Siret Ansiklopedisi
Pages: 1
Pratik Bir Hayat Sistemi By: saniyenur Date: 05 Aðustos 2012, 12:08:44
Pratik Bir Hayat Sistemi

"Bize sýk sýk soruluyor: 'Müslümanlarýn bah-setiði Ýslâm hani, nerede? Ýslâm'ýn doðru þek­li ne zaman uygulandý? Siz Ýslâm'ýn mükem­mel ve ideal bir sistem olduðundan bahsedi­yorsunuz. Fakat o anlattýðýnýz þekliyle Ýslâm, hiç gerçek hayatta var oldu mu? Eðer Ýslâm'ýn uygulamadaki þekli sorulsa sadece Peygamber'in hayatýndan, Hulefa-i Raþi-dîn devrinden, daha doðrusu ilk iki halifenin hayatýndan kýsa bir periyoda dayanýyorsunuz. Her meselede Ömer b. Hattab'a yapýþýyorsu­nuz. Özellikle onun þahsýnda Ýslâm'ýn þeklini yüceltiyor, onu en þaþalý taraftarýyla tasvir ediyorsunuz. Halbuki Ýslâm hakkýnda bir araþtýrma yaptýðýmýz takdirde feodalizm, hak­sýzlýk, zorbalýk, irtica ve tembellikten baþka birþey göremeyiz. Ýslâm'ýn halka, yükümlü­lüklerini yerine getirmedikleri takdirde yöne­ticilerini cezalandýrma hakkýný verdiðini iddia ediyorsunuz."

"Hulefa-i Raþidîn devri hariç, insanlara, yö­neticilerini cezalandýrma þöyle dursun ne za­man seçme hakký verilmiþtir? Ayrýca Ýslâm'ýn âdil bir ekonomi ve gelir daðýlýmý sunduðunu söylüyorsunuz. Hatta ilk dört halife dönemi dahil, insanlar arasýndaki seviye farký ne za­man giderildi? Bize Ýslâm'ýn her vatandaþa iþ saðlamakla yükümlü olduðunu söylüyorsu­nuz. O halde bazen dilenciliðe varan ve mah­rumiyete ve yoksulluða mahkûm edilen mil­yonlarca iþsizin vebali kimin?"

"Yine, Ýslâm'ýn kadýnlara saðladýðý haklardan söz ediyorsunuz. Kadm bu haklara bilfiil ne zaman nail oldu? Onlarýn müsait olmayan sosyo-ekonomik þartlardan dolayý bu haklan hiçbir zaman uygulayamadýklarý gerçeði doð­ru deðil mi? Nefirleri terbiye eden, gönüllere Allah korkusunu yerleþtiren, bu sebeple yöne­tenlerle yönetilenler ve çeþitli halk sýnýflan arasýna hayýr yolunda yardýmlaþma esasýna dayanan alâkalarý kuran Ýslâmî terbiye sisteminden bahsediyorsunuz. Bazý dönemlere ait nâdir örnekler müstesna, o bahsettiðiniz terbi­yeye þahit olunmuþ mudur? Bahsettiðiniz Al­lah korkusu, fakirlerin haklarýna tecavüzü ve onlara karþý yapýlan zulmü önlemeye; yöneti­cilerin kandi çýkarlarýný tercihlerine, hürriyet­leri ayaklar altýna almalarýna ve milleti zillete düþüren davranýþlara mâni olmuþ mudur? Gerçekte siz, dünyada tatbikatý olmayan bir rüyadan ve bir hayal ülkesinden bahsediyor­sunuz. Verdiðiniz örnekler ise, bir daha tekrarý mümkün olmayan, tarihin belli bir döne­minde cereyan etmiþ sübjektif olaylardýr."

