Ekonomik Adalet By: saniyenur Date: 21 Haziran 2012, 05:49:37
EKONOMÝK ADALET (III)
Zekat 1- Anlamý: Zekat kelimesi bereket, artýþ, temizlik, saflýk, duruluk anlamlarýna gelir. Farz olan zekatýn ödenmesinden sonra kazanýlan nefis tezkiyesini ima eder. Bu, cimri ve servet tutkunu olmayanlarýn ulaþabildiði vicdani bir itminan halidir. Servet herkese cazibeli gelir, herkes malýný ve diðer zenginlik kaynaklarýný sever. Fakat bu servetini ihtiyaç sahiplerine sarfeden kiþi kendini tezkiye etmiþ olur ve iyiliðe eriþir. Bu gerçek büyüklük ve hayýrdýr. Buna, servetten belli bir oranda alman zekat ile ulaþýlýr. Bl Ýslami yönü dolayýsýyla zekat gayrimüslimlere uygulanmaz. Zekat ve mahiyeti Tevbe süresindeki þu ayet ile belirtilmiþtir: "Onlarýn mallarýndan bir miktar sadaka al ki onunla onlarý temiz-leyesin, yüceltesin..."(9: 103).
Rasulullah'ýn müminlerden zekat almasý, on-lann servetlerini kötülükten arýtacak bir fiil olarak izah edilmektedir. Zekat kelimesinin kendisi, kiþinin kendi nefsi için veyadiðerleri için adil ve akýllýca harcamadýðý bir servetin (üretici olmayan, müsrif endüstrileri teþvik ederek, düþmanlýk ve sýnýf mücadeieleri oluþturarak) toplumda fesat meydana getireceðini gösterir. Bakara suresinde þöyle buyurulmaktadir: "Allah'ýn rýzasýný kazanmak ve ruhlarýndaki Ýmaný kökleþtirmek için mallarýný harcayanlarýn durumu da tepe üzerinde bulunan bir bahçeye benzer ki, bol yoðmur deðince ürününü iki kat verdi. Yaðmur deðmeseydi bile çisinti olurdu. Allah yaptýklarýnýzý görmektedir." (2: 265). Kur'an-ý Kerim'de sadaka, Ýnfak ve zekat kelimeleri fakirlere yapýlan hayýr anlamýnda kullanýlmýþtýr. Gerçekte bunlar ayný þeyin üç yönüdür kî gayesi insanýn manevi terbiyesi ve nefsinin annmasý-dýr. Ýlk ikisi, yani sadaka ve infak ihtiyaridir, fakat zekat her Müslümana farz olan bir ibadettir. Kur'an'ýn yukarýdaki ayeti, fedakarlýklarýnýn meyvasýný toplayan ve saadete eren insanlarýn kýssasýný anlatmaktadýr. Servetlerini insanlarýn menfaati için harcayanlarýn ameli Kur'an'ýn bu ayetinde "Allah rýzasýný kazanmak" ve "ruhla-rýndakini (imanlarým) saðlamlaþtýrmak" olarak ifadesini bulmuþtur. Bu, karþýlýðýnda bir mükâfat beklemeksizin insanlarýn menfaati için harcanan servetin büyük önemini göstermektedir.
Gerçekte zekat insan nefsini bencillikten, cimrilikten ve mal sevgisinden arýttýðý, böylelikle Ýnsan nefsinin baþkalarý için harcamada bulunarak tabii ilerleme ve geliþimine yol açtýðýndan bu adý almýþtýr. Zekat basit bir yardým deðildir, insanlýðýn ilerlemesi için elzem bir adýmdýr. Gerçekte, zenginler toplumun fakir üyelerine yardým ederek kendilerine yardým etmiþ olmaktadýrlar. Onlar, fakirlerin bu hakkýný inkar edecek olurlarsa kendi kendilerine zarar verirler. Diðer bir Ýfadeyle, insaný mükemmelliðe Ýleten ana yolu terkedîp cimriliðin ve israfýn sayýsýz yollarýnda kaybolurlar ve nefislerinin müfsid lüks iptilalarmdan arýnmasýný istemezler.
Zekatýn ödenmesi Allah'a itaatin müþahhas bir misalidir ve zekat, sonuçlarýný bu görevi ifa eden insanlarýn kiþiliðinde ve iþlerinde ortaya koyar. Kur'an-ý kerim müminlerin Özelliklerini sayarken þöyle der: "Felaha ulaþtý o müminler, ki onlar, namazlarýnda saygýlýdýrlar. Onlar boþ þeylerden yüz çevirirler. Onlar zekatlarýný verirler." (23:1 -4). Zekatkaîbi ve malý temizler. Kalbi cimrilikten antir, ruhu yüceltir. Þeytanýn ileriye sürdüðü fakirlik vesvesesinden uzaklaþtýrýr. Allah'ýn nezdindeki mükafata güvenmeyi temin eder. Malý temizler, zekattan arta kalan malm helal mal olmasýný saðlar. Helal olup olmadýðý konusunda hiç bir þüphe býrakmaz.
