Edebiyat
Pages: 1
Tehlikeli sorular By: hafiza aise Date: 15 Temmuz 2012, 15:03:44
Tehlikeli sorular
Celil CÝVAN • 74. Sayý / EDEBÝYAT GÜNDEMÝ


Adorno denemecinin çýkmazýný tikelle genel arasýndaki gerilimde görüyordu. Burada tikelin genel karþýsýndaki önemsizliði deðildi yazarýn tek derdi; tikelin genelde yutulmasýndan da kaygý duyuyordu. Dahasý tikelle genelin iliþkisi, bireyle toplum ve dünya arasýndaki münasebetleri de ima ediyordu. Nurdan Gürbilek’in son kitabýndaki bir cümle denemecinin kaygýlarýný nasýl dindireceðinin de ipucunu verir gibi: “Ýyi bir denemeci bunu yapar; kültürel kaygýyý bir kiþisel kaygý, kiþisel kaygýyý bir kültürel kaygý olarak düþünür.”

Gürbilek, Ahmet Hamdi Tanpýnar ve Walter Benjamin’den söz ederken kurar bu cümleyi. Elbette atýf yaptýðý “iyi denemeci” yazýda bahsedilen iki isimdir öncelikle. Ama Gürbilek’in de ayný “iyi denemeci” konumunda durduðunu söylememek mümkün mü? Zira yazar, daha ilk deneme kitaplarýndan itibaren kendi tikelliðini, kültürel endiþe ve sorunlarýný, sadece Türkiye’nin deðil, “edebiyat dünyasýnýn” genelliðiyle, genelliði toplumsal düðüm noktalarýndan ayrý düþünmeden ele alýr. Kendi zihnini meþgul eden sorular, edebiyatýn, kültürün ve dünyanýn “meseleleri”yle koþutluk taþýr. O yüzden bazen hýzlý bir göz yazarýn, ayný mevzularý, ayný yazarlarý tekrar tekrar ele alýp durduðundan yakýnýr. Oysa Gürbilek, benzer konu ve yazarlarý yazýyordur yazmasýna ama gitgide açýlan, birbirini tetikleyen, baþka baþka kitaplara, denemelere devrilen konu ve meselelerdir bunlar. Tekrar deðildir öyleyse; bugüne kadar kat edilen yolda açýlan yeni gedikler, açýlan kapýlarýn ardýnda yazarýn karþýsýna çýkan yeni ve yine kilitli kapýlardýr. Yakýnmak yerine Gürbilek’in bu sabýrlý kazýsýna, günceli görmezden gelmesine, ayný yazarlarý titizlikle kurcalamasýna vurgu yapmak gerekir.

Gürbilek’in son kitabý, bir karþýlaþtýrmayý dile getirir: Sadece “mukayese” anlamýnda deðil, karþý karþýya koyup konuþturma, birbirlerine baktýrma, “bakýþ”larý görme anlamýnda da. Dostoyevski ile Kafka, Kafka ile Oðuz Atay, Tanpýnar ile Benjamin, Peyami Safa ile Cemil Meriç, Cemil Meriç ile Edward Said birbirleriyle konuþmak için biraraya geldiðinde, yazarlarýn aralarýndaki benzerlikler ortaya çýkmakla kalmaz, benzerlik örtüsünün altýndan farklar da göze batmaya baþlar. Dahasý, söz konusu “yapýtlar konferansýnýn” entelektüel kibarlýktan çýkýp epeyce hararetleneceði de anlaþýlýr. Zira farklar ortaya çýkýnca asýl meselenin “etkilenme endiþesini” de, “benden öncekilerden nasýl farklý olmalýyým” kaygýsýný da, “hem tikel hem de toplumsal olma” sorunsalýný da aþtýðý görülür.

