Diðer Yazýlar
Pages: 1
Sahibini ele veren dil By: hafiza aise Date: 09 Temmuz 2012, 16:54:54
Sahibini ele veren dil
Alper Çeker • 71. Sayý / DÝÐER YAZILAR


Ludwig Wittgenstein’ýn kaynaklýk ettiði mantýkçý pozitivist dil felsefesi, J.L. Austin ve J.R. Searle tarafýndan temsil edilen ve ülkemizde de genel kabul gören gelenektir. Söz konusu yaklaþýma göre “Jones eve gitti” biçimindeki cümle bir haber cümlesidir ve J.R. Searle için Jones’un eve gittiðini bildirmenin dýþýnda bir iþlevi yoktur.1 Bu durum, gerçekten J.R. Searle’ün iddia ettiði gibi midir?

Haber cümlelerinin en çok kullanýldýðý alan, tabii ki basýndýr. Yazýlý, sesli ve görsel basýn her gün gazete, radyo, internet ve televizyon aracýlýðýyla milyonlarca haber cümlesi ile bizi bombardýmana tutar. Bu haber cümlelerinin, haber bildirmenin dýþýnda bir iþlevi yok mudur? Tabii ki vardýr. Hatta bu haber cümlelerinin asýl iþlevi, haber iletmek deðildir. Bu konuya bir örnek verelim:

“Mýsýr Çarþýsý’ndaki patlamayla ilgili yargýlanan sosyolog Pýnar Selek, Yargýtay Ceza Genel Kurulu’nun beraat kararýný bozmasýnýn ardýndan sürecin devam ettiðini söyledi. Selek, ‘Umutluyum’ dedi.” (23 Kasým 2010, ntvmsnbc.com)

“Yargýtay Ceza Genel Kurulu, Mýsýr Çarþýsý patlamasý davasý sanýðý sosyolog Pýnar Selek'in aðýrlaþtýrýlmýþ müebbet hapse mahkûm edilmesini istedi. Dava yeniden görülecek.” (10 Þubat 2010, ntvmsnbc.com)

“Banu Güven (NTV sunucusu): 12 yýl önce Mýsýr Çarþýsýnda bir patlama oldu. Yedi kiþi hayatýný kaybetti burada. Bu patlamanýn bir bombadan kaynaklandýðý varsayýlarak gözaltý ve tutuklamalar yapýldý. Genç bir sosyolog ve araþtýrmacý olan Pýnar Selek’in adýný da ilk kez o zaman duymuþtuk. Selek ‘suçsuzum’ dedi, hapis yattý ama beraat etti. Sonra tam ‘bitti’ derken Yargýtay davanýn yeniden görülmesine karar verdi ve Yargýtay Genel Kurulunun gerekçeli kararýnýn ayrýntýlarý da bugün tartýþýlýyordu.” (23 Kasým 2010, NTV televizyon kanalý.)

Üç metnin de konusu, Pýnar Selek’tir. Metinler dilbilgisel olarak haber cümlelerinden oluþmaktadýr ve görünüþte Pýnar Selek’in yargýlanmasý ile ilgili geliþmeleri iletmenin dýþýnda bir iþlevleri yoktur. Cümlelerin asýl iþlevi görünüþteki gibi midir? Tabii ki hayýr!

Üç metinde de Pýnar Selek, “sosyolog Pýnar Selek” olarak sunulmaktadýr. “Sosyolog”, taþýyanýn eðitimli olduðunu iþaret eden bir unvandýr. Eðer söz konusu kiþi eðitimsiz bir sekreter ya da santral memuru olsaydý, “sekreter Pýnar Selek” ya da “santral memuru Pýnar Selek” olarak sunulacak mýydý? Cevap, yine hayýr. Basýnýn sunumundaki ýsrarlý “sosyolog” vurgusu bizi þu iki yargýdan birini seçmeye zorlamaktadýr: 1. Bir sosyolog, suç iþleyemez. 2. Bir sosyologun iþlediði, suç olamaz.

Pozitivist yaklaþýma göre yukarýdaki metinler haber cümlesi olmaktan ibarettir; oysa görüldüðü üzere bunlar aslýnda birer dilek-istek cümlesidir. Bu cümlelerin arzularý gereði, 12 yýl önce bu patlamada ölen yedi kiþi akademisyen, piyanist, türkücü vb. olmadýðý için, bir dramlarý da olamaz ve yukarýdaki haber cümlelerinin içeriðine giremezler. Bizlerin metne yaklaþýmý, dilbilgisi yani biçim düzeyinde kalýrsa bildirinin tarzýný ortaya çýkarýrýz ama asýl niyetine nüfuz edemeyiz; onun “Ancak ‘seçkinlerin’ birer dramý olabilir!” demek istediðini anlayamayýz.

