Söyleþi
Pages: 1
Prof. Dr. Bedri Gencer By: hafiza aise Date: 26 Temmuz 2012, 14:21:51
Prof. Dr. Bedri Gencer ile modernlik üzerine
Ýbrahim BARAN • 80. Sayý / SÖYLEÞÝ


Modernizm ya da modernleþme, günümüz toplumlarýný saran ve neredeyse tanýmlanamaz hale gelen en kritik kavram. Modernliði genel anlamda çaðdaþlýkla veya geliþmiþlikle özdeþleþtiren bizim gibi toplumlarýn kavramýn kökenine iliþkin bilgisi oldukça sýnýrlý. Hýristiyanlýk temellerine dayanan modernizm, günümüz dünyasýnda Müslüman toplumlarýn düþtüðü en büyük açmazlardan birini oluþturuyor. Bu da Müslüman toplumlarý, modernlik kavramýyla hesaplaþmak zorunda býrakýyor. Modernizme karþý Müslümanlarýn tutumunu, Ýslam’da Modernleþme (1839-1939) eseriyle bu konuda çýðýr açtýðý kabul edilen Yýldýz Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Baþkaný Prof. Dr. Bedri Gencer ile konuþtuk.

Modernleþme kavramýnýn anlamý toplumsal hayatta, bireylerin zihninde farklý þekillerde tezahür ediyor. Kavramýn kökeni nereden geliyor?
Modernleþme aslýna bakarsanýz teolojik bir kavram. Kavramýn Türkçe’de deðiþik kullanýmlarý da var, modernite, modernleþme, modernlik gibi. Bunlarýn her birinin anlamlarý farklý olsa da modern kavramýnýn özünde “yeni bir dünya düzeni” kurma esprisi yatýyor.

Etimolojik olarak ne anlama geliyor?
Arapça bedî kavramýnýn karþýlýðý olarak modern, ‘yepyeni’ anlamýna gelen bir kelime. Arapça’da ‘ibdâ’ bir þeyi benzersiz, örneksiz olarak yaratmak demektir. Kâinat, mutlak anlamda ancak Cenab-ý Hakk tarafýndan benzersiz, örneksiz olarak yaratýldýðýna göre buradaki yepyenilik, ahir zamanda Ýsa Mesih’in gelmesiyle kurulacak olan yeryüzü cennetini, ahir zamandaki saadet çaðýný belirtiyor. 1991’de George Bush’un ilan ettiði “yeni dünya düzeni” kavramý da bunun politik bir ifadesinden baþka bir þey deðil. Batý tarihi boyunca süregelen tahakküm iliþkilerinin kula kulluk sistemine dönüþmesinin yol açtýðý meþruiyet bunalýmýnýn etkisiyle kurtarýcý özleminin doruða çýktýðý zamanlarda birçok sahte Mesih çýkmýþtýr ki bunlarýn en sonuncusu Osmanlý’da 1688 yýlýnda Sabetay Sevi’nin hareketidir. Batýlýlar, bu hareketlerden hep hayal kýrýklýðýna uðrayarak Mesih’in gelmesinden ümitlerini kesince “Artýk Mesih’i beklemeye tahammülümüz kalmadýðý için onun getireceði ‘yeni dünya düzeni’ denen saadet çaðýný kendimiz baþlatmaktan baþka çare yok” kararýna varýyorlar. Bunu da devrimcilikle tarihi hýzlandýrarak yapmaya çalýþýyorlar. Geleneksel mesihçilikte, ahir zamanda gelecek altýn çað uðruna bugünün, tarihin askýya alýnmasý esprisi yatýyordu. Buna tepki olarak ortaya çýkan seküler mesihçilik veya tersinden eskatoloji olarak modernizmde ise tam aksine ahir zamanda gelecek altýn çaðý öne çekmek, sekülerizm sayesinde hemen “burada ve þimdi” kurmak için devrimcilik yoluyla tarihi hýzlandýrma esprisi yatýyor.

MODERNÝZM HIRÝSTÝYAN-MARKSÝST BÝR KAVRAM

O halde modernizmin Hýristiyanlýk kökenli bir kavram olduðunu söyleyebilir miyiz?

Tabii. Zaten dikkat ederseniz Batý tarihindeki son büyük Mesihçilik olan Sabetay Sevi’nin hareketinden tam 100 yýl sonra Fransýz Devrimi gerçekleþiyor. Bu da modernizm sayesinde mesihçiliðin sekülerleþmesini gösteriyor.

