), sadece bir öðüt ve apaçýk bir Kur'ân'dýr." (36: 69). Bu âyet þair­lerin þahsiyet, mizaç, huy ve hayat tarzlarýnýn Peygamber'in hayat tarzý ve davranýþlarý ile tamamý tamamýna zýt olduðunu anlatýr. Ýlahî Daveti taþýyan bir Peygamber'e ve böyle yüce þahsiyetli bir kimseye þairler gibi þiirler söylemek ya da hikâyeler anlatmak uygun düþmez. Daha sonra Secde süresindeki þu âyeti görmekteyiz: Yoksa 'Onu uydurdu' mu diyorlar? Hayýr, o, senden önce kendilerine hiçbir uyarýcý gelmemiþ olan bir kavmi uyar­man için Rabb'inden (sana indirilen) gerçek­tir; belki yola gelirler (diye indirilmiþtir)." (32: 3). Ve son olarak Enbiya sûresi insanla­ra karar vermeden önce dikkatlice düþünme­lerini önerir: "Andolsun, size, içinde sânýnýz (þerefiniz) bulunan bir KÝtâb indirdik. Aklýný­zý kullanmýyor musunuz?" (21: 10). Mekkeli müþriklerin Kur'ân ve Peygamber'e karþý ça­resizlik içinde yönelttikleri kâhin, þair, mec­nun gibi itirazlara verilen kapsamlý bir cevap­týr ve adeta þöyle denilmektedir: "Bu Kitab'ta anlayamadýðýnýz ne var? Niçin onu doðru bir yaklaþýmla incelemiyorsunuz? Onda kesin­likle hiçbir çeliþki yoktur: O sizi, sizin prob­lemlerinizi ve hayatýnýzla ilgili meseleleri ele almaktadýr. O sizin fýtratýnýzý, kökeninizi ve sonunuzu açýklamaktadýr. O doðru ile yanlýþý ayýrmakta ve sizin vicdanlarýnýzýn da kabul ve tasdik edeceði yüksek manevî ve ahlâkî de­ðerler ortaya koymaktadýr. O halde neden bu kadar kolay ve basit bir þeyi anlamak için ak­lýnýzý kullanmýyorsunuz?"

Kur'ân-ý Kerîm, müþriklerin iddialarýna þu âyetlerle cevap vermiþtir: "(Ey Muhammed!) Yoksa 'Onu uydurdu' mu diyorlar. De ki: 'Eðer doðru iseniz haydi onun benzeri bir sûre getirin ve Allah'tan baþka çaðýrabildikle-rinizi de çaðýrýn!' Hayýr, bilgisini kavrayama­dýklarý, yorumu da kendilerine gelmemiþ olan bir þeyi yalanladýlar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamýþlardý. Bak, o zâlimlerin sonu nice oldu?" (10: 38-39). Bu âyet onlarýn ifti­ralarýnýn gerçek temelini açýklamaktadýr. Gerçekte, onlar Kur'ân'ýn uydurulmuþ oldu­ðunu yalnýzca iki temele dayanarak iddia ede­bilirlerdi ki, bu her iki temel de asla mevcut olmamýþtýr: Birincisi, Kitab'ýn Allah katýndan inmediðini, aksine biri tarafýndan (haþa) uy­durulduðu; ikincisi de, Kitâb'da serdedilen hakikatlerin ve verilen bilgilerin yanlýþ oldu­ðu iddiasý. Ancak hiç kimse Kur'ân'ýn sahi­den uydurulmuþ olduðunu ve sonra Allah'a izafe edildiðini söyleyemezdi. Hiç kimse de, Rasûlullah'in gayb perdeleri arasýndan giz­lice gözetlemede bulunup sonra (Kitab'ta bil­dirildiðinin aksine) Tek bir Allah'ýn deðil, se­malarda birçok ilahýn bulunduðunu keþfediverdiðini iddia edemezdi. Yine, hiç kimse, ama gerçek bilgiye dayanan hiç kimse melek­lerin olmadýðýný, vahyin gerçek dýþý olduðunu ve Allah'ýn olmadýðýný ileri süremezdi. Bun­lar olsa olsa birtakým doðurgan muhayyile sa­hiplerince uydurulmuþ kurgular olabilirdi. Ayrýca hiç kimse, 4tahiret"e gidip görmek su­retiyle þahit olmamýþtý ki, mükâfat ve ceza konusunda bildirilenlerin yanlýþ olduðunu id­dia edebilsin. Aksine, bu bildirilenleri çürüte­cek karþý delillere sahip olmadýðý halde, Kur'ân'ýn sahihliði hakkýnda sanki mesele hakkýnda derinlemesine araþtýrma yapmýþ ve onu tamamen ispatlamýþ bir kimse gibi cesa­ret ve küstahlýkla tartýþmada bulunuyorlardý. Bütün bu kimselere, Rasûlullah'a karþý ge­tirdikleri suçlamalarda samimi iseler, Kur'ân sûrelerinden birinin benzerini getirmeleri söy­lenerek meydan okunmaktadýr (The Meaning ofthe Qur'an, c. V, sn. 35).

