Kamuyu Himaye By: saniyenur Date: 21 Haziran 2012, 17:40:57
Kamuyu Himaye
Ýslam devleti imkanlarý nisbetinde vatandaþlarýnýn temel ihtiyaçlarýný karþýlamaktan hukuken ve manen sorumludur. Günümüz yönetimlerinin aksine kendi sorumluluklarýný sadece kamu hizmet kurumlarý ile ilgili iþlerle sýnýrlamaz, vatandaþlarýnýn temel ihtiyaçlarýný karþýlama teminatým da verir. Eðer vatandaþlarýndan biri temel ihtiyaçlarýnýn herhangi birisinden yoksun kalýrsa, devlet, yardýmýna koþmalýdýr. Aksi takdirde devlet vazifesini yapamýyor demektir. Devletin vazifesi sefaleti engellemek, muhtaç insanlarýn ihtiyaçlarýnýn teminine yardýmcý olmaktýr. Diðer bir ifadeyle, Ýslam devleti, ihtiyaçlarým bizzat temin edemeyen ferde temel ihtiyaçlarýný saðlamaktan sorumludur. Fakat hiçbir þekilde Ýslam devletini herkesi doyurma, giydirme ve barýndýrma iþi yüklenmemelidir. Çünkü bu, Ýslamýn öngördüðü ve insanýn mad-dî-manevl kurtuluþunun kendisine baðlý olduðu yapýyý yýkar. (Mevlevi Aftabud-din Ahmed; islam or Marxism, sh. 38-39).
Gerçekte mensuplarýnýn bir yönetime itaati, o yönetimin toplumdaki muhtaç insanlarýn ihtiyaçlarýný temin etme vazifesi ile yakýn alakalýdýr. Ýnsanlarýn temel Ýhtiyaçlarýný garanti etmedikçe, hiçbir yönetim kanunlarýna tam bir itaat isteyemez. Bu gerçek, Fatiha suresinde açýkça belirtilmiþtir. Burada Allahu Teala yaratýklarýna alemlerin Rabbi olduðunu yani Rezzâk-ý Mutlak olduðunu ve nimetlerini hatýrlatýyor. Ve karþýlýðýnda onlardan itaat bekliyor. Ayný þekilde Ýslamî devlet, mensuplarýndan tam bir itaat isteyecekse onlarýn temel ihtiyaçlarýný karþýlamak için gerekli düzenlemeleri yapmak zorundadýr. Ayrýca Ýslami devleti iç ve dýþ düþmanlara karþý korumak için müslümanlarm caný ve malý her zaman hazýr olduðundan bu devletten muhtaç ve yoksullarýn ihtiyacýnýn karþýlanmasýný isteme hakký vardýr.
Ýslam, halký uygun ve yeterli bir biçimde himaye etme amacýný gerçekleþtirmek için deðiþik yollarla gayret göstermektedir. Ýnsanlarý manen ikna ederek, geçim vasýtalarým elde etmek veya bunlara sahip olmak bahtiyarlýðýna erememiþ insanlara karþý daha cömert davranmaya ve yardýmcý olmaya teþvik etmektedir. Daha sonra toplumun zengin üyelerine beytü'l mal'e belli miktar yýllýk ödeme yapma mecburiyeti getirmiþtir. Son olarak, devlet yine de hazinesinin fakirlerinin Ýhtiyaçlarýnýn karþýlanmasýnda yetersiz olduðunu görürse, toplumun menfaati için zenginlerin yýðdýðý servetten daha fazla istemek hakkýna sahiptir. Aþaðýda bu tedbirlerden bazýlarýný ele alacaðýz.
