Söyleþi
Pages: 1
Prof. Dr. Mustafa Erdik By: hafiza aise Date: 30 Temmuz 2012, 17:21:12
Prof. Dr. Mustafa Erdik: Türkiye 10 yýl öncesine göre depreme daha hazýr
Ýbrahim BARAN • 82. Sayý / SÖYLEÞÝ


Türkiye mevcut konjonktürde birçok problemle uðraþýyor. Yaþanan sürece göre, zamaný geldiðinde bir þekilde bu sorunlarýn giderilmesine yönelik çeþitli adýmlar atýlýyor. 88 yýllýk tarihimizde yaþanan birçok sosyal ve siyasal problemlere iliþkin oldukça önemli mesafeler katettik. Ancak bir problem var ki, yalnýzca baþýmýza geldiðinde ona iliþkin ne kadar çaresiz olduðumuzu fark ediyoruz: Deprem. Deprem, hiç de beklemediðimiz bir anda soðuk yüzünü gösteriyor bizlere ve sahip olduðumuz birçok þeyi, çok gürültülü bir þekilde alýp götürüyor. Son yaþanan Van-Erciþ depreminde buna bir kez daha þahit olduk. Türkiye’nin en büyük þehri Ýstanbul için de yýllardýr olasý bir depremden bahsediliyor. Peki, ülke olarak depremlere ne kadar hazýrlýklýyýz? Bu kritik sorunun cevabý etrafýnda deprem olgusunu ve Türkiye’nin depreme iliþkin geldiði noktayý Boðaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araþtýrma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik ile konuþtuk.

Türkiye’de birçok bölgenin ciddi þekilde deprem riski altýnda olduðu iddia ediliyor. Bu doðru mu?
Doðru. Ancak bu iddiada ya da öngörüde eksik olan bir þey var. Deprem tehlikesinin hangi derecede olduðu meselesi. Bir kere dünyada en ciddi deprem tehlikesi taþýyan bölge Türkiye deðil. Fakat karasal, kent altý depremlerin yoðun olarak yaþanma ihtimali bulunan bölge Türkiye’nin üzerinde bulunduðu coðrafya. Yani Alp-Himalaya kuþaðý dediðimiz kuþaðýn bulunduðu bir yer. Ýtalya’nýn kuzeyindeki Alp Daðlarý’ndan baþlayýp Türkiye ve Ýran üzerinden Birmanya’ya kadar uzanan bir bölge. Bu hat üzerinde maalesef depremler kentlerin altýnda olabiliyor. Depremler kentlerin altýnda olduðu zaman hasar da büyük oluyor. Ýþte Türkiye bu hat üzerinde olmasaydý, depremlerin neticeleri bu kadar hasarlý olmayacaktý. Ama maalesef fay hatlarý kentlerin, yerleþim yerlerinin altýndan geçtiði için çok hasarlý depremlerle karþý karþýya kalabiliyoruz.

Komþu ülkelerimizin jeolojik yapýlarýný düþündüðümüzde onlarýn da Türkiye gibi hasarlý deprem riski altýnda olduklarýný söyleyebilir miyiz?
Tabii ki. Bakýn, bu hat Ýtalya ve Yunanistan’dan baþlýyor ve Ýran üzerinden devam ediyor. Kafkaslar’da ayný þekilde deprem riski taþýyor. Depremi de iki açýdan deðerlendirmek lazým: Sýklýðý ve þiddeti. Depremlerin sýklýðý açýsýndan baktýðýmýzda Ege Denizi ve Girit Adasý depremin en sýk görüldüðü yer olarak karþýmýza çýkýyor. Þiddeti açýsýndan baktýðýmýzda ise Kuzey Anadolu fay hattý bölgedeki en büyük depremleri üretecek bir yapýya sahip. Ýran’da ve Kafkasya’da da büyük depremler oluyor, ama bunlar daha seyrek. Türkiye’de de Kuzey Anadolu ve Doðu Anadolu fay hattýnda çok þiddetli ve hasar doðuran depremler olabiliyor.

