Diðer Yazýlar
Pages: 1
Delilerin beyi Veysel Bey By: hafiza aise Date: 21 Temmuz 2012, 13:04:44
Delilerin beyi: Veysel Bey
Köksal ALVER • 77. Sayý / TOPLUM


Veysel Bey, bir meczup, günlük dilde deli. Ama gelin görün ki, hem deli hem akýllý. Yeryüzünün en ilginç insanlarýnýn yer aldýðý deliler evreninin nadide üyelerinden biri.
Kendine özgü; özgün ve farklý. Belki diðer tüm meczuplar/deliler gibi bildik ritüelleri, bildik tavýrlarý olabilir, ancak onu diðerlerinden ayýrt eden belirgin özellikleri de yok deðil. Bu bakýmdan o, deliler galerisinin farklý bir sureti. Her deliyle ayný kefeye koymak mümkün deðil.

Her delinin, yüzünde, bakýþlarýnda ve hallerinde topladýðý bir hikâyesi var. Deli, mutlak surette hikâyesi olan adamdýr. Gerçekte hangi delinin yürek yaralayan, bakýþlarý düþüren, kalbi inciten hikâyesi yoktur ki? Çünkü deli, baþýndan türlü haller geçen adamdýr. Baþýndan türlü haller geçmekse, bana göre, bir ermiþlik, erenlik iþareti. Baþýndan türlü haller geçmeyen adamýn çiðliði, hamlýðý, cahilliði ve pervasýzlýðý ortada. Ona kim öðüt verebilir, kim ona birkaç dakika tahammül edebilir, kimin nasihatini dinler? Sadece dalkavuklar, yahut olsa olsa iyi niyetliler. Nihayetinde baþýndan haller geçmeyen insan piþmemiþtir, görmemiþtir, imtihan nedir bilmemiþtir. Onun için de sözün kýymetini bilmez ve ayaða düþürür. Pek çok akýllý insan gibi. Pek çok damarý keþfedilemeyen deli gibi.

Veysel Bey, baþýndan türlü haller geçen biri. Sonradan “deli”. Zaten delilik sonradan olan bir durum deðil mi? Bu yüzden delilik/meczupluk, farklý bir basamak olarak görülüyor. Ona akýl sýr erdirilemez. Deli, normal iken anormal hale gelen bir kiþi. Normal insanlar gibi sýradan bir hayat yaþarken, konuþurken, topluma dâhilken, bir nedenle, normal insanlar gibi yaþamayan, konuþmayan, topluma dâhil olmayan biri haline gelir. Bir anda mý olur, bir zaman içinde mi, bilinmez. Ama bilinen bir þey varsa, onun, bir nedenle bir vakitte baþka bir âleme geçtiði, o âlemden hayata dâhil olduðudur. Deli, âlem deðiþtiren, âlemler arasýnda gidip gelendir.

Veysel Bey, Erzurum/Narman’a baðlý Ergazi köyünde doðar, büyür. Milli Mücadele yýllarýnda Erzurum civarýndan köy çocuklarýný okutup yetiþtirmeyi kafasýna koyan Kâzým Karabekir Paþa’nýn himmetiyle, binlerce çocuk gibi Erzurum’a okumaya götürülür. O, artýk Paþa’nýn gürbüz çocuklar ordusunun bir neferi, güzide altý bin çocuktan biridir. Zeki ve çalýþkan bir talebedir. Derslerinde baþarýlýdýr. Ancak ne olursa okulda olur. Baþka türlü bakmaya, baþka türlü düþünmeye baþlar Veysel. Bu baþkalýktan sonra artýk okulda kalmasý mümkün deðildir. Okulu bitiremeden köyüne döner. Köyünde bildik muameleyle karþýlaþýr. Çocuklarýn deli diye peþinden koþtuðu, büyüklerin gülüp eðlendiði biridir. Belli ki bu durum hayli aðýrýna gider. Bunu anlar. Köyünde duramaz. Bir zaman sonra baþka bir mekâna, Narman’a gelir ve ölene kadar burada kalýr. Hikâyenin yepyeni faslý böylece baþlar. Zeki ve çalýþkan bir talebe olan Veysel köyünde Deli Veysel’dir; ilçede ise Veysel Bey olur. Bu nasýl olur? Bir deli nasýl bir beyefendi haline gelir, nasýl beylik sýfatýna bürünür?

