Tavan Arasý
Pages: 1
Ne Zaman Adam Oluruz? By: reyyan Date: 30 Temmuz 2012, 03:36:01
Tavan Arasý


Ali Sözer | Haziran 2012 | TAVAN ARASI   


Ne Zaman Adam Oluruz?

Ýstiklal Marþý þairimiz Mehmed Akif, bir grup arkadaþýyla çýkardýðý Sýrat-ý Müstakim dergisinde 30 Haziran 1910 tarihli sayýdaki Hasbihâl köþesinde þöyle anlatýyor:

“Ýkindi üstü Ayasofya meydanýndan geçiyordum. Þadýrvan avlusundan bölük bölük çýkan cemaat bende önce bir hatýra, sonra birçok hayal, daha sonra birçok dilek, birçok hatýra uyandýrdý:

Merhum (Namýk) Kemal Bey bir gün arkadaþlarýndan Nuri Bey’le beraber yine bu meydandan geçiyormuþ. Öðle namazýný kýlarak caminin deðiþik kapýlarýndan çeþitli semtlere daðýlan halký dikkatli bir bakýþla süzdükten sonra demiþ ki:

– Nuri! Bu millet ne zaman adam olur bilir misin?

– Hayýr.

– Ne zaman, bu camilerden þu dizlikli, poturlu hamallarla, küfecilerle beraber senin benim gibi yakalýklý, bastonlu beyler çýkarsa!..

Nuri Bey bu olayý tanýdýklarýndan birine söylemiþ, ben o adamdan duydum. Düþünülürse bu söz ne kadar doðru ne kadar anlamlýdýr.”

‘Bu Kadarcýk Ýþ Yapabildik’

Son asýrda yaþamýþ alimlerimiz büyük zorluklar içinde okumuþ ve talebe yetiþtirmiþlerdir. Biz yeni nesiller bu durumdan yeterince haberdar deðiliz. Ya onlar anlatmamýþlar ya da anlatanlardan dinlemek nasip olmamýþ. Elli Dört Farz Þerhi yazarý merhum A. Kemalettin Üstün Hocaefendi de eserinin mukaddimesinde kýsaca hayatýna deðinirken o zorlu yýllardan þöyle bahsediyor:

“(Ýstanbul’da icazetimi aldýktan sonra…) Gerede’ye dönerek babamdan miras medresede ders verme hevesinde iken, çeþitli belalar doðuran o yýkýcý I. Cihan Harbi çýktý. Ben de asker olup saðlýk memurluðu ile Avanos kazasýný boylayarak dört sene süren Cihan Harbi’ni bitirdik. Derken, Milli Mücadele denilen savaþ çýktý. Bu savaþa da ne dindar kiþiler katýldý! Buharî’ler, hatimler okunarak düþman vatandan atýldý. Medreseler açýldý, gürül gürül dinî, ahlâkî dersler okunmaya baþlandý. Ben ve emsalim hiçbir karþýlýk beklemeyerek fahrî dersler vermeye baþladýk. Bir müddet sonra birer maaþ veya avcý yemi ile taltif olunduk. Öyle sandýk ki Asr-ý Saadet’ten pýrýltýlar geliyor.

Böyle zevkli zevkli derslerle meþgul iken ansýzýn çýkan, yýkýcý yakýcý her þeyi altüst edici bir fýrtýnada neye uðradýðýmý þaþýrdým. Biraz önce birer ibadet ve fazilet olan o Kur’an okumalar, ilimler, zikirler, tesbihler aðýr birer suç sayýldý. Canlarýyla mallarýyla savaþlara katýlan ne dindar hocalar ve imamlar, sarýklarý boyunlarýna dolanarak zindanlara atýldý. Bu, büyük ilahî bir imtihandý.

Bizim müderrislik sýfatýmýz vaizliðe çevrildi. Namaz, oruç ve itikadî meseleler ile korkular içinde kâh vaaz, kâh sükut ederek yirmi sene meþgul olduk. Selefim müftü Ali Rýza Ünlü’nün vefatý ile müftü tayin olundum. Bu sýrada eski þiddetler biraz gevþer gibi oldu. Biz de perde altýnda, hevesli dindar gençlere dinî ve Arapça dersler vermekle meþgul olmaya baþladýk. Menderes devri gibi müsamahalý günlerde camide vaaz þeklinde çalýþarak birkaç genç müftü, vaiz ve imam yetiþtirmeye imdad-ý ilahî ile muvaffak olduk. Yirmi beþ sene kadar süren müftülüðümüzde bu kadarcýk iþ yapabildik.”

Kur’an Öðrenme Vakti

Yine yaz mevsimi geldi. Okullar tatile giriyor. Camiler ve kurslar, gözleri ýþýl ýþýl, yüzleri pýrýl pýrýl çocuklarýmýzýn Kur’an sedalarýyla gülistana dönecek.

Mevzuyu kýsacýk bir hatýramýz ile baðlayayým:

Ýlkokul ikinci sýnýftaydým, babam elimden tutup elifba öðrenmek için hocaya götürdüðünde. Okul sonralarý birkaç arkadaþla doðru merhum Kalender Mustafa Hoca’nýn evine giderdik. Hayatýmýza yeni bir oyun, yeni bir neþe olarak girmiþti elifba. Dualarý, sureleri birbirimizle yarýþarak ezberlerdik. Sonralarý sayýmýz arttý. Bir köy odasýnda gürül gürül yanan teneke bir sobanýn çevresinde yanaklarý kýrmýzý kýrmýzý nice çocuk Kur’an öðrendi, namazlarda okuyacak kadar zamm-ý sure ezberledi. Allah hocamýzdan ve bize vesile olanlardan razý olsun. Þimdi sýra bizde. Çocuklarýmýzýn elinden tutup bir hocaya teslim etme vaktidir. Elifbanýn her harfini, her dua ve sureyi bin neþeye çevirme vaktidir.

‘Sonra Düþüneceðim’


Efendimiz s.a.v.’in buyurduðu gibi “Þiir hikmettendir.” Günümüz þiir anlayýþý ve muhtevasý bir yana, eski þiirimiz zevk-i selime hitap ettiði kadar hikmet de barýndýrýr. Ecdaddan hangi þairin birkaç mýsraýný okusanýz, mutlaka bir hikmet incisine rastlarsýnýz. Bu durum son yüz yýlda gittikçe azalsa da hikmetli þiirler söyleyen þairlerimiz yok deðil.

Hisar Dergisi’nin kurucularýndan Merhum Mehmet Çýnarlý da (v. 1999) bir asýr önce terk edilmiþ aruzu günümüze taþýdýðý gibi, mýsralarýndan hikmet taþar:

“Hele þu dava bir bitsin, sonra düþüneceðim.
Þu dert baþýmdan bir gitsin sonra düþüneceðim.

Gayret etsem, çabalasam, kafam yerinde deðil
Oturup da sakin sakin, sonra düþünececeðim.

Böyle kýþta kýyamette olamaz biliyorum;
Güneþ buzlarý eritsin sonra düþüneceðim.

Deðiþir belki zamanla: Gün ola, harman ola.
Hele biraz devam etsin, sonra düþüneceðim.

Doluya koysam almýyor, boþa koysam dolmuyor; Çözüm bulabilmek için, sonra düþüneceðim.”


radyobeyan