BÝNALARIN DURUMU DEPREMÝN ÞÝDDETÝ KADAR ÖNEMLÝ

Türkiye’de yaþanan depremlerin yoðun hasarlý olmasýnýn sebebi yalnýzca fay hattýnýn kentlerin altýndan geçmesi mi yoksa bunun bireylerden ya da kurumlardan kaynaklanan baþka nedenleri var mý?     

Basýn yayýn organlarýnda “Depremler Japonya’da da oluyor, Türkiye’de de. Ancak Japonya’da meydana gelen depremler Türkiye’dekinden daha az hasarlý” gibi bazý haberler çýkýyor. Bu haberler doðru deðil. Çünkü Japonya’da meydana gelen depremler genellikle yerleþim bölgelerinden uzakta gerçekleþiyor. Mesela Japonya’da en son meydana gelen deprem nereden bakarsanýz kýyýdan 100 km uzaklýkta bir yerlerde gerçekleþti. Orada da kýyýdaki yerleþimlerde hasar meydana geldi, ama bu hasarýn nedeni depremden kaynaklanan yer sarsýntýsý deðil, tsunamiydi. Deprem kentin altýnda meydana geldiðinde hasar ve can kaybý Japonya’da da büyük oluyor. Mesela 7.3 büyüklüðündeki 1995 Kobe depreminde 6500 kiþi hayatýný kaybetti. Çok büyük hasar ve yangýn oldu. O nedenle deprem yerleþim yerlerinin altýnda meydana geldiði zaman hasar da olur, maalesef can kaybý da. Þunu kesinlikle unutmamak lazým, yapýlaþmanýn saðlam olduðu yerlerde hasar nispeten daha az olur. Türkiye iþte bu bakýmdan çok iyi bir örnek teþkil etmiyor. Eski Ýstanbul’da ve Kuzey Batý Anadolu’da yerleþim yerlerindeki binalar ahþaptý. Baðdadi tarzda binalar vardý. Bunlar depremden çok etkilenmezlerdi ancak onlarda da yangýn riski vardý. 1940’lý yýllarda betonarme binalarýn yapýmýnýn hýzlanmasýyla birlikte depreme iliþkin problemlerimiz baþlamýþ oldu. Özellikle Kuzey Anadolu fay hattýnda karakteristik nitelikli depremler meydana geliyor. Buralarda 5-6 büyüklüðünde depremlerden ziyade daha küçük depremlerin ardýndan, bizim karakteristik deprem diye adlandýrdýðýmýz, çok büyük bir deprem oluyor. Hâlbuki bir tane 6 büyüklüðünde deprem olsa insanlar evlerinin sarsýldýðýný ve az da olsa hasar oluþtuðunu görseler daha dikkatli olacaklar. Öncesinde küçük depremlere alýþtýklarý için herhalde çok önemsemiyorlar ve bir yerden sonra bu durum kabullenenebilir, alýþýlagelmiþ bir durum olarak algýlanmaya baþlanýyor. Çok büyük bir deprem meydana geldiðinde hasar da çok þiddetli oluyor. Türkiye’de depremlerin çok hasarlý olmasýnýn nedeni maalesef yapýlarýn yeterli deprem performansýna sahip olmamasýndan kaynaklanýyor.

