Ýslam Alimleri
Pages: 1
Mevlana Celaleddin Rumi By: reyyan Date: 12 Temmuz 2012, 19:06:16
MEVLANA CELALEDDÝN RUMÝ

Mutasavvýf


Mevlana'nýn asýl adý Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasýna gelen Mevlana ismi O'na daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya baþladýðý tarihlerde verilir. Bu ismi, Þemseddin-i Tebrizi ve Sultan Veled'den itibaren Mevlana'yý sevenler kullanmýþ, adeta adý yerine sembol olmuþtur. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana'nýn, Rumi diye tanýnmasý, geçmiþ yüzyýllarda Diyar-ý Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturmasý, ömrünün büyük bir kýsmýnýn orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasýndandýr.

Mevlana'nýn doðum yeri, bugünkü Afganistan'da bulunan, eski büyük Türk Kültür merkezi Belh'tir. Mevlana'nýn doðum tarihi ise 30 Eylül 1207 (6 Rebiu'l-evvel, 604) dir.

Asil bir aileye mensup olan Mevlana'nýn annesi, Belh Emiri Rükneddin'in kýzý Mümine Hatun; babaannesi, Harezmþahlar (1157 Doðu Türk Hakanlýðý) hanedanýndan Türk prensesi, Melike-i Cihan Emetullah Sultan'dýr. Babasý, Sultanü'l-Ulema (Alimlerin Sultaný) unvaný ile tanýnmýþ, Muhammed Bahaeddin Veled; büyükbabasý, Ahmet Hatibi oðlu Hüseyin Hatibi'dir. Eflaki'ye göre Hüseyin Hatibi, ilmi deniz gibi engin ve geniþ olan bir alim idi. Din ilminin üstadý ve alimlerin büyüklerinden sayýlan, güzel þiirler söyleyen Niþaburlu Raziyüddin gibi bir zat da talebelerindendi. Kaynaklar ve Mevlana'nýn sevgi yolunda gidenler eserlerinde Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled'in nesebinin, anne cihetiyle ondördüncü göbekte Hazret-i Muhammed'in torunu Hazret-i Hüseyin'e, baba cihetiyle de onuncu göbekte Hazret-i Muhammed'in seçilmiþ dört dostundan ilki Hazret-i Ebu Bekir Sýddýk'a ulaþtýðýný kaydediyorlar.


Mevlana'nýn Babasý Ýle Konya'ya Geliþleri:


Esasen tasavvuf ehline iyi gözle bakmayan ve bunlarýn Harezmþah katýnda saygý görmelerini çekemeyen Fahreddin-i Razi, Bahaeddin Veled'in açýkça kendi aleyhine tavýr almasýna da çok içerlediðinden onu Harezmþah'a gammazladý. Bahaeddin Veled'in de gönlü Harezmþah'tan incindi ve Belh'i terk etti. Ancak araþtýrýcýlar, Bahaeddin Veled'in Belh'ten göç etmesine sebep olarak, Moðol istilasýný gösterirler. Sultanü'l-Ulema, aile fertleri ve dostlarýyla Belh þehrini 1212-1213 tarihlerinde terk ettikten sonra Hacca gitmeye niyet etmiþti. Niþabur'a uðradý. Göç kervanýyla Baðdat'a yaklaþtýðýnda, kendisine hangi kavimden olduklarýný ve nereden gelip nereye gittiklerini soran muhafýzlara Sultanü'l-Ulema Þeyh Bahaeddin Veled þu manidar cevabý verir: "Allah'tan geldik, Allah'a gidiyoruz. Allah'dan baþka kimsede kuvvet ve kudret yoktur." Bu söz Þeyh Þehabeddin-i Sühreverdi (1145-1235)'ye ulaþtýðýnda: "Bu sözü Belhli Bahaeddin Veled"den baþkasý söyleyemez" dedi, samimiyetle ve muhabbetle karþýlamaya koþtu. Birbirleriyle karþýlaþýnca Seyh Sühreverdi, katýrýndan inip nezaketle Bahaeddin Veled'in dizini öptü, gönülden hürmetlerini sundu. Bahaeddin Veled, Baðdat'ta üç günden fazla kalmadý ve Kufe yolundan Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasýný yerine getirdikten sonra, dönüþte Þam'a uðradý. Bahaeddin Veled, yanýnda biricik oðlu Mevlana olduðu halde, göç kervanýyla Þam'dan Malatya'ya, oradan Erzincan'a, oradan Karaman'a uðradýlar. Karaman'da bir müddet kaldýktan sonra, nihayet Konya'yý seçip oraya yerleþtiler.