Bu nakledilenlerin hepsi, ateist ve benzeri kimselerin iddialarýdýr. Maalesef birçok müslüman da bu tür propagandalara yem olmak­tadýr. Bu tür þüpheler, emperyalistlerin söyle­diklerinden baþka Ýslâm tarihi hakkýnda bir þey bilmeyen kimseler üzerinde tesirini icra etmektedir. Ýþte bugün Ýslâm nizamýný yöne­timden uzaklaþtýranlar bu þüphelerin ifsat etti­ði kimselerdir. Burada kesin bir ayným yapa­rak, nizamýn kendisinin idealliði Ýle uygula­masýnýn idealliðini tefrik etmek gerekmekte­dir. Bu durumda þöyle bir soru sorulabilir: Ýslâm, kendi tabii karakteriyle uygulama sa­hasýna çýkarýlmasý imkânsýz hayalî unsurlara mý dayanyor ki, dünya gerçekleri arasýnda tat­bik edilmeyen bir sistemdir? Yoksa, tarihin belli dönemlerinde baþarý ile uygulanmýþ haliyle mi bir vakýadýr? Açýkça, bu düþünce­nin iki þekli arasýndaki fark çok büyüktür. Bi­rincisi bizi þöyle bir neticeye götürür: Ýslâm ideal bir nizam ise, þartlar ve imkânlar ne ka­dar deðiþirse deðiþsin, tatbikinden ümit yok­tur. Ýkinci düþünce þekli ise, Ýslâm'ýn gerçekçi bir nizam olmasý, bir takým þart ve sebeplerin onun tatbikatý arasýna girmiþ olmasý ki, bu de­fa durum farklýdýr. Engel þart ve sebepler or­tadan kalkýnca her zaman tatbiki mümkündür. Bu iki durumdan önceki mi yoksa sonraki mi Ýslâm'a tatbik edilebilir?

Mesele gayet açýk olduðundan sorunun ceva­býný fazla aramak gerekmiyor. Ýnsanlýk tari­hinde bir defa da olsa tatbik edilmiþ olmasý, Ýslâm'ýn tatbikata elveriþli bir nizam olduðu­nu kesin olarak Ýspat ve ifade eder. Hayata uygulanmýþ, tatbik edilmeye muktedir ya da benimsenmiþ oluþu ayný zamanda hayalî un­surlara dayanmadýðýný da gösterir. Çünkü in­sanlar önceleri ne idiyseler þimdi de aynýdýr­lar; haddi zatýnda insan tabiatýnda bir deðiþme olmamýþtýr. Bir defa vukua gelenin bir defa daha ve defalarca meydana gelmesi tabiatýyla mümkün olan þeylerdendir. Günümüzdeki yöneticilerin, Ýslâmî yönetimin tekrarýnýn ve canlanmasýnýn Ýmkânsýz olduðu þeklindeki id­dialarý hiçbir mesnede dayanmamaktadýr. On­lar bu görüþleriyle, önceki insanlarýn bugün eriþilmesi mümkün olmayan bir seviyede ol­duklarýný ima ediyorlarsa, yine, insanlýðýn da­ima ilerleme yolunda büyük mesafeler katet-tiði þeklindeki kendi tezlerini çürütürler

Fakat, Ýslam tarihinde Ömer b. Abdülaziz devri gibi göz kamaþtýrýcý devrelerde vukua gelenlerin dýþýnda bir defa bile Hulefa-i Raþidîn devri niçin tekerrür etmemiþtir? þek­linde bir soru da sorulabilir. Bunun cevabý tarihin sayfalarýnda mevcuttur. Tam olma­makla beraber Ýslâm nizamý yüzyýllarca dün­yaya hâkim olmuþtur. Bu hâl ya mahallî bir tatbikat þeklinde ya da belirli bölgeleri de içine dahil ederek beþer hayatýný etkisi altýn; alan bir vaziyette olsun, tarihite sergilenmi evrensel bir gerçektir.

Bu yüzden þu iki gerçeði belirtmeye gerel vardýr: Birincisi, insanlýðýn Ýslâm'ýn yardý mýyla büyük bir hamle gerçekleþtirdiði ve gö mülmüþ olduðu bataklýktan onun sayesinde yüksek ahlâki seviyeye ulaþmasý Hulefa-Raþidîn devrinde görülmüþ, sýradan, fizikî ka­nunlarla açýklanmasý mümkün olmayan bi] hâdisedir. Bu, dünya üzerinde Ýslâm'ýn ger­çekleþtirdiði mucizelerden biridir. Ancak bu þahýslarý ve bütün davranýþlarýyla sözkonusu mucizeyi gerçekleþtiren kahramanlarý yetiþtir­mek için uzun bir hazýrlýk, ferdî ve özel bii eðitime muhtaç idi.

