Prof. Dr. Fuat Sezgin By: hafiza aise Date: 28 Haziran 2012, 17:01:23
Prof. Dr. Fuat Sezgin: Müslümanlarýn bilime olan katkýlarý bilinenden çok fazla
Ýbrahim BARAN • 63. Sayý / SÖYLEÞÝ
Bilimler tarihi Antik Yunan ile Rönesans ve Reform’un tarihi olarak bilinir. Kopernik’ten, Galileo’den, Newton’dan bahseden bilim tarihi kitaplarý Cabir bin Hayyan’dan, El-Kindi’den, Ahmet Fergani’den nedense birkaç küçük deðininin dýþýnda hiç bahsetmez. Hâlbuki Batý dünyasýnda bilimin geliþmiþ olmasýnýn en temel sebeplerinden birisi de Müslüman bilim adamlarý tarafýndan yapýlan çeviriler ve ortaya konulan bilimsel çalýþmalardýr. Müslümanlarýn bilime olan katkýlarý yalnýzca Avrupalýlar tarafýndan deðil kimi zaman bizzat Müslümanlar tarafýndan da es geçilmiþtir. Frankfurt Üniversitesi Öðretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Sezgin Frankfurt ile Ýstanbul’da yapýmýna ön ayak olduðu Ýslam Bilim Tarihi müzeleri, verdiði konferanslar ve yayýmladýðý makalelerle Müslümanlarýn bilime olan katkýlarýný gün yüzüne çýkarmaya çalýþýyor. Fuat Sezgin’le Ýslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni ve Müslümanlarýn Bilime olan katkýlarýný konuþtuk…
Malumunuz Türkiye’de bilime çok deðer verilmiyor. Böyle bir ülkede bir Ýslam Bilim ve Teknoloji tarihi müzesi kurdunuz. Bu müzeyi kurmadaki amacýnýz neydi?
Buradaki amacým Frankfurt’ta da müzeyi kurarken güttüðümüz amaçla örtüþüyor. Ýslam bilimleri ve teknoloji tarihi dünyada ele alýnmamýþ bir konu. Birçok oryantalist baþka temalar üzerine makaleler yazmýþ ve Müslüman bilim adamlarýnýn ortaya koyduklarý bilimsel çalýþmalarý tanýtmýþlar. Onlara þükran borçluyuz. Mesela Eilhard Wiedemann adýnda bir oryantalist 1900’lü yýllarda Müslüman bilimadamlarýnýn icat ettiði 5 aletin maketini yapýyor ve bunlarý Münih Müzesi’nde sergiletiyor. Bugün hâlâ o maketler Münih müzesinde sergileniyor. Fakat Müslümanlarýn ve özellikle de Türklerin bundan hiç haberi yok. Müslüman bilim adamlarýnýn icat ettiði aletlerin maketlerini yaparak ilk defa tanýtma, ortaya koyma fikri benim fikrim deðil. Bildiðim kadarýyla ilk defa Eilhard Wiedemann böyle bir çalýþma yapýyor. Wiedemann hakikaten büyük bir âlim. Bu adam Müslüman bilim adamlarýnýn çalýþmalarýný dünyaya tanýtmak için en az 200 etüt yayýmladý. Biz bu etütlerin büyük bir kýsmýný enstitümüze getirerek üç cilt halinde yayýnladýk. Erlangen Üniversitesi’nde bir oryantalist biraz daha kolay toplanabilecek etütleri topladý ve iki cilt haline getirdi. Ciltlerin biri de 1000 sayfalýktý. Avrupalýlar böyle bir çalýþma baþlattýlar, fakat tamamlayamadýlar. Frankfurt Üniversitesi’nde konuyla ilgili birçok projem vardý. Bu projelerden biri de Avrupalýlarýn baþlatýp tamamlayamadýðý bu çalýþmayý tamamlamak, Müslüman bilim adamlarýnýn çalýþmalarýný maketleþtirip burada gözler önüne sermekti. Baþlangýçta 20-30 aletin maketini yapabilirsem yeter diye düþünmüþtüm. 5-6 tanesini yaptýktan sonra üniversite rektörünü çaðýrdým, o zamanki rektör yeni kurulan enstitü ile çok ilgileniyordu. Onlarla fikrimi paylaþtým, rektör “Kaç aletin modelini yapabilirsiniz?” diye sordu. 20-30 aletin modelini hedeflediðimi söyledim. Daha sonra Allah nasip etti ve bugün müzede 800-900 aletin modeli bulunuyor. Bunlarýn 515 tanesi Ýstanbul Gülhane’deki müzede yer alýyor.