a- Infak: Ýslam, müminlere zenginliklerini toplumdaki fakir ve muhtaçlara bol bol daðýtmalarýný emreder. Ýslamýn yüce manevî tâlim ve terbiyesi, insanlar arasýnda Allah rýzasý dýþýnda herhangi bir menfaat beklemeden karþýlýklý yarj dým etme anlayýþýný gerçekleþtirir. Kur'an-ý Kerim'de defalarca müminlere aralarýndaki fakirlere yardým ederek, Rableri katýnda deðerlerini artýrmalarýný ifade eden ayetler yer alýr. Bu talimatýn sonucu olarak müslümanlar asr-ý saadette servetlerini Allah yolunda harcamak için öylesine coþkun idiler ki, Peygamber'a Allah rýzasýný kazanmak için servetlerinin ne kadarýný tasadduk etmeleri gerektiðini sordular. Onlara meþru ihtiyaçlarýndan arta kalanýný harcamalarý söylendi. Böylece eðer müslümanlar takva ve hayýr derecelerine ulaþmak istiyorlarsa Kur'an'ýn bu emrine göre, servetlerinin fazlalýðýný Allah yolunda sarfetmelidirler. Ayrýca Kur'an-ý Kerim'de serveti istifleyip de toplumun menfaati doðrultusunda kullanmayanlarla ilgili ayetler de vardýr. Bu kiþiler aðýr bir þekilde uyarýlmaktadýrlar. Kendilerine eðer servetlerini muhtaç insanlara tasadduk etmezlerse ahiret gününde cehennem ateþi ile kýzarmýþ altýn ve gümüþ parçalarýyla daðlanacaklarý bildirilmiþtir. Tefeciler ve servet istifçileri Allah'ýn, Rasu-lünün ve toplumun düþmaný olarak kabul edilmiþlerdir. (Halife Abdulhakim, a.g.e, sh. 176-178).
Kur'an'ýn þu ayetinde toplumun zengin fertlerine servetlerinde fakirlerin de hakký bulunduðu hatýrlatýlmaktadýr: "Onlarýn mallarýnda muhtaç ve fakirler için bir hak vardýr, onu verirlerdi." (51:19). Bu ayet zenginlerin servetinde fakirlerin de bir payý olduðundan açýkça söz etmektedir. Eðer zenginler görevlerim yerine getirmezlerse, Ýslam devleti bu payý almak ve muhtaçlara harcamakla yükümlüdür. Peygamber fakirlerin bu hakkýný zenginlerin zenginlik ve rahatýnýn aslýnda fakirlerin emeði sonucu olmasýndan doðduðu þeklinde açýklamýþtýr.
Manevi eðitim ve terbiye vasýtasýyla Ýslam hiçbir ferdini yiyecek, giyecek ve barýnaktan mahrum etmeyecek bir toplum oluþturur. Böyle bir olaya karþý en emin kefil mescid müessesesidir. Yolda kalan birisi veya evsiz kalan bir þahýs mescitte kalabilir ve bütün ihtiyaçlarýný o çevredeki komþu cemaatten saðlayabilir. Çünkü Ýslam, müminler arasýnda öyle bir ruh oluþturmuþtur ki, insanlar muhtaç olanlara yardýma koþmayý bir þeref olarak kabul ederler.
b- Farzlar: Ýslami sistemde fakirlerin ve muhtaçlarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak için lüzumlu kaynaklar konusunda manevi" eðitim mihver teþkil etmektedir. Gelir sahiplerinden servetlerinin belli bir miktarý zorunlu olarak kesilen kaynaklar da vardýr. Zenginler, fakirlerin ferahlamasý için yýllýk tasarruflarýndan %2,5 zekat vermek zorundadýrlar. Bu, beyt-ül mal'e her yýl ödenmesi gereken mecburî bir ödemedir. Ve bunun büyük bir kýsmý toplumun fakir ve muhtaç kesimlerinin ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýnda kullanýlýr.
c- Servet Fazlalýðýnda Devletin Hakký: Müslüman alimler arasýnda zenginlerin servet fazlalýklarýnýn kuvvet kullanarak alýnmasý ile ilgili görüþ farklýlýklarý vardýr. Bazýlarý devletin, bu fazlalýðý sadece ikna yoluyla veya zenginin rýzasýyla alýnabileceði görüþünde iken, diðer bazýlarý Ýslamî devletin toplumdaki fakirlerin temel ihtiyaçlarýný karþýlamak için gerekirse zorla alma hakký olduðunda ýsrar etmektedirler. Ebu Zer, fakirlerin ve çaresizlerin ihtiyacýnýn karþýlanmasý için zenginlerin servet fazlalýklarýnýn devlet tarafýndan rýzalý veya rýzasýz alýnabileceði düþüncesindedir.
