Dosya Yazýlarý
Pages: 1
Bilim rehberlik edebilir mi By: hafiza aise Date: 28 Haziran 2012, 17:14:02
Bilim rehberlik edebilir mi?
Adnan ASLAN • 63. Sayý / DOSYA YAZILARI


Ýnsan psiko-sosyal, rasyonel ve ahlâkî bir bütün. Ona rehberlik edebilecek bilgi sistemi insaný bütün boyutlarýyla kuþatýcý olmalý; sadece maddi yönünü deðil, ayný zamanda sosyal, fikrî ve manevi yönünü de ihata edebilmeli. Aydýnlanma düþüncesinden neþet eden modern bilim ve onun neticesi olan teknolojisinin baþ döndüren baþarýsý, bir taraftan bilimsel dünya görüþünün doðruluðu, dolayýsýyla bilim ve teknolojisinin vazgeçilemez olduðunu yaygýn bir inanç haline getirirken, diðer taraftan dinin, insanýn ahlaki varlýðýný, kültürel ve sosyal gerçekliði inþadaki etkinliðini azaltmýþ görünüyor. Dolayýsýyla modern dünyada kaydedilen ilerleme ve baþarý bilimin hanesine artý deðer yazýlýrken, dinin hanesine, modern insanýn þuur altýnda, eksi deðer olarak kaydediliyor. Neticede bilimin baþarýsý, dinin hurafeliðinin tescili olarak algýlanýyor, bu geliþmeler modern insaný bilime karþý müsamahakâr ve hatta nahif fakat dine karþý eleþtirel ve þüpheci hale getiriyor.

Bugünkü modern bilimin temelleri XVII. yüzyýlda Galileo ve Newton gibi bilim adamlarýnýn sebep olduðu bilimsel devrimle atýlmýþ, XVIII. yüzyýlda ise bilim kendi mahiyetini oluþturmuþ ve temel özelliklerini ortaya koymuþtu. 1543 yýlýnda, Kopernik’in güneþ merkezli astronomi tezi ve Kepler’in bu tezi geliþtirip yaygýnlaþtýrmasýyla yýllarca hâkim olan bir geleneðin yýkýlmasý, sadece fizik bilimler ve astronomide deðil, ayný zamanda zihniyette de bir devrim gerçekleþtirdi. Geleneðin yüzyýllarca süren bir yanlýþýndan, insanoðlunun bilimsel araþtýrmalar ile kurtulmasý bilime güven kazandýrýrken, dinî geleneðin otoritesini sarstý. XVII. yüzyýlda Newton fiziðindeki evrensel çekim kanunu, Aristo’nun ay üstü, ay altý âlem tefrikini ortadan kaldýrmakla kâinat ve maddenin keþfinde önemli bir adým atmýþtý. Alfred North Whitehead XIX. yüzyýlýn en büyük icadýnýn, icat metodunu icat etmesi olduðunu söylemekle modern bilimin çok önemli bir özelliðine iþaret ediyordu. Bundan sonra bilimsel icatlarýn yolu açýldý, XX. yüzyýlla birlikte insanoðlu bir taraftan aya seyahat etti, bilgi, mal ve insan naklini hýzlandýrdý, bilgisayarý icat etti, suni zekâyý geliþtirdi; diðer yandan insanlýðý birkaç saatte yok edecek silahlar üretti.

Bütün bu geliþmelerin ýþýðýnda ve özellikle bilim felsefesindeki ilerlemenin neticesinde bilimin eski kudret ve güvenilirliði zamanla sorgulanmaya baþlandý. Karl Popper ve Thomas Kuhn gibi düþünürlerin bilimsel metotlarýn mahiyetine yönelik tahlilleri, bilimsel pozitivist felsefenin varsayýmlarýnýn çoðunun yanlýþ olduðunu ortaya koydu. 1950 ve 1960’larda, bilime konu olan obje ve olaylarýn teoriden baðýmsýz sadece müþahedeye dayalý bir lisan ile ifade edileceðine ve ayný zamanda bir teorinin doðru ve yanlýþlýðýnýn tamamen objektif sayýlan bilimsel metotlarla test edilebileceðine inanýlýrken, bugün bilim felsefesinde bütün verilerin teori yüklü olduðu ve teoriden baðýmsýz gözlemsel bir dilin olmadýðý gerçeði ortaya konulmuþtu. Önceleri bir maddenin yapý ve özelliklerini sadece o madde hakkýnda yapýlan deney ve gözlemlerin vereceði iddia edilirken, þimdi maddenin yapý ve özelliklerini belirlemek için yapýlan deney ve gözlemlerin belirli kavram ve niyetlerle yönlendirildiði, ulaþýlan sonuçlarýn ancak belli bir dilde anlamlý olarak ifade edilebildiði, müþahede ve bulgularýn daha önce zihnimizde var olan kavram, inanç ve niyetlerle þekillendiði iddia ediliyor. Neticede bilim kendi iddialarýnda daha temkinli olmaya zorlanýyor. P. K. Feyarebend gibi eleþtiride aþýrý giden düþünürler bilimi þiir yazma ve yýldýzlara bakma gibi faaliyetlerden ayýracak hususi bir özelliðinin olmadýðýný iddia ediyorlar.