Belirttiðiniz þekilde modernizm, özünde teolojik bir anlam taþýsa da önemli sosyolojik çaðrýþýmlar da yapýyor. Kavramýn sosyolojik anlamý, teolojik anlamýndan farklý mý?
Modernizm, sosyolojik bir kavram olarak kabul edilse bile pek bilinmeyen gerçek, sosyolojinin zaten teolojinin sekülerleþtirilmiþ bir versiyonu olduðudur. 18. ve 19. asýr Batý dünyasýnda sosyoloji teolojinin halefi bir disiplin olarak doðmuþtur. Bu, sadece Batý’da “teoloji, ideoloji, sosyoloji, biyoloji” gibi bütün disiplinlerin sonundaki ‘loji=logos’ kelimesine bakarak anlaþýlabilir ki bilindiði gibi aslýnda Stoacýlarýn dilinde ‘hikmet’ anlamýna gelen Yunanca ‘logos’, Hýristiyan teolojisinde Hazreti Ýsa’ya delalet eden ‘kelime’ anlamýna gelir. Bu da Batý’daki tüm bilgi disiplinlerinin tâ özünde teodise krizini aþmak için geliþtirilen teolojik veya seküler bir eskatolojinin araçlarý olarak doðduðunu gösteriyor. Sosyolojik olarak modernleþme özünde üretim tarzýndaki köklü bir sosyal deðiþime delalet eder. Marksist bir perspektifi yansýtsa da bir toplumun hayat tarzýný ve görüþünü belirleyen þey, üretim tarzýdýr. Ýnsanlýk tarihine bakýldýðýnda belli baþlý üç üretim tarzý görülür. Birincisi tarým, ikincisi sanayi, üçüncüsü de bilgi. Kýsaca “modern hayat tarzý” olarak aktarabileceðimiz modernlik, Batý’da 19. asýrda gerçekleþen Sanayi Devrimi’nin ortaya çýkardýðý üretim ve hayat tarzýný belirtir. Böylece Batý medeniyetine güç kazandýran modern toplumun ana tipi olarak sanayi toplumu dünyaya dayatýlýnca onunla baþa çýkmaya azmeden Doðulu toplumlar “kalkýnma” denen sanayileþme yoluyla modernleþme sürecine girmek zorunda kaldýlar. Bu, üretim tarzýyla birlikte tüketim ve hayat tarzýnýn, bir toplumun baþtan aþaðýya deðiþmesi, kabuk deðiþtirmesi anlamýna geliyordu. Ýþte sosyolojik anlamda modernleþme, kýsaca bir tarým toplumunun sanayi toplumuna dönüþmesi sürecini ifade etmektedir.

Modernizm, iktisadi temellere dayanan bir kavram. Modernizmin toplumsal hadiseleri iktisadi temellerle açýklayan Marksizm’le de iliþkisi var mý?
Modernizm, Mesih’in kuracaðý “yeni dünya düzeni”ni ahir zamaný beklemeden “burada ve þimdi” kurma projesi olarak görüldüðünde sekülerizm, modernizmin doðurduðu bir meta-ideoloji, “yeni bir toplum kurma projesi” olarak tanýmlanabilecek politik ideoloji ise bir meta-ideoloji olarak sekülerizmin araçlýðý iþlevini gören bir meso-ideoloji olarak belirir. Bu bakýmdan Marksizm, Batý’da politik iþlevinin ötesinde doðrudan dinin yerini alacak baþlýca total ideoloji olarak doðmuþtur. Devrimcilikle tarihi hýzlandýrma fikri de somut olarak ilk Karl Marx’tan çýkmýþtýr. Marx’ýn “komün” dediði, Protestanlarýn altýn veya “ilkel çað” dediði þeyden baþkasý deðil. Tarihi hýzlandýrmadan maksat, Mesih veya Mehdi eliyle kurulacak yeni dünya düzenini burada ve þimdi kurmak suretiyle bu altýn çaða geri dönüþtür. Sekülerizmin sloganý, Mesih’in misyonuna iþaret eden “orada ve gelecekte” deðil, “burada ve þimdi”dir.

