Devrimlerdeki medya etkisi By: hafiza aise Date: 13 Temmuz 2012, 18:39:56
Devrimlerdeki medya etkisi
Hakan ÇOPUR • 73. Sayý / DOSYA YAZILARI
Her þey 17 Aralýk 2010 tarihinde, 26 yaþýndaki Tunuslu Muhammed Buazizi isimli gencin kendisini yakmasýyla baþladý. Þimdi o küçük yangýn tüm Ortadoðu ve Kuzey Afrika ülkelerini sarmýþ durumda. Tunus’ta gerçekleþen Yasemin Devrimi’nin ardýndan çok az kiþi, bu kadar kýsa süre içinde Mýsýr gibi köklü ve büyük bir ülkede 30 yýldýr iktidarda olan Hüsnü Mübarek’in koltuðunu býrakmak zorunda kalacaðýný tahmin edebilirdi. Ayný günlerde Ürdün, Yemen, Fas, Bahreyn, Irak, Libya ve daha baþka bölge ülkelerinde baþ gösteren ayaklanmalar, dünya gündeminin ilk sýrasýna oturmuþ durumda. Bu hýzlý devrim sürecinin siyasi, ekonomik, uluslararasý ve sistemik neden-sonuçlarý zaten en çok tartýþýlan meseleler olarak gündemi belirliyor. Ancak ayný sürecin mutlaka analiz edilmesi gereken çok önemli bir boyutu da medyanýn bu süreçteki etkisi ve katkýsý. Baþta El-Cezire ve sosyal medya olmak üzere, Ortadoðu ve Kuzey Afrika’daki devrimlerde medyanýn etkisi analiz edilmeden yaþanan süreci anlamak ve anlamlandýrmak mümkün deðil.
El-Cezire rüzgârý
Yayýn hayatýna 1996 yýlýnda Katar’ýn baþkenti Doha’da baþlayan El-Cezire, sözlük anlamýyla “ada” demek. 11 Eylül saldýrýlarýndan sonraki süreçte dünya kamuoyunda dikkati çeken El-Cezire, özellikle Afganistan savaþýndaki önemli habercilik baþarýsýyla referans kanallardan biri haline geldi. 2006 yýlýna kadar sadece Arapça yayýn yapan El-Cezire, o yýlýn 15 Kasým’ýnda El-Cezire English adýyla tüm dünyaya yayýn yapacak Ýngilizce haber kanalýný hayata geçirdi. Bugün El-Cezire’nin Arapça kanalýnýn 40 milyon evde, Ýngilizce kanalýnýn ise 100 milyon evde izlendiði tahmin ediliyor. Kanal, teknolojik geliþime paralel olarak uydu yayýncýlýðýnýn artmasýyla beraber önce tüm Ortadoðu’da, sonra da uluslararasý anlaþmalarla tüm dünyada izlenen bir kanal olmayý baþardý. Dolayýsýyla en fazla 15 yýllýk geçmiþi olan herhangi bir TV kanalýndan deðil, baþta Ortadoðu olmak üzere tüm dünyada etkisi hissedilen bir medya devinden bahsediyoruz.
Afganistan savaþýnda CNN’in býraktýðý boþluðu baþarýyla doldurarak en güncel ve doðru haberleri aktaran El-Cezire, o günden itibaren tüm dünyanýn takip ettiði bir merkez olmaya baþladý. Hem Arap dünyasýna hem de tüm dünyaya seslenen kanal, etkin ve güvenilir bir referans kaynaðý olmayý da doðru ve hýzlý habercilik yapmasýna borçlu. Bölgedeki Arap kanallarýnýn neredeyse tamamý devlet destekli olup genelde Arap ülkelerindeki sorunlara duyarsýz ve yönetimdeki liderlere göbekten baðlý bir habercilik yapýyorlardý. Böyle bir habercilik tarzý, halktan kopuk uydu yönetimlerin ne yolsuzluklarýný ne de beceriksizliklerini gözler önüne seriyordu; belki de tam tersine olan bitenin üstünü örtüp birçok þeyi meþrulaþtýrýyordu. Zaman zaman istisnalar olsa da yapýsal anlamda Arap dünyasýndaki yayýncýlýk/habercilik görünümü bu þekilde iken 2000’li yýllarýn ortalarýndan itibaren El-Cezire adýyla kimseye diyet borcu olmayan bir kanal hýzla yükselmeye baþladý. Katar yönetimine yakýn olmasý El-Cezire’yi baðýmlý kýlmadýðý gibi belki de böyle küçük ama zengin bir ülkede ortaya çýkmýþ olmasý bir avantaj oldu.