Diðer yandan zekat, toplumu her türlü bozukluklardan ve ahlaksýzlýklardan korur, lüks ve israfý önler. Fertler için sosyal sigorta olduðu gibi toplumlar için de sosyal garanti unsurudur. Toplum içindeki acizleri korur ve böylece toplumda anarþi ve daðýlmayý Önler. (Seyyid Ku-tub; Fizýlali'l Kur'an, Mü'mÝnun suresi). Zekat, toplumun saðlýklý geliþimini saðlar. Maddi ilerlemeyi engelleyecek bütün etkileri bertaraf eder, yardýmcý olacak unsurlarý ise teþvikkar olur. islam, her zengin Müslümanaservetinden, malýndan ve ticari varlýðýndan zekat ödemesini »arz kýlarak insanlarý sermayelerini iþletmeye yönelten muharrik bir güçtür. Böylelikle sermaye büyür, sosyal refah artar. Hem nefsin arýnmasý ideali, hem de maddi büyüme ideali zekat kelimesi içinde ifadesini bulur.
Ayrýca zekat, arýnma için kullanýldýðýnda iki mana taþýr, ilk olarak nefsin arýnmasý ve iyiliðe ulaþmasý için harcanan servete hamledilir. Ýkinci olarak gerçek arýnma fiiline hamledilir. Zekat veren insanlar arýnma fiilini icra etmektedirler. Dolayýsýyla arýnma fiili sadece zekatýn parasal olarak ödenmesi ile sýnýrlý deðildir. Nefsin, karakterin, hayatýn ve zenginliðin saflýðý, duruluðu, temizliði ve bereketini yani hayatýn her yönünü içine alýr. (Mevdudi; Tafhe-em al-Quran, 23:4 âyet yorumu).
Zekat bir kiþinin kendi hayatýný arýtmasýyla da sýnýrlý kalmaz. O kiþi ile münasebeti olan bütün insanlarýn hayatlarýný kapsar þekilde bir anlam taþýr. Diðer bir ifadeyle, zekatý ödeyen kimseler gerçek arýnma Ýþini yapan kimselerdir. Önce kendilerini arýtýrlar, sonra baþkalarýnýn saflýða eriþmesine yardýmcý olurlar. Böylece insaniyetin hakiki hasletlerini önce kendilerinde geliþtirirler, baþkalarýnda da geliþmesine yardýmcý olurlar. Zekatýn bu fonksiyonu Kur'an-ý ke-rim'in birkaç yerinde ifade edilmiþtir. A'la suresinde; "Doðrusu mutluluða ermiþtir arýnan" (87:14) ve Þems suresinde; "Nefsini temizleyen iflah olmuþ, onu kirletip örten, ziyana uðramýþtýr," (91:9-10) ayetleri bu hususa iþaret etmektedir.
Bu ayetlerdeki zekka kelimesi bir þeyi artýrmak, büyütmek anlamýndadýr; dessaha kelimesi Ýse gizlemek veya gömmek, büyümesine izin vermemek anlamýndadýr. Böylece biri arýtýyor ve geliþme sürecine yardým ediyor, diðeri ise geliþmeyi engelliyor, durgunluða ve bozulmaya yol açýyor. Bu iki kelimenin bu ifadelerde seçilmiþ olmasý büyüme, geliþme ve mükemmellik için lüzumlu yeteneklerin herkese verildiðini göstermektedir. Bazý kiþiler yerinde kullanarak ve geliþtirerek bu yetenekleri daha olumlu bir çizgiye götürebilirler, diðer bazýlarý ise bu yetenekleri atýl býrakarak, gizleyerek durgun ve iþe yaramaz hale getirirler. Bunlar sözkonusu yetenekleri kendi menfaatlerine olacak þekilde kullanamazlar.
2- Zekat ve Sadaka: Sadaka kelimesi Kur'an-ý Kerim'de her çeþit hayrý kapsayacak þekilde kullanýlmaktadýr. Sadaka, isteyerek verilen yardýmlarý olduðu kadar, verilmesi farz olaný da kapsar. Çünkü Kur'an ve Sünnette zekat yerine kullanýlmýþtýr. Zekata da sadaka denilmesinin sebebi, onun da bir nevi farz olan sadaka olmasýndandýr. Normal sadaka gönüllü olarak verilirken, zekatýn verilmesi farzdýr. Zekat devlet tarafýndan toplanýr, sadaka ise gönüllü ödenir. Zekatýn oraný ve muafiyeti (nisab) bellidir. Halbuki diðer sadakalarýn miktarý tamamen sadakayý veren kiþinin arzusuna baðlýdýr. (Naim Sýddýki; Muashi Nahamwarion Ka Ýslami Hal, sh. 343-45). Sadakanýn zekat anlamýný taþýmasý istendiðinde, "Allah'a karþý vazife" olarak ifade edilebilir. Devletin zekatý toplamasýný saðlamak, nisab üzerinde malý olan her Müslü-manýn vazifesidir. Bu durum zekat için geçerlidir.