Depremdeki asýl mesele belki de bu. Eski Ýstanbul’daki yapýlardan bahsettiniz. II. Bayezid döneminde Ýstanbul’da çok þiddetli depremler olmuþ. Padiþahýn bunun üzerine Edirne’ye yerleþtiði ve bir dönem orada kaldýðý söyleniyor. Sonra Ýstanbul’da ahþap binalar yapýlmýþ, deprem riski düþünülerek. O halde yapýlaþma depremlerin hasarlý olmasýnda temel etken diyebilir miyiz?
Yapýlaþma hayatî bir önem taþýyor tabii ki. 2000 yýlý sonrasýnda Ýstanbul’da yapýlan binalarýn deprem performanslarýnda belirgin bir iyileþme gözleniyor. Bu iyileþmenin sebepleri arasýnda halkýn deprem güvenliði konusunda bilinçlenmesi, yeni deprem þartnamesinin varlýðý, mühendislere yönelik eðitim programlarý, yerel yönetim ve yapý denetleme firmalarýnca yapýlan düzenleme ve kontroller sýralanabilir. Diðer bir önemli etken de azalan enflasyon ve kredi faizlerindeki düþme nedeni ile büyük konut yatýrýmcýlarýnýn devreye girmesi, buna baðlý olarak konut üretiminde görülen endüstriyelleþme. Þöyle örneklendireyim: Tek tek araba yaptýðýnýzda kalite büyük deðiþiklikler gösterecektir. Ancak arabayý üretim kompleksinde ürettiðiniz vakit belirli bir kaliteyi tutturmak zorundasýnýz. Bu birinci sebep. Ýkinci sebep de kredi ile ev alma meselesi. Kredi verirken kredi kuruluþlarý evin durumunu inceliyorlar. Özellikle 2000 sonrasý Ýstanbul’da yapýlan binalarýn iyileþmesinin nedenleri arasýnda her ne kadar þartnamelerin iyileþmesi, bilincin ve denetimin artmasý gibi önemli bir takým nedenlerin katkýsý varsa da bu saydýðým iki temel nedenin de katkýsý oldukça fazla. Ancak, tüm bu olumlu geliþmelere raðmen, Ýstanbul’da bir depremde oluþacak can kayýplarýný azaltmanýn en önemli unsuru mevcut binalarýn, özellikle mesken olarak kullanýlan apartmanlarýn, deprem performanslarýnýn yükseltilmesi. Bu husustaki tekil giriþimler yapýsal güçlendirme için kredi imkânlarýnýn saðlanmasýna raðmen sosyal ve ekonomik nedenlerle baþarýlý olamadý.

Son yaþanan Van depreminde eski binalarýn ayakta kaldýðýný, ancak yeni binalarýn yýkýldýðýný gördük. Burada denetimin de katkýsýnýn ne ölçüde önemli olduðu ortaya çýkýyor sanki.
Denetim önemli kuþkusuz. Ancak þunu ifade etmem gerekiyor: Van depremi bölgenin referans depremleri deðil. Erciþ 1. derece deprem bölgesi. Böyle bir yerde referans deprem demek yanal pik ivmenin yer çekimi ivmesinin en az %40’ý mertebesinde olmasý demektir. Van ve Erciþ’te meydana gelen deprem bu deðerin ancak yarýsý seviyesinde gerçekleþti. Bu durumda depremi az hasarla atlatmýþ binalara “saðlam” demek çok yanlýþ olur. Sonra Erciþ gibi, Adapazarý gibi büyük depremlerin yaþandýðý bölgelerde yýkýmlar büyük çoðunlukla ana caddelerin üzerinde oluyor. Bunun da iki temel sebebi var: Birincisi binayý yapan kiþi bina ana cadde üzerinde olduðundan “bir kat daha çýkayým” diye düþünüyor. Ýkincisi de “alt katý dükkân yapsam, duvarlarý boþaltsam yine kâr ederim, binanýn altýna iþyeri açarým” diye düþünüyor. Aþýrý durumlarda kolonlarý ve duvarlarý kaldýrýyor ve bina tamamen dayanýksýz hale geliyor. Ýþte denetimin önemini burada görüyoruz.

Türkiye’de deprem üzerine ilgili ilgisiz herkes bir þeyle söylemeye çalýþýyor. Bu kadar konuþulmasý doðru mu sizce?