Basýndan aldýðýmýz farklý örneklerle devam edelim. Bu kez aktardýðýmýz metin, 21 Eylül 2010 tarihinde Tophane’de bir sanat galerisine yapýlan saldýrý ertesinde televizyon izleyicisi ile buluþmuþtur:

Dýþ ses: “Yüzyýlýn baþýnda azýnlýklarýn yaþadýðý semt, köyden kente göçün sonrasý Erzincan, Bitlis ve Siirtlilerin mekâný oldu.”

“Hüseyin Yýlmaz (NTV muhabiri): Burasý Boðazkesen Caddesi. Aslýnda bu cadde iki farklý kültürü de kesiyor. Çünkü bir tarafta Kadirler Caddesi’nden yukarý Cihangir’e, Taksim’e, sanata, kültüre, gece hayatýna, eðlence dünyasýna açýlan bir kapý var. Diðer tarafta ise bildiðimiz Ýstanbul’un mahallelerinin olduðu bir yer var. Ýþte bir sebze aracý var ve mahalleli orada sebze alýþveriþi yapýyor. Ýþte bu iki farklý kültürün çatýþmasý da zaman zaman dün akþamki gibi olaylarýn yaþanmasýna neden oluyor.

“Can Dündar: Tophane’ye gidiyoruz þimdi, arkadaþýmýz Hüseyin Yýlmaz karþýmýzda. Hüseyin, gerçekten ilginç bir analiz var aslýnda hazýrladýðýn dosyada. Çünkü biz hep bugün orada yaþanan olayýn sýcaklýðýný izledik ama daha derinden baktýðýmýzda yani senin gösterdiðin perspektiften baktýðýmýzda bir deðiþim süreci geçiren mahallenin muhafazakâr yani içine kapalý insanlarýnýn bir anlamda bu deðiþime direnmesi, bir kültürel çatýþma olduðu ortaya çýkýyor.” (22 Eylül 2010, NTV televizyon kanalý.)

Bu haberin sunumu sýrasýnda dýþ ses ilk olarak Tophane’de oturan insanlarýn Erzincan, Bitlis ve Siirt’ten geldiðini bildiriyor. Daha sonra görüntüdeki muhabir eliyle Boðazkesen Caddesinin diðer tarafýndaki yolu “Kadirler Caddesi” olarak gösteriyor ve bu yolun Cihangir’e, Taksim’e, sanata, kültüre, gece hayatýna, eðlenceye açýldýðýný ifade ediyor. Ardýndan ayný eliyle arka tarafýndaki bir sokaðý iþaret edip oradaki Erzincan, Bitlis ve Siirt kökenli insanlarýn da sebze aracýndan alýþveriþ yaptýðýný belirtiyor.

Muhabirin bu karþýlaþtýrmayý yapmasýndaki amaç, sebze arabasýndan (muhabirin seçkinci ifade tarzýyla ‘aracýndan’) alýþveriþ yapanlarýn Ýstanbul’a ait olmadýðýný kanýtlamaktýr. Fakat muhabirin “Kadirler Caddesi” diyerek iþaret ettiði ilk yol, aslýnda “Kadiriler Yokuþu”dur. Ýstanbul’un bu en ünlü yokuþu, muhabirin sandýðý gibi gece hayatýna, eðlenceye deðil; 1631 yýlýndan beri þehre aralýksýz hizmet veren Ýsmail Rumi Kadirihanesi’ne çýkar. Yokuþun adý Kadiri tarikatýnýn buradaki asitanesinden gelmektedir. Muhabirin sözlerini “Ýlginç bir analiz” olarak deðerlendiren Can Dündar da anlaþýlan bu yokuþun adýný “Kadirler Caddesi” sanmaktadýr; aksi takdirde muhabirin bakýþ açýsýný (bu durumda körlüðünü) “derinlik” olarak nitelemek yerine bu yanlýþý düzeltmesi gerekirdi.