El-Cezire’yle birlikte Arap toplumlarý kendilerine aynada bakma imkânýný buldular. Kendilerine aynada bakarken bir yandan da diðer Arap toplumlarýný ve Türkiye, Ýran ya da AB ve ABD gibi yakýn/uzak ülkelerdeki geliþmeleri yakýndan izleme imkânýna kavuþtular. El-Cezire sadece Arap yönetimleriyle ilgili deðil, Batý’yla da ilgili çarpýcý gerçekleri tüm izleyenlerine aktarma konusunda tereddüt etmedi. Bugün yaþadýðýmýz Ortadoðu ve Kuzey Afrika devrimlerinde halkýn “korku duvarýný” (ya da psikolojik eþiði) aþmasý, belki de en çok bu yayýnlarýn toplumsal psikoloji üzerindeki etkisi ile mümkün oldu. Arap siyasetine bugüne kadar hiçbir kanal bu kadar derinden tesir etmemiþti. Küçük bir örnek olarak birkaç ay önce El-Cezire’nin Ýsrail-Filistin görüþmelerine dair açýkladýðý “Filistin Belgeleri”ne, ABD’nin Irak iþgalindeki yýkýmýný bu kadar açýk ve net bir þekilde gösterebilmesine veya Türkiye’nin Davos’tan bu yana izlemiþ olduðu Ortadoðu politikasýnýn doðru bir biçimde yansýtmasýna bakýlabilir. Türk dýþ politikasý ne kadar baþarýlý olursa olsun, eðer bölgede El-Cezire gibi bir kanal bu geliþmeleri sýcaðý sýcaðýna ve doðru bir biçimde aktarmýþ olmasaydý belki Arap sokaðýndaki Türkiye sempatisi ve etkisi bu denli olmazdý. El-Cezire, tüm bu ve benzeri örneklerde daha önce pek mümkün olmayaný ya da yapýl(a)mayaný baþardý: Uydu Arap yönetimlerinin sesi olmaktan uzak ve ayný zamanda Arap toplumlarýnýn “gözünü açacak” habercilik yapmak. Sonuçta El-Cezire haberciliði, bugünkü devrimlerden önce Arap dünyasýnda adeta bir “medya devrimi” yaptý. Bugünkü deðiþim sancýlarý, El-Cezire’nin açtýðý psikolojik alanda gerçekleþen toplumsal patlamayla mümkün hale geldi.
Sosyal medyanýn gücü
Ortadoðu ve Kuzey Afrika devrimlerine iliþkin medyanýn etkisi analiz edilecekse El-Cezire’yle birlikte bakýlmasý gereken ikinci adres sosyal medya. Son yýllarýn trendi haline gelen sosyal medya, daha baðýmsýz ve çeþitli, daha esnek ve farklýlýða açýk bir kiþiselleþtirilebilir iletiþim alaný açtý. Birçoðumuzun ilk aklýna gelen Facebook ve Twitter, esasen sosyal medyanýn sadece bir bölümü; bunlarýn dýþýnda da birçok iletiþim alaný mevcut. Bu alan uygun bilgisayarý ya da mobil cihazý olan herkesin kullanabileceði ve kimsenin doðrudan kontrolü olmadan istediði kiþilerle bir iletiþim alaný kurabildiði bir mecra halini aldý. Bir konuda hassas olan bir grup insan birkaç saat içinde Facebook’tan haberleþip, Twitter’dan paylaþýp ertesi sabah þehrin en büyük meydanýný doldurabiliyor. El-Cezire’den sonra bölgedeki baþkaldýrýlarda çarpan etkisi olan en büyük unsur tam da bu sebeple sosyal medya aðlarý.