Türkiye’de bilimsel araþtýrmalar yapmak ya da daha spesifik düþündüðümüzde böyle bir müze kurmak genellikle bürokratik engellere takýlýyor. Siz de müzeyi kurarken böyle bir engelle karþýlaþtýnýz mý?
Baþlangýçta herhangi bir problem yoktu, ama kurulmaya yakýn birçok müþküller ortaya çýktý. Evet, Türkiye’de son dönemde bilimsel alanda önemli geliþmeler yaþanýyor ama maalesef Türkiye’de bilimsel bir çalýþma yaptýðýnýz zaman deðiþik müþküllerle karþýlaþýyorsunuz. Müzeyi gezip görenler beðeniyorlar, Müslüman bilim adamlarýnýn çalýþmalarýný burada sergilediðimiz için insanlar takdir ediyor. Fakat ben hâlâ eksikler olduðunu bildiðim için beðenmiyorum. 800 aletin tamamýný buraya getirebilirdim. 300 esere yakýný eksik. Müze kurulmadan evvel finanse eden bir müessese, kurulma aþamasýndan sonra yardým etmeyeceðini söyledi. Devletin bu müzenin finansmanýný saðlamasý bakýmýndan kendilerine verdiði bütçe de onlara kaldý. Bu çok basit bir þeydi. Müzeyi açtýktan sonra da çok müþkülle karþýlaþtýk. Fakat tüm bu problemlere göðüs gererek bu çalýþmalarý sürdürmem gerektiðini düþünüyorum.
Ýslam bilim tarihi de çok çalýþýlmýþ bir konu deðil. Sizi bu konuyu çalýþmaya sevkeden þey neydi?
Tamamen tevafuk oldu. Lise bittikten sonra mühendis olmak istiyordum. Mühendislik çok mühimdi o sýralar. Matematiðe ilgisi olan herkes mühendislik okumak istiyordu. Ben de mühendis olma yolunda ilerliyordum. Bir akrabam vardý. Kendisiyle konuþurken “Ne yapýyorsun?” diye sordum. “Alman bir âlim var. Onlarýn yanýnda Þarkiyat tahsili yapýyorum” dedi. Hayretim mucib oldu. “Beni seminerine götürmez misin” dedim. Gittik birlikte. Seminerde bir þeyler öðrendim. O Alman âlimi görünce “ben de þarkiyat tahsili yapmalýyým” diye düþündüm. O zamanlar mühendis olmaya temayülü olan birinin þarkiyat tahsili yapmasý da garipsenirdi. Ýnsanlara komik geliyordu, çünkü þarkiyat tahsili yapýp da parasýz kalmayý göze almak lazýmdý.
Bu duruma ailenizin tepkisi nasýldý?