Ödeme oraný., muafiyet sýnýn ve zekat ile ilgili diðer kural ve düzenlemeler devlet tarafýndan tesbit edilir. Zekatýn sarf þekli Kur'an'da açýkça belirtilmiþtir, oram ve sýnýrlarý ise Rasulullah tarafýndan belirlenmiþ ve sahabeleri tarafýndan aynen uygulanmýþtýr. (Naim Sýddýki; a. g.e.) Ayrýca zekat, namazdan sonra en kýymetli bir ibadet olarak kabul edilmiþtir. Bu sebeple devlete verilen herhangi bir vergi olarak telakki edilemez. Zekatý vermek her Müslüman üzerine, eðer Ýslami devlet varsa kollektif olarak, gayri Ýslami devlet varsa fert olarak farzdýr. Zekat bir
Müslümaný ruhen, zihnen ve manen arýtma görevi de görür. Vergi ise devlet tarafýndan geliri arttýrmak için konan bir kaynaktýr ve hiçbir ahlaki veya dini önemi yoktur.
3- Vergi mi, Dinî Bir Vazife mi?: Þimdi ortaya zekatýn genel bir vergi mi yoksa sadece Müslümanlara farz olan bir görev mi olduðu sorusu çýkmaktadýr. Bazý Müslüman iktisatçýlar onu bir çeþit vergi olarak kabul etmiþlerdir. Çünkü verginin bir takým þartlarýný haizdir. Normal olarak aþaðýdaki þartlarý taþýyan bir ödeme ekonomistler tarafýndan vergi olarak kabul edilir: (a) Zaruri bir ödemedir, (b) Karþýlýksýz olarak yapýlan para transferidir, (c) Devletin bütün vatandaþlarýna uygulanýr.
Zekatta ilk iki þart tatbik edilir, üçüncüsünü kapsamaz. Zaruri bir ödemedir ve karþýlýðý yoktur, fakat yalnýzca devletin Müslüman vatandaþlarýna uygulanýr, gayri Müslimler bundan muaftýr. Dolayýsýyla zekat mefhumu tam anlamýyla bir vergi deðildir.
Hakikatte zekat, namaz veyahacc gibi bir ibadet þeklidir ve vergiden tamamen farklý psikolojik sebeplere dayanýr. Genellikle insanlar devlete vergi ödemekten nefret ederler ve böyle ödemelerden kurtulmak, en azýndan fazla vergi ödememek isterler. Yani vergi, insanlarýn hoþlanmadýklarý bir yüktür. Diðer taraftan zekat dini bir vazifedir. Dünyanýn her yanýnda bütün Müslümanlar tarafýndan, toplanmasý için resmi bir düzenleme olmasa bile, Allah rýzasýný kazanmak için gayretle eda edilen bir ibadettir. Müslümanlarýn yaþadýðý ülkelerin çoðunda, binlerce Ýnsan özel kuruluþlara ve yetimhanelere gelerek mallarýnýn zekatlarýný öderler.
Zekat Ýslam'ýn beþ þartýndan biri olarak kabul edilir. Þurasý açýktýr ki, hiç bir vergiye, ne kadar önemli olursa olsun, böyle bir konum verilemez. Bir baþka farklýlýk da gelir vergilerinin devlet tarafýndan verginin kaynaðý dikkate alýnmaksýzýn sayýsýz ihtiyaçlar için sarfedildiðidir. Fakat zekatta durum tamamen farklýdýr. Ýslami devlet, zekatýn nereye ve nasýl harcanacaðý hususunda Kur'an-ý Kerim'in talimatlarýna baðlýdýr. Devletin, zekat gelirlerini bu doðrultuda belirtilen yerlere sarfetmekten baþka alternatifi yoktur.