Þeyh Attar Hazretleri: Belh'i terk ettikten sonra Baðdat'a doðru yola çýkan Bahaeddin Veled, Niþabur'a vardýðýnda ziyaretine gelen Þeyh Feridüddin-i Attar ile görüþüp sohbet eder. Sohbet esnasýnda Þeyh Attar, Mevlana'nýn nasiyesindeki (alnýndaki) kemali görür ve ona Esrar-name adlý eserini hediye eder ve babasýna da; "Çok geçmeyecek ki, bu senin oðlun alemin yüreði yanýklarýnýn yüreklerine ateþler salacaktýr." der.


Þeyh-i Ekber Hazretleri: Sultanü'l-Ulema, Hac farizasýný yerine getirdikten sonra dönüþte Þam'a uðradý. Orada Þeyh-i Ekber Muhyiddin Ýbnü'l-Arabi (1165-1240) ile görüþtü. Þeyh-i Ekber, Sultaü'l-Ulema'nýn arkasýnda yürüyen Mevlana'ya bakarak: "Sübhanallah! Bir okyanus bir denizin arkasýnda gidiyor" demiþtir.


Mevlana'nýn Evlenmesi:


Karaman'da bulunduklarý 1225 tarihinde Mevlana, babasýnýn buyruðu ile itibarlý, asil bir zat olan Semerkantlý Hoca Þerafeddin Lala'nýn, huyu güzel, yüzü güzel kýzý Gevher Banu ile evlendi. Mevlana dünya evine girdiðinde onsekiz yaþýndadýr.


Hazret-i Mevlana'nýn, Konya'ya Yerleþmeleriyle Ýlgili Yorumu: "Hak Teala'nýn Anadolu halký hakkýnda büyük inayeti vardýr ve Sýddik-ý Ekber Hazretlerinin duasýyla da bu halk bütün ümmetin en merhamete layýk olanýdýr. En iyi ülke Anadolu ülkesidir; fakat bu ülkenin insanlarý mülk sahibi Allah'ýn aþk âleminden ve deruni zevkten çok habersizlerdir. Sebeplerin hakiki yaratýcýsý Allah, hoþ bir lutufta bulundu, sebepsizlik âleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden Anadolu vilayetine çekip getirdi.Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki, ledünni (Allah bilgisine ve sýrlarýna ait) iksirimizden (altýn yapma hassamýzdan) onlarýn bakýr gibi vücutlarýna saçalým da onlar tamamýyla kimya (bakýþýyla, baktýðý kimseyi manen yücelten olgun insan); irfan aleminin mahremi ve dünya ariflerinin hem demi olsunlar."


Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled Hazretleri:

Bahaeddin Veled, Mevlana'nýn ilk mürþididir. Yani Mevlana'ya Allah yolunu öðretip, tasavvuf usulünce hakikatleri ve sýrlarý gösteren tarikat þeyhidir. Bütün Ýslam aleminde yüksek itibar ve þöhrete sahip olan Bahaeddin Veled, Selçukluluklarýn Sultaný Alaaddin Keykubat'tan yakýn alaka ve sonsuz hürmet görür. Bahaeddin Veled, 3 Mayýs 1228 tarihinde Selçuklularýn baþ þehri Konya'yý þereflendirip yerleþtikden kýsa bir süre sonra, son derece samimi dindar olan Sultan Alaaddin Keykubat (saltanat müddesi 1219-1236), sarayýnda Bahaeddin Veled'in þerefine büyük bir toplantý tertip etti ve bütün ileri gelenleriyle birlikte onun manevi terbiyesi altýna girdi. Sultaü'l-Ulemaya gönülden baðlý olan Sultan Alaaddin onu hayranlýkla þöyle över; "Heybetinden gönlüm tir tir titriyor, yüzüne bakmaktan korkuyorum. Bu eri gördükte, gerçekliðim, dinim artýyor. Bu alem, bendem korkup titrerken ben, bu adamdan korkuyorum, ya Rabbi, bu ne hal? Ýyice inandým ki o, cihanda nadir bulunan ve eþi benzeri olmayan bir Allah dostudur." Dünya sultanýna hükmeden, eþsiz Allah dostu mana ve gönül sultaný Bahaeddin Veled, 24 Þubat, 1231 tarihinde Cuma günü kuþluk vaktinde ebedi âleme göçtü. Geriye Muhammed Celaleddin gibi bir hayýrlý oðul ile Maarif gibi bir eser býraktý. Sultanü'l-Ulema, sadece duygu ve düþüncelerini açýkladý þöhret peþinde koþmadý. Etrafýndakileri yetiþtirdi ve onlarý daima aydýnlattý.