Modernizm teolojik bir kavram olduðu halde paradoksal bir þekilde sekülerizmin aracý olarak kullanýlýyor. Modernizm kendi içinde çeþitli çeliþkileri barýndýrýyor o halde?
Geleneksel mesihçilikte, ahir zamanda gelecek altýn çað uðruna bugünün, tarihin askýya alýnmasý, buna tepki olarak ortaya çýkan seküler mesihçilik olarak modernizmde ise tam aksine ahir zamanda gelecek altýn çaðý öne çekmek, sekülerizm sayesinde hemen “burada ve þimdi” kurmak için devrimcilik yoluyla tarihi hýzlandýrma esprisinin yattýðýný söyledik. Tabiatýyla her uç gibi bu iki üç bakýþ da illetli. Tarihi askýya alma, Mesih’i bekleme tutumu kadar tarihi hýzlandýrma tutumu da kritik kopuþlara yol açan illetlerdir. Bütün dinlerin paylaþtýðý hikmete dayalý kadim geleneksel dünya görüþü -ki dinlerin anahtar kavramlarý da hikmet ve sünnettir- nomolojik bir espriye dayanýr. Nomolojik zihniyet, insanlýðýn bir nomos=þeriata göre imtihan edildiði bir tarihî seyir, dünyanýn en son anýna kadar ilahî yasaya muhatap insan fertlerinin eylemlerinden sorumluluðunu öngörür. Efendimiz’in (s.a.v) “Birinizin elinde bir fidan varken kýyamet kopacak olsa, kýyamet kopuncaya kadar o fidaný dikebilirse diksin” meâlindeki hadisi, aktivistik, nomolojik din anlayýþýnýn en çarpýcý ifadesini oluþturur. Buna karþý eskatoloji ise “aslî günahla doðmuþ insanýn düþkünlüðü” anlayýþýnýn etkisiyle kendisini “eþref-i mahlûkât ve halifetullâh fi’l-arz’” olarak görmekten çýkan insanlarýn bir kurtarýcý beklentisi içine girerek tarihi askýya almasý veya sekülerizmin etkisiyle bizzat kendisini kurtarýcý olarak görür hale gelerek tarihi hýzlandýrmasý eðilimi demektir. Ýþte ister teolojik, ister seküleristik olsun eskatolojik zihniyetin kesintisizlik öngören insan deneyimini sekteye uðratan bir meþruiyet krizine yol açmasý mukadderdir. Burada meþrulaþtýrmadan kasýt, insanýn yaþadýðý ile inandýðýnýn örtüþtürmesidir. Modernizm, bir meþrulaþtýrma sunma iddiasýyla ortaya çýksa da postmodern çaðda açýða çýktýðý gibi daha derin bir meþruiyet krizine zemin hazýrlamýþtýr.

PROBLEM ÞEHÝRLÝLEÞMEDE DEÐÝL KENTSELLEÞMEDE

Bizim gibi Müslüman toplumlarda modernizm gibi aslýnda Hýristiyan terminolojiye ait bir kavram, “geliþme, geliþim” gibi pozitif anlamlar çaðrýþtýrýyor. Bu baðlam nasýl ortaya çýkmýþ?