Kýsacasý zekat, kelimenin genel anlamýyla bir vergi deðildir, ancak devletin Müslüman üyelerine uygulanan ve onlar tarafýndan Allah rýzasý içn dini bir vazife kabul edilerek ödenen özel bir vergidir. Zekat gelirleri devlet tarafýndan bir baþka gelir þekli olarak elde edilen ve Kur'an'da iþaret edilen belli kalemlere sarfedilir. Zekat ve vergi arasýndaki farklarý þu þekilde özetlemek mümkündür:
a- Zekat dinî bir vazife ve ibadettir, vergi ise devlete gelir toplamak için benimsenmiþ bir çaredir,
b- Zekat, devletin sadece Müslüman fertlerine uygulanabilir; halbuki vergi sýnýf, inanç ve etnik grup farký gözönünde bulundu rmaksý-zýn devletin bütün fertlerine uygulanýr,
c- Zekat vermek Müslümanlarýn her halükarda eda etmeleri farz olan bir emirdir, hiçbir zaman muafiyet söz konusu deðildir. Halbuki vergi bazen devlet tarafýndan affedilebilir,
d- Zekatýn kaynaklarý ve oraný Kur'an ve Sünnet tarafýndan belirlenmiþtir; Hiç bir þahýs veya devlet tarafýndan deðÝþtirelemez. Diðer yandan verginin kaynaklarý ve oraný zaman zaman ihtiyaçlara göre devlet tarafýndan deðiþtirilebilir,
e- Zekatýn harcanacaðý yerler ve zekattan faydalanmasý gerekenler Kur'an ve Sünnet tarafýndan belirlenmiþtir. Hiç bir þahýs veya devletin bunlarý deðiþtirmeye hakký yoktur. Vergi harcamalarý ise devlet tarafýndan gerektikçe deðiþtirilebilir veya tadil edilebilir,
f- Zekat zenginlerden alýnýr, fakir ve muhtaçlara sarfedilir. Vergiden fakirler olduðu kadar zenginler de faydalanýr. Hatta bazý durumlarda zenginler fakirlerden daha fazla faydalanmaktadýr,
g- Zekat, vergiden ayrý olarak yalnýzca nakit cinsinden sermayelere uygulanmakla kalmaz; ticari emtialarý, tarýmsal ürünleri, hayvanlarý, altýn ve gümüþ dahil madenleri ve süs eþyalarýný kapsar. Kýsaca zekat, servet sahibinin bir yýl sonra arta kalan bütün varlýðýndan alýnýr, sadece birikimler sözkonusu deðildir,
h- Zekat esas olarak servetin eþit olmayan ve gayri adýl daðýlýmýný ve servetin birkaç elde toplanmasýný önlemek için uygulanýr. Vergi ise esas olarak sadece gelir amacýyla konur.
sýnda sayýlmasýndan anlaþýlabilir. Namazdan sonra ikinci sýrada yer alan bu ibadetin önemi þüphesiz ki pek büyüktür. Kur'an-ý Kerim'de deðiþmez bir þekilde namaz emrinin hemen ardýnda zekattan söz edilir. Bakara suresinde yer alan bu ayetlerden biri mealen þöyledir: (a) "Namazý kýlýn, zekatý verin; kendiniz için yapýp gönderdiðiniz her hayrý, Allah'ýn yanýnda bulursunuz. Allah yaptýklarýnýzý görür." (2: 110). Bu ayette Müslümanlara Allah rýzasýný gözeterek zekat þeklinde yaptýklarý harcamalarýn boþa gitmeyeceði ve hem bu dünyada, hem de ahirette mey-vasýný vereceði kesin bir ifadeyle söylenmektedir. Tevbe suresinde de zekat vermenin gerçek müminin bir özelliði olduðu belirtilmektedir: (b) "Allah'ýn mescidlerini, ancak Allah'a ve ahi-ret gününe inanan, namazý kýlan, zekatý veren ve Allah'tan baþka kimseden korkmayan (insan) lar onarýr. Ýþte onlar, doðru yolu bulanlardan olabilirler." (9:18). Yine ayný surede konuyla ilgili þu ayet vardýr: (c) "Ýnanan erkekler ve inanan kadýnlar birbirlerinin velisidirler. Ýyiliði emrederler, kötülükten menederler, namazý kýlarlar, zekatý verirler, Allah'a ve Rasulüne itaat ederler. Ýþte onlara Allah rahmet edecektir. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir." (9: 71). Kur'an-i Kerimdeki bu ve benzeri pekçok ayette zekat namazla birlikte zikredilmektedir. Bu da zekatýn Ýslam ekonomi sisteminde ne denli önemli olduðunu gösterir. Zekata namaz ve Ýslam'ýn diðer þartlarý kadar düzenli riayet edilmelidir. Çünkü, ödenmemesi Kur'an'da kafirliðin bir alameti olarak tarif edilmektedir.
Ýslam dairesine dahil olanlarýn Kelime-i þeha-det ile birlikte namaz kýlmalarý ve zekat vermeleri farzdýr. Kiþinin Allah'a inandýðýný isbat edebileceði yegane münasip yol budur. Müslüman olduðuna dili ile þehadet eden fakat zekat ödemeyen bir kiþi hakiki Müslüman olarak kabul edilemez. En azýndan orun imanýnýn görünür bir isbatý yok demektir.