Bu durum insanlarýn neyi iyi bildiklerini ve neyi bilmediklerini bilmediklerinden kaynaklanýyor. Ýnsanlarýn bilmediði konularýn da varolacaðýný düþünmelerini gerekiyor. Deprem olduðunda internete girip birkaç bilgiyi bir araya getirip yorum yapmak doðru deðil. Peygamberimiz’in bir hadisi var: “Faydasýz bilginin þerrinden Allah’a sýðýnýrým.” Biliminsanlarý insanlara bir þeyler anlatacaklarý zaman onlarý doðru yönlendirmeleri gerekir. Ben kalkýp insanlara “deprem olacak, hepiniz öleceksiniz” dersem bu ne kadar doðru bir davranýþ olabilir ki? Ancak bunun yerine “Deprem olacak. Aileniz, çocuklarýnýz var. Buna hazýrlýklý olun, tedbirinizi alýn” dersem insanlarý doðru bir þekilde yönlendirmiþ olurum. Ýnsanlarý bilgilendirerek doðru davranýþlara sevketmek lazým, yoksa bilgi kirliliði ortaya çýkýyor ve depremle ilgili kritik konulardan biri olan bilinçlenme meselesinde eksik kalmýþ oluyoruz. Türkiye’de mikrofonu kime uzatsanýz kendini bir þeyler söylemek zorunda hissediyor. Hiç kimse “bilmiyorum” demiyor. Hâlbuki insanýn bimediði konularda “bilmiyorum” demesi erdemdir öyle deðil mi? Burada toplumun ne beklediði ve medyanýn bu beklentilere nasýl cevap verdiði de önemli. Medya organlarý da reytingi düþünerek toplumun duymak istedikleri þeyleri ifade eden söylemleri gündeme getiriyorlar. Bir kýsmý internete girip “ABD’den birileri bu konuda ne söylemiþ?” onu yayýnlýyorlar, bir kýsmý gidip bilinen ve ekranlara sýk sýk çýkan arkadaþlarýmýza baþvuruyorlar. Þayet daha yetiþmiþ, daha entelektüel bir toplum haline gelirsek, basýnýn bize sunacaðý bilgiler de o oranda deðiþmiþ olacak. Bunlar demokrasinin cilveleri iþte. Yaþayarak hep birlikte öðreneceðiz.  

Ýnsanlar sosyal ya da siyasal kimliði ne olursa olsun buna yakýþan, yakýþmayan söylemler geliþtirdiler. Bu söylem bazen bir çizgi oldu bazen de bir söz. Bu davranýþ biçiminin inançlý olaný ya da olmayaný yok galiba?
Evet. Bu durum yalnýzca Türkiye’ye ait bir durum da deðil. Dünya’nýn diðer ülkelerinde de benzeri tavýr ve söylemlere þahit oluyoruz. Hiç unutmuyorum, 1994’te ABD Northridge’de bir deprem oldu. Yerel ABD basýnýnda buna iliþkin “burasý ahlâken çökmüþ bir yer olduðu için baþýmýza bunlar geldi” gibi yorumlar yayýnlanmýþtý. Bu inançlý olup olmamakla ilgili bir þey deðil bence de, insanî bir þey. Ýnsanoðlu her zaman her yerde benzeri bir davranýþ sergileyebiliyor maalesef.

ÝSTANBUL DEPREMÝ ÝÇÝN TARÝH VERMEK MÜMKÜN DEÐÝL

Büyük Ýstanbul depreminden bahsediliyor. Buna iliþkin bir takým açýklamalar yapýlýyor, hatta kimileri 30 yýl gibi bir tarih veriyor. Ýstanbul’da deprem bekleniyor ama bu kadar kesin konuþmak, tarih vermek doðru mu?

Tarih vermek mümkün deðil. Ýstanbul’a iliþkin bilgilerimiz istatistikî bilgiler. Bu bilgiler de yýllýk deprem olma ihtimalinin % 2 olduðunu söylüyor. Bu demektir ki torbanýn içerisine 49 adet beyaz, bir adet kýrmýzý top koyacaksýnýz ve yýlda bir kere çekiliþ yapacaksýnýz. Kýrmýzý top çýkarsa önümüzdeki bir yýl içerisinde deprem olacak, beyaz çýkarsa olmayacak. Burada önemli olan husus bu iþlemin taþ eksiltmeksizin, yani çektiðiniz her taþý tekrar yerine koymak suretiyle bu çekiliþin yapýlmasý. Ýstatistik bunu gösteriyor. Birtakým verilere bakarak önümüzdeki 30 yýl içerisinde %60 ihtimalle deprem olacaðý söyleniyor. Burada kullanýlan istatistikler ABD kökenli. 30 yýl gibi bir zaman dilimin sunulmasýnýn nedeni de Amerikan mortgage sisteminde kredilerin 30 yýl vadeli sunulmasý. Kredi kuruluþlarý 30 yýl süreli krediyle konut alan müþterilerine önümüzdeki 30 yýlda deprem olma ihtimalini göstermek için böyle bir istatistiksel yöntem kullanýrlar. Ayný ihtimali baþka bir sistemle 10 yýl için de verirsiniz, 20-30 yýl için de. ABD’de 30 yýl gibi bir süre verildiði için, arkadaþlarýmýz Türkiye için de 30 yýl için gün saymaya baþladýlar. Mesela bu tarih 2000’de verildiyse, þimdi 2011’deyiz, o halde 19 yýl sonra deprem olabilir gibi yanlýþ bir mantýk ortaya çýkýyor. Depremle ilgili oluþ tarihini mevcut bilgilerimiz tahtýnda vermemiz imkansýz.

