Mesnevi ve pilav By: hafiza aise Date: 15 Temmuz 2012, 15:02:00
Mesnevi ve pilav
Said YAVUZ • 74. Sayý / KÝTAP
Süheyl Ünver’in aktardýðýna göre Yahya Kemal, Malazgirt’ten sonra Ýznik’e kadar varan Türklerin güçlü bir Haçlý savleti karþýsýnda Konya daðlarýna kadar çekildiklerini anlatýr. Bu durum karþýsýnda devlet büyükleri bir araya gelirler ve milleti manen yetiþtirme kararý alýrlar. Hiçbir maddi çýkar beklemeden memleketi ruhen kaldýracak erlere ihtiyaç vardýr. Bu kararýn ardýndan Horasan Erleri, dedeler, derviþler ve þeyhler Anadolu’ya akýn etmiþler, milletimiz bu erenlerce ruhen yükselmiþ ve bu kalkýnma ile Viyana kapýlarýna kadar dayanmýþtýr.
Yukarýdaki tespitler, “Biz Viyana kapýlarýna kadar nasýl gittik?” sorusuna, “pilav yiyerek ve Mesnevi okuyarak” cevabýný veren bir þairin söylediklerini þerh eder nitelikte. Birileri oturup böyle bir karar almýþ mýdýr bilinmez, ama Türk milleti fethettiði yerlerde hep tarikatlar aracýlýðýyla varlýðýný saðlamlaþtýrdý. Sadi tarikatýnýn Kosova-Ýþkodra bölgesindeki mevcut varlýðý da bunu kanýtlýyor.
Modern çaðýn “göðsünü günahlar için geçirgen kýlan nefeslere” mahkûm etmesi nedeniyle Türk insaný, içinde bulunduðu manevi darboðazdan çýkabilmek, kaybedilmiþ gönül Rumeli’sini, ruh topraklarýný yeniden kazanabilmek için uzun bir süredir terk eylediði tasavvufa sarsýcý bir dönüþ yaþýyor. Ýnsan iliþkilerinde gittikçe koyulaþan güvensizlik, sevgisizlik, samimiyetsizlik; duygulardaki uçarýlýk, kalplerdeki katýlýk sahihlik arayýþýndaki insaný baþkalarýný yaþatmak için yaþayanlara doðru sevk ediyor. Ýnsan hakikatini kavramýþ, kemal mertebesine ermiþ, Hazret-i Mevlânâ’nýn buyurduðu gibi kendileri kazanmak için deðil, baþkalarýný kazandýrmak için pazar kuranlarýn lahuti seslerine aç yürekler, bu pazarlarý mesafeleri tanýmaksýzýn arýyorlar. Çünkü kerîm olanlarla alýþveriþ etmenin hiç de zor olmadýðý onlara fýsýldanmýþ adeta.
Bu manevi pazarlardan biri de 2007 yýlýndan beri her hafta Pendik Yunus Emre Kültür Merkezi’nde kuruluyor. Fatih Çýtlak’ýn kendine has, feyizli sunumuyla gerçekleþen sohbetler 18 Beyit Dinle isimli eserle taçlandý. Mesnevi’nin ilk on sekiz beytinin þerhiyle seslenen Fatih Çýtlak, kendisini ney’in yerine koyarak okura sesleniyor.
Mesnevi’nin ilk on sekiz beyti Mevlânâ’nýn kendi eliyle yazýldýðý için ayrý bir önem taþýyor. Diðerleri dostu ve halifesi Hüsameddin Çelebi’ye peyderpey yazdýrýlmýþ. Bu ilk on sekiz beyit Mevlevilerce çok önemsendiði için hakkýnda oldukça fazla þerh yazýlmýþ. Fatih Çýtlak’ýn þerhini farklý kýlan yazarýn müstakil bir metni çaðrýþtýran bir üslup benimsemiþ olmasý. Þârih konuþtukça artýk eserde fâni olmuþ gibi aradan çekiliyor, âdeta Hazret-i Pîr’i konuþturuyor havasýný verse de Dinle isimli eser, Çýtlak’ýn müstakil bir eseridir diyebiliriz.
Dinle, herkese seslenmiyor, öyle bir derdi yok. Kemâle tâlib olanlara ve böyle bir insan olmak muradýnda olanlara konuþmak, anlatmak istiyor. Yazar, beyitlerdeki saklý anlamlarý, Mevlânâ denizindeki derin incileri görmüþtür ama can havliyle, gördüklerini baþkalarýnýn da görmesini istiyor ve “dinle” diyor, çünkü ana rahminde beþ duyu organýnýn fonksiyonlarýný icra edemeyen insanýn iþitme hassasý mevcut. “Sen iþitilmek üzere yaratýldýn” deniyor. Eser, güzel konuþma dersleri vermiyor, güzel dinleme terapileri yaptýrýyor insana. “Ýnsan benden konuþanýn, senden dinleyenin birleþtiði varlýða deniyor” aslýnda. Ýkra emrini dinleyen Hz. Peygamber (s.a.v) bu emri dinledi. Bu nedenle dinlemek Muhammedî bir edep.
Ney’in kamýþlýktan kopmadan önceki hali, koparýldýktan sonra, iþlendikten sonra, kurutulduktan ve ateþle daðlandýktan sonraki halleri týpký bir insanýn tasavvuftaki seyr ü süluk merhalelerini iþaret ediyor. Ney’in insan-ý kâmile benzetilmesi bütün bu badirelerden geçerek sýrlarý seslendirmesi, birliði, tevhidi hatýrlatmasý ve insana aslî vatanýný terennüm ettirmesidir. Özellikle üçüncü beytin þerhinde Fatih Çýtlak’ýn ney’in bir ney olana kadar geçirdiði evreleri anlatýþýndaki maharet, karþýmýzda; baþkalarýna kazandýrmak için alýþ veriþ yapan bir derviþin yanýnda usta bir yazarýn da bulunduðunu gösteriyor. Ney, vatanýný özler, kamýþlýktan ayrýlýðýn ýzdýrabýyla inler. Ama onun asýl ýzdýrabý kamýþlýktan önceki yurduna duyduðu hasretten ileri gelmektedir. Yorumcular genel olarak kamýþlýktan öteye anlamý taþýmazlar ama Fatih Çýtlak anlamýn ufkunu geniþleterek konuyu insana getiriyor. Ruhlar âleminin ötesine bir hasret duyar insan-ý kâmil, insanýn aslý bezm-i elestte deðil, ondan da evvel bir aslý var insanýn.
Ney önündeki menzilleri, duya duya, hissede hissede geçmiþtir. En çok da dinleye dinleye. Fatih Çýtlak’ýn dâveti önyargýsýz, açýk bir kalple dinlemek. Kulaklarý kornalardan, gürültüden, þeytanýn heves ettiði seslerden kurtarýp mesnevinin sesine çevirmek, insanýn nicedir aradýðý insanlýk menfezini keþfettiði anlamýna da geliyor.
Yahya Kemal, pilav kadar bize ait olmuþ bir eserin bize neler kattýðýný nasýl da güzel anlatmýþ. Þimdi o eserin kaybettiklerimizle birlikte yeniden kazanýlma zamaný. Bu yoldaki bütün gayretler nice takdirleri hak ediyor.