Peygamber Týn vefatýndan sonra, bazý Müslümanlar zekat ödemeyi reddettiklerinde, ilk halife Hz. Ebu Bekr onlara savaþ ilan etti ve aþaðýdaki ayeti okudu."... onlarý yakalayýp hapsedin; her gözetleme yerinde onlarý bekleyin. Eðer tevbe eder, namaz kýlar ve zekat verirlerse yollarým serbest býrakýn... "(9: 5).
Hz. Ömer'in de içinde bulunduðu bir kýsým müs-lümanlar buna karþý çýktýlar ve dayanak olarak Ýslam'ýn diðer þartlarýný yerine getiren Müslü-manlar'a savaþ ilan edilemeyeceðini öne sürdüler. Hatta asilerden bir grup da kafir olmadýklarýný ve namaz kýldýklarýný ancak zekat vermeyeceklerini söylediler. Ebu Bekr (r.a.) Kur'an-ý Kerim'in yukarýdaki ayetine atýfta bulunarak "Biz kelime-i tevhidi söyleyen, namaz kýlan, zekat veren insanlarla savaþmaktan men olunduk. Namazla zekatýn arasýný ayýrýrlarsa buna izin veremeyiz.." buyurmuþtur. (S.A. Sýddýki; Public Finance in islam, 1962, sh.9), "Zekatý en üst düzeyde bir dini dokunulmazlýk Ýle donatan bu önemidir ve böylece bu vergi kolayca, müþkül görülmeden ve gönüllü olarak kabul edilir. Bir Ýnsanýn Ýslama sarýlmasý arttýkça bu vazifeden kaçma ihtimali azalýr."
Þimdiye kadar zekatýn dini bir vazife ve namaz veya hac gibi bir ibadet þekli olarak önemini tartýþtýk. Þimdi, topluma karþý ortak bir mecburiyet ve servet eþitsizliklerini azaltarak ekonomik ilerlemeye ulaþmayý saðlayan önemli bir tedbir olarak zekatý ele alalým:
Zekat, Müslüman toplumun þartlarý haiz yani nisab miktarýný aþan bir serveti bulunan her üyesinin her halükârda ödediði zorunlu bir vergidir. Ortak fon toplumun daha fakir fertlerinin kalkýnmasý için kullanýlýr. Bir bakýma, bir kooperatif toplumuna, bir sigorta þirketine veya Müslüman toplumun ihtiyat fonuna denktir. Toplumun herhangi bir çeþit yardýma muhtaç her ferdi bu fondan faydalanabilir. Böylelikle bu, iþsizlere, fakirlere, muhtaçlara, yetimlere, dullara, sakatlara, hastalara, vb. yardým etmek için toplumun saðladýðý yardýmcý sermayedir. Zekat Ýslam toplumunun her ferdi için önemli bir sosyal sigortadýr; böylelikle hiç kimse geleceði için endiþelenmez. (Naim Sýddýki, a.g.e.)
Zekat sadece varlýklýlarýn katkýda bulunduðu bir fondur. Eðer bugün zenginseniz, bu fona siz katkýda bulunursunuz. Bugün bu fondan muhtaçlar ve fakirler yararlanýrlar, fakat eðer siz (veya çocuklarýnýz bu dünyanýn iniþli çýkýþlý halinde fakir düþerseniz o vakit siz (veya çocuklarýnýz) de bu fondan yararlanýrsýnýz. Böylece Müslüman toplumun hiçbir ferdi kendisini veya kendisinden sonra ba-iýmýný ve çocuklarýný mali açýdan güvensiz hissetmez.Çünkü sosyal sigorta fonu (zekat) daima muhtaç ve fakirlerin menfaatini gözetecektir. Bundan dolayý, bir Müslüman hastalýk, yangýn, kaza, sel, iflas, ölüm vb. malým, iþini veya ticaretini yok edecek ve çocuklarýný beþ parasýz býrakacak görünmez felaketlerden endiþe etmez. Çünkü zekat fonu bütün bu çeþit risklere karþý onun daimi teminat ve sigortasýdýr.