Narman’da olaðanüstü bir ilgi görür. Aðýrlanýr, kollanýr. Kollanmaktan öte el üstünde tutulur. Her deliye gösterilmeyen bir muamele ona gösterilir. Veysel Bey’in farký farkedilir böylece. Kahveci Ömer Turan, kahvehanesinde ona bir yer verir; köþedeki tahta sediri ona tahsis eder. Ýtibarlýdýr. Kýymetlidir. Sevilir, sayýlýr. Hürmet edilir. Yedirilir, içirilir, giydirilir. Bütün Anadolu þehirlerinde görülen çarþý âdeti Veysel Bey’i de kucaklar. Bu Anadolu çarþý âdetinde, esnaf ve eþraf, delilerin sahibidir. Onlarýn her halinden kendini sorumlu görür esnaf. Delinin kendine zimmetli olduðuna inanýr ve öyle davranýr. Bu tutum, esnaflýðýn gereðidir, çarþýnýn bir üyesi olmanýn ödevidir. Esnaf kendi delisini bir veli gibi görür. Delisi olmayanýn velisi olmaz sözüne inanýr. Bu inancý sosyal davranýþlarýna ilke yapar. Narman Çarþýsý, bu inanç gereði Deli Veysel’i sahiplenir. O, korunur, kollanýr, gözetilir. Aç ve açýkta býrakýlmaz. Adeta taht sunulur kendisine. Sosyal mekânlarýn en itibarlýlarýndan biri olan kahvehanede kendisine ait bir bölüm yapýlýr. Bu herkese sunulacak bir ikram deðildir. Feyyaz Eröz ise, Veysel Bey’in temizliðinden sorumlu tutar kendini. Belli aralýklarla onu hamama götürür ve tüm temizliðini yapar. Temiz elbiseler giydirir, saçlarýný tarar. Adeta onun üstüne titrer; bir baba gibi, ana gibi.

Deli Veysel’in baþka bir âlemin þerefli ve yüce bir ferdi olduðu hemen anlaþýlýr. Halleri kendinde olaný aþikâr eder. Hallerinde nice hikmetler saklýdýr çünkü. Duruþu, bakýþý, düþünüþü, özenli tavýrlarý, kibarlýðý, temizliði, saða sola saldýrmayýþý, sataþmayýþý, kendini içinin akýþýna býrakýþý ister istemez ahali tarafýndan fark edilir. Ýþte Deli Veysel’in Veysel Bey haline geliþi böyle baþlar. Bunu belirleyen en önemli unsurlardan biri ise Veysel’in kibarlýðýdýr. Erzurum’da aldýðý eðitimden midir, kendinden mi bilinmez ama Veysel hiç kimseye ismiyle hitap etmez, mutlaka “bey” sýfatýný kullanýr. Kendine mekân açan kahveci Ömer Turan’ýn bütün ilçede Ömer Bey þeklinde anýlmasý da böyle baþlar. Tabii artýk Veysel de Veysel Bey’dir. Bütün ilçe de bu kibar ve beyefendi deliye beylik sýfatýný vermekte gecikmez. O artýk Narman’ýn güzide beyidir.

Kendisine beylik makamýný veren Narman’a vefa borcunu öder Veysel Bey. Ölene kadar oradan ayrýlmaz. Adeta ellerini ilçenin üstünde dolaþtýrýr. Nefesini sokaklara, caddelere ve misafir edildiði evlere yayar. Ýlçenin kendisine uzattýðý eli düþürmez. Ýlçenin elinden tutar. Ýlçeye nice hikmetler býrakýr, öyle gider öte âleme. 1970’lerin baþýnda, yetmiþ küsur yaþlarýnda ölür. Cenazesi çok kalabalýktýr. Bütün ilçe cenazededir. Kendisine büyük hürmet gösteren, hatta onu gördüklerinde masalarýna buyur eden, kendilerinden dahi üstün bilen hocalar arasýnda cenazeyi kim kýldýracak þeklinde bir tartýþma çýkar. Cenaze namazýný ilçenin kýdemli hocalarýndan Vehbi Hoca kýldýrýr. Tuztaþý köyününün büyüklerinden Hasan Baba ise bir konuþma yapar cenazede. Veysel Bey’i anlatýr uzun uzun. Onun sýradan bir insan, hele bildiðimiz anlamda asla bir deli olmadýðýný söyler. “Veysel Bey, abdaliyyundandýr” der. Onun mertebesinin yüce olduðunu ifade eder. Allah ile yakýnlýðýna iþaret eder. Tabutu eller üstünde mezarlýða taþýnýr. Büyük bir titizlikle gömülür. Mezarý yapýlý bir haldedir, kitabesi yoktur. Ama kendisi hem mezarlýkta hem ilçenin toplumsal hafýzasýndadýr. Nice hikâyesi ve hikmetli sözleri hâlâ dillerde ve hayattadýr.

