Siret Ansiklopedisi
Pages: 1
Semud Kavmi By: saniyenur Date: 03 Aðustos 2012, 11:45:23
SEMÛD (YA DA ÝKÝNCÝ ÂD) KAVMÝ

Semûd, Arabistan'ýn bir baþka büyük kavmiy­di. Âd'tan sonra bu halk Arabistan'ýn en tanýn­mýþ kavmidir. Kur'ân'ýn inmesinden önce on­larýn hikayeleri Araplarýn arasýnda çok yay­gýndý. Ýslam öncesi Arabistan'ýn þiir ve hitabe­lerinde Semûd ismine sýk sýk rastlanýr. Asur kitabelerinde, Yunanistan, Ýskender ve Roma hakkýnda yazýlan tarih ve coðrafya kitaplarýn­da da Semûd isminden bahsedilir. Semûd'a ait bazý kalýntýlar Hz. Ýsa zamanýna kadar gelmiþ­tir. Bazý Roma'lý tarihçilerin ifadelerine göre, bu kavim Roma ordusuna katýlmýþ ve Nabati-lere karþý savaþmýþtýr.

Semûd kavminin, bugün el-HÝcr olarak bili­nen, Arap yarýmadasýnýn kuzeybatý bölgesin­de yaþadýðý tarihî kayýtlarda sabittir. Baþkenti Medayin-i Salih'ti; bugünün Hicaz demiryo­lunda Medine ve Tebük arasýnda bir tren is­tasyonudur. Eski ismi el-Hicr'dir. Bu kavmin tepe ve yamaçlara oyduklarý taþ evler bugün bile büyük bir alana yayýlmýþ haldedir. Bu ölü þehre, þöyle bir üstünkörü bakýldýðýnda, nüfususunun o zamanlar takriben beþyüzbin civa­rýnda olduðu tahmin edilebilir.

Kur'ân-ý Kerîm'in iniþi sýrasýnda, Hicaz'dan gelen kervanlar Semûd kavminin harabeleri arasýndan geçmekte idi. Rasûlullah, Tebük savaþma hazýrlýk sýrasýnda bu harabelere doð­ru iþaret ederek ashabýna, buranýn Ýbret verici manzarasýný göstermiþ ve tarihî eserlerden ne gibi ders alýnmasý gerektiðini söylemiþtir. As­habýna, Hz. Salih'in diþi devesinin su içtiði kuyuyu göstererek onlarýn da bu kuyudan su içmelerini söylemiþtir. Daha sonra bir tepe geçidini göstermiþ ve Salih peygamberin de­vesinin su içmek için kuyuya bu geçitten geç­tiðini anlatmýþtýr. O geçit halen Feccu"n-Naka (diþi devenin geçidi) diye anýlýr. Daha son­ra harabeler arasýnda bir gezinti yapmak isteyenleri bir araya toplayarak, þöyle söylemiþ­tir: "Burasý, Allah'ýn azabýnýn baþlarýna indi­ði, helak ettiði bir kavmin bölgesidir. Bu yüz­den, buradan olabildiðince nefret ve tiksinti ile geçin. Burasý eðlenilecek bir yer deðil, ak­sine hüzünlenecek, matem tutulacak bir yer­dir." Semûd halký, tepeleri oyarak büyük ev­ler yapardý; bunlarýn bir kýsmý hâlâ olduðu gi­bi Medayin-i Salih'te bulunmakta olup o in­sanlarýn mühendislikte ulaþtýklarý üstün dere­celeri göstermektedir.

Sina Yarýmadasýnýn yaygýn mahallî gelenek­lerine göre; Allah, inanmayanlara gönderdiði gazaptan, Salih ve iman edenleri kurtarýp bu­rada emniyete vardýrmýþtýr. Hz. Salih'in adýna dikilen cami Cebel-Ý Musa'nin yakýnýndaki tepede bugün bile durmaktadýr. Kendi kavmi­nin yok ediliþinden sonra Peygamber Salih ve-mü'minler buraya sýðýnmýþlardý. (The Meaning ofthe Qur'an, c. V, sh. 97).