Eðer hýrsýzlýk, hastalýk veya diðer sebepler nedeniyle yolculukta beþ parasýz kalsa bu fon onun bütün ihtiyaçlarýný karþýlar. Böylece zekat bir dini vazife olmasý hasebiyle nefsi arýtýr ve kollektif bir yardým müessesesi olmasý sebebiyle de bütün risklere karþý toplumsal bir teminat oluþturur. (Mevdudi; islam and Jadid MuashÝ Nazriyattut, sh. 130-32)
5- Zekatýn Gayesi:Zekatýn en önemli amaçlarýndan biri, toplumdaki ekonomik eþitsizlikleri mümkün olan en alt düzeye indirmektir. Zekatýn amacý Ýnsanlar arasýndaki ekonomik farklýlýklarý adil ve makul sýnýrlarda tutmaktýr, böylelikle zenginlerin toplumun fakir üyelerini istismar ederek daha zengin olmasý ve fakirlerin daha fakir olmasý önlenir, "Peygamber @ zekatý zenginlerden alýnýp fakirlere geri verilen para olarak tanýmlar. Bundan dolayý zekatýn, toplumun servetini hiçbir müslürnan'm fakir ve muhtaç kalmayacaðý þekilde daðýtmaktýr. (Lessons in islam, Book III, 1961). "Bir toplumun gücü servetin adil daðýlýmýna baðlýdýr. Eðer bazý kimseler çok hýzla zenginleþir ve pek çok insan fa-kirleþirse, toplum zayýflar ve düþmanlarý (ve iç sýnýf çatýþmalarý) tarafýndan kolaylýkla yýkýlýr. Para damardaki kan gibidir. Eðer kan vücudun bütün kýsýmlarýna eriþmezse, bazý parçalar çok fazla kan alýr ve diðer parçalar çok az kan alýr ve vücut zayýf ve hastalýklý bir hale gelir. Bu sebeple, zenginlerin eline çok para geçmesini engellemek için, Ýslam zengin insanlarýn zekat Ödemesini emretmiþtir."
Toplumun fakir fertlerine yardým etmek için zekat ödemek zenginlerin dini vazifesidir. Bu yolla islam, toplumdaki servetin dolaþýmýný saðlar ve birkaç elde toplanmasýna izin vermez. Ýsla-mýn bu esas ilkesi aþaðýdaki ayetle ifade edilmiþtir: "Allah'ýn Peygamberine verdikleri; Allah, Peygamber, yakýnlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmýþlar içindir; ta ki (o mallar) Ýçinizdeki zenginler arasýnda elden ele dolaþan bir devlet olmasýn..." (59: 7).
Kur'an-ý KerÝm'inbu ayeti, daha geniþ seviyede, servetin birkaç elde toplanmasýnýn gayri tabii, gayri âdil ve insanilik ilkesine aykýrý olduðunu ve bu sebeple hoþ görülmeyeceðini açýkça belirtmektedir. Bu ayet zengin insanlarýn servetlerinden tamamen soyutlanmasýný öngörmemektedir, Öngördüðü þey, insanlar arasýndaki (veya toplumun deðiþik kesimleri arasýndaki) ekonomik eþitsizliklerin âdil ve makul sýnýrlar ötesine geçmesine Ýzin verilmemesidir; birkaç insanýn büyükkitlelerinsefaletveaçlýk içinde kalmasý pahasýna kendilerini nefsi iptilalara kaptýrmasýný önlemektir.
Fertleri arasýnda ekonomik eþitsizlikleri hoþ gören ve teþvik eden bir toplum Müslüman bir toplum olarak kabul edilemez. Gerçekte, birkaç zengin insanýn nefsi iptila ve lüks içinde yaþadýðý, milyonlarýn açlýk ve sefalet çekmeye terk edildiði böyle bir toplum uzun süre yaþayamaz. Peygamber, böyle bir toplumu þu hadislerde kýnamýþtýr (Müsned Ahmet):
a- "Bir adamýn gece aç uyuyup, sabah aç olarak uyandýðý belde halkýndan Allah'ýn koruyuculuk ahdi kalkar ve onlar Allah'ýn azabýndan güvende olamazlar"
b- "Kendiniz için istediðinizi (Müslüman) kardeþiniz için istemedikçe kamil mümin olamazsýnýz"
Böylece içinde ekonomik eþitsizliklerin geliþmesine izin veren, fakir nüfusunu açlýk ve sefalet içinde yaþamaya ve ölmeye terk eden toplum ebediyen mahkûm edilir. Her an katmanlarý içindeki zýt güçlerin patlamalarýyla alevlenir. Bu, kapitalizmle Ýslam arasýndaki temel farklýlýðý gösterir. Kapitalizmde servetin yýðýlmasý ve biriktirilmesi teþvik edilir. Para, diðer insanlarýn servetinden faydalanarak büyümesi için, faizle borç olarak verilir. Bu olay sermayenin birkaç elde toplanmasýna yol açar. Diðer yandan Ýslam, infak, sadaka, feraiz (miras kanunu) vasýtasýyla toplumda serveti yayar, üretimin ve daðýtýmýn hiçbir safhasýnda servetin toplanmasýna fýrsat tanýmaz. Eðer bu tedbirlere raðmen, servet bir noktada toplanýrsa, Ýslam, havuzdan toplumun kuru yapraklarýný sular gibi zekat kanallarýný açar. Böylelikle zekat "varlýklýlarla" "yoksullar" arasýndaki boþluða köprü teþkil edebilecek tesirli bir usûl gibi gözükmektedir. Ýnsanlar arasýndaki ekonomik farklýlýklarý öylesine etkili bir biçimde azaltýr ki toplumda hiç bir fakir ve muhtaç kalmaz.