Bahaeddin Veled'in irtihalinde Mevlana yirmidört yaþýnda idi. Babasýnýn vasiyeti, dostlarýnýn ve bütün halkýn yalvarmalarý ile babasýnýn makamýna geçti, oturdu. Mevlana, babasýndan sonra, Seyid Burhaneddin'i buluncaya kadar bir yýl mürþidsiz kaldý. 1232 tarihinde babasýnýn deðerli halifesi Seyyid Burhneddin-i Muhakkýk-ý Tirmizi, Konya'ya geldi. Mevlana onun manevi terbiyesi altýna girdi.


Seyyid Burhaneddin, mertebesi çok yüksek bir kamil mürþid idi. Maarif adlý eseri irfanýnýn delilidir. Kendisine, daima kalplerde bulunan sýrlarý bilmesinden dolayý, Seyyid Sýrdan denirdi. Seyyid Burhaneddin, ta çocukluk yýllarýnda bir lala gibi omuzlarda taþýyýp dolaþtýrdýðý Mevlana'ya dedi ki: "Bilginde eþin yok, seçkinsin. Ama baban hal sahibiydi, sen de onu ara, kalden geç. Onun sözlerini iki eline kavramýþsýn; fakat benim gibi onun haliyle de sarhoþ ol. Böylece de ona tam mirasçý kesil; cihana ýþýk saçmada güneþe benze. Sen zahiren babanýn mirasçýsýsýn; ama özü ben almýþým; bu dosta bak, bana uy." Mevlana babasýnýn halifesinden bu sözleri duyunca samimiyetle onun terbiyesine teslim oldu. Mevlana candan, samimiyetle, Seyyid Burhaneddin'i babasýnýn yerine koydu ve gerçek bir mürþid bilerek gönülden, tam dokuz yýl ona hizmet etti. Bu zaman zarfýnda, o kâmil mürþidin kýlavuzluðu ile mücahede ve riyazetle o kamil arifin feyizli sohbet ve nefesleriyle piþti, olgunlaþtý, baþtan ayaða nur oldu; kendinden kurtuldu, mana sultaný oldu. Nitekim Mesnevi'sindeki þu iki beyit, piþtiðinin, kamil insan mertebesine ulaþtýðýnýn ifadesidir; "Piþ, ol da bozulmaktan kurtul... Yürü, Burhan-ý Muhakkýk gibi nur ol. Kendinden kurtuldun mu, tamamýyla Burhan olursun. Kul olup yok oldun mu sultan kesilirsin."


Halep ve Þam'a Gidiþi: Mevlana, yüksek ilimlerde daha çok derinleþmek için, Seyyid Burhaneddin'in izniyle Haleb'e gitti. Halaviyye Medresesi'nde, fýkýh, tefsir ve usul ilimlerinde üstün bir alim olan Adim oðlu Kemaleddin'den ders aldý. Mevlana, Halep'teki tahsilini bitirdikten sonra Þam'a geçti. Burada, ilmi incelemeler yapmak için dört yýl kaldý. Bu zaman zarfýnda Þam'daki alimlerle tanýþýp, onlarla sohbet etti.

Eflaki'ye göre Mevlana, Þam'da Þemseddin-i Tebrizi ile görüþmüþtür; fakat bu görüþme kýsa bir müddettir ve þöyle cereyan etmiþtir. Tebrizi, bir gün halkýn arasýnda, Mevlana'nýn elini yakalayýp öper ve ona "Dünyanýn sarrafý beni anla!" diye hitap eder ve kaybolur. Ýþte bu sohbet veya bir anlýk görüþme tarihinden takriben sekiz sene sonra Þems, Konya'ya gelecek ve Mevlana ile içli dýþlý sohbet edecektir.


Yedi yýl süren Halep ve Þam seyahatinden sonra Konya'ya dönen Mevlana, Seyyid Burhaneddin'in arzusu üzerine birbiri arkasýna, candan istekle ve samimiyetle, üç çile çýkardý. Yani üç defa kýrkar gün az yemek, az içmek, az uyumak ve vaktinin tamamýný ibadetle geçirmek suretiyle nefsini arýttý. Üçüncü çilenin sonunda Seyyid Burhaneddin, Mevlana'yý kucaklayýp öptü; takdir ve tebrikle, "Bütün ilimlerde eþi benzeri olmayan bir insan, nebilerin ve velilerin parmakla gösterdiði bir kiþi olmuþsun... Bismillah de yürü, insanlarýn ruhunu taze bir hayat ve ölçülemeyecek bir rahmete boð; bu suret aleminin ölülerini kendi mana ve aþkýnla dirilt." Dedi ve onu irþad ile görevlendirdi. Seyyid Burhaneddin, daha sonra, Mevlana'dan izin alýp Kayseri'ye gitmiþ ve orada ebedi aleme göçmüþtür (1241-1242). Türbesi Kayseri'dedir. Mevlana Seyyid Burhaneddin'in Konya'dan ayrýlýþýndan sonra, irþad ve tedris (öðretim) makamýna geçti. Babasýnýn ve dedelerinin usullerine uyarak beþ yýl bu vazifeyi baþarý ile yaptý. Rivayete göre dini ilimleri tahsil eden dört yüz talebesi ve on binden çok müridi vardý.