Yine ayný husus aþaðýdaki âyetlerde tekrarlanmýþtýr: "Yoksa 'Onu uydurdu' mu diyor­lar. De ki: 'Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuþ sûre getirin; eðer doðru iseniz Allah'tan baþka, çaðýrabildiklerinizi de (yar­dýma) çaðýrýn (da bunu yapýn)!' Eðer size ce­vap veremedilerse bilin ki (o), Allah'ýn bilgi­siyle indirilmiþtir ve O'ndan baþka tanrý yok­tur. Nasýl, artýk müslüman oldunuz mu?" (11: 13-14). Daha sonra nihai delil þu âyetlerle su­nulmaktadýr: "Eðer kulumuz (Muhammed)e indirdiðimizden þüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan baþka, bü­tün þahitlerinizi (yardýmcýlarýnýzý) da çaðýrýn; eðer doðru iseniz (bunu yapýn). Yok eðer yapamadýnýzsa, ki asla yapamayacaksýnýz, o halde yakýtý insanlar ve taþlar olan, inkarcýlar Ýçin hazýrlanmýþ ateþten sakýnýn." (2: 23-24). Bu, müþriklere son bir meydan okumaydý; edebi mükemmeliyeti ve ele aldýðý konularý ve Öðretisi itibariyle eþsiz olan Kur'ân'ýn hiç bir insan tarafýndan üretilemeyeceðine bütün Ýslâm düþmanlarým ve muhaliflerini kesin olarak ikna etme gayesini güdüyordu. Hiçbir insan tarafýndan üretilemeyeceðine göre Al­lah tarafýndan vahyedildiði bîr gerçektir. (The Meaning of the Qur'an, c. I, sh. 62).