Veysel Bey’i sýradan bir deli olmaktan uzaklaþtýran deðiþik halleri vardýr. Belki onu beylik ve abdallýk makamýna oturtan da bu halleridir. O güçlü bir kiþidir. Haþin, sert ve çetin cevizdir. Dalga geçilmeye, alaya alýnmaya asla izin vermeyen bir duruþu ve bakýþlarý vardýr. Ýnsana tenezzül etmez. Dilenmez, sadece hakkýný ister. Eyvallahý yoktur. Sözünü esirgemez, sakýnmaz. Sözü eðip bükmez. Hakikati insanýn yüzüne yapýþtýrýr. Bu yüzden herkesle arasýný iyi tutma gibi bir derdi yoktur. Hasan Baba’ýn cenaze namazýnda iþaret gibi sadece Allah ile arasýnýn nasýl olduðunu önemser. Bu yüzden ikiyüzlü siyaseti yoktur. Bildiði yolda yürür.
Ýnsanlarý tanýr ve karakterlerine göre ayýrt eder. Herkesin kapýsýna varmaz, herkesten para istemez, herkesin yemeðini kabul etmez. Seçer. Seçici davranýr. Kötü huylu biri dünyalarý önüne yýðsa dönüp bakmaz bile, elinin tersiyle iter verdiðini. Doðruluðu ve dürüstlüðü ile bilinen insanlarýn yemek davetine icabet eder, onlara nazý geçer, onlardan ister. Ama ihtiyacý kadar.

Elinde fazla para tutmaz. Zaten ihtiyacý kadar aldýðý için hemen harcar. Ancak zaman zaman bolca para verildiðinde onlarý kese kâðýtlarýnda biriktirir. Günlük yiyeceðini temin ettikten sonra, babalarýndan para isteyip alamayan çocuklarýn imdadýna yetiþir. Kendinden para isteyen hiçbir çocuðu geri çevirmez. Bol bol daðýtýr çocuklara. Para daðýttýðý diðer insanlar ise fakir-fukaradýr. Ýlçenin yoksullarýný tanýr, bilir. Onlarý gözetir. Onlara gizli gizli para verir. Müthiþ incelikli davranýr para verirken. Onlarý incitmeden, kiþiliklerini ezmeden avuçlarýna yahut ceplerine paralarý býrakýr. Sýrtlarýný sývazlar. Þöyle bir bakar gözlerine. “Bu da geçer yahu” der gibi. Kendisi muhtaç iken, muhtacýn elinden tutar. Eðer para bitmemiþ ve birikmiþse, bu defa paralarý evlerin damlarýna, yollara, dereye ve topraða avuç avuç serper. Elinde bir þey býrakmaz, elini temizler. Bütün bir ömrünü para peþinde harcayan akýllýlara ne söyler acaba? Hangi hikmeti emanet eder onlara bu davranýþlarýyla?

Sürekli gezer. Elbette yalnýz. Sokaklarý ve çarþýlarý adýmlar. Daðlara tutkundur. Selgâh ise onun uzun vakitler geçirdiði nadide mekânýdýr. Bir taþa oturup suya bakar; suyun akýþýna, taþlardan geçiþine. Baþýný kaldýrýp bulutlara, göðün hareketlerine dalar. Elindeki çubukla topraða þekiller çizer, yazýlar yazar. Yalnýzlýðýn burcunda yaþar. Ýnsanlarla mesafelidir ve mesafenin kaybolmasýný asla kabul etmez, onlarla çok fazla senli benli olmaz. Gerektiði kadar. Kimsenin yanýnda ve masasýnda uzun zaman oturmaz. Söyleyeceði bir þey varsa söyler gider. Ýsteyeceði varsa ister ve hemen oradan uzaklaþýr.