Bu görüþ sahipleri, toplumun, servetin birkaç elde toplanmasý yerine sirkülasyonunun saðlanmasýnýn önemli bir Ýslamlesas olduðunu söylemektedirler. (59:7).
Dolayýsýyla bütün fazlalýk servet devlete gelmeli ve toplumun fakir fertlerinin yararýna devlet tarafýndan idare edilmelidir. Peygamber, halktan hiç kimsenin hayatýn temel ihtiyaçlarýndan mahrum kalmamasýný saðlamanýn devletin temel görevi olduðunu beyan etmiþtir.
Ebu Zer, Müslüman yöneticilerin lüks içinde yaþamalarýna daima itiraz etmiþtir. Bu kiþiler Kur'an-ý Kerim'in zekatý farz kýldýðýný ve onun ödenmesinden sonra geriye kalan servetlerinin Peygamber 'in hadislerine göre arýnmýþ olduðunu ileri sürdüler. Ebu Zer ise yukarýdaki ayetin ve Peygamber'ýn hadisinin ýþýðýnda, zenginlerin servetinde fakirler için zekattan baþka bir hak olduðu görüþündeydi. Ebu Zer, toplumun zenginler ve fakirler þeklinde tabakalaþ-mamasý gerektiðini ve bütün vatandaþlarýn temel ihtiyaçlarý karþýlanmadýðý müddetçe zenginlerin serveti istiflemelerinin bir nevi hýrsýzlýk olduðunu vurgulamaktaydý. (Muhammed Kutub, islam the Misunderstood Religion).
Ebu Zer'den asýrlarca sonra Ýbni Hazm'ýn meseleyi tekrar ele aldýðýný görüyoruz. O da, Kur'an ve Sünnet'ten getirdiði delillerle ve meþhur sahabe ve halifelerin söz ve icraatlarýný ortaya koyarak; Ýslam'ýn, sefalet ve fakirliðin ortadan kaldýrýlmasýný istediði, gelirin tüm topluma daðýtýlmasýný talep ettiði tezini isbatlamaya çalýþmýþtýr. Ýslamýn özel mülkiyete izin verdiðini, ancak bu hakkýn mutlak olmadýðýný izah eden Ýbn Hazm, benzer görüþleri ile bir bakýma, "Baveridge Plam"nýn (bütün vatandaþlar için maddi teminat) önceden ele alýnmýþ þeklidir. (Muhalla, c. VI, sh. 156).
Ýbn Hazm; Salebi, Mücahid ve Tavus'dan da görüþler aktarmýþ, onlarýn da zekattan baþka toplumun zenginlerinin serveti üzerinde hakký olduðunu kabul ettiklerini nakletmiþtir. Daha sonra Ibni Ömer'den; "Eðer zekat, fakirlerin Ýhtiyaçlarýnýn karþýlanmasýnda yeterli deðilse, o vakit fakirlerin durumunu düzeltmek her kabasada o kasabanýn zenginlerine düþer." sözlerini nakletmiþtir. Gerçekte Kur'an, fakirlerin payýndan sadaka olarak deðil, onlara geri dönmesi gerekli bir hak olarak söz etmektedir. Çünkü, aslýnda zenginlerin servetini oluþturanlar onlardýr. Ýbn Hazm Kur'an'dan "sadaka" ifadesi yerine "fakirlerin hakký" ifadesinin kullanýldýðý pek çok ayet aktarmýþtýr. Muhammed b. Ali'den de bir hadis nakleder: "Allah, asli ihtiyaçlarý karþýlanmamýþ fakir insan kalmamasýný saðlamayý zenginlere vazife kýlmýþtýr. Eðer bazý insanlar aç, çýplak ve sefalet içindeyken diðer bazýlarý servet istiflemeye devam ediyorlarsa bunlar Allah'ýn gazabýný kazanacaktýr." (Halife Abdül Hakim, a.g.e., sh. 176-178).
