Kandiller yanarken edebiyat By: hafiza aise Date: 24 Temmuz 2012, 12:25:52
Kandiller yanarken edebiyat
Yakup ÖZTÜRK • 78. Sayý / EDEBÝYAT
Klasik edebiyatýmýzda þiir, modern edebiyatýmýzdaysa hem þiir hem de nesir yoluyla Ramazan’a dair imge, hatýrat ve düþüncelerle karþýlaþýrýz. Edebiyatçý için Ramazan, bazen Ramazanla birlikte gelen literatürden de faydalanmak demektir. Bunu klasik edebiyatýmýzda sýkça görüyoruz. Bazen, toplumun içerisinde bulunduðu felaketlerden kurtulmak için Allah’a bir yakarýþ vasýtasýdýr Ramazan. Mehmed Akif Ersoy’un “Ramazan” þiirinde dile getirdiði gibi “Yâ Rab! Þu muazzam Ramazan hürmetine / Kaldýr aradan vahdete hâil ne ise / Yâ Rab! Þu asýrlarca süren tefrikadan / Artýk ezilip düþmesin ümmet ye’se” mýsralarý buna güzel bir örnek. Bazý durumlarda da sanatçýnýn çektiði düþünce ýstýraplarýndan boþalma arzusu olarak karþýmýza çýkýyor. Bilhassa, Yahya Kemal’in “Atik Valde’den Ýnen Sokakta” þiiri, bir Müslüman mahallesindeki iftar heyecanýna ortak olamamanýn hüznünü taþýyor.
Þiirimizde tevhid, münacat ve naatlar kadar büyük bir yer tutmasa da Ramazan’ý söz konusu eden Ramazaniyelerin sayýsý oldukça yüksek. Ramazan, medeniyetimizi taþýyan temel yapý taþlarýnýn baþýnda geliyor. Süheyl Ünver merhum “Ramazan medeniyeti” ifadesini, bu topraklarda Ramazan’a dair kurulan geleneði göz önüne getirerek söylemiþti. Böyle bir durum karþýsýnda Türk Edebiyatý, Ramazan-ý Þerif’e karþý kayýtsýz kalmayacak hatta edebiyat içerisinde ona müstakil bir alan açarak, sadece Ramazan’dan bahseden eserler vücuda getirecektir. Ramazaniye, Ramazan ayý vesilesiyle þairlerin padiþaha ve ekâbire sunduklarý kasidelerdi. Bu kasidelerin giriþ bölümlerinde Ramazanýn geliþi, faziletleri, oruçlunun hâlleri, camilerin tezyinâtý, iftar ve sahur sofralarý anlatýlýrdý.
Klasik Türk Edebiyatý’nda Ramazaniye
Klasik Türk Edebiyatý’nda Ramazan’la ilgili kavramlar sadece dinî özellikleriyle ele alýnmýyor. Zaman zaman þairler klasik edebiyatýn mazmun (sembol) geleneðinden yararlanarak Ramazan’ý bir güzele hatta bir zabýta memuruna benzetebilirler. Bu, Ramazan’ýn toplum hayatýnda tuttuðu yerin ne denli büyük olduðunu gösteriyor. Ayrýca þairler, aþk, ayrýlýk, vuslat gibi duygularý anlatýrken benzetme unsuru olarak Ramazan’ý sevgili makamýndaki bir insanmýþ gibi deðerlendirebilirler. Oruç ayrýlýða, bayram kavuþmaya delalet ediyor. Nev‘î bir kasidesinde “Takarrüb kesb eden ârif temennâ-yý visâl etmez / Ki hiç savm-ý visâl ehline fikr-i rûz-ý ýyd olmaz” diyor. Þair, bir baþka þiirinde de minarelerin ucunu süsleyen kandillerin, bayram gelince selvi boylularýn elinde adeta birer kadeh olduðunu söylüyor.
Ramazan ayýný mübarek kýlan önemli bir hadise de Kur’an-ý Kerim’in nâzil olmaya baþlandýðý Kadir Gecesi’ni içinde barýndýrmasý. Bin aydan daha hayýrlý bir gece olan Kadir Gecesi’ni 15. asrýn þairlerinden Þeyhî bir beytinde þöyle anýyor: “Bu gece kadri bin aydan yeg ise tan mý Hak / Kudret ile þeb-i kadr etdi mukadder bu gece.”