Çoðunlukla kendi kendiyle, kendi müstesna âlemindedir. Kendini dinler, kendine bakar. Kendi kendine konuþur. Ýçine söyler, içine açýlýr. Kendi kendine konuþana halk deli der oysa. Veysel Bey, bu algýya itibar etmez, inadýna kendi kendine konuþur, mýrýldanýr, bir þeyler söyler. Ne dediði anlaþýlmaz. Akýllý insanlar kendi kendine konuþmayý da anlaþýlmayan sözleri de sevmez. Çünkü akýllý insanlar topluluðu, kendi kendine konuþmanýn lezzetini bilmez, bu eþsiz tattan kendilerini mahrum býrakýrlar. O yüzden hep baþkasýyla konuþur, baþkasýný konuþur, konuþur da konuþurlar. Kendi kendine konuþmayý bilmediði gibi susmayý da bilmez akýllý insanlar. Konuþarak kendini ve baþkasýný boðarlar. Deliler/meczuplar ise hem çok güzel susarlar hem de mütevekkil bir edayla kendi kendilerine konuþurlar. Veysel Bey gibi.

Veysel Bey, menkýbevî bir hayata sahiptir. Kuþkusuz bu durum ona bambaþka bir duruþ verdiði gibi, farklý bir mevki saðlar. Belki bundan olsa gerek, kendisiyle bir ömür beraber olan ve kahvehanesinin bir köþesini kendisine tahsis eden Ömer Turan’a göre o “deli falan deðil, olsa olsa baþka bir adamdýr. Boþ adam deðildir kesinlikle. Doludur. Bilgilidir. Keramet sahibidir. Bizim aklýmýz ermez ona. Hikmetli sözleri vardýr. Derin çok derin biridir.” Bu baþka adam, hayatýyla, yapýp ettikleriyle halkýn gözünde baþka bir yere oturur. Hallerinde hikmetler aranýr. Sözleri zaten hikmet doludur. Akýllý adamlar þaþar kalýr sözlerine. Akýllý insanlar ondan bir hikmetli söz duymak için adeta çýrpýnýrlar. Dursun Coþkun’a söylediði bir sözü, kaç akýllý adam söyleyebilir? “Dursun Bey, bugünkü yemeðim sana ait, ver bir lira” diyen Veysel Bey’e, onu konuþturmak, oyalayýp aðzýndan birkaç kelam almak arzusuyla “Yahu Veysel Bey, para vermesi de o kadar zor ki, nasýl vereyim þimdi bilmiyorum” diyen Dursun Coþkun ve etrafýndakiler, Veysel Bey’in taþý gediðine koyan, ‘öyle mi, istemesinden de mi zor’ sözü karþýsýnda ne diyeceklerini bilemezler.

Veysel Bey, söylendiði gibi eðitimli biridir. Yazýyý bilir, eski yazýyý tabii. Elinden kalem-kâðýt eksik olmaz. Tahta sedirinde sürekli bir þeyler yazar. Bakmak isteyenlere göstermez, okumak isteyenlere okutmaz. Yazdýklarýný biriktirmez. Hemen yýrtýp atar, sobanýn ateþinde o sözleri yokluða gönderir. Þekiller çizer. Matematiksel þekiller. Toplama, çýkarma iþlemleri. Karekökler, problemler.

O, bir deli, bir meczup ama beydir. Bazen aðzýndan kýzgýnlýkla küfürlü sözler çýksa da genelde nazik ve kibardýr. Beyzade bir kiþiliktir; herkese “bey” diye hitap eden bir beyzade. Öte âleme göçmesine raðmen, mümtaz makamýnda oturmaya devam eden, sözleri ve hikmetleriyle ilçenin toplumsal hayatýnda dolaþan, akýllý insanlar topluluðuna nice ibretler, hikmetler ve dersler býrakan bir uyarandýr, bir ýþýktýr Veysel Bey: Delilerin beyi…


radyobeyan