Mevlânâ Ebu'l-A'la Mevdûdî'ye göre, Semûd halký, Âd'ýn yok edilmesinden sonra kudret ve þana eriþmiþ, medeniyette seleflerini takip et­miþtir. Onlarda da hayat seviyesi gittikçe yükselmekte, fakat insanlýk deðerleri o oran­da düþmekte, darbe üstüne darbe yemekteydi. Bir yandan vadilerde büyük binalar ve tepe­lerde güzel evler inþaa ettiler -Hindistan'daki Eloa ve Ajanta'daki gibi- diðer yandan da putperestliðe kapýldýlar ve bütün bölgede te­rör ve zülüm uyguladýlar. En kötü insanlar, memleketin liderleri ve hâkimleri oldu. Bu yüzden Hz. Salih'in açýkladýðý Hakikate, yal­nýzca aþaðý tabakadan güçsüz ve zayýf kimse­ler ilgi gösteriyor; yönetici ve varlýklýlar sýnýfý onu dinlemiyor ve inanmamakta diretiyordu. (The Meaning ofthe Qur'an, c. VIII, sh. 253-254).

Bu vahþi ve tehditkâr insanlar Allah'ýn iþaret­lerini hiçbir surette dikkate almadýlar. Ve Al­lah'ýn koyduðu zaman sýnýrý geçince, onlar, feci bir depremi takip eden korkunç bir patla­ma ile yok edildiler (7: 78, 15: 83-84, 54: 31).

Semûd kavmi, Âd'ýn yok ediliþinden sonra kudret ve þan sahibi oldu. Onlar Birinci Ad'in halefleriydi ve Hz. Hûd ile birlikte felaketten kurtulanlardan geliyorlardý. Bu halk kuzey­batý Arabistan'da yaþardý. Burasý genellikle Vadii'l-Kura (Yakut, Mu'cem) veya Arap Petra'sý olarak bilinirdi. Burasý Medine ve Suriye arasýnda bir bölgedir. Kur'ân'da geçen de (Vadi) bu isimdir. Semûd kavmi Âd'lýlann yeðenleriydi, görünürde ayný ýrkýn daha genç bir nesli. Onlarýn kýssalarý da eski Arap gelenklerinde geçer; onlara göre atalarý Semûd, Abir (Aram'ýn kardeþimin oðluydu; o da Nuh'un oðlu Þam'ýn.

Hem kayalýk (hicr) (15: 80) hem de geniþ, verimli vadilere sahip olan bir arazide yerleþ­miþlerdi. Bunlar, Medine'den baþlayan ve or­tasýndan Hicaz demiryolunun geçtiði Kura vadileridir. Cebel-i Hicr, Medine'nin 180 km. kuzeyinde, Kura vadisi de Suriye yolundadýr. Hz. Peygamber, hicretin dokuzuncu yýlýn­da ashabým, Medine'nin 400 km kuzeyindeki Tebük'e, Romalý kuvvetlere karþý sevkettiðinde, Semûd harabelerine rastladýlar. Son zamanlarda ortaya çýkarýlan Maan yakýnlarýnda­ki kaya þehri Petra, belki de Semûd'un eseri­dir, ancak mimarisinde Mýsýr ve Greko-Romen tarzý görülür. Avrupalýlar buna Nabati kültürü demektedirler. Nabatiler Semûd'un halefleriydi. Semûd halký ismen Asur Kralý Sargon'a ait M.Ö. 715 tarihli bir kitabede ge­çer ve onlardan Arabistan'ýn ortadoðusunda yaþayan bir kavim olarak bahsedilir. (A. Yu­suf Ali, The Holy Qur'an, not 1043, sh. 360).

1880'lerde, kuzeybatý Arabistan'ý gezerek Necd çölünü geçen C. M. Doughty, Arabia Deserta adlý eserinde þunlarý yazmaktadýr: "Medayin-i Salih, Suriye-Hicaz yolunun is­tasyonlarýndan biridir ve Medine'nin 180 km. kuzeyindedir. Ayný zamanda da tarih öncesi altýn ve tütsü (buhur) yolunda, Yemen ve Mýsýr ya da Suriye arasýnda önemli bir konak yeridir. Kutsal tarihte Peygamber Salih'in gönderilmiþ olduðu Semûd halkýna ait kalýntý­lardan bahsedilir. Medayin-i Salih'in kuzey ve kuzeybatý yönünde üç adet harrat uzanmaktadýr. Bunlar, lav ile kaplý volkanik arazi­dir ve Tebük'e kadar uzanýr."