Kâmî de Kadir Gecesi’nde uyumamanýn faziletine dikkati çeker: “Bilelim kadrini savmýn gece kâim olalým / Olmaya göz göre kadri gözümüzden pinhân.”
Niyâzî Mýsrî de Ramazan’ýn gidiþiyle birlikte müminlerin hüzünlenmesini anlatýr: “Yine firkat nârýna yandý cihân / Hasretâ gitti mübârek Ramazân / Nûr ile bulmuþtu âlem yeni can / Firkatâ gitti mübârek Ramazân.”
Ramazaniyelerin en tanýnmýþý Sâbit’in Baltacý Mehmed Paþa’ya sunduðu þiirdi. Bunun dýþýnda Surûrî, Kâmî, Nedîm, Süleyman Nahifî Efendi, Sünbülzâde Vehbî, Koca Râgýp Paþa, Leyla Haným Ramazaniye yazmýþlardý. Enderunlu Fazýl, edebiyatýmýzda en çok Ramazaniye yazan þairdir.
Klasik Türk Edebiyatý’nda Ramazaniyelere 14. asýrdan itibaren rastlýyoruz. Yunus Emre’nin yazdýðý Ramazaniye de bu asra ait. Bu asýr ayný zamanda klasik edebiyatýmýzýn gün güzüne çýktýðý zaman dilimini kapsýyor. Bu açýdan bakýldýðýnda Ramazaniyeler’in, klasik edebiyatýmýzýn en eski türlerinden biri olduðu ortaya çýkýyor.
Mehmet Emin Ertan, Ramazan-ý Þerif hakkýnda üç ayrý manzume olduðunu belirtiyor. Bunlar sýrasýyla Ramazan, savm, sýyam, oruç, rûze, mâh-ý sýyâm, þeb-i rûz ifadelerini açýkça kullanan Eski Türkçe Dönemi’ne ait metinler; Ramazan’la doðrudan bir ilgisi olduðu halde Farsça yazýlanlar ki Hz. Mevlânâ’nýn oðlu Sultan Veled’in “Sýyam Kasidesi” Farsça kaleme alýnmýþ. Son sýnýfa ait olanlar ise, içerisinde Ramazan’la ilgili hiçbir ifade bulunmadýðý halde Ramazan’ý imâ eden manzumeler. Rumelili Za’îfi’nin “Bir dahî mescidde görürsen beni öldüresin / Sakiyâ sabr eyle bayram irtesi oldun hele” mýsralarý, içerisinde Ramazan ayýna dair bir söz grubu olmamasýna raðmen Ramazan’ý çaðrýþtýrýr.
Ramazaniyeler’in, diðer türlere nazaran daha sade bir dille inþa edildiði muhakkak. Çünkü bu metinler doðrudan halký ilgilendiren bir konudan söz açýyor. Halk, sade dil vasýtasýyla Ramazaniyeler’e daha kolay nüfuz edebiliyor. Ramazaniyeler’in bir diðer özelliði ise, edebiyatýmýza dinî literatürün girmesinde öncülük etmiþ olmalarý. Ýslamî kavramlar bu türden manzumeler sayesinde þiir bahsinde sýkça geçiyor. Bilhassa rahle, imsak, iftar, teravih gibi kavramlar bu þiirlerde sýklýkla karþýmýza çýkýyor. Sâbit’in “Alýnýr mý Ramazan sofýlarýndan Mushâf / Rahlenün nevbetini beklemeyince insan” beyti buna açýk bir örnek.