Hazret-i Mevlana'nýn Dostlarý, Halifeleri;Kendisine ilham Kaynaðý Olan Mutasavvýflar:


Þems-i Tebrizi:


Bu zatýn adý, Þemseddin Muhammed olup doðumu 1186 dýr. Tebrizli Melekdad oðlu Ali'nin oðlu olan Þems, tahsilini bitirdikten sonra, zamanýnýn yegane þeyhi olarak gördüðü Tekbirzi Þeyh Ebu Bekir Sellebaf'a intisap etti ve onun terbiye ve irþadýyla yetiþip olgunlaþtý. Þems, ulaþtýðý manevi makama kanaat etmediðinden daha olgun mürþidler bulmak arzusuyla seyahate çýktý. Senelerce takati tükenircesine birçok yerler dolaþtý, zamanýnýn arifleriyle görüþtü. Bu arifleri, mana âlemindeki uçuþunda kinaye olarak Þems'e, Þems-i Perende adýný vermiþlerdir. Þems, ta çocukluðundan itibaren fikren ve ruhen hür bir derviþ, kendinden geçercesine ilahi aþka dalarak yaþayan bir þahsiyetti. Þems, kendisini ruhen tatmin edecek seviyede bir Hak dostu bulamayan ve hep kendi mertebesinde bir sohbet arkadaþý arayan bir kamil velidir. Yana yakýla, kendisine muhatap olabilecek, sohbetine dayanabilecek bir dost arayan Þems'in bir gece kararý elden gitti, heyecan içinde idi. Allah'ýn tecellilerine gömülüp mest olmuþ bir halde münacatýnda "Ey Allah'ým! Kendi, örtülü olan sevgililerinden birini bana göstermeni istiyorum" diye yalvardý. Allah tarafýndan, istediðinin, Anadolu ülkesinde bulunan, Belhli Sultanü'l-Ulema'nýn oðlu Muhammed Celaleddin olduðu ilham edildi. Bu ilham ile Þems, 29 Kasým 1244 yýlý Cumartesi sabahý Konya'ya geldi.


Mevlana ile Þems'in Buluþmalarý:


Mevlana ile þems, bu iki kabiliyet, bu iki nur, bu iki ruh, nihayet buluþtular, görüþtüler. Bu tarihte Þems, altmýþ, Mevlana, otuz sekiz yaþýnda idi. Bu iki ilahi aþýk, bir müddet yalnýzca bir köþeye çekilerek kendilerini tamamýyla Hakk'a verdiler ve gönüllerine gelen ilahi ilhamlarla sohbetlere koyuldular. Sultan Veled der ki: "Ansýzýn Þems gelip ona ulaþtý; ona maþukluk hallerini anlattý, açýkladý. Böylece de sýrrý yücelerden yüceye vardý. Þems, Mevlana'yý þaþýlacak bir âleme çaðýrdý, öyle bir aleme ki, ne Türk gördü o alemi ne Arap."


Hazret-i Mevlana'nýn Maþukluk Mertebesine Eriþmesi: Bu hususu Sultan Veled þöyle açýklar, "Âlemdeki erenlerin derecelerinden üstün bir derece vardýr ki o, maþukluk duraðýdýr. Âleme bu maþukluk duraðýna dair haber gelmemiþ, bu durakta bulunanlarýn ahvalini hiçbir kulak iþitmemiþti. Tebrizli Þemseddin zuhur edip, Mevlana Celaleddin'i aþýklýk ve erenlik mertebesinden, bu zamana kadar duyulmamasý olan, maþukluk mertebesine eriþtirmiþtir. Esasen Mevlana, ezelde, maþukluk denizinin incisiydi, her þey döner, aslýna varýr."