Müþriklerin bir diðer itiraz noktasý da Al­lah'ýn kendilerine hidâyet rehberi olarak bir insandan ziyade melek göndermesini tercih etmeleriydi. Kur'ân bu itiraza þöyle cevap vermektedir: "Kavminden, kendilerine dünya hayatýnda bol nimet verdiðimiz o inkâr eden ve âhiret (hayatm)a kavuþmayý yalanlayan eþ­raf takýmý dedi ki: 'Bu da sîzin gibi bir insan­dan baþka bir þey deðildir. Sizin yediðinizden yiyor, sizin içtiðinizden içiyor. Eðer sizin gibi bir insana itaat ederseniz o takdirde siz, mut­laka ziyana uðrayanlarsýnýz demektir." (23: 33-34). Yine ayný sûrede þu âyet vardýr: "Kavminin içinden ileri gelen inkarcý bir grup (diðerlerine þöyle) dedi: 'Bu da sizin gibi bir insandan baþka birþey deðildir. Size üstün gelmek (size hâkim olmak) istiyor. Eðer Al­lah (elçi göndermek) dileseydi, melekleri in­dirirdi. Biz ilk atalarýmýzdan beri böyle birþey iþitmedik." (23: 24). Hz. Peygamber'e ya­pýlan bu tür eleþtirilere Furkan sûresinde de temas edilmektedir: "Dediler: 'Bu ne biçim peygamber ki yemek yiyor, çarþýlarda gezi­yor? Ona kendisiyle beraber uyarýcý olacak bir melek indirilmeli deðil mi? Yahut, kendi­sine (gökten) bir hazine atýlmalý, yahut kendi­sinin bir bahçesi olmalý da ondan (hiç zahmet ve meþakkat çekmeden) yemeli deðil mi?' Ve zâlimler: 'Siz baþka deðil, sadece büyülenmiþ bir adama uyuyorsunuz' dediler." (25: 7-9). Bu âyetler müþriklerin kafasýnýn nasýl karýþýk olduðunu ve Raûlullah'dan nasýl gülünç taleplerde bulunduklarýný göstermektedir. On­lar bir insanýn Allah'ýn Elçisi olabileceðine Ýnanmýyorlardý. Onlara göre böyle bir Elçi kendisine inanmayanlarý tehdit etmek için Ýlâhî yardýmla, eziyet ve kötülüklerden etki­lenmeden bu dünyada yüksek bir hayat sevi­yesine sahip olmalýydý (The Meaning of the Qur'an, c. VIII, sh. 180).

Kur'ân, müþriklerin bu garip fikirlerini red­detmekte ve þunu savunmaktadýr: "Biz sen­den önce yalnýz kendilerine vahyettiðimiz adamlardan baþkasýný peygamber gönderme­dik. Eðer bilmiyorsanýz zikir ehline (yani me­seleyi bilen, eski Kitâb sahiplerine) sorun. Biz onlarý yemek yemeyen ceset(ler) yapma­dýk. (Onlar), ölümsüz de deðillerdi." (21: 7-8). Bu onlarýn itirazlarýna ve garip taleplerine verilen cevaptýr. Onlara, bilgi eksikliðinden doðan þüpheleri varsa gerçeði Yahudilerden tasdik ettirmeleri söylenmektedir, çünkü Hz. Peygamber'in düþmaný olsalar bile Musa ve Davud dahil bütün peygamberlerin Ýnsanlardan olduðunu Ýkrar edecektiler. Yusuf sûresinde þu âyet vardýr: "Senden önce de þe­hirler halkýndan, yalnýz kendilerine vahyetti­ðimiz erkeklerden baþka, (elçi) göndermedik. Yeryüzünde dolaþmýyorlar mý ki, kendilerin­den öncekilerin sonunun nasýl olduðunu gör­sünler? (Günahlardan) korunanlar için âhiret yurdu daha iyidir. Aklýnýzý kullanmýyor mu­sunuz?" (12: 109).