Tanzimat sonrasý metinlerde Ramazan
Modern türlerin edebiyatýmýza girmesiyle Ramazan’la ilgili edebiyatçýlarýn kaleme aldýklarý metinlerin sýnýrý þiirin yanýnda farklý türlere doðru bir geniþleme seyretti. Özellikle, hatýratta ve nesir yazýlarýnda edebiyatçýlar ya kendi hatýralarýný kâðýda aktardýlar ya da kurguladýklarý roman ve hikâyelerde Ramazan sahnelerini tasvir ettiler. Tanzimat’tan günümüze her dönemde Ramazan’la ilgili metinler bulunuyor. Bu metinlerin þüphesiz pek çok ortak tarafý var ancak en önemlisi Ramazan zevk ve kültürünün her geçen gün Müslümanlar arasýndan biraz daha buharlaþýp uzaklaþtýðýný göstermesi. Bu bir “Eski Ramazanlar’a nostalji” eleþtirisi deðil sadece durum tespiti. Yýlda bir defa hanelerimizi ziyaret eden Ramazan, gelirken ayrý, giderken apayrý hazýrlýklarla aðýrlanýrmýþ. Her alanda girdiðimiz zevk ve estetik týkanmýþlýðý ne yazýk ki Ramazan’a da ataletini bulaþtýrmýþ. Refik Halid Karay’ýn, Hüseyin Rahmi’nin, Ahmed Rasim’in ve daha nicelerinin Ramazan yazýlarýný okuyanlar, bugünkü Ramazan kültürünün ne kadar güdük kaldýðýný göreceklerdir.
Refik Halid Karay’ýn, “Berat kandili geçince evde Ramazan hazýrlýðýna baþlanýrdý. Ýki hafta süren bu hazýrlýk esnasýnda evler, baþtanbaþa yýkanýr, günlerce tahta gýcýrtýlarý...” satýrlarýyla baþladýðý “Eski Zamanlarda Ramazan Hazýrlýðý” baþlýklý yazýsýnda bahsettiðimiz Ramazan kültürünün nasýl olduðunu görüyoruz. Satýrlar öyle ilerliyor ki Ramazan sofrasý için gösterilen önem bize “Keþke her gün Ramazan olsa” dedirtiyor. Kaybolan bir sofra geleneði var. Karay’ýn yalnýzca Ramazan için yapýlan reçellere dair yazýsýný okumak bile yetiyor: “Ben yeþilimtýrak kabuðu içinden yine yeþilce eti ve beyazýmsý çekirdeði sezilen hünnap reçelini tercih ederdim. Frenk üzümü ile çilek de hoþuma giderdi.” Bugün, hünnap meyvesini hangimiz biliyoruz ki reçelinden haberdar olalým?
Türk romanýnýn þüphesiz en deðerli yazarlarýndan biri de Hüseyin Rahmi Gürpýnar. Mahalle hayatýný, eski Ýstanbul’u, insaný tesirli bir biçimde anlatmayý her zaman baþarmýþ Hüseyin Rahmi’nin mahallede, mahallece yaþanan Ramazan hakkýnda yazmamýþ olmasý düþünülemez. “Ýlk Orucum” baþlýðýný verdiði yazýsýnda çocukluðunda hevesle oruca kalkýp öðleden aþýrý bir vakitte gizlice orucunu bozmaya çalýþýrken evin kalfasýna nasýl yakalandýðýný, kalfayla anlaþýp sattýðý orucun parasýnýn yarýsýný kalfaya veriþini muzip bir dille anlatýyor: “Üç gün sonra hacý nineme bir oruç daha sattým”.
Ahmed Rasim “Ýftar Yemekleri” baþlýklý yazýsýnda kalemi Refik Halid’in býraktýðý yerden alýyor ve halk içinde mevkiin, nâmýn ortadan kalktýðý iftar sofralarýný anlatýyor. “Büyük konaklarda kurulan iftar sofralarýna kim olduðunuz hiç önemli deðil, gelip oturabilirsiniz. Size kimse bir þey sormaz. Yemeðinizi, meyvenizi yer, hatta Yemen kahvenizi içer, çýkar giderdiniz. Gelenek böyle iþler.”
Yahya Kemal Beyatlý, edebiyat ve Ramazan denilince “Atik Valde’den Ýnen Sokakta” þiiriyle aklýmýza nakþolmuþ bir þair. Ancak onun bu þiiri dýþýnda Ramazan’dan söz açtýðý “Kandiller Yanarken” baþlýklý bir yazýsý var. Þair, burada Ramazan’la Türk ve Ýslam medeniyetini buluþturuyor ve son cümleyi þu tesirli sözler kuruyor: “Her sene gibi bu sene de Ramazan girerken biraz gurbetten çýkacaðýz.”
