Diðer Yazýlar
Pages: 1
Tolerans By: hafiza aise Date: 08 Temmuz 2012, 15:52:21
Yabancý karþýtlýðýnýn reçetesi: Tolerans
Cüneyt YENÝGÜN • 59. Sayý / DÝÐER YAZILAR


Avrupa’nýn en demokratik ülkelerinden biri olarak gösterilen Ýsviçre’deki minare yasaðý referandumundan yüzde 57 oranýnda “evet” çýkmasý, Avrupa’da yükselen aþýrý milliyetçilik ve Ýslamofobi tartýþmalarýný yeniden alevlendirdi. Milliyeçilik dünyada “birleþtirici” ve “ayrýþtýrýcý milliyetçilik” olarak iki þekilde görülüyor. ABD, Avustralya ve Kanada gibi çok kültürlü toplumlarda görülen birleþtirici milliyeçilik, devletin göçmen ve azýnlýklarý kabullenme politikasý karþýlýðýnda, azýnlýklarýn devleti kabulu ve meþuiyeti üzerine kurulu. African-American, Chineese-American gibi kendi kültür, gelenek ve dinini kaybetmeden azýnlýklarýn topluma entegrasyonunu temel alan millette devletin meþruiyeti doðal bir þekilde oluþuyor. Bu sistem o kadar oturmuþtur ki Amerika’da yaþayan bir Asyalý’ya kökleri sorulduðunda ýsrarla “Amerikalý olduðu” cevabýný verir. Yani bu Asyalý, Amerika’da yaþamaktan o kadar memnun ki aslýný kendi isteðiyle reddediyor, yaþamak istediði hayatý daha rahat bir þekilde gerçekleþtirdiði ve kendini daha mutlu hissettiði için Amerikalýlýðýný ön plana çýkarýyor. Clinton, 1997’de Georgia’da yaptýðý bir konuþmada çok kültürlülük örnek ve uygulamalarý için Osmanlý örneðinden yararlandýklarýný söylemiþti. Avrupa kaynaklý olan ayrýþtýrýcý milliyetçilik ise, kendi ýrkýný üstün görme düþüncesinden hareketle “ötekine” kendi deðerlerini kabullendirme, asimilasyon ve tektipleþtirme politikalarý üzerine kuruldu. Bu da doðal olarak çatýþma, savaþ ve ulus-devletlerin kurulmasýna sebep oldu, günümüzde özellikle Avrupa’da ve kendi deðerlerini taþýdýðý bölgelerde mikro-milliyetçiliðe kadar götüren bir süreç ortaya çýkardý.

Kýta Avrupasý, tarihindeki kanlý etnik ve dinî savaþlara raðmen, bugün hâlâ ayrýþtýrýcý milliyetçilik üzerinde ýsrar ediyor. Ýsviçre’deki minare yasaðý bunun en önemli örneklerinden biri. Sorun, yasaðýn çýkmasýndan çok, din hürriyeti gibi temel insan hak ve hürriyetlerinin, yani demokrasinin temelini oluþturan bir konunun referenduma götürülmesi. Bu referandumun bizzat kendisi, BM Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi, Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi, BM Din ve Ýnanca Dayalý Her Türlü Ayrýmcýlýðýn Tasfiyesi Bildirgesi ile çatýþýyor. Ýsviçre’deki sorun, Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi (yine siyasi bir karar almazsa) büyük bir ihtimalle çözülür ama daha vahim olaný Ýsviçre’nin buna izin vermesi ve sözde demokrasi havarisi olan Batý hükümetlerinden kuvvetli bir karþýt ses çýkmamasý. Bunun en büyük sebebi (veya sonucu) Soðuk Savaþ sonrasýnda yalnýz Ýsviçre’de deðil tüm Avrupa’da “öteki”ni dýþlayýcý aþýrý sað partilerin yükselmesiydi. Her ne kadar katýlým oraný yüzde 44 olsa da Avrupa tarihindeki en geniþ doðrudan seçim olan Haziran 2009’da yapýlan Avrupa Parlamentosu seçimleri, Avrupa’nýn genel eðiliminin ne olduðunu ortaya koyuyor. “Grupsuzlar” altýnda yer alan ve aþýrý sað partilerden seçilen 22 milletvekili farklý etnik gruplarýn, müslümanlarýn ve siyahlarýn ülkeden çýkarýlmasýný savunuyordu. (AB parlamentosunda grup kurmak için en az 7 ayrý ülkeden ve 25 milletvekili seçilmiþ olmasý gerekiyor.)