Daha sonra Kur'ân bu noktayý bir diðer açý­dan ele alýr ve þöyle delil getirir: "Biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle ko­nuþsaydý ve herþeyi toplayýp karþýlarýna getirseydik, Allah dilemedikten sonra yine de inanmazlardý; fakat çoklarý (bunu) bilmezler." (6: 111). Burada müþriklere, Hakký kabul ya da reddetmenin kendi hür iradelerine býrakýl­dýðý ve Allah'ýn kimseyi zorlamadýðý açýklan­maktadýr. Bu sebeple Allah insanlarýn fýtratý­ný, seçme özgürlükleri olmadýðý için yaptýkla­rýndan sorumlu da tutulmayan türler gibi, fi­kir ve amel hürriyetinden mahrum kalacak þekilde deðiþtirmeye de niyet etmemiþtir. Çünkü bu insanýn yaratýlýþ gayesindeki hik­mete aykýrý bir durumdur. (The Meaning oj îhe Qur'an, c. III, sh. 143). Ayný husus þu âyetle de vurgulanmýþtýr: "(Ýnanmak için) ille meleklerin gelmesini, yahut Rabb'inin gelme­sini ya da Rabb'inin bazý âyetlerinin gelmesi­ni mi bekliyorlar? Ama Rabb'inin bazý (kýyamet) iþaretleri geldiði gün, daha önce inanmamýþsa yahut imanýyla bir Ýyüik kazanmamýþ ya da imanýndan bir hayýr kazanmamýþ olan kimseye, artýk inanmasý bir fayda saðlamaz. De ki: 'Bekleyin, biz de beklemekteyiz." (6: 158). Bu müþriklerin talep ettiði mucizelerin geldiði günün onlar için bir karar günü olaca­ðý belirtilmektedir, çünkü bu mucizelere da­yanarak elde edilen imanýn bir kýymeti yok­tur. Furkan sûresinde bu durum þu sözlerle tekrar edilmektedir: "Melekleri gördükleri gün, iþte o gün suçlulara müjde yoktur ve '(Size sevinmek) yasaktýr, yasak!' derler. Yaptýklarý her iþin önüne geçtik de, onu (etra­fa) saçýlmýþ toz zerreleri hâline getirdik (inan­madýklarýndan dolayý kendilerinin yaptýklarý bazý güzel amelleri de sildik, boþa çýkardýk. Çünkü güzel amel, ancak imanla makbul­dür)." (25: 22-23).

Yine Kur'ân onlarýn taleplerinden bir diðerini ele alýr ve onlarý konu Üzerinde ciddi þekilde düþünmeye çaðýrýr: "De ki: 'Yeryüzünde yer­leþip dolaþanlar melek olsalardý, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderir­dik." (17: 95). Kur'ân'ýn bu âyeti þunu vurgu­lamaktadýr; "bir Elçi sadece Allah'ýn mesajýný ulaþtýrmakla yükümlü deðildir, ayný zamanda insan hayatýný bu tebliðe uygun þekilde dü­zenlemekle de yükümlüdür. Tebliðin ilkeleri­ni insanoðlunun þartlarýna uygulamalý ve ken­disi bu ilkeleri yaþayarak göstermelidir. Ayrý­ca, Tebliðini dinlemeye ve anlamaya çalýþan Ýnsanlarýn sahip olduðu yanlýþ fikirleri de de­ðiþtirmeye çalýþmalýdýr. Bunun yanýnda, mü­minleri Tebliðin öðretilerini temel alan bir toplum oluþturabilecekleri seviyeye getirmek için eðitmelidir. Tebliðine muhalefet eden ve onu reddedenlere karþý mücadele etmeli, top­lumsal çürümenin karþýsýnda boyun eðmiþ olan güçleri ayaða kaldýrýp Allah'ýn Elçisini gönderme sebebi olan düzenlemeleri gerçek­leþtirmelidir. Bütün bu iþler insanlarýn yaþadý­ðý bir toplumda yapýlmak zorunda olacaðý için bu vazifeyi sadece bir insan gerçekleþti­rebilir. Eðer Elçi olarak bir melek gönderil­miþ olsaydý, onun yapabileceði þey en çok tebliði ulaþtýrmak olurdu, çünkü o inanlar ara­sýnda yaþayamazdý ve onlarýn hayatlarýný ve meselelerini paylaþamazdý, böylece de reform imkâný doðmazdý. Bu nedenle reform gayesi­ni gerçekleþtirmeye en uygun aday Elçi'nin insanlar arasýndan olmasýdýr." (The Meaning ofthe Qufan, c. VI, sh. 168).