CÝddî sosyal, ekonomik, siyasî ve ahlakî tehlikelerini göz önünde bulundurarak, Ýslam fertler arasýnda aþýn servet farklýlýklarýna izin vermez. Bu sebeple de, aralarýndaki fakir ve muhtaçlara yardým etmeleri için Müslüman toplumun zengin üyelerine zekat þeklindeki zorunlu ödemeyi empoze eder. Böylelikle, nefsi arýtmanýn yanýnda zekatýn yegane amacý toplumdaki deðiþik kesim ve fertler arasýndaki aþýrý ve gayri adil servet eþitsizliklerini ortadan kaldýrmaktýr.
6- Vergilendirme Prensibi: Özel mülkiyete ve hayatýn her alanýnda ferdi teþebbüse izin veren bir toplumda, bir takým sosyal farklýlýklarýn olmasý kaçýnýlmazdýr. Ancak, bu farklýlýklarýn bugün kapitalist ülkelerde olduðu gibi zenginler ve fakirler arasýnda derin uçurumlar oluþturmasýna izin verilmemelidir. Ýnsanlarýn ahlaken doðru ve adil kabul ettikleri metodlarla bu seviye farklýlýklarý giderilmelidir. Zekat ve diðer sadaka infak usulleriyle elde edilen fonlar vasýtasýyla, fakir ve muhtaçlarýn durumu devlet tarafýndan düzeltilmelidir. Kur'an'da buyrulduðu üzere muhtaçlar zenginlerin serveti üzerinde hak sahibidir. (Dr. Halife Abdül Hakim; islam andCommunism, 1962, sh. 190): "Onlarýn mallarýnda muhtaç ve yoksullar için bir hak vardýr." (51: 19).
Fakirlerin, zenginlerin servetinde haklarý olduðundan bahsedilmesine dikkat ediniz. Zenginler zekat yoluyla kendi servetlerinden bir hisse vermiþ olmamaktadýrlar; sadece fakirlere ait olaný geri vermektedirler. Bu nedenle hiçbir zaman kendilerine ait olmayan bir þeyi geri verdikleri için hiçbir gurur ve üstünlük hissine sahip olmamalýdýrlar. Zenginlerden bu hisseyi alýp fakirlere vermek devletin görevidir. Ancak þurasý da hatýrlanmalýdýr ki, sadece bir hisse, komünistlerin anladýðý gibi tamamen deðil." Rivayet edildiðine göre bu prensibi açýklamak için Rasulullah zenginlerin serveti ve rahatýnýn fakirlerin mahsulü ve emeði sonucu olduðunu belirtmiþtir. Bundan dolayý zekattan, zenginden alýnýp fakire geri verilen bir gelir olarak bahsetmiþtir. (Mevdudi; Tafheem al-Quran, 23:4).
Ayrýca daha önce açýklandýðý üzere Ýslam, ekonomik sisteminin servetin yalnýz zenginler arasýnda dolaþan bir devlet olmamasýný saðlayacak bir þekilde düzenlenmesini ister. "Ýslam, toplumun ekonomik hayatýný, milyonerler ve yoksullar arasýnda zýt sýnýf bölünmelerinin ortaya çýkmayacaðý bir tarzda þekillendirmeyi arzular." (H. Abdul Hakim; a.g.e., sh. 190).
Ýslâm'ýn bütün çabalan böyle bir toplum oluþturmaya yöneliktir. Bütün artýk servet, belirtilen hisselerde devlete gelir ve devlet tarafýndan idare edilir; böylece hiç bir fert özel þahýslardan mali veya diðer þekillerde yardým almaya mecbur kalmýþ olmanýn utancýný hissetmez. Ve vatandaþlarýnýn hayatýn asli ihtiyaçlarýndan mahrum kalmayacak þek ilde menfaatlerini gözetmek devletin görevi olarak kabul edilir. Bu sebeple, zekat müessesesinin altýnda yatan prensiplerin Kur'an ve Sünnet ýþýðý altýnda incelenmesi gerekmektedir. Ayný prensip, devletin pek çok deðiþik gelir kaynaklarýndan biri olan zekattaki hissesini de belirler.
Zekatýn altýnda yatan temel prensip, sýkýntýnýn hafiflediði durumlarda yükün aðýrlaþmasý veya sýkýntýnýn aðýrlaþtýðý durumlarda yükün, hafifle-mesidir. Eðer gelir fazla emek sarfetmeden ka-zanýlmýþsa, daha yüksek bir zekat oraný ne ödemeye aðýr gelir ne de gayretlerine mani olur.