Ýbni Hazm'a göre, din kardeþleri büyük sýkýntý içindeyken bir Müslümanýn servet biriktirmesi haramdýr. Bu iddiasýný desteklemek için Peygamber'dan bir baþka hadis daha nakleder. Ebu Said el-Hudri, Peygamber'ýn þöyle buyurduðunu rivayet etmiþtir: "Kimin fazla bir devesi varsa, onu devesi olmayan bir ihtiyaç sahibine versin; kimin fazla bir yiyeceði varsa onu yiyeceði olmayana versin." Ebu Said þu gözlerini ilave eder: Peygamber bu þekilde bir kiþinin deðiþik mallarýnýn fazlasýný vermesi gerektiði hakkýnda konuþmaya devam etti. Ta ki, biz, bize hiç kimsenin elinde ihtiyacýndan fazlasýný bulundurma hakkýnýn olmadýðýnýn öðretildiðini anlayýncaya kadar." Hazm daha sonra Ýslamî devletin serveti toplumda daðýtmaya ne dereceye kadar hakký ve iktidarý olduðunu açýklýyor: Öncelikle muhtaç ferdîn fazlalýðý bulunan kiþiye karþý olan hakkým ele alýyor. Eðer bir kiþi açlýk ve susuzluktan ölecek duruma gelirse ve suyu ve yiyeceði bulunan kiþi bunlarý ona vermeyi reddederse bu aç ve susuz kimsenin bunlarý zorla alabileceðini söylemektedir. Ýbni Hazm'dan önceki fýkýhçýlarýn çoðu þiddet için sadece aþýrý susuzluðun haklý bir sebep olabileceðinden bahsettiler. Ibni Hazm bu görüþ sahiplerini tenkit etmekte, eðer susuzluk kiþiyi þiddette haklý kýlýyorsa, açlýk ve barýnak eksikliði niye buna eþit kabul edilmemektedir, diye sormaktadýr. Eðer bunlarý katý kalpli veya cimri bir mal sahibinden cebren alan kiþi öldürülürse, öldüren cinayetten yargýlanýr. Eðer mücadele sýrasýnda mal sahibi öldürülürse Allah'ýn laneti onun üzerine olacaktýr. Çünkü o, birini hakký olan bir þeyi almaktan men ediyordu. Birinin meþru haklarýný almasýný engellemek Allah'a karþý hainlik etmek demektir.
Ýlk halife Hz. Ebu Bekir fakirler için zekatý ödemeyenlere karþý onlarý ezmek için savaþtý. Ýbni Hazm, bu olayý hatýrlatarak, sefalet hala hüküm sürüyorsa fazla serveti elinde bulunduranlara karþý þiddet kullanýmýný haklý bulduðumu ifade etmektedir.
"Sýnýf sayasýný ve bütün sermaye ve topraklarýn zor ve þiddet yoluyla kamulaþtýrýlmasýný öngören bir komünist, Ýslamýn bu harikulade görüþlerini okuyunca çok sevinir ve Müslümanlara Ýslam adýna ayaklanmalanm ve fazla servetlere el koymalarýný söylemenin iyi bir propaganda olacaðýný düþünebilir. Bazý saf kiþiler böylelikle kandýnlabilir, fakat Ýslami hayatý bütünüyle bilen ve ona temel esaslarýyla aþina olan bir kiþi kolaylýkla tuzaða düþürülemez. Ýbni Hazm'ýn ifade ettiði görüþler Ýslam'ýn bütünü ele alýndýðýnda tam olarak anlaþýlabilir. Ýslamda kapita-lizm.feodalýzm ve toprak aðalýðý yoktur. Bu sebeple bu kitabýn birkaç kýsmýnda bahsettiðimiz gibi komünistlerin bunlarý iktidardan indirme arzusu da geliþme zemini bulmaz. Ýslam özel mülkiyete ve þahsi teþebbüslere izin verir. Bütün haklan kendisinde toplayan ve ferdi, soyut bir makinalar sisteminin merhametine ve hizmetine terkeden totaliter devleti asla öngörmez. Komünizm herkese ayný düþünceyi aþýlamaya çalýþýr; Ýslam bunu yapmaz. Ýslam, kurallara uyan veya çiðneyen insanlar; arasýnda ortak bir esas oluþturmak için manevi hakikatleri ve sosyal adaleti yeterli görür. Ýnsanlar istedikleri gibi düþünebilirler, gayri ahlaki ve toplum zararýna olmamak kaydýyla istedikleri iþte çalýþabilirler. Ýnsanlar dürüst olarak çalýþýp servet elde edebilirler ve bu servetin meyvelerinden faydalanas bilirler. Fakat Kur'an'da da belirtildiði gibi Ýslam ekonomisinin temel ilkesi, servetin toplumun bütün sýnýflarýna daðýlmasýdýr. Bununla beraber Özel mülkiyet ve ferdi teþebbüs hakký tanýndýðýnda servet yýðýlmasýnýn bütün engellemelere raðmen iyileþtirme gerektirecek bir dengesizlik oluþturacaðý bilinmektedir. Tabiî þartlar ve ekonomik güçler sebebiyle böyle bir eþitsizlik oluþtuðunda devletin görevi dengeyi yeniden kurmaya çalýþmaktýr. Ferdî hürriyet bütün deðerlerin esasý olduðu için tamamen feda edilemez. Ancak toplumsal yapýnýn organik birliði de parçalanamaz." (Halife Abdül Hakim, a.g.e.,sh. 176-178).