Merhum abim mütemadiyen mühendis olmamý isterdi. Kendisi askerdi. Geldi baktý ben Edebiyat Fakültesi’ne þarkiyat tahsili yapmak üzere girmiþim, birkaç ay konuþmadý benimle. Orta halli bir ailemiz vardý. Birinin mühendis olup aileye yardým etmesi bekleniyordu, o kiþi de bendim. Þarkiyat Enstitüsü’nde eðitime baþlayarak onlarýn beklentilerini de suya düþürmüþtüm. Ama sonra benim Ýslam Bilimleri’ndeki baþarýlarýmý gördüklerinde ailem de takdir etti. O zaman benimle konuþmayan aðabeyimle de þakalaþýrdým “Hâlâ bana kýzgýn mýsýn?” diye. O da “Utanýyorum o zaman seninle konuþmadýðýma” derdi. O dinlediðim seminer sonrasýnda Arapça öðrenmeye, Müslüman bilim adamlarýný araþtýrmaya karar verdim. Ardýndan Þarkiyat bölümüne baþvuru yapmak için Edebiyat Fakültesi’ne gittim. Baþvuru için gecikmiþtim. Evraký topladým, dediler ki “Ancak dekan kabul ederse sizi fakülteye kaydedebiliriz”. Dekana gittim. O zaman da dekanla görüþmek kolay deðildi. Fakat ben o kadar kararlýydým ki adeta kapýlarý kýrarak giriyordum. Dekana “Þarkiyat tahsili yapmak istiyorum, Arapça öðrenmek istiyorum” dedim. Tuhafýna gitti. Seminerden sonra þarkiyat tahsili yapmaya karar verdiðimi söyledim. Ýlginç bir tevafuktur, o sýra kapý çalýndý ve o Alman Profesör Hellmut Ritter içeri girdi. Dekan dedi ki ona “Hocam bakýn sizin yanýnýzda talebe olmak için beni sýkýþtýran bir genç var. Ne dersiniz?”. “Bu genç dün benim seminerimdeydi” dedi, Ritter. Hocayla konuþtuk. Esasýnda zor bir adamdý ve yanýnda talebe de barýnmazdý. “Niçin talebem olmak istiyorsunuz?” dedi. “Þarkiyatçýlýk çalýþmak istiyorum” dedim. “Zordur, Arapça, Farsça, Pehlevice öðrenmeniz lazým” dedi. “Öðreniriz” dedim. “Sonunda para kazanamazsýnýz” dedi. “Olsun ben bu iþi yapmak istiyorum” dedim. Dekana “Bu adam kararýný vermiþ” dedi. Baþladýk çalýþmaya. Zordu, dediðim gibi. Bazen derslerine kimse gelmezdi. Ben de sevinirdim hoca bana kaldý diye. Ýnsan gençken bir þeye baðlandý mý konsantrasyonu daha kuvvetli oluyor. O zaman söylediði þeyleri baþka yerde bulamam endiþesiyle her söylediðini pür dikkat dinliyordum. Not almazdým, hafýzam çok kuvvetliydi. Dersi dinler akþam eve gittiðimde ondan duyduklarýmý uyumadan önce mütemadiyen tekrar ediyordum. Onun yanýnda yetiþtim, sonra Almanya’ya gittim ve 15 ciltlik Ýslam Bilimleri Tarihi kitabýný yazým. Orada bir enstitü kurdum.
MÜSLÜMANLARIN KATKILARI GÖRMEZDEN GELÝNÝYOR
Türkiye’de bir dönemden sonra Ýslam ve bilim birbirinden farklý þeylermiþ gibi, hatta birbirinin zýddý olan iki farklý þeymiþ gibi bir algý ortaya çýktý. Siz çalýþmalarýnýzla Müslüman bilim adamlarýnýn da bilime oldukça önemli katkýlar saðladýklarýný göstermiþ oldunuz. Ýslam’la bilim arasýnda nasýl bir iliþki var?
Bu soruya þahsi düþüncelerimle cevap verebilirim ama bir Alman oryantalisti olan Franz Rosental’in sorunuza cevap niteliðinde olacak çok güzel bir sözü var. Onu paylaþayým sizinle. Ýslam’ýn bilimi teþvik ettiðini ve Ýslam bilimi teþvik etmeseydi bilim diye bir þey olmayacaðýný ifade ediyor. Ýslam’ý hor gören, dünyadan haberi olmayan bazý insanlar var. Bunu okusunlar, Ýslam’ýn bilimi nasýl teþvik ettiðini Rosenthal onlara öðretsin. Diyor ki Rosenthal, “Belki de kapsamý hýzla geliþen çeviri faaliyetlerini temellendirmek için Müslümanlara týp, kimya ve pozitif bilimlerle tanýþmayý cazip gösteren ne pozitif faydacýlýk ne de felsefi teolojik sorunlarla uðraþmalarýna sebep olan teorik faydacýlýk yeterli olabilirdi. Eðer Hz. Muhammed’in (s.a.v) dini ta baþlangýçtan itibaren bilimin rolünü dinin ve böylece bütün insan hayatýnýn asýl itici gücü olarak öne sürmemiþ olsaydý, bilim Ýslam’da böylesi merkezi bir konuma yerleþtirilmiþ hatta neredeyse dinî bir saygý görmüþ olmasaydý muhtemelen çeviri faaliyeti olduðundan daha az bilimsel, daha az sürükleyici ve daha az yaþamak için pek zaruri olaný almaya gerçekte bilinenden farklý bir þekilde sýnýrlanmýþ olarak kalýrdý.”