Kim, kimi aradý? Hatýrlara gelebilecek, "Þems mi Mevlana'yý aradý, Mevlana mý Þems'i" sorusuna þöyle cevap verebiliriz: Þems, Mevlana'yý, Mevlana'da Þems'i aramýþtýr. Þems Mevlana'ya aþýk ve taliptir, Mevlana'da Þems'e aþýk ve taliptir. Çünkü aþýk, ayný zamanda maþuk, maþuk ayný zamanda aþýktýr. Mevlana der ki: "Dilberler (gönlü alýp götürenler, manevi güzeller), aþýklarý, canla baþla ararlar. Bütün maþuklar, aþýklara avlanmýþlardýr. Kimi aþýk görürsen bil ki maþuktur. Çünkü o, aþýk olmakla beraber maþuk tarafýndan sevildiði cihetle maþuktur da. Susuzlar alemde su ararlar, fakat su da cihanda susuzlarý arar."


Mevlana, manevi yolculuðunu, olgunluða ermesini, þu sözünde toplamýþtýr. "hamdým, piþtim, yandým." Mevlana'nýn piþmesi, babasý Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled ve Seyyid Burhaneddin'in feyizli nefesleriyle, yanmasý da Þems'in nurlu aynasýnda gördüðü kendi güzelliðinin aþk ateþiyledir.


Mevlana, Þems ile Konya'da buluþtuðu zaman tamamýyla kemale ermiþ bir þahsiyetti. Þems, Mevlana'ya ayna oldu. Mevlana, Þems'in aynasýnda gördüðü kendi eþsiz güzelliðine aþýk oldu. Diðer bir ifadeyle Mevlana, gönlündeki Allah aþkýný Þems'te yaþattý. Mevlana'nýn Þems'e karþý olan sevgisi, Allah'a olan aþkýnýn miyarýdýr (ölçüsüdür). Çünkü Mevlana, Þems'te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu. Mevlana açýlmak üzere bir güldü. Þems ona bir nesim oldu. Mevlana bir aþk þarabý idi, Þems ona bir kadeh oldu. Mevlana zaten büyüktü, Þems onda bir gidiþ, bir neþve deðiþikliði yaptý. Þems ile Mevlana üzerine söz tükenmez. Son söz olarak þöyle söyleyelim, Þems, Mevlana'yý ateþledi, ama karþýsýnda öyle bir volkan tutuþtu ki, alevleri içinde kendi de yandý.


Þems ile buluþan Mevlana, artýk vaktini Þems'in sohbetine hasretmiþ, Þems'in nurlarýna gömülüp gitmiþ, bambaþka bir aleme girmiþi. Þems'in cazibesinde yana yana dönüyor, ilahi aþkla kendinden geçercesine Sema ediyordu. Bu iki ilahi dostun sohbetlerindeki mukaddes sýrrý idrakten aciz olanlar, ileri geri konuþmaya baþladýlar. Neticede Þems, incindi ve Mevlana'nýn yalvarmalarýna raðmen, Konya'dan Þam'a gitti (14 Mart, 1246 Perþembe).


Þems'in Konya'ya Dönüþü.

Þems'in ayrýldýðýnda derin bir ýzdýraba düþen Mevlana, manzum olarak yazdýðý güzel bir mektubu, Sultan Veled'in baþkanlýðýndaki kafileyle Þam'a, Þems'e gönderdi. Sultan Veled, kafilesiyle Þam'a vardý, Þems'i buldu ve babasýnýn davet mektubunu, hediyelerle birlikte, saygýyla Þems'e sundu. Þems, "Muhammedi tavýrlý ve ahlaklý Mevlana'nýn arzusu kafidir. Onun sözünden ve iþaretinden nasýl çýkabilir."diyerek, Mevlana'nýn davetine icabet etti ve 1247 'de, Sultan Veled'in kafilesiyle, Konya'ya döndü.


Þemsin Kayboluþu:


Þems'in Konya'ya geri gelmesine herkes sevindi. Mevlana da hasretin sýkýntýlarýndan kurtuldu. Artýk Þems'in þerefine ziyafetler verildi, Sema meclisleri tertip edildi. Fakat huzurla, muhabbetle, dostluk içinde geçen günler pek çok sürmedi, dedikodular ve can sýkýsý durumlar yeniden baþladý. Þems, o bahtsýz dedikoducu topluluðun yine kinle dolduðunu, gönüllerinden sevginin uçup gittiðini, akýllarýnýn nefislerine esir olduðunu anladý ve kendisini ortadan kaldýrmaya uðraþtýklarýný bildi, Sultan Veled'e dedi ki: Gördün ya azgýnlýkta yine birleþtiler. Doðru yolu göstermekte, bilginlikte eþi olmayan Mevlana'nýn huzurundan beni ayýrmak, uzaklaþtýrma, sonra da sevinmek istiyorlar. Bu sefer öylesine bir gideceðim ki, hiç kimse benim nerede olduðumu bilmeyecek. Aramaktan herkes acze düþecek, kimse benden bir niþan bile bulamayacak. Böylece birçok yýllar geçecek de yine kimse izimin tozunu bile göremeyecek." Ýþte Sultan Veled'e böyle yakýnan Þems, 1247-1248 tarihinde Konya'dan ansýzýn gidip kayboldu. Þems'in kayboluþundan sonra Mevlana, herkesten onun haberini soruyordu. Kim onun hakkýnda aslý esasý olmayan bir haber bile verse ve Þems'i falan yerde gördüm dese, bu müjde için sarýðýný ve hýrkasýný vererek þükranelerde bulunuyordu. Bir gün bir adam, Þems'i Þam'da gördüm diye haber verdi. Mevlana buna, tarif edilemeyecek þekilde sevindi ve o adama, üstünde nesi varsa baðýþladý. Dostlarýndan birisi, bu adamýn verdiði haber yalandýr, o Þems'i görmemiþtir, dediðinde Mevlana þu cevabý vermiþtir. "Evet, onun verdiði bu yalan haber içinde üstümde neyim varsa verdim. Eðer, doðru haber verseydi, canýmý verirdim."


Mevlana'nýn Þam'a Gidiþi:

Mevlana, Þems'i çok aradý. Onun ayrýlýðýyla, gönülleri yakan, sýzlatan, nice þiirler söyledi. Onu aramak için iki kere Þam'a gitti. Yine Þems'i bulamadý. Bu son iki seyahatin tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, büyük bir ihtimalle 1248-1250 yýllarý arasýnda olduðu söylenebilir. Sultan Veled'in ifadesiyle Mevlana, Þam'da suret bakýmýndan Tebrizli Þems'i bulamadý ama, mana yönünden onu, kendisinde buldu. Ay gibi kendi varlýðýnda beliren Þems'i, kendinde gördü ve dedi ki: "Beden bakýmýndan ondan ayrýyým ama, bedensiz ve cansýz ikimiz de bir nuruz. Ey arayan kiþi! Ýster onu gör, ister beni. Ben O'yum O da ben."


Hazret-i Mevlana'nýn Vecd ile Sema'ý:


Þeyh Selahaddin'in, Mevlana ile tanýþmasý ta Seyyid Burhaneddin'in manevi terbiyesi altýna girdiði tarihte baþlar, fakat bütün sevgilerden tamamen vaz geçip Mevlana'ya manen baðlanmasýna ve vakitlerini onun sohbetlerine hasretmesine sebep þu hadisedir. Mevlana bir gün Þeyh Selahaddin'in Kuyumcular çarþýsýndaki dükkanýnýn önünden geçmektedir. Ýçeride varak yapmak için çekiçle altýn dövmekte olan Kuyumcu Þeyh Selahaddin ve çýraklarýnýn çekiç darbelerinden çýkan sesleri duyan Mevlana, o hoþ seslerin ahengi ile cezbelenir ve vecd ile Sema etmeye baþlar. Dýþarýda Mevlana'nýn Sema ettiðini gören Þeyh Selahaddin onun, çekiç darbelerinin ahengine, ritmine uyarak Sema ettiðini anlayýnca, altýnýn zayi olmasýný düþünmez ve çýraklarýna, çekiç darbelerine devam etmelerini emrederek kendisi de dýþarý fýrlar ve Mevlana'nýn ayaklarýna kapanýr.


Mevlana, son Þam seyahatinde, mana yönünden Þems'i ay gibi kendinde gördükten sonra, onu aramaktan vazgeçti ve kendisine Þeyh Selahaddin'i dost ve hem dem olarak seçti. Mevlana, Þems'e duyduðu muhabbet ve gönül baðlýlýðýnýn aynýsýný Þeyh Selahaddin'e de gösterdi ve bu zat ile sükûn buldu. Mevlana, Allah'ýn cemal tecellileri içinde ruhen manevi bir âlemde yaþadýðýndan, müridlerinin irþadýyla bizzat uðraþamamýþ ve onlarýn irþad ve terbiyesine, en seçkin, en ehil dostlarýndan birbirini tayin etmiþtir. Ýþte Þeyh Selahaddin, bu vazifeye ilk olarak tayin ettiði dostudur. Mevlana, Þeyh Selahaddin'e yalnýz manevi bir bað ve içten gelen muhabbetiyle kalmadý, onun kýzý hakkýnda, "Benim sað gözüm" diyerek iltifatta bulunduðu Fatma Hatun'u oðlu Slutan Veled'e almak suretiyle aralarýnda bir akrabalýk baðý da kurdu.