Bilindiði gibi Ýslâm, kendinden önce veya sonra tarihin hiçbir devrinde ve hiçbir nizama nasip olmayan, görülmemiþ bir tarz ve göz alýcý bir süratle yayýldý. Ýþte bu da Ýslâm'ýn mucizelerinden bir mucizedir. Bu mucizeyi, materyalist ve ateistlerin maddeci ve iktisatçý doktrinlerinlerinden hiçbiri izah edemez. Ýslâm'ýn bu hýzlý yayýlýþý ile birlikte, Ýslâm'ýn gerçek ruhundan tam anlamýyla haberdar ol­maktan ya da Ýslâm'ýn iktisadî ve siyasî siste­minin gerçek önemini kavramaktan uzak pek çok topluluk katýldý ki, onlarý Arap yarýmada­sýndaki ilk müslümanlyar gibi Ýslâmî ruhu tam manasýyla aþýlayan bir terbiye ile terbiye etmek mümkün olmamýþtýr. Ýþte bu topluluk­larýn Ýslam'a girmelere ve müslüman toplulu­ðundan sayýlmalarý sebebiyledir ki, Ýslâm ül­kesi oldukça geniþledi. Ancak Ýslâm'ýn sahih prensipleri insanlarýn gönüllerinde tam mana­sýyla yerleþemedi. Bu yüzden Emeviler, Ab­basiler, Türkler ve daha nice devletler zaman zaman Ýslâm'ýn özelliklerini hakkýyla kavra­mamýþ yöneticilerin eline geçti. Böylece Ýslâm prensipleminden uzaklaþmak ve onunla oynamak kolaylaþtý.

Ýkincisi ise, Ýslâm'ýn bu hamlesi beþerî ilerle­meye oranla elbetteki tabii deðildir. Çünkü bu hamle, düþük þehvetlere gömülmüþ ruhlarý oralardan alýp daima insanlýðýn iftihar edeceðÝ en yüksek sevilyeye yükselttiði gibi, onlarý bir an kölelikten alarak, insanlýðýn tecrübe et­tiði nizamlarýn hepsine nisbetle ileri bir adým sayýlmakta devam edecek olan sosyal adalet Örneði bir seviyeye yükseltti.

Ýnsana bu umulmadýk ahlâkî yüceliði kazan­dýran Ýslâm, Peygamber ve ashabý'nm þah­sýnda emsal olan olaðanüstü bir manevî kuv­vet idi. Bu kuvvet, insanoðlunu normal olarak elde edebileceðinden daha yüksek bir düzeye yükseltmiþ ve mucizeye benzer þeyler yapar hâle getirmiþtir. Ýþte bu muazzam akým ya­vaþlayýnca, insanlar kendi yüce ufuklarýndan uzaklaþmaða baþladýlar. Bununla beraber, her ne kadar Ýslâm'ýn gerçek ruhundan parlak bir kaynaðý muhafaza etmiþlerse de, ileriki satýr­larda onun Ýnsanlýk tarihindeki ilmî tesirlerin­den bahsedeceðimiz gibi, bunun manasý hiç­bir zaman inkarcýlarýn dedikleri gibi deðildir. Çünkü onlar "en azýndan Ýslâm'ýn ilk dönem­lerinde insanlarýn gerçekleþtirdiklerini ger­çekleþtirebilmemiz için bizzat Rasûlullah @ ve ashabýnýn varolmasý gerektiði"ni ileri sü­rerler. Bu tabiatý itibariyle doðru deðildir. Çünkü devlet siyasetinde, iktisadî sistemde ve toplumun ilgilerinde ondört asýr önce mucize sayýlan þeyler, uzun zamanlarýn geçmesi ve bu zamanlar boyunca beþeriyetin geçirdiði sa­yýsýz tecrübelerle artýk bugün yeryüzünün dört bucaðýnda kudret sýnýrlarýnýn içine gir­miþtir. Yüksek ahlâkî ideallerinden vazgeçe­rek, -her ne kadar Ýslâm ona özel bir ihtimam gösterir ve bilfiil pratiðiyle onun arasýný ayýr­mazsa da- bugün Ýslâm'ý hayatýn gerçekleri arasýnda tatbik etmek istediðimizde, elbette Ýslâm'ýn ilk dönemlerindeki müslümanlann yaptýðý gibi mucize þeklinde bir sýçrama yap­mayacaðýz. Çünkü insanlýðýn tecrübeleri bizi o yüce zirveye yaklaþtýrmýþtýr. Böylece oraya ulaþmak bugün daha yakýn, o zamana oranla sarfetmemiz gereken gayret daha az olacaktýr. Modern hayattan verilecek birkaç örnek, yu­karýda söylediklerimizin doðruluðunu göster­meye yetebilir: Bugün genel seçimle yöneti­cilerini tayin eden, icradaki görevlerini ifa et­mede baþarýsýz olanlarý azleden milletler, tatbikat olarak Ýslâm'ýn ilk devirlerindeki devlet yönetimine ait Ýslâmî uygulamadan çok fark­lý birþey yapmýyorlar. Evet bu, Hz. Ebu Bekr ve Ömer'in hilâfetleri zamaný için bir mucize olabilir. Fakat bugün bu, istediðimiz zaman bizim de imkânýmýz dahilindedir. Yani bu topluluklarýn sahip olduklarý þuur bizde de mevcut olduðu zaman baþka ne engel vardýr? Madem ki biz buna Ýngiltere ya da Ameri­ka'yý taklit ederek sahip oluyoruz; o halde Ýslâm'da mevcut olan bu özellikleri Ýslâm adýna istemekten ve onun adýyla tatbik etmek­ten niçin âciz kalýyoruz?