Bilim tarihi anlatýlýrken Antik Yunan’dan bahsedilir. Ardýndan da Rönesans ve Reform’a vurgu yapýlýr. Fakat o aradaki süreç hiç anlatýlmaz. Müslüman bilim adamlarýnýn katkýlarýndan hiç bahsedilmez. Bunun sebebi nedir sizce?
Evvela Yunanlýlarýn bilimler tarihinde çok büyük bir yeri olduðunu ifade etmeliyim. Ancak bunu bir baþlangýç olarak kabul etmek yanlýþ. Büyük bir bilim adamý olan Avusturyalý bilim tarihçisi Otto E. Neugebauer’ýn söylediðine göre Yunanlýlar bilim tarihinin ortalarýnda bir yerde bulunuyorlar. Yunanlýlarýn bilim tarihindeki yeri MÖ 2500’lü yýllarda baþlýyor. Fakat bundan evvel bilimler tarihinin en az 2500 yýllýk baþka bir tekâmül tarihi vardý. Bunu kabul etmek lazým. Avusturyalý Bilim tarihçisi Otto E. Neugebauer Yunan bilimlerini de çok iyi bilen bir adamdý. Ayný zamanda Babilionyalýlarý, Sümerlileri dünyada en iyi bilen adamdý. Bu bilim adamý 1930’lu yýllarda bu fikri müdafaa etti ama dünyada yayýlan Yunanlýlarý baþa geçirme fikrini deðiþtiremedi. Bu genel olarak hâlâ entelektüeller arasýnda yaygýn olan fikirdir. Yanlýþ bilinen baþka bir þey de var: 18. yüzyýlda Rönesans’ýn da Yunanlýlara baðlanma meselesi. Rönesans’la birlikte Batý’da bilim tarihi kalkýnma sürecine girdi. Batýlýlar tarafýndan Rönesans da Antik Yunan’a dayandýrýlýyor, bu da yanlýþ.
Müslüman bilim adamlarýnýn bilime yaptýklarý katkýlara hiç deðinilmiyor sanki.
Evet. 800 yýllýk süreçte Müslüman bilim adamlarýnýn bilime yaptýklarý katkýlar unutuluyor ya da bilerek görmezden geliniyor. Oryantalistler konu ile ilgili yüzlerce makale yayýnladýlar fakat bu anlayýþ bir türlü deðiþtirilemedi. Bu görüþe sahip olanlarýn arasýnda Türkler de vardýr. Hatta Türkler bazý bakýmlardan daha da ileriye gittiler. Mesela benim gençliðimde bazý Türkler Ýslamiyet’in bilime herhangi bir katkýsýnýn olmadýðýný düþünüyorlardý. Tabii bu þu an hiçbir deðeri olmayan yanlýþ bir dünya görüþü. Biz de burada ve Frankfurt’ta kurduðumuz müzelerle –ki ilerleyen günlerde Amerika’da ve Mekke’de birer müze kurmayý planlýyoruz– adeta sessiz bir biçimde bunun mücadelesini üzerimize almýþ durumdayýz. Frankfurt’taki müzeyi bundan bir buçuk yýl evvel kurduk. Bu arada verdiðimiz konferanslarla, yayýnladýðýmýz makalelerle, yaptýðýmýz konuþmalarla Türk insanýnýn bilimler tarihine iliþkin görüþlerinin deðiþtiðini müþahede ettim. Bu da bana huzur veriyor. Ýnþallah Allah bana bir iki yýl daha ömür verirse bu husustaki mücadeleme devam edeceðim. Umarým ki bir iki yýl sonra yalnýzca Türk toplumunda deðil, bütün bir Ýslam toplumunda Müslüman bilim adamlarýnýn bilim dünyasýna yaptýklarý katkýlarýn farkýnda olan bir topluluk meydana gelecek.