Mevlana'nýn, Þems ile dostluðunu çekemeyenler bu sefer de Mevlana'nýn Þeyh Selahaddin'e gösterdiði yakýnlýða haset etmeye baþladýlar. Þeyh Selahaddin'i, ümmidir diye, yüksek irþad makamýna layýk görmüyorlardý. Þems'e yaptýklarý gibi küstahlýða kalkýþtýlar. Kendisine kötü düþünce ile bakan bahtsýz, zavallýlara Þeyh Selahaddin, "Mevlana, beni yalnýzca herkesten üstün tuttu da bu yüzden inciniyorsunuz. Bilmiyorsunuz ki benim apaçýk bir görüþüm yok, ben bir aynayým. Mevlana, ben de kendi yüzünü görüyor; ne diye kendini seçmesin? O kendi güzelim yüzüne aþýk, bundan baþka fikre düþmek kötü bir þey" diyerek, kemal ve mahviyyetini göstermiþtir.

Mevlana ile Þeyh Selahaddin, on yýl birbiriyle adeta mest olarak görüþüp sohbet ettiler, ayrýlýk mahmurluðunu tatmadan, visal âleminde safalar sürdüler. Nihayet Þeyh Selahaddin hastalandý ve ebedi âlemde göçtü (1259).


Çelebi Hüsameddin, vaktiyle Konya'ya göçmüþ bir soylu ailedendir ve doðum yeri Konya'dýr. (1225) Çelebi lakabýný kendisine veren Mevlana'dýr. Gençliðinin ilk yýllarýnda, Ahilerin þeyhi olan babasýný kaybeden Çelebi Hüsameddin, zamanýnýn bütün ulu kiþileri ve þeyhlerinden yakýn alaka ve himaye gördüðü halde, bütün hizmetkârlarý ve arkadaþlarýyla, Mevlana'nýn hizmetini seçmiþtir. Böylece Mevlana'nýn terbiyesinde yetiþip olgunlaþmýþ, kâmil insan olmuþtur.

Eflaki, Mesnevi'nin yazýlýp tamamlanmasýný anlattýðý bahiste diyor ki: "Mevlana Hazretleri, asil kiþilerin sultaný Çelebi Hüsameddin'in cazibesi ile heyecanlar içerisinde Sema ederken, hamamda otururken, ayakta, sükunet ve hareket halinde daima Mesnevi'yi söylemeye devam etti. Bazen öyle olurdu ki, akþamdan baþlayarak gün aðarýncaya kadar birbiri arkasýndan söyler, yazdýrýrdý. Çelebi Hüsameddin de bunu sür'atle yazar ve yazdýktan sonra hepsini yüksek sesle Mevlana'ya okurdu. Cilt tamamlanýnca Çelebi Hüsameddin, beyitleri yeniden gözden geçirerek gereken düzeltmeleri yapýp tekrar okurdu." Bu þekilde dikkatlice 1259-1261 yýllarý arasýnda yazýlmaya baþlanýlan Mesnevi, 1264-1268 yýllarý arasýnda sona erdi.


Mevlana'nýn Beka Alemine Göçü:


Mevlana, Çelebi Hüsameddin ile tam onbeþ sene güzel demler, hoþ safalar sürdü. Bu müddet zarfýndan bahtsýzlarýn fitne ve hücumundan uzak, huzur ve sürur içinde yaþadý. Dostlarý onun cemalinin nuruna pervane olmuþlardý. Mevlana, artýk son anlarýný yaþadýðýný, özlediði ebedi cemal alemine kavuþacaðýný anlamýþtý. Ansýzýn hastalanýp yataða düþtü. Mevlana'nýn hastalýk haberi Konya'da yayýldýðý zaman ahali, þifalar dilemeye, gönlünü, duasýný almaya geliyorlardý.


Þeyh Sadreddin (? - 1274) de talebeleriyle birlikte Mevlana'ya geçmiþ olsun demeye geldi ve çok üzüldüðünü beyan edip, "Allah yakýn zamanda þifalar versin. Hastalýk ahirette derecenizin yükselmesine sebeptir. Siz âlemin canýsýnýz, inþaallah yakýn zamanda tam bir sýhhate kavuþursunuz" diye temennide bulundu. Bu nun üzerine Mevlana: "Bundan sonra Allah sizlere þifa versin. Aþýkýn maþukuna kavuþmasýný ve nurun nura ulaþmasýný istemiyor musun?" dedi. Þeyh Sadreddin, yanýndakilerle birlikte aðlayarak kalkýp gitti.


