Her Şeyde Allah'a Güvenme By: saniyenur Date: 19 Temmuz 2012, 12:12:34
2- Her Şeyde Ve Tam Olarak Allah'a Güvenme
Zihnî ve bedenî huzur ve itminana ulaşmak isteyen kimsenin kesin bir iman ve sonsuz ihlasla yapışması gereken ikinci prensip budur. Bu prensibin temel gereği kişinin Allah'a tam bir imanı olması ve onun âlemlerin gerçek Rabb'i ve Hâkimi olduğuna, insanın kaderi yanısıra kâinattaki ve yeryüzündeki her şeyin Rabbin yegane denetimi allında bulunduğuna inanmasıdır.
Kişi, Rabb'in kendi mülkünde herşeye muktedir olduğuna ve tam ve sarsılmaz bir güven hissetmelidir. Bu husus Kur'ân'da şöylece ifade edilir: "Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter." (4:132).
Talâk sûresi, 3. âyet: "Ve onu ummadığı yerden nzıklandırır. Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter. Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü (bir sınır) koymuştur."
Bakara süresindeki şu ifadelerle mü'minler Allah'ın yardımından emin kılınır: "Allah iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır..." (2: 257).
Bu ayetlerin genişçe bir izahını yapan Ebû'l-A'lâ Mevdûdî şöyle demektedir: Kadınlara ve yetimlere karşı âdil olmaya teşvik etmek için Allah, her zaman olduğu gibi, sonuç beyanında kısa ve fakat etkili bir tavsiyede bulunuyor ve mü'minleri şu noktalarda uyarıyor:
1- Bir başkasının kaderini tayin edebileceğiniz veya bozabileceğiniz zannına kapılmayın ve eğer bir kimseden yardım ve desteğinizi çekerseniz, o kimsenin tamamen yardımsız kalacağını da sanmayın. Gerçekte sizin kaderiniz ve destek verdiklerinizin kaderi, tamamen Allah'ın kudretindedir ve siz Allah'ın, kullarını desteklemesine vesile olan tek vasıta değilsiniz. Göklerin ve yerin Sahibinin hazineleri geniş ve sınırsızdır. O, hüküm ve hikmet sahibidir ve dilediği kişiye dilediği şekilde yardım etme gücüne sahiptir.
2- Allah size ve sizden önceki ümmetlere, işlerini yaparken kalbinizde Allah korkusu olmasını emretmiştir. Bunda Allah'ın değil sizin yararınız vardır. Eğer bu emirlere uymazsanız, Allah'a hiçbir zarar vermiş olmazsınız, fakat kendiniz Önceki isyankâr ümmetlerin yolundan gitmiş olursunuz. Kâinatın Hâkimi olan Allah, kesinlikle size muhtaç değildir. Allah'ın emirlerini uygulamazsanız sizi helak eder ve yerinize başka bir topluluğu ikame eder. Ve sizin ortadan kaldırılmanız O'nun mülkünün azametine en küçük bir kayıp verdirecek de değildir.
3- Allah bu dünyanın ve âhiretin geçici veya sürekli ve kalıcı bütün nimet ve mükafatlarının sahibidir. Bunlardan kendi kapasite ve cesaretiniz dahilinde seçim yapmak artık size kalmıştır. Bu dünyanın geçici cazibelerine kapılmış ve hatta bu uğurda âhiretin kalıcı nimetlerini bile kurban etmeye hazırlanmışsa-nız Allah dünyada nimetlerini sizden esirgemeyecek, burada ve şimdi verecektir. Ancak bu durumda âhirette bir paymız olmayacaktır. Allah'ın nimet okyanusundan yalnızca bir damla aldıran kendi kapasite ve cesaret noksanlığınız olduğunu bilmeniz gerekir. O halde, itaat ve teslimiyet yolunu benimseyerek hem bu dünyanın, hem de ahireün sonsuz nimetlerine kavuşmak sizin için daha hayırlıdır.
