Sizden Gelenler(Amel-Ýbadet-Kulluk)
Pages: 1
Tesbihata dikkat etmek! By: ehlidunya Date: 12 Temmuz 2012, 13:55:39


Ali Rýza AYDIN

Tesbihata dikkat etmek!

Bütün mevcudat lisan-ý hâlleriyle ve lisan-ý kalleriyle Cenâb-ý Hakk’ý mütemadiyen tesbih ediyor.

Allah’ý (cc) bütün kusur ve noksan sýfatlardan uzak tutma, O’nu þanýna lâyýk ifadelerle anma; söz, iþ, davranýþ ve kalple içten ibadet etme mânâsýndaki fiillerle mü’minler, her namazýn sonunda otuz üçer defa Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahü Ekber kelime-i kudsiyeleriyle Cenâb-ý Hakk’ý tesbih etmektedirler.
Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm, hadis-i þeriflerinde: “Bir kimse namazýn sonunda otuz üç defa Sübhânallah, otuz üç defa Elhamdülillâh, otuz üç defa Allahü Ekber derse, bunlarýn toplamý doksan dokuz eder. Yüzüncü defa ‘Lâilâhe illallâhu vahdehû lâ þerîke leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli þey’in kadîr’ derse, günahlarý deniz köpüðü kadar da olsa affolunur” 1 buyurmaktadýr.
Bu kudsî kelimelerin zikrine, söylenmesine ise “tesbihat” diyoruz.
Allah’ý tesbih etmek, O’nu anmak her canlýnýn ömür boyu borcudur.
Hayatýn idamesinde gerekli olan yeme, içme, uyuma ne ise; insanýn, manevî þahsiyetinin, ruh hâletinin, kul olma nimetinin de gereði yýlmadan, usanç göstermeden Cenâb-ý Hakk’ý tesbih; O’na, tekbir ve hamd sözleriyle aczini ifade etmesidir tesbihat.
Bu, her mü’minin ibadetinde, taatinde yapacaðý tesbihtir. Bununla birlikte, Hz. Peygamberimizin (asm) icra ettiði tesbihat tarzý var ki, buna, Risale-i Nur’da “Tarikat-ý Muhammediye (asm)” deniyor.
Nasýl ki, Peygamberimizin (asm) velâyet makamý bütün velâyet makamlarýnýn fevkalâde üstündedir; öyle de, böylesi yüksek bir velâyet makamýnýn tarikatý ve velâyet-i Kübra makamýnýn hususî zikri olan namazýn sonundaki tesbihat, diðer tarikatlarýn ve zikirlerin üstündedir.2
Her namaz vaktinin tesbihatýnýn kendi riyasetinde bazý farklýlýklarý olsa, virdlerde bazý farklý uygulama tarzlarý bulunsa da farklý olmayan ve deðiþmeyen iki þey var. Bunlardan biri, otuz üçer defa okunan tesbihler; diðeri ise, “Elfü elfi salâtin” ve “Elfü elfi selâmin” þeklinde ifade edilen salâvatlardýr.
Bunlarýn öncesini ve sonrasýný ehlinin ýttýlâýna býrakýyorum. Fakat, konunun burasýnda temas etmekte fayda gördüðüm bir husus: Bazý zaman, bu salâvatlarýn ayný seslerle, ayný kelimelerle ifade ediliyor olmalarý; “Elfü elfi salâtin”in, “Elfü elfi selâmin” olarak yani, her iki ibarenin de “Elfü elfi selâmin, elfü elfi selâmin” þeklinde ifade ediliyor olmasýdýr. Ýnanýyorum ki, sehven böyle telâffuz ediliyordur.
Risale-i Nur’da, Peygamber Efendimizin (asm) ubudiyeti cihetiyle “Salât”; risaleti yani, peygamberliði cihetiyle de “Selâm” istediði ifade ediliyor.3 Bu farký fark etmenin önemli olduðunu ve tesbihat esnasýnda “Salât” ile “Selâm” ibarelerinin yerinde ifade edilmesinin daha uygun olacaðýný düþünüyorum. Velhasýl:
Cenâb-ý Hakk’a tekbir, tesbih ve hamd; Habibine de salât ve selâm etmek mü'minlere cana þifa þeylerdir. Abd-i küllî olmak bunu iktiza ettiði gibi; mevcudatýn mefahiri, þefîimiz, Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’a da ümmet olmanýn gereðidir, bu sözler.
Ýnþaallah evradýna, ezkârýna daha çok dikkat eden ve hükmüyle amel eden bahtiyarlardan oluruz.
Rabbim, cümlemizi kendine abd-i küllî olabilen kul, Resulüne de lâyýk ümmet eylesin.
     
Dipnotlar:
1- Müslim, Mesacid, 146.
2- Said Nursî, Kastamonu Lâhikasý, 72.
3- Said Nursî, Barla Lâhikasý, 151.


radyobeyan