Ayrýca bu eðilim Avrupa’da yeni de deðil. Avrupa Parlamentosu’nda ilk aþýrý sað parti grubu “Avrupa Saðý Grubu” adý altýnda Fransýz Le Pen baþkanlýðýnda 1984’te kurulmuþ ve 1989’a dek devam etmiþ, 1989-1994 arasýnda da “Avrupa Saðý Teknik Grubu” olarak faaliyetlerini sürdürmüþtü. Yine “Kimlik, Gelenek ve Hükümranlýk Grubu” 2007’de kurulmasýna raðmen iç çatýþmalar nedeniyle daðýldý. Ama burada üzerinde durulmasý gereken konu, Avrupa halklarýnýn grup kurabilecek sayýda milletvekilini seçmesi, yani aþýrý sað görüþlerin Avrupa’da yer bulmasýydý. Aþýrý sað söylemlerle seçilen bu 22 milletvekilinin yanýnda merkez-sað ve muhafazakâr partiler de gittikçe politikalarýný azýnlýklar aleyhine sertleþtirerek oy kazandýlar. Avrupa Parlamentosu’nda 55 üyeli “Avrupa Halklarý için Birlik” (UEN) grubu da Avrupa entegrasyonuna, yeni üyeliklere karþý ve Avrupa kültürünü koruma yanlýsý politikalarý ile seçilmiþ milletvekillerinden oluþuyor. 33 üyeli “Avrupa Özgürlik ve Demokrasi Grubu” da hemen hemen ayný söylemleri savunuyor.

Sorun ekonomik deðil, siyasi ve kültürel
Avrupa’da aþýrý saðýn yükselmesi ve sað partilerin ideolojilerini daha da saða kaydýrmasýnýn sebebini ekonomik sorunlara baðlayanlar oldukça fazla. Bu görüþe göre ucuz çalýþmaya razý olan göçmenler hem ücretlerin düþmesine, hem de iþsizliðe sebep oldu. Son 30 yýlda iktidara gelen neoliberal partiler, ücretleri, sosyal harcamalarý kýstý, özelleþtirmelerle çalýþan kesimi daralttý ve sosyal devlet küçüldü. Az maaþa talip olan göçmenler varolan iþlere yerleþtirildi. Avrupalý iþsiz kaldý, böylece azýnlýk karþýtlýðý baþladý. Eðer bu sav doðruysa son Avrupa Parlamenstosu seçimlerinde Avrupalý seçmenlerin daha çok devlet desteðini ve sosyal projeleri vaat eden sol partilere kaymasý gerekirdi. Ama tam tersi gerçekleþti ve daha çok sað partiler baþarý elde etti. Ekonomik sorunlarýn Ýslamofobi ve azýnlýk karþýtlýðýnda muhakkak etkisi var. Ancak bu karþýtlýk daha çok siyasi ve kültürel kaynaklý. Bunlarý iki ana grupta toplamak mümkün.

Birincisi Soðuk Savaþ sonrasý neo-con hükümetlerin yukarýdan aþaðýya yani topluma yaydýðý “ötekileþtirme” politikalarý. Hollywood kaynaklý 24 tipi diziler, toplumda düþmanlýðý körükledi. Huntington gibi sert yazarlar “medeniyetler çatýþmasý” tezini tüm dünyadaki elitler arasýnda yaymaya çalýþtý. Ýkiz kuleler, Madrid ve Londra saldýrýlarý “öteki”ne ihale edilmeye çalýþýldý ve çalýþýlýyor.

Ýkincisi ve en önemlisi Avrupa’nýn 1960’lara dek hiç tecrübe etmediði “birlikte yaþam kültürü”nün eksikliði. 1960’lardan sonra eski kolonilerinden Batýya gelen ve çoðu müslüman olan azýnlýklar ile birdenbire beraber yaþamak zorunda kalan Batý halklarý hâlâ bunun þokunu üzerinden atabilmiþ deðil. Avrupa kendi içinde bile yüzyýllarca etnik ve dinî savaþlar ile sarsýlmýþ ve etnik temele dayalý devletler ile ancak yerine oturmuþken, yeni göçler onlarý yine tarihsel ikilemi ile yüzyüze getirdi: Birlikte yaþam. Avrupa ve hatta onun temsilcisi AB farklý etnisite ve dinlerin çoðunlukta olduðu Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova ve Türkiye gibi ülkeleri AB’ye alma konusunda hiç hazýr deðil. Yani Avrupa’nýn sorunu ekonomiden daha çok, tarihinde hiç olmadýðý gibi bugün de çok kültürlülük, tolerans ve birlikte yaþam kültürünün yokluðu.