DURAKLAMA DEVRÝNÝ DOÐRU ANLAMAK GEREKÝYOR
Müzede yer alan aletlerin tarihine baktýðýmýzda en son tarih olarak 1500’lü yýllarýn sonunu görüyoruz. Bu tarihten sonra hiç çalýþma yapýlmamýþ. Bunun nedeni ne?
1600’lü yýllardan itibaren Ýslam Bilimleri tarihinde bir duraklama devri yaþandýðýna þahit oluyoruz. Bu durumu deðerlendirmek için 1950’li yýllarda biri Fransa Bourdeaux’da biri de Almanya Frankfurt’ta olmak üzere iki büyük oryantalist toplantýsý organize edildi. Birçok oryantalist geldi, kendi sahasý ile ilgili konuþtu. Herkes kendi sahasý ile ilgili bir duraklama devrinin yaþanmaya baþladýðý yýllar olarak tarif etti o dönemi. Þahsen bunun doðru olduðuna inanmýyorum. Bana göre bu jeopolitik bir problemdi. 16 yüzyýlda Müslümanlarýn hazýrladýðý ya da sebep olduðu bir jeopolitik bir deðiþme gerçekleþmeye baþlamýþtý. Amerika keþfedilmiþti ve Amerika’yý keþfeden Müslümanlardý. Portekizlilerin Afrika’nýn güneyinden Hint okyanusuna gitmeleri ki bu ticaret yollarýnýn deðiþtiði anlamýna geliyordu. Þimdi söyleyeceðimi birçok insan bilmez, 9. yüzyýlda Müslümanlarýn kullandýðý Afrika’nýn güneyinden Çin’e kadar giden bir ticaret yolu vardý. Bu yol muhtelif sebeplerle son yüzyýllarda kapanmýþtý. Avrupalýlar da 500 yýllýk Ýslam bilimini aldýlar ve asimile ettiler. Böylece yeni bir Avrupa ortaya çýkmýþ oldu. Bunun baþlangýcý belki de þuydu: Müslümanlar miladi 711 yýlýnda Ýberik Adasý’ný zaptetmiþlerdi. Bununla Müslümanlar artýk 500 yýl sonra deðiþecek, onlarýn bilimlerini alýp onlara rakip olacak, hatta bir gün onlara galip gelecek yeni bir muhiti hazýrlayacaklarýný Müslümanlar bilmiyorlardý. Bu tarihî bir problemdir. Bu þekilde kabul etmek lazým.
Türkiye’nin bilim alanýnda önemli geliþmeler katettiðini ifade ediyorsunuz. Türkiye özelinde Müslümanlarýn bilimle olan münasebetlerini nasýl deðerlendiriyorsunuz?
