Güncel Dini Haberler
Pages: 1
Ramazan ve metafizik gerilim By: ehlidunya Date: 27 Temmuz 2012, 19:58:09
   

Ahmet Kurucan
   
Ramazan ve metafizik gerilim


Bir okuyucu, Ramazan'ýn hem tatil hem de günlerin çok uzun olduðu yaz mevsimine denk gelmesi nedeniyle rahat ve rehavetin insanlarý esir aldýðýný; Ramazan baþlangýcýnda oruç tutma, teravih namazý kýlma adýna var olan gerilimin ilerleyen günlerde azaldýðýný, hatta yok olduðunu söyledi.

Þaþýrmadým ama üzüldüm. Þaþýrmamam insan fýtratý ve dünyevilikte almýþ olduðumuz mesafeden dolayý. Üzülmeme gelince o da Allah'ýn "Oruç tutun, namaz kýlýn." emrine karþý takýnýlan tavýr. "Allah'ýn emrine karþý göstereceðimiz tavýr böyle mi olmalýydý?" diyorum içten içe. "Dünya-ukba arasýndaki denge böyle mi kurulmalýydý?" diye sorular soruyorum kendime. "Cennet, Cemalullah adýna tabir caizse altýn tepsi içinde sunulmuþ olan fýrsat, üç günlük dünyevî rehavete aldanarak terk mi ediliyor yoksa?" diye devam ediyorum. Sonra bu sorularýma cevap arýyorum aklým karýþýk, ruhum muazzeb bir þekilde. Dudaklarýmdan "iman ve imanýn yaptýrým gücü" cümlesinin çýktýðýný duyuyorum. "Bizim Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali'ler gibi (ra) imanýmýz olsaydý, böyle olmazdý." diyorum arkasýndan.

Bir tesbit ve o tesbite baðlý olarak dertleþme sayýlabilecek bu satýrlardan sonra yazýya Alman filozof Immanuel Kant'ýn bir sözü ile baþlangýç yapayým. Ona sorarlar; "Neden ahlaklý olmalýyýz?" diye. Cevap verir Kant: "Çünkü ahlaklý olmalýyýz." Ne anlýyoruz bu cevaptan? Benim anladýðým þu: Ahlak bizatihi bir deðerdir. Eðer siz onu yani ahlaklý olmayý, ahlaklý davranmayý bir þarta baðlarsanýz, o þartýn olmadýðý yerde ahlaksýz olacak, ahlaksýz davranacaksýnýz demektir.

Hayatýmýza dünyevilik mi hükmediyor?

Kant'ýn sözünü aktarmamýn sebebi þu: Bizler çoktan beri ahlaklý olmayý belli þartlara baðlayan bir zihniyetin esiri olduk. Dünyevî menfaatler, ikbal düþüncesi, þan-þeref-þöhret hýrsý, ukbayý bir kenara býrakýp her þeyimizi dünya etrafýnda planlama düþüncesi inancýmýza raðmen hayatýmýza hükmetmeye baþladý. Hayat felsefemiz, davranýþ modelimiz oldu ve atasözü desek sezadýr, atasözlerimiz arasýna bile girdi bu felsefe, bu model. "Köprüden geçinceye kadar ayýya dayý diyeceksin.", "Bana dokunmayan yýlan bin yýl yaþasýn.", "Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin.", "El öpmekle dudak aþýnmaz.", "Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez."

Ne bunlar Allah aþkýna! Nerede bizim "Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün iþlerinizde adaleti gerçekleþtirin. Allah için þahitlik eden insanlar olun. Bu hükmünüz ve þahitliðiniz isterse bizzat kendiniz, anneniz, babanýz ve yakýn akrabalarýnýz aleyhinde olsun. Ýsterse onlar zengin veya fakir bulunsun çünkü Allah her ikisine de sizden daha yakýndýr. Onun için, sakýn nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrýlmayýn. Eðer dilinizi eðip bükerek gerçeði olduðu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün þahitlikten kaçarsanýz, iyi bilin ki Allah bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr." (Nisa,135) ayeti ve bu ayetin muhtevasýna göre amelimiz? Nerede "Cihadýn en faziletlisi zalim sultan karþýsýnda hakký söylemektir." hadisine göre belirlenmiþ hayat felsefemiz? Ve nerede "Haksýzlýklar karþýsýnda susan dilsiz þeytandýr." özdeyiþine göre yön verilmiþ davranýþ modelimiz? Ýnanç ve deðerler aynasýnýn karþýsýna geçip bakamayacak bir yüzümüzün olduðunun hangi ölçüde farkýndayýz acaba?

Ýstisnalar hariç ahlaki baðlamda beþeri iliþkilerimizi, ferdi ve içtimai hayatýmýzý belirleyen ve etkileyen çifte standartlý bu tutum, Allah-kul münasebetimize de sirayet etmiþ demek ki! Ramazan'ýn baþýndaki ibadet aþk u þevkimizin yitirilmesi, gevþeklikler içine girilmesi, hatta belki de bütün bütün terk edilmesi baþka nasýl izah edilir ki? Haydi diyelim mezkur çifte standartlý tutumuzla ticari hayatýmýzda muhataplarýmýzý kandýrdýk, ibadet hayatýnda Allah'ý haþa nasýl kandýracaðýz?