Ýnsan ve bilim

Bilime daha üsten ve dýþarýdan bakabilen bilim felsefecilerine göre, insanlarýn bilimle ilgili ön kabulleri ve hatta þartlanmýþlýklarý mevcut. Bugün insanlarýn birçoðu hâlâ bilimin kesin ve doðru bilgiye ulaþtýracaðýna, kâinatýn ve maddenin mahiyetini bilebileceðine inanýyor. Ancak bilimin kesin bilgiye ulaþamadýðý ve ulaþtýðý bilginin, aksine tamamlanmamýþ, zaman baðýmlý ve daima yenilenmeye hazýr sonuçlar olduðu bugün biliniyor. Diðer taraftan insanlarýn çoðunun kâinat anlayýþýnýn hâlâ Newton fiziðine dayanýyor olmasý, hâkim bilimsel kanaatin, bilimi yüzyýllýk ara ile takip ettiðini gösteriyor.

Aydýnlanma rasyonalitesinin bir neticesi olan bilim, sadece teorileri ve hipotezler vasýtasýyla inþa ettiði kurgusal dünyayý deðil, ayný zamanda insaný ve onun cemiyetteki rolünü de rasyonel tarzda inþa etmeye teþebbüs ediyor. Bilim, Darwin Evrim Teorisi ile insanýn orijinini, biyoloji, anatomi ve týp gibi disiplinlerle maddi yapýsýný, felsefeyle zihinsel, psikolojiyle de duygusal boyutunu keþfetmeyi, hatta sosyoloji ve sosyal antropoloji ile toplumsal varlýk olarak insaný inþa etmeyi düþünüyor.

Bilim ve din
Ýnsan Aydýnlanma düþüncesinin tasavvur ettiðinin hilâfýna, dinî inançlarý, ahlâki ve toplumsal davranýþlarý ve hayata dair kararlarýyla tamamen rasyonel deðil. Ýnsanýn bilime konu olabilen maddi yapýsý olduðu gibi, bilime hiçbir zaman obje olamayan ve olamayacak ruhi boyutu da var. Bilimin, kendine ait metotlarla, insanýn sadece maddi yapýsýný, mesela beyin hücrelerinin fonksiyonunu veya insanýn genetik yapýsýný bütünüyle ortaya koymakta ciddi problemleri bulunurken, ruhi dünyasý ile ilgili söyleyeceði þeyler oldukça sýnýrlý olacak. Bununla birlikte dinî inançlar, sosyal davranýþlar ve ahlâki prensipler hakkýnda, bilim deney-gözlem ve bilimsel rasyonelliðe obje olamadýðý için, saðlýklý karar veremez.

Din modern bilime nispetle daha kadim ve evrensel. Bergson’un Ahlâk ile Dinin Ýki Kaynaðý isimli eserinde ortaya koyduðu gibi din insanýn toplumsal yaþayýþýnýn en önemli þartý. Bu sebeple fertler inançsýz olduðu halde, toplumlar dinsiz olamýyor, insanýn olduðu her çaðda ve her yerde din de bulunuyor. Buradan hareketle en azýndan dinî inancýn evrensel ve fýtrî olduðunu söylemek mümkün. Dinî inanç, asrýn baþýnda bilime büyük ümit baðlayan düþünürlerin tasavvur ettiði gibi, bilimin geliþmediði ilkel çaðlarda insanýn zorunlu olarak varsaydýðý hurafeler deðil, aksine insaný ilkellikten kurtaran ve medenileþtiren fýtrî ve ayný zamanda ilahi bir kýymet.