"O devirde, devletin memuru hükmünde olanlarýn temel ihtiyaçlarýnýn teminat altýna alýnmasý Peygamber'in kesin bir emridir. Uygulamalarý için proleterya diktatörlüðüne muhtaç olan komünizm; asla bu tür baskýlara dayanmaksýzýn ilkelerini tatbik eden Ýslâm'dan etkilenmiþtir. Eðer biz bugün onun tatbikini istersek o bizim elimizdedir. O halde onu komünizmden almak istiyoruz da neden Ýslâm'dan almýyoruz? Bunun için önemli bir problemin son tahliline deðinmede yarar var: Acaba hayatta bütün sosyal, siyasî ve iktisadî sistemlerin tatbiki mümkün müdür, yoksa gayri mümkün müdür? Madem ki, bunlarýn tatbiki her yerde ve her sistemde mümkündür, o halde daha önce tatbik edilmiþ olmasýna raðmen neden Ýslâm nizamýnýn tatbiki bugün mümkün olmasýn? Bu bakýþ açýsýyla, Ýslâmî hayat tarzýnýn gerçekte, insanlýk için uygulanýlabilir yegane pratik hayat sistemi olduðunu buluruz.

Sosyalistlerin ve komünistlerin, Ýslâm'ýn dinî niyet ve heyecanlara baðlý bir sistem olduðu, modern hayatýn ise bilimsel temeller üzerinde yükseldiði þeklinde, etrafý karýþtýrmak ve zi­hinleri bulandýrmak maksadýyla ortaya attýk­larý vehimlerinin hiçbir deðeri yoktur. Ýslâm'ýn hukukî esaslarý dinî niyet ve heyecanlardan ibaret deðildir. Ýlk halifeler, Ýslâm'ý tatbik ettikleri, þûra heyeti ile istiþarelerde bu­lunduklarý ve sistemle ilgili içtihatlarýnda asla hayal âleminde yaþamýyorlar ve insanlarýn ni­yetlerine dayanmýyorlardý.

"Gerçek þu ki, Ýslâm uygulamada yalnýz ka­nuna dayanmayý yeterli görmez. O, kiþilerin, fikir ve eylemlerinde meþru sýnýrlar dahilinde kalmalarýný sadece kanundan ve yönetimden korkmalarýyla deðil, içten gelen vicdanî bir arzu ve kendi nefislerinde tatbik edecekleri terbiye ile saðlamak ister.

Hiç þüphesiz bu, insanoðlunun dünya siyase­tinde þimdiye kadar kazandýðý en büyük basa­ndýr. Her þeye raðmen kurallar her zaman için vardýr. Þeriat, insanlarýn dinî gayret ve niyetlerinden ayrý olarak, Hz. Osman'ýn "Al­lah, Kur'ân ile sýnýrlandýrmadýðým bir otorite ile sýnýrlandýrýr." sözünde olduðu gibi taraf­sýzca uygulanýr.