Kendimizden baþkasýný kandýramayýz

Felsefe dedik, Kant dedik, yerli bir felsefecimizin enfes bir taksimini de aktarayým sizlere. Ahmet Ýnam Hoca iyi ve kötünün kaynaðýný anlattýðý bir bildirisinde insanýn yaþadýðý üç alan vardýr der. Bir; insanlarýn gördüðü, izlediði, Arapça ifadesiyle "ala mer'a ve mesmai'n-nas" dediðimiz kamusal alan. Ýki; ev ve yatak odasý gibi tamamýyla özel alan. Üç, dýþarýdan gözlenmesi mümkün olmayan insanýn iç yaþantýsý." Konumuz açýsýndan baktýðýmýzda, insanýn Rabb'isi ile olan münasebeti üçüncü alana girer diyebilirsiniz. Ýþte bu üçüncü alanda kendimizden baþka kimseyi kandýramayýz. "Akýllarý sýra Allah'ý ve iman edenleri aldatmayý kurarlar. Kendilerinden baþkasýný aldatamazlar da farkýnda deðiller." ayeti tam da bunu anlatýyor. (Bakara, 9)

Kendine saygýlý olan Rabbine saygýlý olur

Endiþe verici bir durum mu bu? Elbette. Özellikle sosyolojideki tarihçi akým felsefesi açýsýndan baktýðýmýz zaman, toplumu þekillendiren deðerlerdeki küçük kaymalar zamanla bütün toplumu kuþatýr hale gelir. Tam bir deðer kaymasýdýr bunun adý. Yeni nesiller aslýndan uzaklaþmýþ bu deðerler zemini üzerinde neþet eder ve iki-üç nesil sonra "eski" tamamýyla unutulur ve "yeni" hayata hakim olur. Þöyle düþünün isterseniz; dün sýla-yý rahim, akraba ziyareti, ailenin tüm fertleri ile birlikte zaman geçirme olarak anlaþýlan ve uygulanan bayramlar bugün tatil köylerinde, sahil kenarlarýnda, yurtdýþý gezilerinde kutlanýr hale gelmedi mi?

Yeri gelmiþken Sami Þener'in Sosyoloji isimli kitabýna aldýðý bir iktibasý size aktarmak istiyorum. Þener, Sal Restivo'dan yapar iktibasý. Yazar'ýn Batý ve din deyip sosyolojik perspektiften yaptýðý araþtýrma sonucu kaleme aldýðý bir makalesindeki enfes tesbit bu bana göre. "Üst sýnýflar için din, siyasi ideoloji ve ittifaklarla iç içe geçmiþ bir sosyal aktivite ve baský aracýydý. Düþük sýnýflar için o, günlük hayatýn belirsizliklerinden ve sýkýntýlarýndan kurtulma ve bir ümit kaynaðýydý. Orta sýnýflar için din, uygun davranýþ ve koruma ile ilgili kurallarýn kaynaðýydý. Görüldüðü gibi din anlayýþý Batý'da belirleyici olmaktan çok, ihtiyaçlara cevap veren bir sýðýnma mekanizmasý noktasýnda kalabilmiþti." Eðer müntesipleri olak bizler Ýslam'ýn en temel unsuru olan ibadetlere sahip çýkmazsak, yukarýda aktardýðýmýz tablo benzeri bir tablonun bizler için olmayacaðýna kim garanti verebilir?

Þöyle düþünüyorum; kendine karþý, mesleðine karþý, muhatap olduðu insanlara karþý saygýlý olan bir insanýn, Rabb'isine karþý daha saygýlý olmasý gerekir. Müþterisine karþý ticari ilke ve prensiplerinden taviz vermeden hareket eden dürüst, sadýk bir tüccarýn, Rabb'isine karþý ayný ölçüde dürüst ve sadýk olmasý gerekir. Benim iki defa gerekir diye bitirdiðim bu cümlelerdeki muhtevaya þeytan-ý racimden baþka kimsenin de itirazý olmamasý gerekir. "Baþkalarý deðil, baþkalarýnýn bakýþýna göre davranýþlarýný ayarlama deðil, aksine kalbimin atýþlarýna nigehban, deðil varlýk sahnesine çýkmýþ amellerim, niyetime, düþünceme, duygularýma ve hayalime bir an-ý seyyale miktarýnca dahi olsa uðrayýp geçen her þeyime vakýf Allah'a göre ayarlamalýyým" demesi gerekir. Ýnanan, candan, gönülden iman eden insan þöyle düþünür: Sahip olduðum her þey ama her þey O'nun. Ben O'na karþý saygýlý olmayacak, O'nun emir ve yasaklarýný hayatýmýn merkezine koymayacak da neyi koyacaðým?

Bir ayet ile bitiriyorum: "Ve de ki: "Çalýþýn: Yaptýklarýnýzý Allah da, Resulü de, müminler de görecekler. Sonra gizli ve açýk her þeyi bilen Allah'ýn huzuruna çýkarýlacaksýnýz. O da yaptýðýnýz her þeyi bir bir sizin önünüze çýkaracak, karþýlýðýný verecektir." (Tevbe, 105)


radyobeyan