Ýslam Alimleri
Pages: 1
Dehlevi By: reyyan Date: 12 Temmuz 2012, 19:10:11
  DEHLEVÝ
(ö.h.1341)

 Mutasavvýf, müceddid

                                                                                         
Dehlevi’nin Doðumu

Dehlevi’nin soyu baba tarafýndan Hz. Ömer’e, ana tarafýndan Musa el-Kazým’a (Hz. Hüseyin'e) dayanýr. Dehlevî’nin babasý Abdurrahim b. Vecihüddin’dir. Þah Veliyyullah Dehlevi H.1114 yýlýnýn Þevval ayýnýn 14'unde Çarþamba günü dünyaya gelmiþtir. Dehlevi doðduðu zaman babasý 60 yaþýndaydý.


Ýmam Dehlevi beþ yaþýnda hocaya gönderildi. Yedi yaþýndan itibaren namaz kýlmaya baþladý. Ayný senede Kur’an-ý Kerim hafýzý oldu. Farsça kitaplar ve Arapça özet metinleri okudu. On yaþýnda kafiyeyi bitirdi ve Molla Cami’ye baþladý. On beþ yaþýnda ise medrese tahsilini bitirdi. On dört yaþýndayken babasýna intisab etti Nakþî tarikatýna girdi. On yedi yaþýnda babasý hastalandý oðluna irþad için icazet verdi ve vefat etti.


Dehlevi otuz yaþýnda hacca gitti. Orada iken þu alimlerden de ders almýþtýr: Muhaddis Vefdullah b. Muhammet el-Maliki el-Maðribi, Mekke Müftüsü Tacüddin el-Kali, Allame Seyyid Ömer b. Ahmed b. Ukeyl,Muhaddis Abdurrahman b. Ahmed en-Nahli, Ebu Tahir el-Medeni


Dehlevi hicazdan döndükten sonra eski Delhi’de bulunan babasýnýn medresesinde hadis ilmini tedris etmeye baþladý. Dehlevi’nin oðlu þeyh Abdülaziz babasý hakkýnda þunlarý söyler:“Babam gibi güçlü bir hafýzaya sahip olan baþka bir insan görmedim, duymuþ olabilirim ama görmedim. Babamýn, derin ilmi ve faziletinin yanýnda vaktini tanzim ve programlarýný takip etme konusunda benzeri yoktu. Ýþraktan sonra yerine oturduðunda hiç kýpýrdamaz öðlene kadar öyle kalýrdý. Her ayrý bir ilme ayrý bir talebe yetiþtirmiþ, o ilmi okumak isteyen talebeleri ona havale ederdi. Kendisi ise hakikatleri ve maarifi beyan etmek ve yazmakla meþguldü. Hadis-i Þerifleri okuyor ve okutuyordu. Çok az hastalanýyordu. Çocukluðundan beri temizliði seven ince bir tabiata sahipti.”

Gulam Ali “Makamad”ta þöyle der: “Þeyhim Mirza Can Canan þöyle diyordu: “Þeyh Veliyyullah Dehlevi, yeni bir tarikat beyan etmiþtir. Ýnce sýrlarý ve muðlâk ilimleri ortaya çýkarmak için onun özel bir yöntemi vardýr. O, rabbani âlimlerdendir. Zahir ve batýn ilimleri birleþtirmiþ ve yeni ilimleri ortaya çýkarmýþtýr. Muhakkik sufilerden ona benzer çok az sayýda kiþi vardýr.”


Müftü Inayet Ahmet el-Kakori’nin þöyle dediði kaydediliyor: “Veliyyullah Dehlevi tuba aðacý gibidir. Kökü onun evinde dallan her müslümanýn evindedir. Müslümanlarýn hiç bir evi veya bir makamý yoktur ki o aðaçtan bir dal olmasýn. Ýnsanlarýn çoðu onun kökünün nerde olduðunu bilmiyor.”