"Bazý yazarlar, Ýslâm'ýn yeniden canlanmasý­nýn imkânsýz olduðu iddialarýyla, Hz. Ömer'in istisna olduðunu; onun gibi þahsiyet­lerin tarihte bir daha tekerrür etmeyeceðini söylerler. Böylelikle de Ýslâm dâvetçilerini bir çýkmaza sýkýþtýrdýklarýný zannederler. Bu ha­reket tarzý, düþüncede bir çeþit deðersizliktir. Çünkü Ýslâmî öðretilerin ne olup olmadýðýný izah etmek için þahýslarýn varlýðýna ihtiyaç yoktur. Her ne kadar Hz. Ömer, Ýslâm'ýn ruhlarý terbiye hususunda ulaþtýðý en yüce ise de, biz onlara Ýslâm'ýn kanun ve nazarýyla delil ve þahit gösteririz. Meselâ, sistemde meydana gelen bir hýrsýzlýk vakýada, suçun iktisadî veya sosyal bir ýzdýrap cesi olarak iþlendiðine dair herhangi bir þey varit olursa "hýrsýzýn eli kesilmez" þek] karar verilir. Þeriat bu hükmü tatbik el için Hz. Ömer'in þahsýna muhtaç deði Hz. Ömer bütün içtihatlarýný Ýslâm'da ý bir asýldan istinbat etmiþtir. O, bu koý "Þüpheli hallerde hadleri tatbikten kaçýý hadisine dayanmýþýn-. Eðer biz bugün onu bik edecek olursak elbette ki, karþýmýzda veya açýk bir güç bulmayacaðýz. Hiçbir gi çýkýpta bize Hz. Ömer'in olmadýðýný öne sürerek bu tür hükümleri uygulayamayacaðýmýzý söylemesi düþünülemez.

"Ayný þekilde Hz. Ömer, yöneticiye, zenginlerin mallarýnýn fazlasýný alýp, meselâ günümüzde Ýngiltere'de yapýldýðý gibi, fakirler sýnda daðýtma hususunda tam bir yetki ve meþini emretmiþtir. Ýþte bu Hz. Ömer'e þahsî bir görüþ olmasý haliyle deðil, hukuki bir içtihat olmasý vasfýyla bugün tatbik edilecek bir kanundur. Çünkü Hz. Ömer onu servetlerin yalnýz zenginler arasýnda dolaþan þey olmamasý için" (59: 7) gibi þeriattaki bit bir esastan çýkarmýþtýr. Þimdi biz onu uygulamak için mutlaka Hz. Ömer'e muhtaç deðiliz. Çünkü yanýnda Hz. Ömer olmadýðý halde Ýngiltere onu tatbik etmiþtir.

"Hz. Ömer, ayný zamanda, insanlarýn elde etttikleri servetleri meþru yollarla mý, yol gayri meþru yollarla mý kazandýklarýný öðn mek maksadýyla mal yýðýmý konusunda vi lerine hitaben genelge yayýnlamýþtýr. Þüphesiz bu Hz. Ömer'in yokluðunda da tatbik edilecek bir prensiptir. Hz. Ömer sokakta býrakýlmýþ çocuðun devlet tarafýndan bakýlýp büyütülmesi ve masraflarýnýn beytülmalden karþýlanmasý gerektiðini, çünkü ana babanýn iþlemiþ olduðu suçta çocuðun bir günahýnýn olmayacaðýný beyan etmiþtir. Avrupa ve Amerika'nýn ancak 20. yüzyýlda tanýyabildiði benzer kanunu tatbik için de Hz. Ömer gerekme­mektedir.

"Bizim, Hz. Ömer ile olan müdafaalarýmýzýn çoðu, onun eþsiz þahsiyeti vasfýyla deðil, an­cak Ýslâm'ýn ilk devirlerindeki kanun yapýcý­larýn önde gelenlerinden, tasarruflarýnda Ýslâmî ruhu en iyi anlayanlardan biri olmasý vasfýyladýr. Hz. Ömer, nesiller boyunca müslümanlarýn kendine ulaþmaða ve yaklaþmaða çalýþacaklarý yüce örnek olarak kalacaktýr. Eðer müslümanlar o yüce gayeye ulaþýrlarsa o bütün Ýnsanlýk için hayýrlý olur. Eðer müslü­manlar için ona ulaþmak mukadder deðilse, yabancý devletlerin kapýlan önünde dilenmek, onlarýn prensiplerinden medet ummak ve on­larýn sistemlerinden ilke çýkarmak yerine uy­gulamalarý için gerçek fiilî kanunlarý müslümanlara yeterlidir."