Kullandýklarý dilin ele verdiði bu iki basýn mensubu, sebze arabasýndan alýþveriþ yapan insanlardan daha fazla Ýstanbul’a ait deðildir. Buna karþýlýk kullandýklarý dil, küçümseme yoluyla o insanlarla kendi aralarýna ve yine o insanlarla Ýstanbul arasýna set çekmeyi amaçlayan bir dildir. Burada da görünüþteki haber cümleleri, aslýnda bizi bir yargýyý seçmeye zorlayan dilek-istek cümleleridir. Bu dilin kullanýmýndaki amaç haber iletmek deðil, bazý yargýlarý benimsetmektir. Ancak içerdikleri vahim ve mizahi bilgi yanlýþý nedeniyle amaçlarýndan uzak kalmýþlardýr.

Metinde vurgulanan sebzeyi arabadan alma eylemi, sanat düþmanlýðýnýn ya da Ýstanbul’a yabancýlýðýn deðil, yoksulluðun ifadesidir. Zaten muhtemelen o arabadan sebze alan insanlarýn tümü, muhabirin iþaret ettiði yolun Kadiriler Yokuþu olduðunu biliyordur.

Tasavvufi þiir dili ve mantýkçý pozitivizmin çýkmazý
Türkiye’de Hazreti Mevlana’nýn þiirlerinde kullandýðý mahlasý bilmeyen geniþ, dolayýsýyla sýð bir kitle (kitleler geniþledikçe sýðlaþýr), Wittgenstein’ýn “Üzerine konuþulamayan konusunda susmalý.”2 biçimindeki önermesine hayranlýk duyar. Dile getirilemeyecek, yani dil ile iþaret edilemeyecek tek þey “hal”dir. “Hal”, yalnýzca yaþanarak idrak edilir ve mantýkçý pozitivizmin kendisine çizdiði sýnýrlarýn da dýþýndadýr. Necdet Ardýç Fusûsu’l Hikem dersleri sýrasýnda, Ýbnü’l Arabi’ye göre susmanýn, keþf sahibi olmayý iþaret ettiðini bu fakire öðretmiþti.3 Demek ki tasavvufi baðlam içinde susmak bile aslýnda bir dil kullanýmýdýr.

Görüldüðü üzere kendi sýnýrlarý dar bir alaný kapsadýðý için sýnýr kaldýrmak yerine sýnýr koyma eðilimi içinde olan mantýkçý pozitivizm, metinleri de anlam ile insan arasýnda aþýlmaz bir duvar haline getiriyor. Oysa dilin görevi anlamayý engellemek deðil, anlamý iþaret etmektir. Dil hapishane deðil, özgürlüðe kaçýþtýr. Ýnsaný sýnýrlamaz, aksine insan sýnýrlarý dil aracýlýðýyla aþar. Kutsal metinler ve edebi metinler bizi öteye sýçratýr. Ancak bu sýçramanýn gerçekleþmesi için dil bizden ilettiði sözün yorumlanmasýný bekler.

Tasavvufi þiir dili, mantýkçý pozitivizmin çýkmazýna iyi bir örnektir. Yüzyýllarca takibata uðramýþ ve pek çok kez katledilmiþ olan mutasavvýflar, þiirlerinde kullandýklarý remizler aracýlýðýyla anlamý hem örtmüþ hem de açýða vurmuþtur. Dil felsefesi üzerine yapýlan mantýkçý pozitivist çalýþmalar örneklerini yalnýzca gündelik dilden vermeye özen gösterir, edebiyattan uzak dururlar. Hatta istiareler onlar için anlamsýzdýr. Çünkü tasavvufi þiir dili örneðinde gördüðümüz “hem o hem de o” olma (anlamý hem örtme hem de açýða vurma) durumu mantýða aykýrýdýr. Yani “a” “a” ile özdeþ ise ayný zamanda “b” ile özdeþ olamaz.

Alman hermenotik geleneði bize dýþýmýzdaki dünyanýn bilinmeyi, içimizdeki dünyanýn ise anlaþýlmayý arzu ettiðini öðretti. Bu farký gözetmek kaydýyla; mantýkçý pozitivizme göre saçma (anlamsýz) olan þiirin içimizdeki âlem için iþlevinin, teleskopun dýþýmýzdaki âlem için iþleviyle ayný olduðunu söyleyebiliriz.

Dipnotlar
1. “Jones eve gitti” cümlesi, J.R. Searle’ün Speech Acts adlý kitabýndan alýnmýþ bir örnektir.
2. Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus (cev. Oruç Aruoba, 1996) s. 171.
3. Bkz. Ahmed Avni Konuk, Fusûsu’l Hikem Tercüme ve Þerhi, cilt IV (haz. Dr. Mustafa Tahralý, Dr. Selçuk Eraydýn, 2002) s. 62-63.


radyobeyan