Seyyid Sýddik Hasan el-Kannuci “el-Hýdda bi Zikri es-Sýhah es-Sitte “ adlý eserde hadis ilmini Hindistan’a getirenler konusunda þöyle der: “Büyük âlim ve muhaddis, döneminin konuþan dili ve hikmet sahibi, muhaddislerin piri þeyh Veliyyullah Dehlevi (H 1176) , deðerli çocuklarý ve torunlarý Hindistan’da ortaya çýktýlar ve halký irþad ettiler. Bu ilme soyundular, bu yola hayatlarýný adadýlar. Gayretlerin sonucunda daha önce Hindistan’da çok zayýf olan hadis ilmi güçlendi ve taptaze olarak geri döndii. Böylece onlarla ve onlarýn ilmi ile birçok müslüman menfaat gördii. Herkese malum olduðu üzere onlarýn takdire þayan çalýþmalarýyla þirkin ve dinde baþ göstermiþ olan bidatlarýn karanlýklarý daðýtýldý. Bu deðerli aile, sünnet ilmini diðer ilimlere tercih ettiler ve fýkýh ilmini hadis ilmine tabii kýldýlar. Onlarýn hadisteki bu çalýþmalaþrýn, rivayet ehlinin arzuladýðý ve dirayet ehlinin de istediði düzeyde oldu. Yazdýklarý kitaplar, fetvalar ve vasiyetler bu gerçeði ortaya koymaktadýr. Bu hususta þüphesi olanlar sözü geçen yerlere baþvursun. Hindistan ve halký var olduðu miiddetçe onlara þüikran borçludur.”


Müceddidlik Makamý Ve Dehlevi’nin Kendini Müceddid Görmesi

a)Müceddidlik makamýnýn tanýmý: Ýmam Dehlevi müceddidleri tarif ederek ve onlarda bulunmasý gereken vasýflan açýklayarak þöyle diyor: "Ýman safhalarýndan birisi, müceddidlik makamýdýr. Resulullah þöyle buyuruyor. “Allahu Teala benim ümmetimden her bir yüz yýlýn baþýnda onlara dinlerini tecdid eden bir adamý gönderir.”

Müceddid, Allah’u Teala'nýn kendisine Kur’an ve hadis ilmini verdiði, sonra sekinete, aþka büründürdüðü kiþidir. O, haramý, vacibi, mekruhu, müstehabbý ve mübahý tespit ederek bildirir. Þer’i þerifi uydurma hadislerden ve fasit kýyaslardan arýndýrýr. Sonuçta Allah Teala, dinine susamýþ gönülleri ona çevirir ki ondan ilim alýrlar.

Kanaatimize göre hadiste geçen yüz yýl hususu sayýsal kesinliði ifade eden bir kelime olmayýp, takribi bir þeydir ve bu da Resulullah'in vefat tarihinden baþlar hicretten baþlamaz. Yine bize göre Buhari ve Müslüm gibi eski muhaddisler, müceddidliðe en yakýn kiþilerdir.”


Dehlevi baþka yerde konuyla ilgili þöyle diyor: “Her bir peygamber için dini bozmak isteyen zararlý akýmlara karþý onu arýndýran bir müceddid gerek. Bu müceddid, sekinet giysisi ile giydirilmiþ, muhaddes/mülhem kiþidir. Bu mülhem kiþi, özellikle muhaddis olduðu zaman, eski ictihadlara tabi olmak zorunda deðildir. Zira þafakýn söküþü lambaya ihtiyaç býrakmaz. Böyle bir kiþi direk olarak vahiy ve Peygamberlerin ilimleriyle muhatabtýr.

Bu konuda iki hususa dikkat çekmek gerekir:

Birincisi: imam Dehlevi, tecdidle ilgili olan yukarýdaki hadisi mana olarak almýþ ki bu hadisi Ebu Davud, Hakim ve Beyhaki rivayet etmiþtir.

Münavi “Feydu'l Kadir” de (2/282) der ki: “Zeynüddin Irâki ve diðerleri bu hadisin senedinin sahih olduðunu söylemiþler. Bu nedenle Suyuti “el-Camiu’s-Saðir'de sahih olduðuna iþaret etmiþtir.