Bu durum þu âyetlerle daha da vurgulanmýþ­týr: "Ona bir melek indirilmeli deðil miydi?' dediler. Eðer bir melek indirseydik, iþ bitiril­miþ olurdu, artýk kendilerine hiç göz açtýnl-mazdý. Eðer O'nu (yani peygamberi) melek yapsaydýk, yine bir adam (þeklinde) yapardýk ve onlarý yine düþtükleri kuþkuya düþürür­dük." (6: 8-9). Bu âyet onlarýn talebine çok gerçekçi bir cevap vermektedir. Birincisi, eðer Allah bir melek göndermiþ olsaydý, ken­dilerini düzeltmek ve ýslâh etmek için onlara hiçbir mühlet tanýnmazdý. Kendilerine, inan­maktan baþka alternatif býrakmayacak þekilde hakikati çok aþikâr kýlmak için melek gönderilmemiþ ve böylece onlara bir fýrsat tanýn­mýþtýr. Þurasý açýktýr ki, bu durum, dünyadaki hayatlarýnýn gayesi olan hür iradelerinin de­nenmesini beyhude kýlardý. Bu yüzden her­hangi bir melek gönderilmemiþtir.

Ýnsanoðlu imtihandan geçmeli ve görülmez hakikati onu çýplak gözle görmeden aklýný ve düþünme yeteneklerini doðru yolda kullana­rak keþfetmeli, sonra da bu hakikatin gerekle­ri doðrultusunda nefsini ve þehvetini kontrol altýna almalýdýr. Ýþte bu yüzden, "görünmeye­nin (gayb)" imtihan gereði görünmez olarak kalmasý gerektiði açýktýr. Ýkincisi, imtihan dö­nemi olan dünya hayatý da varlýðýný ancak "görünmeyen" görünmez kaldýðý sürece sürdürecektir. "Görünmeyen (gayb)" aþikâr hâle gelince bu imtihan "bu dönem" kendiliðinden sona erecek ve imtihanýn sonuçlan ortaya çý­kacaktýr. Bu sebeple Allah melek gönderilme­si talebini karþýlamamaktadýr. Çünkü Allah imtihan dönemi sona ermeden önce, sizi imitihan etmeyi býrakmak istememektedir. Üçün­cüsü, insanlara hidâyet rehberi olabilecek di­ðer tek alternatif insan þeklinde bir melek göndermek olabilirdi. Ve Allah buyurmakta­dýr ki, eðer insan kýlýðýnda bir melek gönder­miþ olsaydý müþrikler yine Hz. Muhammed'i tanýmakta duyduklarý güçlüðün aynýsýný onu tanýmak için de duyacaklardý. Bu da ken­dilerini daha çok þüpheler içine itecekti. Bu bakýmdan, Allah'ýn Elçisi'ne destek olacak bir melek göndermemesi tebliðe muhatap kit­lenin kendi iyiliklerine olmuþtur (The Meaning ofthe Qur'an, c. VI, sh. 98-99).

Böylece Kur'ân müþriklerin taleplerini hiçbir karþý cevap veremeyecekleri tarzda çok yu­muþak ve ikna edici delillerle bertaraf etmiþ­tir. Onlarýn Hz. Peygamber'i sahtekârlýkla suçlamalarý karþýsýnda, Rasûlullah'in bü­tün hayatým aralarýnda geçirdiði ve onun hak­kýnda kendilerine gizli kalan hiçbir þey olma­dýðý ifade edilmiþtir. O kendilerinin de þeha-det ettiði gibi aralarýndaki en güvenilir ve dü­rüst bir insandý, öyleyse Yaratýcýsýna karþý na­sýl yalan söyleyebilirdi? Onlar bu basit gerçeði anlamýyorlar mýydý? Onlar, bu konuda baþ­kalarýndan yardým gördüðünü söylediler. Bu onlarýn çözemiyecekleri bir sýr mý idi ki? Eðer buna gerçekten inanýyorlarsa bu yüce þeyleri söylemekte ona yardým edeni niçin or­taya çýkarmýyorlardý? Zaten, o aralarýnda ya­þýyordu ve mekâný onlar için bilinmeyen bir sýr deðildi. Gerçek þuydu ki onlar Rasûlullah hakkýnda söylediklerine gerçekte inanmý­yorlardý. Eðer benzer sözleri yazabileceklerini söylüyorlarsa ve iddialarýnda samimi iseler haydi Kur'ân sûrelerine benzer bir sûre getirsinler. Ancak, Allah'tan baþka dost edin­diklerini çaðýrsalar bile böyle bir sûre mey­dana getiremezlerdi. Müþrikler ne böyle bir sûre getirebildiler ve ne de Kur'ân'ýn meydan okumasýna cevap verebildiler.