Son iki aylýk süre içerisinde Tunus’tan baþlayarak, özellikle Mýsýr’da ve diðer bazý ülkelerde gördüðümüz þey, rejimi sallanan liderlerin önce internete eriþimi kapatmasýydý. Böylelikle gençler bu kadar kolay organize olamayacaktý. Ýnternetin ve mobil iletiþimin bu kadar kolay olmadýðý dönemlerde bugünkü gibi halk ayaklanmalarýnýn gerçekleþmesi her halükarda daha zordu. En azý 15-20 yýldýr iktidarda olan Ortadoðu’nun uydu liderlerinden duyulan rahatsýzlýk, Arap halklarýnda belki 10 yýl önce de vardý. Ama tam da El-Cezire gibi bir kanalýn ortaya çýkmasý ve sosyal medyanýn çarpan etkisiyle bu baþkaldýrýlar bugün mümkün hale geldi. Örneðin Tunus’tan ilham ve psikolojik destek alan Mýsýrlýlar Tahrir Meydaný’ný doldurdular, Tahrir Meydaný’ndan ilham ve psikolojik destek alan diðer Arap toplumlarý meydanlara indiler. Bu, kontrol edilemez bir “eþik aþma” süreci. Ortadoðu ve Kuzey Afrika toplumlarý sömürgecilikten kurtulduklarý dönemlerden sonra, çoðu ordu kökenli liderlerine karþý ilk kez bu kadar heyecanlýlar ve kendi içlerindeki sömürge artýklarýný temizleme niyetindeler.
Ortadoðu’da medya devrimi
Dünya tarihinin dönüm noktalarýna iliþkin birçok kiþi, komplo teorileriyle beslenmiþ bir þekilde düþünmeye eðilimli. “Big Brother”ýn her þeyi görüp yönettiði bir dünya sistemi algýsý, nedense toplumsal dönüþümleri açýklamada en çok kullanýlan yöntemlerden biri olarak karþýmýza çýkýyor. Hâlbuki bu yöntem olsa olsa kolaycýlýðýn bir diðer adý. Bugünkü Ortadoðu ve Kuzey Afrika deðiþim sürecinde elbette büyük güçlerin etkisi var. Ancak her þeyi bu zeminde açýklamak hem Arap toplumlarýnýn þu anki baþkaldýrýlarýna saygýsýzlýk, hem de Ortadoðu’daki düzenin sürdürülemez oluþunu anlamamazlýk olur. Evet, hakikaten Ortadoðu’daki Camp David düzeni sürdürülemez bir hal aldý ve bu durumu toplumlar öncelikle El-Cezire aracýlýðýyla kendi aynalarýnda gördüler. 30 yýldýr iktidarda olan Hüsnü Mübarek’in ABD ve Ýsrail ile birlikte ortaðý olduðu Camp David düzeni, herkesten önce Mýsýr halkýný rencide etmiyor muydu? Fakat toplumlarýn kendilerini baskýyla yöneten rejime karþý ayaklanabilmeleri için arkasýný göremedikleri duvara týrmanma cesaretini göstermeleri gerekiyordu. Ýþte son 10 yýlda bölgede yaþananlar, Irak’ýn iþgaliyle baþlayan ve Türkiye’nin Davos çýkýþýyla devam eden süreçte Arap toplumlarý, o duvarý aþma cesareti gösterecekleri psikolojik eþiðin kenarýna kadar geldiler. Yýllardýr birikmiþ olan ekonomik ve sosyal sorunlar, yolsuzluk ve baskýcý rejim uygulamalarý toplumsal bir patlama noktasýna zaten iþaret ediyordu. Sonra bir gün 26 yaþýndaki bir genç kendisini yaktý ve medyanýn zihinlerde gerçekleþtirdiði “devrim” bir anda meydanlara taþtý. Bugün Ortadoðu ve Kuzey Afrika’da yaþanan deðiþim sürecinin arkasýnda bir “medya devrimi” var. Bu devrimin etkisi devam ettiði sürece bölgedeki deðiþim süreci de devam edecek.