Ýnsanýn dinî boyutu bilimin objesi olmadýðý gibi, ahlâk da bilimin konusu deðildir. Bilime ideolojik olarak baðlý olan Bertrand Russell dahi bilimin deðer konusunda hiçbir þey söyleyemeyeceðini itiraf ediyor (Bertrant Russell, Din ve Bilim, çev. Akþit Göktürk, Ankara: Bilgi Yayýnevi, 1963, s. 136). Ahlâkýn kaynaðý, din ve akýlla iliþkisi konusu burada tahlil edebilecek bir konu olmamakla birlikte, en azýndan ahlâki prensipler rasyonel görünmelerine raðmen, ahlâki davranýþlarýn kazandýrýlmasýnda akýldan çok, otoritenin etkin olduðu ve bu baðlamda aþkýn bir otoriteyi temsil eden dinin rasyonel bir sistemden daha tesirli olduðu söylenebilir. Fakat ahlâkta asýl olan iyi ve kötünün mahiyeti deðil, iyinin yapýlmasý ve kötünün terk edilmesi. Ýnsanlarýn ahlâki davranýþlar kazanmasýný saðlayacak en önemli müeyyide içinde yaþadýklarý cemiyet ve ahiret inancý. Durkheim’in ifade ettiði gibi, din toplumun çimentosudur. Ferde ahlâki bilinç ve þuur kazandýrmada, hiçbir þey birbirine karþý sorumluluk hisseden dindar bir toplum ve her türlü iyiliðin ve kötülüðün karþýlýðýný göreceði inancý kadar etkin olamaz. Bilim ise ne ahiret inancýnýn gerekliliðini ispat edebilir, ne de sýradan halk için yaptýrýmý olan bir cemiyet tesis edebilir.

Bilim insana karakter kazandýran iç dünyasýný, sevgiyi ve nefreti, kýskançlýðý, merhameti, aþký, baðlýlýklarý, tutkularý, ideal ve rüyalarý ihata edemediði gibi, insanýn duygularýný da eðitemez. Bilim henüz insana iyi davranýþlar kazandýran ve kötü davranýþlarý terk ettiren bir yöntem geliþtiremedi; bilime göre erdemli insan üretme laboratuarý da yok. Hâlbuki din, insanlarýn kötü davranýþlara sebep olan duygularýný sýnýrlayýp, iyi davranýþlara sebep olan duygularýný da geliþtirerek, toplumda kâmil ahlâkýn somutlaþtýðý peygamberlerle ve velilerle erdemli toplum üretmenin örneðini veriyor.

Ýnsanýn sýradan alýþkanlýklarý, hayatý hakkýnda verdiði kararlar ve bizzat hayatýn kendisi rasyonel bir olgu olmadýðý gibi bilimsel de deðil. Bir insanýn bu dünyadaki yaþamý için son derece hayati olan nerede ve nasýl; hangi ülkede ve hangi millete ve hangi aileye mensup olarak dünyaya geldiði gibi olgularýn deðerlendirilmesi bilimin sýnýrlarý içine girmiyor. Bilim insanýn hayatýný anlamlandýracak, “nereden geldik?” ve “nereye gidiyoruz?” “niçin varýz?” gibi hayati sorularý muhatap almaz ve onlara cevap veremez. Bilim maddi ve ruhi boyutlarýyla, rasyonel ve irrasyonel yönleriyle bir bütün olarak insaný ihata edemediði gibi onun duygusal dünyasýný kontrol ederek ferdî ve toplumsal davranýþlarýný düzenlemede yardýmcý olamýyor; ona iyi bir karakter ve yeterli bir ahlâki nosyon kazandýrmayý hedeflemiyor. Fakat bilim son iki yüzyýlda insanoðlunun tasavvur edemeyeceði kadar bilgi üretti ve büyük bir teknolojik geliþme saðladý. Bu durumsa insani problemlerimizin çözümünün deðil varlýðýnýn kaynaðý oldu. Bertrant Russell’ýn dediði gibi, “Bilgi iyi için olduðu gibi kötü için de bir güçtür... Ýnsanlar erdemlerini bilgileri ile beraber artýrmadýkça, bilgi artýþý acý bir artýþ olacaktýr” (Bertnart Russell, Bilimin Toplumsal Ýþlevi, çev. Erol Esençay, Ýstanbul: Deniz Kitaplarý, s. 110).


radyobeyan