Yani toplumdaki sefaleti kökten yok etmek ve Pamuðun tâbi tutulduðu iþlemler:
1- Pamuk çiçeklerinin elenmesi hiç kimsenin aç ve susuz kalmadýðýný görmek Ýslam'ýn en önde gelen görevidir. Ancak bunun doðrudan müdahale yoluyla olmasý gerekmez. Normal olarak bu gayeye üyelerin manevî tâlim ve terbiyesi ile ve normal hukuki tedbirler vasýtasýyla ulaþýlýr. Bu normal vasýtalara raðmen toplumda hala hayatlarýnýn en zaruri ihtiyacýný karþýlayamayan kiþiler olduðu görülürse, o vakit devlet böyle sefalet durumlarýnýn önlenmesi ve giderilmesi için yardým vazifesi ile yükümlüdür. Ýslam, kendileri bunu saðlayamayan insanlarýn en temel ihtiyaçlarýný karþýlamakla mesul olduðundan, devlet hazinesi yetersiz kaldýðýnda yoksul ve muhtaçlarýn ihtiyaçlarýný gidermek için zenginlerin servet fazlalýklarýný zor kullanarak almak hakkýna sahiptir. Ne var ki, devlet müdahalesinin olduðu böylesi durumlarýn çok nadiren ortaya çýktýðý da bir gerçektir. Bu durumlar bîr kural deðil, istisnadýr ve sadece sefalet ve açlýðý giderme hallerinde baþvurulur. (M. Aftarud-Din Ahmed, a.g.e,, sh. 38-39.)
Burada, Ýslamýn ferdi hürriyetlere ve özel mülkiyet hakkýna haksýz olarak yapýlacak bir müdahaleye izin vermediðini hususiyetle belirtmeliyiz. Ýslam, bütün vatandaþlarýnýn haklarýný korumak ve onlarýn temel ihtiyaçlarýný karþýlamaktan sorumlu olduðundan belirli durumlarda zenginlerin servetinin bir kýsmýný veya tamamýný alma hakkýna sahiptir.
Bu durumlardan birincisi, devletin fakir insanlarýn temel ihtiyaçlarýný devlet hazinesinden karþýlamakta aþýn güçlük çekmesidir.
Ýkincisi, ülkede aþýn sefalet olmasýna raðmen zenginlerin kasalarýnda büyük miktarda servet bulunmasýdýr.
Üçüncüsü ise, zenginlerin müsrifane harcamalarý, aþýn lüks ve debdebe içinde yaþamalarý dolayýsýyla insanlarýn maneviyatlarýný ve verimliliklerini ters yönde etkilemesi ihtimalidir. Ýþte bu durumlarda Ýslam, toplumda sefalet olmasa bile böyle Ýnsanlarýn servetlerine el koymaya yetkilidir.Fakat, herhangi bir ferde þiddet hakký verilemeyeceðine, hangi þartlar altýnda olursa olsun kanunlarý askýya alýp diðer insanlarýn hürriyetlerine ve mülküne müdalahe etmesine izin verilemeyeceðine de burada deðini lmelidir.