Somut olarak modernleþme, Batý’da kullanýlan civilization kavramýnýn karþýlýðý sayýlabilir. Burada problem, civilization kavramýnýn Türkçe’ye aktarýlýþ tarzýnda yatýyor. Civilization, lâfzen medenileþme anlamýna geldiði halde Türkçe’ye medeniyet gibi bir durumu belirten bir kavram olarak aktarýlmaktadýr. Medenileþme, yani civilization, Batý’da bilimsel ve teknolojik geliþme sürecini ifade ediliyor. Çaðýmýzýn Aristo’su sayýlan Max Weber’in “araçsal akliyet” dediði geliþmenin karakteristiði, bilimsel ve teknolojik geliþmedir. Araçsal akliyette yatan espri, zamanla araçlarýn amaçlarý belirler hale gelmesidir. Elbette medenileþme süreciyle dünyanýn imar edilmesi olumlu bir þeydir. Ancak bir süre sonra ulvi gaye ve amaçlarýn denetiminden çýkan bilimsel ve teknolojik araçlarýn belirlediði bir medenileþme süreci, insan fýtratýna aykýrý bir seyir kazanmaya baþlýyor. 19. asýrda Ýslam dünyasý, maddeten gerçekten periþan durumdaydý. O dönemin seçkinleri, Ýslam dünyasýnýn vahim durumuyla Avrupa toplumlarýnýn eriþtikleri maddi refah seviyesini kýyasladýklarýnda Batý’yý özlemle bakmaktan kendilerini alamýyorlardý. Buradaki en büyük problem ise þuydu: Evet, o dönemde Batý toplumlarý maddi olarak, bilimsel ve teknolojik açýdan Ýslam toplumlarýndan daha ileri, müreffeh bir durumda bulunuyorlardý; ancak geliþtirdikleri modern hayat tarzý fýtrata ne kadar uygundu? Halk dilinde modernizm bina, elbise gibi eþyanýn yeniliði gibi olumlu çaðrýþýmlar yapsa da onun fýtrata aykýrý yönlerini insanlar yaþadýkça görüyorlar. Yeni bir bina herkese cazip gelir. Ancak o binayý kýymetli kýlan þey, maddi güzelliðinden ziyade fýtrî, saðlýklý olup olmadýðýdýr. Bugün etrafýmýzda kocaman, süslü binalarýn insan fýtratýna ne kadar uygun olduðuna bakýyor muyuz acaba? Bugün artýk beðenmediðimiz, düzayak evler, bugünkü apartmanlardan çok daha fýtrî, saðlýklýdýr. Yaþadýðýmýz çaðda insanlarda merhamet duygusunun giderek aþýndýðý söyleniyor. Uzmanlar bunun sebebi olarak insanýn toprakla temasýnýn kesilmesini gösteriyorlar.

Yeniye ilgi öðrenilmiþ bir þey midir, yoksa fýtri bir özellik mi?
Arapça’da “Her yeni lezzetlidir” sözünün de belirttiði gibi yeniye ilgi, insanda fýtrî bir meyildir. Ancak geleneksel olarak insanlarýn arzuladýðý, yeni bir bina, elbise örneklerinde olduðu gibi “eskinin yeni”sidir; modern ise, “eskisi olmayan yeni” demektir. “Eskisi olmayan yeni”yi yaratmak da mutlak olarak Allah’a mahsus olduðu için insanlarýn modernin peþinde koþmasýnýn hüsranla sonuçlanmasý kaçýnýlmazdýr.

MODERNÝZME KARÞI KOYMANIN YOLU, SÜNNETE UYGUN YAÞAMAKTAN GEÇÝYOR

Günümüz toplumlarýnýn giderek kapitalistleþtiði ve modernleþtiðini görüyoruz ki bu, Müslüman toplumlar için de geçerli. Modernleþme kaçýnýlmaz bir süreçse, bir kaderse Müslümanlarýn ona karþý tutumu ne olmalý?