Ayný kiþi Medayin-i Salih'in görüntüsünü þu þekilde dile getirir: "Sonunda, alacakaranlýkta seyahat ederken, kumlu bir sýrt ve kumlarla karýþýk taþlarýn arasýndan dik olarak inilen bir mevkiye vardýk." Rastladýklarý yer çok ünlü­dür: Mebrek-en-Naka (Hz. Salih'in devesinin diz çöktüðü yer). "Kýsa, fakat oldukça dik bu yer, Hicr vadisine bakmaktadýr. Orasý Meda­yin-i Salih'tir. Güneþin nereden doðacaðýný vadinin görmeye deðer peysajý gösteriyor. Etrafta birçok uçurum mevcut, kumlu taþtan oluþmuþ. Bunlar þehir surlarýný andýrmakta, fantastik kuleler ve saray yapýlan gibi biçim­ler de var. Ve bütün bunlarýn üzerinde kum tepeleri gezinmektedir. Yer kumdan ibaret ve çöl çalýlýklarý bol miktarda yaþayabilmekte. Ayrýca bazý volkanik oluþumlar görülüyor. Batýda, kapkara bir sýradað; iþte Harrat, korku verici." (Nakleden, A. Yusuf Ali, a.g.e., sh. 975-976).

Hicr ve Medyen'de, Akabe Körfezi boyunca ve Petra'da mimari, sýradan bir gözlemci için benzerlik arzetmektedir; halbuki hepsinin stil ve mimari tasarýmlarý açýsýndan gösterdikleri farklýlýklarýn incelenmesi, bunlarýn ne ayný zamanda ne de ayný halklar tarafýndan yapýl­madýðý tesbitine yol açacaktýr. Ýngiliz oryan­talisti Doughty, el-Hicr'de bulunan kalýntýla­rýn, Semûd tarafýndan deðil de Nabatiler tara­fýndan yapýldýðýný Öne sürmüþtür. Ayný yerleri ziyaret ederek iki mimarîyi karþýlaþtýran Ebûl-A'lâ Mevdûdî ise þu fikirdedir: "Kaya­larý oyarak ev yapma sanatý Semûd ile baþla­mýþ ve binlerce yýl sonra, M.Ö. birinci ve ikinci yüzyýlda bu sanat Nabatîler tarafýndan bir hayli geliþtirilmiþtir. Bu sanat, Petra'dan yediyüz yýl sonra yapýlan Elora maðaralarýn­da zirveye ulaþmýþtýr." (The MeanÝng of the Qur'an, c. VIII, sh. 255).

Nabatîler tarihî açýdan incelenebilir. Çünkü onlara ait kitabelerde tarih belirtilmiþtir. Semûd ise eski ve tarih-öncesine ait bulun­maktadýr. Zira onlarýn eserleriyle ve dönemle­riyle ilgili gerçek bir kayýt yoktur. Ancak, meselâ Mebrek en-Naka (Salih'in devesinin diz çöktüðü yer) ve Bi'r û'l-Naka (devesinin su içtiði yer) gibi mahallî tasvir ve gelenekler Arap halkýnýn ve Peygamberleri Salih'in hâtýrasýný yaþatmaktadýr." (A. Yusuf Ali, a.g.e., sh. 976).

Semûd'un Âd kavminden sonra geldiðim bil­memize raðmen tarihteki dönemini tam belir-leyemiyoruz. Görünüþte hem Âd hem de Semûd tarih öncesine aittir ve hiçbir gerçek kanýt yoktur elimizde ki onlarýn tarihte ortaya Çýktýklarý dönemi kesin olarak belirleyelim. Emin olarak, yalnýzca, bu iki kavmin Hz. Ýsa ve Hz. Musa'dan birkaç bin yýl önce yaþamýþ olduklarýný, ayrýca bazý Arap-olmayan kay­naklarýn bunlardan bahsettiklerini söyleyebiliriz. Meselâ, Âsur kralý II. Sargon (M.Ö. 710)'a ait bir kitabede, Âsurlularýn hâkimi­yetleri altýna aldýklarý doðu ve orta Arabistan kabilelerinin yanýsýra bu iki halkýn da bahsi geçer. Ayrýca Aristo, Ptolemeus ve Plinius eserlerinde sözkonusu etmiþlerdir. Plinius, Semûd halkýnýn, Domatha ve Hegra'daki yer­leþimlerine deðinir ki, adý geçen yerler günü­müzde el-Cevf'deki Dûmetu'l-Cendel ve Hicr ile el-Ula'nýn kuzeyinde Hicaz demiryolu is­tasyonu olmasý mümkündür (Taberi, Tarih; Mes'ûdî'ye dayanarak Urdu Encyclopaedia of islam, c. VI, Lahor, 1952).




radyobeyan