Müþriklerin Hz. Peygamber 'e yönelttikleri suçlamalarýn hiçbir güvenilir ve akýlcý temeli yoktu. Bu yüzden zaman zaman deðiþik yeni suçlamalarda bulundular. Onlar, Allah Elçi gönderecekse melek göndermeliydi, o zaman ona kolayca inanýrdýk dediler. Onlara, eðer kendilerine melek gönderilseydi ve onlarý inanmaya zorlasaydý, bunun, Allah'ýn Hesabý­nýn hikmetine aykýrý olacaðý söylendi. Ýnsan­lar yeryüzüne belli bir zaman dilimi içinde imtihan edilmek üzere gönderilmiþlerdi. Ha­kikati, Allah'ýn Elçilerinin rehberliðinde bul­malý ve kendi hür iradeleri ile buna uygun davranmalýdýrlar. Daha sonra Hüküm Günün­de Allah tarafýndan yargýlanacaklardýr ve iyi­lik yapanlar Cennet ile mükâfatlandýrýlacak ve kötülük yapanlar da Cehennem ile ceza­landýrýlacaktýr. Dolayýsýyla, onlarýn Elçi ola­rak insan yerine melek istemeleri kendileri için çok akýllýca olmayacaktýr. Þayet bir me­lek gönderilseydi, insanlara rehberlik ve ör­neklik etmek için uygun bir varlýk olmaya­caktý, tnsan þeklinde bir melek gönderilmesi hâlinde de, onun melek olmasý gerektiði gibi itirazlar yinelenecekti. Hz. Peygamber mu­halifleriyle çok yumuþak ve mâkûl bir þekilde münazara etmiþ, onlara iddialarý doðrultusun­da yaklaþmýþ ve onlarý bu hususta tatmin et­meye çalýþmýþtý. O müþriklerin bütün suçlama ve itirazlarýný delilleriyle cevaplamýþ, onlara mantýk ve idraklerini kullanmalarýný hatýrlat­mýþtý. Ne var ki, müþriklerin ileri gelenleri saðduyularým hemen hemen hiç kullanmadý­lar. Kendisine inanmamalarýnýn baþlýca nede­ni, onu fazla zengin olmayan ve dünya malý bulunmayan sýradan bir kiþi olarak tanýmalarý ve çekememeleriydi. Hafife alarak, böyle bir insanm nasýl Allah'ýn Elçisi olabileceðini sor­dular. Eðer Allah Elçi gönderecek olsaydý iki büyük þehrin zengin ve ulu kiþilerinden birini seçmeliydi: "Ve dediler ki: 'Bu Kur'ân, iki þehrin birinden bir büyük adama indirilmeli deðil miydi?" (43: 31). Yani Mekke'nin ve Taif'in ileri gelenleri böyle bir mevkinin fakir bir insana emanet edilemiyeceðini düþünü­yorlardý. Kýt anlayýþ ve bilgileriyle, pey­gamberliðe Hz. Muhammed 'den daha lâyýk olduklarýný düþünüyor, bu dünyanýn bütün iyi þeylerini kendilerine uygun görüyor­lardý. Ýktidar ellerindeyken ve bu dünyanýn nimetlerinden bol bol faydalanýyorken Kur'ân'ýn delillerine kulak asýp onun mesajýný cidden düþünmeleri çok zordu. Ancak sonun­da, Kur'ân bütün zalimane iddia ve taleplere galip gelmiþtir.


 

Ynt: Peygamberlik By: ikranur 7d Date: 21 Mart 2015, 11:29:06
Müþriklerin Hz. Peygamber 'e yönelttikleri suçlamalarýn hiçbir güvenilir ve akýlcý temeli yoktu. Allah sizden razý olsun. teþekkür ederim.

radyobeyan