Depremle ilgili kesin olarak bileceðimiz bilgiler neler?
Depremlerin sadece nerelerde ve hangi ihtimalle olabileceðini bilebiliyoruz. Mesela Ýstanbul’da ortalama büyük deprem oluþum aralýðýný 250 yýl olarak istatistiki açýdan biliyoruz. Bu durumda önümüzdeki 2500 yýlda 10 büyük deprem olabileceðini söyleyebiliriz. Ancak her 250 yýlda bir deprem olacak diye bir þey söyleyemeyiz. Ýstanbul depremi 10 saniye sonra da olabilir veya 50 yýl sonra da. Depremin oluþ zamanýný önceden bilmemiz mümkün deðil. Bilim dünyasýnda kabul edilen görüþe göre büyük deprem oluþumlarý çok kaotik bir olay olduðu için depremlerin önceden bilinmesine imkân yok. Diðer bir deyiþle doðada her bir küçük depremin büyük bir deprem haline gelmesi mümkün. Ancak bu süreç kaotik olduðu için hangi þartlar altýnda olacaðý bilinmiyor ve dolayýsýyla prediksiyon olanaðý bulunmuyor. Fay hatlarý üzerinde yapýlmýþ çok derin sondajlar ucunda yer alan cihazlarla ancak saniyeler öncesi fay yýrtýlmasý baþlangýcýnýn (depremin) bilinebilmesine yönelik bazý çalýþmalar ABD’de yürütülüyor.

Dünyada komplo teorileri son dönemde oldukça revaçta. Van depremi sonrasýnda da büyük devletlerin bir takým silahlarla o hareketlenmeyi gerçekleþtirdiði iddia edildi. Bunlarýn bilimsel gerçekliði var mý?
Bilimsel deðil, bunlarýn hepsi þehir efsanesi. Yüksek akým oluþumlarýna dayalý tektonik saldýrýlardan bahsediliyor. Bu iddialar 1999 depreminden sonra da ortaya atýlmýþtý, son yaþadýðýmýz Van depreminde de ortaya atýldý. Benzerleri Haiti ve Japonya depremleri içinde yapýlmýþtý. Bu videolarin hepsi ABD’de yürütülen HAARP isimli araþtýrma programý üzerine kurulu komplo teorileri. HAARP iyonosfer üzerine yapýlan yüksek frekanslý bir komünikasyon projesi. Projenin askeri amaçlý ve gizli olmasý bu tip komplo teorilerine yol açýyor. 1999 depreminden sonrakiler, bugün anlatýlanlara göre çok daha masumdu. Þimdi iyice bilimsel bir hava kazandýrýlmaya çalýþýlmýþ, ekran karþýsýnda Amerikalý bir bayanla bir erkek konuþuyorlar. Anlatýlan þeylerin bilimsellikle hiç alâkasý yok. Çevirenlerin Türkçeleri de kötü. Ancak bizde yabancý hayranlýðý olduðu için daha çok inandýrýcý geliyor. Ben daha önce de bu konunun hakikat olup olmadýðýna iliþkin sorular aldým, ancak böyle bir þey kesinlikle olamaz.

DEPREME ÝLÝÞKÝN TEDBÝR ALMADA ACELE ETMÝYORUZ

Türkiye’nin önemli bir kýsmý deprem riskiyle karþý karþýya. Peki, sosyal bakýmdan, yapýlarýmýzýn durumu bakýmýndan, teknik bakýmdan Türkiye depreme ne kadar hazýrlýklý?