Ýkincisi: Dehlevi’nin yukarýdaki sözünden anlaþýldýðýna göre, kendisi, her bir asýrda yukarýda saydýðý vasýflara haiz olan kiþinin müceddid olduðu görüþünü benimsiyor ki bu birçok ulemanýn da benimsediði görüþtür.

Ancak bazý muhakkiklar, müceddidlerin “nesilden nesile liyakatli kiþiler bu dini taþýyacak, onu aþýrýlýða gidenlerin tahrifatýndan, yýkmak isteyenlerin sapýk görüþlerinden ve cahillerin yanlýþ tevillerinden arýndýracak” hadis-i þerifin iþaret ettiði misyonu yüklenen bir grup âlim olduðu görüþünü benimsemiþler. Bunlarýn her birisi ümmet açýsýndan yerine getirilmesi gereken bir takým hizmetleri, farz-ý kifayeleri, ikame edeceklerdir.

Münavi der ki: “Hadiste geçen “Men” lafzý tekil için deðil çoðul içindir.”

Ý
bni Kesir’de bu konuda þöylr der : “Her bir grup bu hadiste kastedilen kiþinin kendi imamlarý olduðunu iddia etmiþler. Ancak zahir olan þudur ki bu hadis her meþreb ve mezhebten müfessir, muhaddis, fakih, nahv ve luðatçý gibi bir çok alimi kapsýyor. Ýbnu'l-Esirde “Camiu’l-Usul”da ayný þeyi ifade etmiþ ve sonra þöyle demiþtir: “Müceddid, tüm bu ilimlerde parmakla gösterilen bir kiþi olmasý gerekir.”


Hafýz Ýbn Hacer “Fetih” de der ki: “Bazý âlimler her bir yüz yýlýn baþýnda tek bir müceddidin olmasý gerekmediðine dikkat çekmiþlerdir. “Daimi olarak ümmetinden bir grup hak üzerine kaim olacaktýr” hadisle ilgili Nevevi’nin dediði gibi bu, bir kahraman, savaþta baþarýlý bir komutan, bir fakih, bir muhaddis, bir müfessir, zahid ve abid gibi çeþitli müminlerden meydana gelen bir grup da olabilir, onlarýn bir tek memlekette toplanmýþ olmalarý mümkün olabildiði gibi deðiþik memlekketlere daðýlmýþ halde olmalarý da mümkündür. Ayrýca bir þehirde yaygýn olup bazýlarýnda olmamalarý da mümkündür. (Feyzu'l- Kadir, 1/1152/282)


Dehlevi de kendini müceddid olarak görüyor ve bunu deðiþik kitaplarda dile getirerek üzerinde duruyor. Onun kendisi hakkýnda böyle bir kanaate ulaþmasýnýn bazý nedenleri vardýr ki bunlarý þu þekilde sýralayabiliriz:

Allah Teala'nýn onu önemli bir iþe hazýrladýðýný gösteren, kendisine vermiþ olduðu saðlam fýtrat, yüce ahlak, yüksek istidad ,keskin zeka ve yüce himmet ,

Tüm islami ilimlerde özellikle tecdit ve imamlýðýn temel þartý olan kitap ve sünnet ilimlerinde zirveye ulaþmasý ve bu hususta liderlik mertebesine yükselmesi,


Allah Teala'nýn ona verdiði ledunni ilim ve vehbi marifet.

Tecdid ve imamlýk makamýný kendisine müjdeleyen birçok gaybi iþaretler.

Dehlevi, bu hususla ilgili “Tefhimat’ta” (2/160) þunlarý söylüyor: “Allah’u Teala hikmet safhasýndan sonra bana müceddidlerin hýrkasýný giydirdi. Böylece bana zýt gibi görünen gerçekleri cem etme/birleþtirme hususu öðretildi.”