Öncelikle þunu kabul etmek lazým: 16. yüzyýlýn sonuna doðru Ýslam dünyasýnda bilimsel çalýþmalar durakladý. 17. yüzyýlda da bu duraklama arttý az önce söylediðim jeopolitik sebepler nedeniyle. Avrupalýlar da bir liderlik durumuna geçtiler. Avrupalýlar kendilerini üstün görmeye baþladýlar, Müslümanlar da bilimsel çalýþmalarla ilgili Avrupalýlarýn liderliðini kabul ettiler. Bu önderliðin 500 yýllýk bir resepsiyon ve asimilasyon sürecinin neticesi olduðunu ne Avrupalýlar hatýrlýyorlardý ne de Müslümanlar. Özellikle de Türkler hatýrlamýyorlardý ki bir Osmanlý Ýmparatorluðu vardý mesela. Askerî bakýmdan ve sahip olduðu topraklar bakýmýndan döneminin süper gücü olan Osmanlý Ýmparatorluðu mazisini bilmiyordu. O zaman çok geliþmiþ bir bilimler tarihi yoktu. Bugün de yok gerçi. Var ama hakikatleri tam manasýyla anlamamýþ olan ve yanlýþ bilgiler üzerine kurulan bir bilimler tarihi var. Çünkü 200 yýllýk bu sürece ayak uyduramadýðýnýzda bilimler tarihi yazamýyorsunuz. Onun için zaten bilimler tarihi de karmakarýþýk bir tabaka halinde karþýmýza çýkýyor. Evet, ne Avrupalýlar biliyorlardý ne de Müslümanlar biliyorlardý bu kalkýnma sürecine Müslümanlarýn katkýlarýný. O günlerden bu yana iþte Müslümanlarda bir aþaðýlýk duygusu uyanmaya baþladý. Ve bu süreç gittikçe arttý. Osmanlýlar zaman zaman reformlar yapmak istediler. Ama ayný zamanda da Avrupa’nýn ilerlemesinin sebeplerini bilmiyorlardý. Bu sebepleri bilmedikçe de geri kalmýþlýðýn sebeplerini de bulamazlardý. Tabii zaman ilerledikçe düzeltmek de zorlaþýyordu. Cumhuriyetin kurulduðu yýllarda Türkiye’de bir takým reformlar yapýlmaya çalýþýldý. Fakat bunlar yapýlýrken dahi geri kalmýþlýðýn nedenleri bilinmediði için o reformlarýn da arkasý getirilemedi. O halde genel olarak Ýslam dünyasýndaki özelde de Türkiye’deki gidiþatý deðiþtirmek istiyorsak, bilim dünyasýnda Avrupa’ya ulaþmak gibi bir hedefimiz varsa evvela mazimizi iyi tanýmamýz, aþaðýlýk duygusundan kurtulmamýz ve büyük bir hýzla çalýþmamýz gerekiyor.
Türkiye Ýslam dünyasýnýn liderliði rolünü üstleniyor þu sýralar. Geçmiþte Türkiye’de ciddi bir beyin göçü yaþandý. Türkiye’nin bugünlerde bilime olan katkýlarý ya da bilimsel çalýþmalara verdiði deðer hakkýnda ne düþünüyorsunuz?
Türkiye’de teknolojik geliþme oldu evet. Bahusus son dönemdeki geliþmeler de insaný sevindiriyor. Buna raðmen yeterince bilimsel çalýþma yok. Maziyi inceleyip herhangi bir ders çýkarýlmadýðý için bilimsel ve teknolojik geliþmeler de sýð kalýyor. Batý dünyasýna nispetle çok geriyiz. Bu mesafeyi kapatabiliriz. Fakat dediðim gibi kapatmanýn þartý aþaðýlýk duygusundan sýyrýlýp yeni bir benlik duygusu geliþtirmektir. Milliyetçilik mefhumu bu mesafeyi kapatmaya kâfi gelmiyor. Ýnançla bu mesafeyi kapatabiliriz. Ýnanç, Türk milletinin geliþimine çok daha fazla katký saðlayabilir.
Kimdir:
Prof. Dr. Fuat Sezgin, 24 Ekim 1924’te Bitlis’te doðdu. 1943-1951 yýllarý arasýnda Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Þarkiyat Enstitüsü’nde Alman Hellmut Ritter (1892 - 1971)’in yanýnda öðrenim gördü. 1954'te Arap Dili ve Edebiyatý bölümünde Buhari’nin Kaynaklarý adlý doktora tezini tamamladý. 1954 yýlýnda Ýslam Araþtýrmalarý Enstitüsü’nde doçent oldu. Burada Zeki Velidi Togan ile çalýþtý. 1961 yýlýnda Almanya’ya giden Fuat Sezgin Frankfurt Üniversitesi'nde önce misafir doçent olarak dersler verdi. 1965 yýlýnda Frankfurt Üniversitesi’nde profesör oldu. Halen Frankfurt Üniversitesi’nde ders veren Fuat Sezgin Arap-Ýslam Bilimleri Enstitüsü için hazýrladýðý bilimsel araç ve gereçlerin benzerlerini yaptýrarak sergilendiði Ýstanbul Ýslam Bilim ve Teknoloji Müzesi'nin açýlmasýna önayak oldu.