Bu soruya kesin çizgiler çizerek cevap vermek zor. En azýndan þunu söyleyebilirim: Türkiye 10 yýl öncesine nazaran depreme daha hazýr. Teknik ekip olarak, acil yardým ekibi olarak Türkiye bugün hakikaten iyi durumda. Van depreminde birçok arama kurtarma ekibi bölgeye ulaþtý. 600 kayýp var. Þayet profesyonel arama kurtarma ekipleri olmasaydý, bu sayý daha fazla olacaktý. Bu çok büyük bir baþarý bence. Þunu da söylüyorum bazen: Keþke acil yardým, arama kurtarma ekibimize iþ düþmeyecek bir durumda olabilseydik. Bunlara raðmen Türkiye 10 yýl öncesine göre çok iyi bir yerde. Devlet tüm imkânlarýný Van’a seferber etti ve elinden gelen her þeyi yaptý. Ancak daha gidecek daha çok yolumuz var.

Depreme hazýrlýk konusunda adýmlarýmýzý yeteri hýzda atýyor muyuz sizce?
Bu konuda çok iyimser deðilim açýkçasý. Adýmlarýmýz gayet epizodik gidiyor. Deprem olduðunda hýzlanýyoruz, sonra tekrar yavaþlýyoruz, sonra tekrar hýzlanýyoruz.

Baþýmýza gelmeden farkýna da varamýyoruz maalesef.  
Farkýna varýyoruz ama herkesin, hem fert olarak bizlerin hem de kurumlarýn ve daha da ötesinde devletin uðraþtýðý bir takým problemler var. Trafikle uðraþýyorsunuz, çocuðun okuluyla uðraþýyorsunuz, saðlýk problemleriyle uðraþýyorsunuz… vs. Bir de bunlar her gün uðraþtýðýmýz problemler bunlar. Depremin farkýndayýz ama günlük telaþlar ve problemler bu farkýndalýðýmýzý törpülüyor. Depremin hem toplumun hem de devletin gündeminde 1. sýrada yer almasý gerekiyor. Mevcut binalarýn depreme dayanýklýlýðýný artýrmalýyýz, yapacaðýmýz yeni binalarý depremi düþünerek yapmalýyýz. Kamu binalarý kýsmen depreme dayanýklýlýðý hale getirildi. Onlarýn sahibi belli, ne olacaðý belli. Ancak bireysel meskenleri depreme uygun koþullarda inþa etmek, mevcutlarýný da depreme uygun hale getirmek gerekiyor. Depremden sonra yerine koyamayacaðýmýz iki þey var: Ýnsan hayatý, tarihi ve kültürel varlýklarýmýz. Diðerlerini yaparýz. Güçlü bir milletiz biz. Binalarý yeniden inþa ederiz, ancak kaybettiðimiz insanlarý geri getiremeyiz. Tarihi varlýklarýmýzý kaybedersek de gelecek nesillere büyük bir vefasýzlýk etmiþ oluruz.  

Kimdir:
Prof. Dr. Mustafa Erdik 1970 yýlýnda Orta Doðu Teknik Üniversitesinden Ýnþaat Mühendisi olarak mezun olduktan sonra 1972 ve 1975 yýllarýnda ABD Rice Üniversitesi’nde Master ve Doktora çalýþmalarýný tamamladý. ODTÜ Deprem Mühendisliði Araþtýrma Merkezi Müdürlüðü, UNESCO Alp-Himalaya Bölgesi Depremselliði Projesi Yöneticiliði, United States Geological Survey kurumunda misafir araþtýrmacýlýk, Uluslararasý Deprem Mühendisliði Birliði Direktörlüðü, Birleþmiþ Milletler Uluslararasý Afet zararlarýnýn Azaltýlmasý Onyýlý Yönetim Kurulu Üyeliði ve ABD Princeton Üniversitesinde Misafir Öðretim Üyeliði görevlerini yürüttü. 300’ü aþkýn teknik makale ve 6 adet kitabýn yazarý veya ortak yazarý ola Prof. Dr. Erdik, halen Boðaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araþtýrma Enstitüsü Müdürü olarak çalýþýyor. Almýþ olduðu ödüller arasýnda TÜBÝTAK Bilim Teþvik Ödülü, NATO Zirvesi Bilim Ödülü ve Birleþmiþ Milletler Afetlerin Önlenmesi Ödülü bulunuyor.


radyobeyan