Övünmek maksadý ile söylemiyorum. Allah Teala'nýn benim üzerimdeki nimetlerinden birisi þudur: “Allah Teala, beni, bu dönemin temsilcisi ve hekimi, bu kuþaðýn lideri ve önderi yapmýþ, benim dilimle tekellüm etmiþ ve bana ilhamda bulunmuþtur. Erenlerin zikirlerinden ve vazifelerinden söz ettiðimde en toparlayýcý sözü söyler ve onlarýn tüm görüþlerini ortaya koyarým.” (1/169)

Allah Teala rahmeti, hikmeti, lutfu keremiyle benim þeriata getirdiðim izahatlarý öyle bir nitelikte yapmýþ ki onu iyice düþünürlerse tüm mezhebi ihtilaflar eriyip gidecektir. (1/111)

Rabbim bana“Ben sana seyru sulukta öyle bir yol verdi ki bu en kýsa ve en güvenilir bir yoldur, ta ki bununla dilediðimi senin elinle hidayete erdireyim.” diye bildirdi. (2/144)

Resulullah(s.a.v.) ruh âleminde bu fakire hitap ederek þu iþarette bulundu: “Hakkýn sendeki muradý þudur ki bu ümmeti merhumenin daðýnýk olan vaziyetini senin elinle toparlayacak. (2/103)


Ýctihad Hakkýndaki Görüþleri


Dehlevi, “el-Musaffa” (S.12) adlý kitabýn mukaddimesinde þöyle der: "Ýctihad, her asýrda farz-ý kifayedir, içtihattan kastýmýz imam-ý Þafii’nin ictihadý gibi müstakil bir ictihad deðildir. Zira imam-ý Þafii, cerh-tadil ve Arapça gibi konularda baþkasýna muhtaç olmadýðý gibi dirayet hususunda da kimseye tabii deðildi; ancak kastdýmýz müntesip ictihaddýr ki bu, tafsilatlý delilleriyle þer’i hükümleri bilmek ve müctehidlerin yöntemlerine göre meseleleri tefri ve tertip etmekten ibarettir. Bu da büyük imamlardan birisini gösterdiði çizgide de olabilir.


Dehlevi’nin Ahkâmý Anlamadaki Metodu


Dehlevi “el-intibah fi Selasili Evliyaillah” (S: 134-135) adlý eserinde der ki: “Bilinsin ki ben ictihad konusunda baðýmsýz olmayý iddia etmem. Sadece ben, gözümü Þeriatýn sahibine ittiba etmeye dikmiþim. Þâri'in maksadýný anlamayý, müctehidlerin ve dini rivayet eden muhaddislerin örflerini bilmeyi kendime gaye edinmiþim. Taklidi bir kenara býrakýp ilk asýrlarda olduðu gibi ve bazý mütahhirlerin de yaptýðý gibi sadece bir kiþinin görüþü ile yetinmiyor ve bu konuda þu iki durumun dýþýna da çýkmýyorum.

-Ekseriyetle imamlann bazý görüþlerini diðerlerine tercih ederek kuvvetli olaný alýrým.

-Bazý durumlarda mütehhirunun bir takým soðuk ve zorlama görüþlerini ilk dört asra yakýþtýrmayarak nakledilmiþ§ olan bazý görüþlerde donuklaþmayý ve diðerlerinden sarf-ý nazar etmeyi uygun bulmuyorum.

Tefhimat’ta da þöyle der: “Biz füruda hususan taharet ve namaz meselelerinde ulemanýn özellikle iki büyük fýrka olan Þafii ve Hanefilerin üzerinde ittifak ettikleri görüþleri alýrýz. Eðer herhangi bir meselede ittifaklarý mümkün olmayýp ihtilaf etmiþlerse hadisin zâhirinin teyit ettiði görüþü alýrýz.”

Þah Veliyullah Dehlevi, H.1341 yýlýnda  62 yaþýnda Hakkýn rahmetine kavuþtu.

                                                                                                                           
 (kýsaltýlarak alýntýlanmýþtýr.)


radyobeyan