2002’de Fransa baþkanlýk seçimlerinde müslüman, siyah ve yahudilerin Fransa’dan atýlmasý gerektiðini savunan Le Pen yüzde 19.6 oy almýþtý. Yani her beþ Fransýz’dan biri onun gibi düþünüyordu. Trajikomik olan o sýrada 28 futbolcudan oluþan milli takýmýn tamamýnýn siyahlardan oluþmasýydý. Toplum içindeki bu ters duruþ, Fransa’yý Paris Kuzey Banliyosu ayaklanmasýna götürmüþtü. Yine 1989’da Miloseviç’in Kosova Meydaný’nda yaptýðý aþýrý milliyetçi konuþma, eski Yugoslavya’nýn bugün 7’ye bölünmesinin tetikleyicisi oldu. Tarih boyunca rijit ideolojiler, hep karþý rijit idelojilerin ortaya çýkmasýna ve çatýþmalara sebebiyet verdi. Bir top duvara ne kadar hýzlý atýlýrsa, ayný hýzda geri gelir, aþýrý milliyetçilik daima karþý aþýrý milliyetçiliði doðurur. Bugün aþýrýlaþan Avrupa’yý, eðer bu aþýrýlýðýn önüne geçmezse tarihte olduðu gibi yine kargaþa ve çatýþmalar bekleyecek.

Balkan örneði
Avrupa’nýn bu en temel sorunu olan “ötekileþtirme” ve “tek tipleþtirme” hastalýðýnýn iyileþtirilmesi için devletler, uluslararasý örgütler, sivil toplum kuruluþlarý (STK), düþünce kuruluþlarý (DK), medya ve eðitim kurumlarýna büyük iþ düþüyor. Tüm bu aktörler sorunu çözmek için belki de en yakýnýndaki bölgeyi Türkiye’nin de dâhil olduðu Balkan devletlerini ve tarihini örnek almalý. Avrupa 400 yýl boyunca dinî ve etnik savaþlarla sarsýlýrken Balkanlar’da tolerans, karþýlýklý saygý, birlikte yaþam temeline dayanan ve “Osmanlý Barýþý” diye adlandýrýlan çok kültürlü bir barýþ ortamý vardý. Hem Türkler hem de Balkan halklarý çok kültürlülüðü beraber öðrendiler, geliþtirdiler ve Balkanlar Endülüs’ten sonra Avrupa’da toleransýn ikinci merkezi oldu. Ta ki 19. yüzyýlda Avrupa’nýn, parçalayýcý milliyetçiliði bölgeye ihraç etmesine kadar. Soðuk Savaþ sonrasýnda yine parçalayýcý milliyetçilikle bir dönem sarsýlan Balkanlar, son 10 yýlda özüne, yani tolerans ve çok kültürlülüðe dönmüþ durumda. Çünkü yüzyýllar boyunca oluþmuþ bu kültürün birkaç on yýlda silinebilmesi mümkün deðil.

Ayný sav Avrupa için de geçerli. Yüzyýllardýr dýþlayýcý kültüre alýþmýþ Batýnýn çok kültürlülüðe dönüþmesi zaman alacak. Bunun için en önemli adým ise AB’nin Balkan devletlerini kendi içine alarak, Balkan halklarýndan tolerans, birlikte yaþam ve çok kültürlülüðü zaman içinde öðrenmesi ile mümkün olacak. Avrupa’nýn Balkanlar’a açýlmasý konusunda iki önemli mecburiyeti bulunuyor: Birincisi yukarda açýklanan çok kültürlülük ve toleransý Türkiye’nin de parçasý olduðu Balkanlar’dan öðrenmesi ve kendi sorunlarýný çözme aracý olarak kullanmasý. Ýkincisi ise global aktör olmak isteyen AB’nin tek tip bir kültür ve dinin örgütü olmadýðýný dünyaya ispatlamak zorunda olduðu. Halen buna hazýr olmamakla birlikte, Avrupa ve AB’nin global aktör olmak istiyorsa iktidarýn iki öðesi olan güç ve meþruiyetin ikincisini gerçekleþtirmek için devlet, medya, STK, DK ve eðitim kurumlarýnýn pozitif çabalarýna da büyük oranda ihtiyacý var.


radyobeyan