Modern ve gelenek kavramlarýnýn inancýmýzdaki karþýlýðý sünnet ve bid’attir. Ýslam tarihi boyunca Ýslam âlimlerinin baþlýca iþi, bunlarýn tanýmý olmuþtur. Ýslam tarihinin bir döneminden, somut olarak Ýmam-ý Gazali’nin vefatýndan sonra bu akidevî tartýþmalarýn yavaþ yavaþ etkisinin azaldýðýný, tarihe gömüldüðünü görüyoruz. Ondan sonra günümüze kadar gelen esas problem, sünnet ve bid’atin içeriðinin, kapsamýnýn tayini olmuþtur. Kýsaca “dinde tutulan yol” olarak tarif edilen sünnet, Efendimiz’in (s.a.v) gösterdiði Ýslam’ýn nebevî, normatif kalýbý, ideal yaþayýþý demektir. Sünneti es geçerek yalnýzca Kur’an-ý Kerim’i esas aldýðýmýzda Hýristiyanlýk gibi ancak “aðacý sev, yeþili koru” türünden bir Ýslâm ortaya çýkar. Rabbimizin bize “zikir” olarak tanýttýðý Kur’an-ý Kerim’den hayatýn tamamýný kuþatacak bir din tasavvuru çýkmaz. Kur’an-ý Kerim’in emirlerini normatif, yani insanlarýn uygulayabilecekleri normlar haline getiren, sünnettir. Dolayýsýyla neyin bid’at olup olmadýðýnýn tanýmý, sünnetin titiz tanýmýna baðlý bulunuyor. Bid’at=modernlik, kýsaca kývamýný bulmuþ Ýslâmî yaþayýþý ifade eden sünnete ilave demektir. Bu anlamda bütün mesele, “bid’at-i hasene” ile “bidat-i seyyie” denen bid’atin makbul ve mezmum türlerinin ayýrt edilmesidir. Yani yapýlan, güzel yenilik mi ya da kötü yenilik mi? Aslýnda bu bile hakiki deðil, mecazi bir ayýrým olarak görülebilir. Zira, Efendimiz’in (s.a.v) “Müslümanlarýn güzel olarak gördüðü, Allah katýnda da güzeldir” buyurduðu gibi, güzel yenilik=modernlik, zaten Ýslam ümmetinin kabulü ile sünnetin bir parçasý haline geliyor. Dolayýsýyla mutlak anlamda bid’at dendiðinde, sünnete entegre olmayan bid’at-ý seyyie denen olumsuz yenilikler kastediliyor. Bilindiði gibi bid’at, sosyal deðiþmeyle ortaya çýkan bir kavram. Kâinat özünde sürekli bir deðiþim halinde olduðu için mutlak olarak sosyal deðiþime direnmek ya da durdurmak imkânsýzdýr. Son ve evrensel din olduðu için Ýslam’ýn özünde evrenselleþme vardýr. Her þeyin bir bedeli olduðu gibi evrenselleþmenin bedeli de yoðun sosyal deðiþimdir. Ýslam toplumlarýnda bu deðiþim Abbasiler döneminden bu yana devam ediyor. Yoðun sosyal deðiþim sürecinin bedeli de modernlik, diðer bir ifade ile bid’atlarla yüzleþmektir. Ýslam dini bid’atlarýn artacaðýný ve Müslümanlarýn böyle bir durumla karþý karþýya kalacaðýný öngörüyor. Bu noktada Efendimiz’in (s.a.v) iki hadisi öne çýkýyor. Birincisi “Ýslam garip olarak gelmiþtir ve garip gidecektir” hadisi. Bu hadis, Ýslam’ýn ve Müslümanlarýn zamanla modernizmin meydan okumalarýna maruz kalacaðýný haber veriyor. Ýkincisi de “Ümmetimin fesadý zamanýnda benim bir sünnetimi diriltene yüz þehit ecri vardýr” hadisidir. Modernizm açýsýndan bu hadisin bildirdiði, birincisinden daha önemli. Modernizm Müslümanlarýn hayatýný istila etmiþ durumda. Bu durumdan çýkýþ imkânsýz gibi görünse de aslýnda durum hiç de öyle ümitsiz deðil. Bugün bizi bir çýkmaz psikolojisine sevk eden temel yanýlgý, meseleye “ya hep ya hiç” þeklinde bakýþýmýzdýr. Modernlik, her açýdan hayatýmýzý kuþattýðý için bugün artýk bizim Efendimiz’in (s.a.v) yaþadýðý hayatý harfiyen yaþamamýzýn imkânsýz olduðu ortada. Ancak bu durumda “artýk modern hayat tarzýnýn kucaðýna düþmüþüz, ona ayak uydurmaktan baþka çaremiz yok” diye teslim bayraðý çekmekten daha büyük bir yanýlgý olamaz. Zikrettiðimiz ikinci hadis-i þerif, tam da bu zihniyetin yanlýþlýðýna vurgu yapýyor. Birinci “garipler” hadisi, modernliðin Müslümanlarýn er-geç baþlarýna geleceðini, ikinci hadis ise bu durumda Müslümanlarýn bir sünneti bile kollamasýnýn buna direniþ anlamýna geleceðini, Müslümanlarýn “yap hep, ya hiç” yanýlgýsýna düþmeden ellerinden geldiðince sünnete uygun yaþamalarý gerektiðini bildiriyor. Modern hayat ve düþünce tarzýnýn istilasýna uðradýðýmýz bir çaðda bir sünneti bile kollamak, özellikle Müslüman kimliðin korunmasý açýsýndan hayati önem arz ediyor.