Necip Fazýl Kýsakürek, Cinnet Mustatili’nde bir Ramazan ayý, hapiste yattýðý sýrada iftara yakýn bir vakit kendisine karpuz getiren, tanýmadýðý bir adamý anlatýyor. Ýçinde bulunduðu hal þu satýrlarda ortaya çýkýyor. “Ýþte hasbî, her türlü nefs oyunundan uzak, Allah için verilen hediye... Bu meçhul Müslüman’dan tüten edayý ömrümce unutamam... Keþke o karpuzu kesmeseydim; hep ona bakýp düþünseydim. Ýslâm ahlâkýný fikretseydim, aðlasaydým, aðlasaydým...”
Çaðdaþ Türk þiirinin büyük þairlerinden Sezai Karakoç’un Samanyolunda Ziyafet adýný verdiði oruç yazýlarý, Ramazan edebiyatýmýz söz konusu olduðunda akla gelen ilk eserlerden. “Ýþte oruç, külü deþer, betonlarý kýrar, eskiyen dünyayý tazeler, alýþkanlýklarý elâstikîleþtirir, donmalarýný önler, içgüdüleri pýrýl pýrýl yapar, insaný melankoliye düþmekten, yani eþyayla ilgiyi kesmekten korur, kâinatý yeniden yaþanmaða deðer bir yer haline getirir, insaný yeni doðmuþçasýna yaþamaya hevesli, iþtahlý bir yeni insan yapar” sözleri, onun Ramazan’a bakýþýndaki temel felsefenin “Diriliþ”te gizli olduðunu gösteriyor.
Günümüzde hikâye anlatan pek az hikâyeciden biri olan Mustafa Kutlu’nun “Oruç” yazýsýný anmadan olmaz. Hikâyelerindeki dünyadan bir salkým uzatýrcasýna sýcak pideden, babanýn iþ dönüþünden, annenin salata üzerine birkaç zeytin býrakmasýndan bahsediyor Kutlu. “Ýçimizde kurulan kürsü bizi hesaba çekiyor” derken Ramazan’ýn tamamýný, “Çekiç örsün kenarýnda bekliyor” derken de iftarýn o efsunlu anýný anlatýyor. “Allah’ým, þükürler olsun oruçluyuz...” diye bitiriyor yazýsýný.
“Aileden biriymiþ ve uzun yoldan geliyormuþ gibi dört gözle beklenen ve sevinç içinde karþýlanan Ramazan’ýn hayatýmýza getirdiði canlýlýðý, hareketliliði daha dünmüþ gibi hatýrlýyorum. Sonra hüzünle uðurlanýþýný...” sözleriyle çocukluk günlerinin Ramazaný’nýndan bahseden Beþir Ayvazoðlu, günümüzde büyük þehirlerde yaþanan Ramazan trajedisine de dikkat çekiyor. “Büyük þehirlerde çalýþanlar ne yazýk ki hayatlarýný bu mübarek aya göre düzenleyemezler. Mesai ne zaman biterse iþten o zaman çýkacaklardýr. Sahura kalkmýþ olsalar da erkenden iþbaþý yapmak zorundadýrlar. Modern hayatýn baþ döndürücü koþuþturmacasý arasýnda Ramazan’ýn maneviyatýna erememek insanda büyük bir boþluk býrakýyor. Oysa Ramazan, boþluklarýmýzý tamir etmek için bir imkân deðil midir?”
Fatma K. Barbarosoðlu’nun Ramazanname’si ise Ramazan’a has yazýlarýn bir araya getirilmesinden mürekkep bir kitap. Sokakta yaþayan Ramazan’ý gözlemleyen bir yazarýn kaleminden çýkmýþ. Ramazanname, bu yönüyle Ramazan edebiyatýmýzý zenginleþtiren bir kitap.
Yeniden bir Ramazana daha kavuþtuk. Onu Abdi Paþa’nýn þu beytiyle selamlayalým. Hayýrlý Ramazanlar olsun…
Ey mâh-ý mübârek mâh-ý garrâ-yý dýrahþân merhabâ
V’ey ziyâ bahþ-ý kulûb-ý ehl-i imân merhabâ