"Yine, Ýslâm'a karþý yaygýn ama hatalý bir gö­rüþ vardýr. Buna göre, 'Ýslâm, hulefa-i raþidîn dönemi hariç, ondan sonra hiç mevcut olma­mýþtýr' iddiasý ayný zamanda müslümanlardan da taraftar bulmaktadýr. Yine 'Ömer b. Abdülaziz döneminde göz alýcý bir parlaklýkla kýsa uygulamasý istisna edilirse, Ýslâm'ýn kâmil þekli hulefa-i raþidîn devrinden sonra tam ve devamlý olarak tatbik edilmemiþtir' iddiasý da Öncekiyle benzerlik taþýr. Evet, bunda kýsmî bir hakikat payý varsa da buradan asla, o de­virden sonra Ýslâm sona ermiþtir, anlamý çýka­rýlamaz. O iki devrin dýþýnda, halk deðil yal­nýz yönetim, bazen kýsmen, bazen de tam bir çöküþ ile bozulmuþtur. Bunlara raðmen Ýslâm toplumu ve cemaati, yönetim merkezinin dý­þýnda, birbirleriyle yardýmlaþan ve birbirin koruyan, Ýslâmî bir ruh ile, mala sahip olanlar ve olmayanlar, efendiler ve köleler diye bir ayýrýma tâbi tutmadan, kendi aralarýndaki emek ve onun karþýlýðýndaki ortak faydayý gözeterek, gerçekten Ýslâmî esaslara baðlý ör­nek bir kardeþlik atmosferinde yaþamakta de­vam ettiler.

Tarihin ayný devresinde, Avrupada meydana geldiði gibi, Ýslâm dünyasýnda hiçbir vakit aðalarýn ve derebeylerin arzularýna göre özel mahkemeler kurulmadý. Özellikle Selahaddin Eyyubi devrinde bizzat haçlýlarýn da þahit ol­duklarý gibi, Ýslâm düþmanlarýyla yapýlan sa­vaþlarda, Ýslâm âdet ve gelenekleri genel ha­vaya hâkim olmakta devam etti. Müslümanla­rýn ilme olan iþtiyaklarý ve medeniyete saygý­larý Endülüs ve diðer Ýslâm beldelerini, çeþitli fenlerde ilim tahsil etmek isteyenlerin yegane sýðýnacaklarý yeri haline getirmekte devam et­ti. Ýslâm'ýn yaktýðý bu meþale, tüm Avru­pa'nýn kendisinden ilim öðrendiði, usûllerini aldýðý, bütün kuvvetiyle ona doðru yükselme­ðe çalýþtýðý, etrafýný aydýnlatan ýþýk kaynaðý olmuþtur.

"Kýsaca Ýslâm, Batý'da genel olarak anlaþýldý­ðý gibi bir sadece bir ideal deðildir; o uygu­lanmýþ ve uygulanabilir bir sistemdir. Onun için insanlýk bugün onu tatbike on üçüncü yüzyýl öncesinden daha kudretlidir. Çüankü insanlýðýn geçirmiþ olduðu uzun tecrübeler, kendisiyle Ýslâm' nizamý arasýndaki ufuklarý birbirine yaklaþtýrmýþtýr. Aslýnda boþ bir idea­lizm suçlamasýnýn komünizme yöneltilmesi gerekmektedir. Çünkü onlara göre komüniz­me gerçek evresine henüz ulaþamamýþtýr. Ýd­dialarýna göre, dünya durmadan ideal evreye doðru hareket etmektedir. Bütün dünya tek bir komünist devletin kontrolü altýna girdiði zamandýr ki ancak, insanlýðýn bütün ihtiyaçla­rý giderilecek ve tüm mallar, vatandaþlar ara­sýnda eþit bir þekilde daðýtýlacaktýr. Bu komü­nist hayal ülkesi, gerçek dünyada gerçekleþti­rilmesi asla mümkün olmayan bir ütopyadýr. (Öyle olduðunu da bugün yaþayanlar görmek­tedir). Böyle bir düþünce sadece hamakat sahiplerini etkiler. Ýþte bu dealizmdir." (islam, The Misunderstood Religion, sh.176-184).




radyobeyan