Konuyu daha da somutlaþtýracak olursak…
“Ya hep ya hiç” mantýðýndan kurtulmamýz gerektiðini söylemiþtim. Az önce zikrettiðim hadis-i þeriflerden ikincisi buraya iþaret ediyordu: “Ümmetimin fesadý zamanýnda benim bir sünnetimi diriltene yüz þehit ecri vardýr.” Bu noktanýn altýný iyice çizmek gerek. Daha da somutlaþtýralým meseleyi. Modernleþmenin bir anlamý da þehirleþme veya diðer anlamýyla medenileþme deðil, kentselleþme. Þehirlileþmeyle kentselleþmeyi birbirinden ayýrmak lazým. Þehir ve kent ayrýmý Sanayi Devrimi’yle birlikte ortaya çýktý. Mesela Ýstanbul, Edirne, Sivas, Konya gibi þehirler, bir külliyenin etrafýnda kurulmuþ organik bir bütündür. Kent ise Sanayi Devrimi ile ortaya çýkan, büyük binalardan, numaralandýrýlmýþ caddelerden oluþan ruhsuz ve yapay bir oluþuma delalet eder. Modernleþme, insanlarý geleneksel þehir yahut köy hayatýndan sanayi ve ticaretin tahakkümü altýnda bulunan kent hayatýna geçmeye zorluyor. Ve bu kent hayatýnda modernleþme, açlýk gibi en temel ihtiyaçlarýmýzý giderme tarzýmýzda görülüyor. Bilindiði gibi eskiden insanlar, sünnete uygun olarak yer sofralarýnda yerlerdi. Kentselleþme yaygýnlaþtýktan sonra insanlar artýk masalarda yemek yer hale geldi. Ýþte eskiden olduðu gibi evinde tekrar yer sofrasýnda yemeye çalýþan bir Müslüman modernleþmeye direniyor demektir. Modernleþmenin özünde yatan þey, fýtrata aykýrý bir hayat tarzýnýn egemenliðidir. Sünnet ise fýtrata uygun bir yaþam biçimi demektir. Fýtrata aykýrý olan þey, yalnýzca Müslümanlarýn deðil tüm insanlarýn hayatýný tehdit ediyor. Meseleyi böyle evrensel bir açýdan deðerlendirmek lazým. Yoksa modernizme direnmek, yalnýzca Müslümanlarýn deðil, fýtrata uygun, saðlýklý yaþama özlemindeki tüm insanlarýn iþidir. Meseleye böyle küllî bir açýdan bakmadýðýmýz takdirde Müslümanlarýn adeta Don Kiþot gibi modernlikle mücadele ettikleri gibi bir yanlýþ algýlama ortaya çýkýyor. Modernleþmeyi fýtrata uygunluk ya da aykýrýlýk kriterine göre deðerlendirdiðimizde olayý çok daha objektif ve evrensel bir açýdan görmeye baþlayacaðýz. Mesela cep telefonu, fýtrata aykýrý ise bu yalnýzca Müslümanlar deðil, tüm insanlar için geçerlidir. Ýkincisi de israf meselesi. Cep telefonu ve diðer teknoloji ürünlerini kullanmak durumundayýz. Ancak bunlarý kullanýrken kararýnda ve yerinde kullanmak, israfa kaçmamak gerekir. Sonuç olarak modernizme direnmek için birincisi elimizden geldiðince sünnete uygun bir hayat tarzý benimsemek ve modernizme karþý tutumumuzu, Ýslâmîlik-gayr-i Ýslâmîlik deðil, fýtrata uygunluk-aykýrýlýk evrensel kriterine göre belirlemek durumundayýz.

Kimdir:
Prof. Dr. Bedri Gencer, 7 Nisan 1968’de Konya’da doðdu. Ýlk ve orta öðrenimini Ýstanbul’da tamamladý. 1991’de Mimar Sinan Üniversitesi’nden Sosyoloji lisans, 1993’de Marmara Üniversitesi’nden Ýktisat Tarihi yüksek lisans, 1998’de Ýstanbul Üniversitesi’nden Uluslararasý Ýliþkiler doktora derecesi, 2004’de siyaset bilimi alanýnda doçent unvanýný aldý. 2009’da Yýldýz Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Ýnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’ne profesör olarak atandý. Halen adý geçen üniversitenin Sosyoloji Bölümü baþkaný. 2008’de adý Türkiye’de yanký uyandýran ilk eseri Ýslam’da Modernleþme, 1839-1939, 2011’de Hikmet Kavþaðýnda Edmund Burke ile Ahmed Cevdet adlý ikinci eseri yayýnlandý.


radyobeyan