Mevlana, dostlarýna ve aile efradýna, bu dünyadan göçeceðine üzülmemelerini söylüyordu, fakat onlar, benden de olsa, bu ayrýlýðý kabullenemiyorlar, aðlayýp inliyorlardý. Mevlana'nýn hanýmý, Mevlana'ya hitaben; "Ey âlemin nuru, ey ademin caný! Bizi býrakýp nereye gideceksin?" diyerek aðlýyor ve ilave ediyordu. "Hudavendigar Hazretlerinin dünyayý hakikat ve manalarla doldurmasý için üçyüz veya dörtyüz yýllýk ömrünün olmasý lazýmdý." Mevlana cevaben, "Niçin? Niçin? Biz ne Firavun ve ne de Nemrud'uz, bizim toprak âlemiyle ne iþimiz var, bize bu toprak âleminde huzur ve karar nasýl olur? Ben insanlara faydam dokunsun diye dünya zindanýnda kýlmýþým, yoksa hapishane nerede ben nerede? Kimin malýný çalmýþým? Yakýnda Allah'ýn sevgili dostunun, Hazret-i Muhammed'in yanýna döneceðimiz umulur."


Mevlana'nýn Vasiyeti:

"Ben size, gizli ve aleni, Allah'tan korkmanýzý, az yemenizi, az uyumanýzý, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kýlmaya devam etmenizi, daima þehvetten kaçýnmanýzý, halkýn eziyet ve cefasýna dayanmanýzý avam ve sefihlerle düþüp kalkmaktan uzak bulunmanýzý, kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanýzý vasiyet ederim. Hayýrlýsý, insanlara faydasý dokunandýr. Sözün hayýrlýsý da az ve öz olanýdýr. Hamd, yalnýz tek olan Allah'a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun."


Þeb-i Arus:

Ýrfan ve sevgi güneþi Mevlana, 5 Cemaziye'l-ahir, 672 (17 Aralýk 1273) Pazar günü gurup vakti, bütün parlaklýðý ile, bütün güzellikleriyle gülerek ebediyet aleminin asumanýna doðdu. Mevleviler, o geceye Þeb-i Arus derler.

Mevlana'nýn Cenaze Merasimi:



Müslüman olan, Müslüman olmayan, küçük büyük ne kadar Konyalý varsa hepsi, Mevlana'nýn cenaze merasimine katýldý. Müslümanlar, Müslüman olmayanlarý sopa ve kýlýþla savmaya çalýþarak onlar: "Bu merasimin sizinle ne ilgisi vardýr? Bu din sultaný Mevlana bizimdir, bizim imamýmýzdýr" diyorlardý. Onlar da þu cevabý veriyorlardý. "Biz Musa'nýn ve bütün peygamberlerin hakikatini onun sözlerinden anlayýp öðrendik. Kendi kitaplarýmýzda okuduðumuz olgun peygamberlerin huy ve hareketlerini onda gördük. Sizler nasýl onun muhibbi ve müridi iseniz, biz de onun muhibbiyiz. Mevlana Hazretleri'nin zatý, insanlar üzerinde parlayan ve onlara iyilikte, cömertlikte bulunan hakikatler güneþidir. Güneþi bütün dünya sever. Bütün evler onun nuruyla aydýnlanýr. Mevlana ekmek gibidir. Hiç kimse ekmeðe ihtiyaç duymamazlýk edemez. Ekmekten kaçan hiçbir aç gördünüz mü?


Mevlana'nýn vasiyeti üzerine Þeyh Sadreddin, Mevlana'nýn namazýný kýldýrmak üzere niyetlendiðinde dayanamayýp baygýnlýk geçirdi. Bunun üzerine namaza Kadý Siraceddin imamlýk etti.


Mevlana'ya Yeþil Kubbe denilen türbe, Sultan Veled ile Alameddin Kayser'in gayreti ve Emir Pervane'nin eþi (Sultan II. Gýyaseddin Keyhüsrev'in kýzý) Gürcü Hatun'un yardýmýyla Çelebi Hüsameddin zamanýnda yapýldý. Türbenin mimarý Tebrizli Bedreddin'dir. Selimoðlu Abdülvahid adlý bir sanatkar da Mevlana'nýn kabri üzerine, Selçuklu oymacýlýðýnýn þaheseri olarak kabul edilen, büyük bir ceviz sanduka yaptýrmýþtýr. Bu sanduka bu gün, Sultan"ül-Ulema Bahaeddin Veled'in kabri üzerindedir.
 


radyobeyan