Bu tavsiyenin "O, herşeyi işiten ve her şeyi görendir" ifadesiyle bitirilmesi son derece anlamlıdır. Allah (hâşâ) kör ve sağır olmadığı için rahmet ve lûtfunu kimlere dağıtacağı konusunda en ince ayrıntıları hesaplama kudretine mâliktir. Kendi hükmettiği kâinatta neler olduğundan ve herkesin niyet ve çabalarından haberdardır. O halde, O'na âsi olanlar, O'nun itaatkâr kullarına tahsis ettiği nîmet ve lûtuftan pay beklememelidir. (The Meaning ofthe Qur'an, c.I, sh.174-175).
Kur'ân gerçek mü'minlerin menfaati açısından şunu ısrarla vurgular; mü'minler her türlü şart altında bütün güven ve imanlarıyla Rab-lerine bağlanmalılar. "Göklerin ve yerin gaybı (görünmez bilgisi), Allah'a aittir. Bütün işler hep Allah'a döndürülüp götürülür. O'na kulluk et ve O'na dayan. Rabb'in sizin yaptıklarınızdan gafil değildir." (11:123).
Bu âyet Kur'ân'm mü'minlerin tüm işlerinde Allah'a dayanmaları gerektiği şeklindeki bildirisini daha bir destekler mahiyettedir: Dünyamızda ve tüm yaratıklar âleminde, gizli veya açık, nihayetinde Allah'ın irade ve enirine istinat etmeyen hiç bir şey yoktur. Büyük, küçük herşey O'nun kararına bağlıdır. O halde tüm işlerimizde O'na itaat ve güven içinde olmalıyız. Rabb'e itaat noktasında hatırlanması gerekli bir husus da O'nun "tüm iyilik ve sânı" Zâtında topladığı ve tüm Övgülerin O'na ait olduğu şeklindedir. Yine biz kendi irademizi ayrı bir unsur olarak koymaktan kaçınmalı ve İrademizi Allah'ın iradesiyle özdeş-leştirmeliyiz, Rabbe ve Şeriatine tam anlamıyla itaat göstermeli ve tüm samimiyetimizle O'nun yarattıklarına hizmette bulunmalıyız. (A. Yusuf Ali, a.g.e., sh. 547, not: 1626). Bize yöneltilen şu talep kişinin tümüyle Allah'a güvenmesinde zirveyi oluşturmaktadır: "Allah, kuluna kâfi değil mi?.." (39: 36). Bu âyet bütün işleri için Allah'a kâfi ve sarsılmaz bir güven içinde bulunan mü'min kişiye değişmez bir emniyet ve teminattır.
Gerçekten, "dürüst kişi muhtaç olduğu tüm korunma, arzuladığı tüm huzur, sükûn ve hayal edebileceği tüm mutluluklar için Allah'ı kendine yeterli bulacaktır." (A. Yusuf Ali, a.g.e., sh.1248, not: 4296).
Zümer süresindeki söz konusu âyet (39:36) İnançsızlara bir azar olduğu gibi, mü'minlere de Rab'Ierinin Allah olduğu, O'nun göklerin ve yerin ve bunların muhteviyatı ile aralarındaki her şeyin mülkiyetine sahip olduğu şeklindeki hatırlatmalarla bir rahatlık ve teselli vermektedir. Kâinatın tüm işleri Rabb'in ellerindedir. Ondan daha fazla güvene lâyık olan kim vardır? Kime ondan daha fazla bel bağlanabilir? Kulların taleplerini ve ihtiyaçlarını karşılamakta olan Rabb'den daha güçlü ve üstün biri var mıdır? Bu ayetteki olumsuz vurgunun gücü, esasen Allah'tan başka ikinci bir varlığın bu konuma oturtulması fikrini kökten ve tümden redde ilişkin bize bir fikir vermektedir. Allah' laıllannm tüm ihtiyaç ve isteklerini karşılamakta tek üstün Zâttır. Diğer bir ifadeyle Allah, kullarının tüm işlerinde eşsiz biçimde yeterliğe sahiptir.