Cemil Meriç ile Edward Said’in ele alýndýðý denemede daha da açýktýr bu konu: Meriç, Þarkiyatçýlýk’ý okumuþtur ve kitabý över ama ayný zamanda da “bu kitabýn altýnda neden bir Türk’ün imzasý yok?” diye de sorar. Gürbilek, ayný soruyu Meriç’e yöneltir denemede: “Neden Cemil Meriç’in imzasý yok?” Yoktur zira Gürbilek’e göre Meriç, þarkiyatçýlýðý ne kadar eleþtirirse eleþtirsin, ondan payýný alarak yazmýþtýr. Meriç yapýtlarý boyunca Þarkiyatçýlýk’ýn Batýlýlaþtýrýlmýþ Batýsý ile Doðululaþtýrýlmýþ Doðusunu kaleme alýr. Dili de, üslubu da, mecazlarý da þarkiyatçýlýðýn izlerini taþýr. Dolayýsýyla Batý etkisinden tümüyle sýyrýlamamýþtýr. Ayný durum Peyami Safa ile ilgili yazýlarda da görülür. O da bütün o milli-muhafazakâr kimliðine raðmen Doðu ile Batý arasýndaki gerilimi aþamadýðý gibi, benzer bir dille konuþur. Kâh Batý’yý kâh Doðu’yu öven, Þarkiyatçý imgelerden vazgeçmeyen kafasý karýþýk bir üsluptur bu.

Gürbilek’in sorusu, baþka bir soruyu gündeme getirir. Mesele þarkiyatçýlýktan “fazla” etkilenme meselesi deðildir sadece. Fazla’dan ziyade bir “eksiliðin” varlýðýna iþaret eder: Türk edebiyatýnda kýrýlmanýn, kopuþun eksikliðinden. Sadece herhangi bir kültürden, iklimden kopuþu ifade etmez bu eksik. Edebiyatýmýzda bir “yeraltý”nýn olmamasý, Tanpýnar’ýn “biçareliðini” görmezden gelmesi, Safa’nýn hastalýklarýný, aczini bir büyüklenmeyle gizlemesi, Meriç’in hamasetten geri durmamasýdýr bu. Daha kabaca bir ifadeyle bizde bir Dostoyevski’nin, Kafka’nýn, Benjamin’in olmamasý…

Þüphesiz, bunun birçok sebebi var. Toplumsal yapý, kültürel etkiler, edebi gelenek ve düþünce biçiminin bunda etkisi olduðu gibi daha da daraltýrsak yazý yazan insanlarýn kötülükle, “kötücüllükle”, hýnç ve biçarelikle kurduklarý ilintiyle de ilgisi söz konusu. Elbette “yeraltýnýn” tek geçerli estetik olmadýðý söylenebilir burada. Bu sefer de baþka baþka sorularýn açýldýðýný görürüz: Kendimize has bir estetiðin ne olduðu, nasýl olmasý gerektiði, olup olmadýðý… Doðrusu, böyle bir savunma gayreti sorunu yine de yok etmeye yetmez.

“Türkiye evlâtlarýna kendisinden baþka bir þeyle meþgul olma imkânýný vermiyor,” diyen Tanpýnar’a mý hak vermelidir yoksa? Zira kalemi bu kadar güçlü yazarlarýn bir yandan estetikle, kendilik ve öznelikle uðraþýrken ister istemez bir yandan da siyasi gündemle didiþtiðini kim görmezden gelebilir? “Memleket meselelerinin” Türk aydýný için estetik, etik ve kiþisel kaygýlardan önce gelmesi, kiþisel bir yaþamýn, dolayýsýyla biraz karanlýk, tehlikeli bir “yeraltý yazýsýnýn” çýkmamasýna engel olabilir mi?

Nurdan Gürbilek’in, özellikle son kitaplarý boyunca kat ettiði, kurcaladýðý, kilidiyle oynadýðý sorular, kaygýlar bunlar. Ne kadar “tehlikeli” veya “yersiz” gözükürse gözüksün, Gürbilek’in sorularý “edebiyat gündeminde” uðuldamaya devam ediyor.

Nurdan Gürbilek
Benden Önce Bir Baþkasý
Metis Yayýnlarý, 2011, 218 s.


radyobeyan