Diðer taraftan eðer gelir emek-yoðun bir çabayla kazamlmýþsa yüksek oran sadece aðýr gelmekle kalmaz, gayret ve çalýþmalara olumsuz etki eder. Bu sebeple böylesi gelirlerde zekat oraný çok düþüktür.
Dolayýsýyla, devletin zekattaki hissesi, az emekle kazanýlan gelirde çok çalýþarak elde edilen gelire nazaran daha fazladýr. Mesela, "devletin definedeki hissesi 1/5, toprak ürünlerinde 1/10-1/20, altýn, gümüþ ve diðer ticari mallarda 1/40'dýr. Devletin hissesinin Ý/40 ve 1/5 arasýnda deðiþen tedrici bir oran olduðuna dikkat edilmelidir. Gelir farklýlýklarýnýn temelinde var olan esaslar þu þekilde Özetlenebilir:
a- Zekat fakirlerin ve muhtaçlarýn yararýna sadece toplumun zengin fertlerine bas bir vergidir,
b- Karþýlýðý yoktur. Yani bu vergi karþýlýðýnda zenginlere geri donen bir menfaat yoktur. Bunu ödeyen zenginler bu fondan hiçbir fayda saðlayamazlar. Sadece, tamamýyla toplumun fakir fertlerine tahsis edilmiþ olan bu fona tek yönlü katkýda bulunurlar,
c- Toplumun sadece Müslüman fertlerine uygulanýr,
d- "Gelirelde edilmesinde harcanan emek ve sermaye miktarý azaldýkça zekat oraný artar, bunun zýddýna, emek ve sermaye miktarý arttýkça, zekat oraný azalýr."
e- "Sebze gibi birkaç günde bozulabilen þeylere zekat düþmez. "(S. A. Sýddýkî,a.g.e.,sh. 10-13).
f- Ýleri üretim için kullanýlmayacak olan þeyler. Mesela, ev eþyalarý, binek hayvanlarý, vasýta, barýnak, alet-edevat zekata tabi deðildirler,
g- Kýsýr veya çeyrek doðuran ya da uzun aral ýklarla doðuran hayvanlar (mesela katýrlar ilk kategoriye girer, sonrakiler için de filler örnek gösterilebilir) zekata tabi deðildirler. (Mevdûdî, Tafhe-em al- Quran, 23: 4 ayet tefsiri).
Yukarýda bahsedilen hususlarý biraz açýklamak gerekmektedir. Vergilendirme prensibi zekat oranýnýn, gelir elde edilmesinde sarfedilen emek ve sermaye miktarýna baðlý olarak deðiþmesini gerekli görmektedir. Zekat oranýný tespit için bundan daha tabii bir temel olamaz. Gerçekte, bütün servet sermaye ve emeðin (ve endüstriyel teþebbüslerde yönetim) uygulamasýnýn sonucudur. Bir geliri, yüksek emek ve sermaye harcamaksýzm (mesela fiyat artýþlarý sonucu) elde edilen kiþi ile karþýlaþtýrýldýðýnda, fazla sermaye ve emek harcayan kiþinin durumunun gözönünde bulundurulmasý adil bir tutumdur. Böylece, eðer bir defineye rastgelen ve onu az bir çaba ile ve sermaye harcamaksýzm elde eden kiþi karþýsýnda devletin hissesi, tabii olarak çok olacaktýr, yani bütün define (veya hazinecin 1/5'i kadar olacaktýr.
Diðer yandan, topraðý sürmek ve onun hasat vermesini saðlamak veya bir meyve bahçesi yetiþtirmek büyük miktarda emek ve sermaye ister. Bunun için gerekli indirim yapýlmalýdýr ve bu yüzden toprak mahsullerinin zekat oraný de-fineninkinden düþüktür! Mahsûlün 1/10'udur. Burada prensip biraz daha ileriye götürülür; sulanan ve sulanmaya topraklar arasýnda bir ayrýma gidilir. Eðer toprak, üreticinin emek ve sermayesi ile sulanýyorsa, oran 1/20 olarak belirlenir; ancak üretici tarafýndan emek ve sermaye sarfedilmemiþse, yani, toprak tamamen yaðmura baðýmlýysa veya tabi kanallar vasýtasýyla sulanýyorsa, oran 1/10'dur. 1/10 ile 1/20 arasýndaki fark topraðý sulamak için kullanýlan emek ve sermaye maliyetlerini göstermektedir.
Altýn, gümüþ ve ticarî mallarda zekat oraný 1/40'a düþürülmüþtür. Burada yine ayný prensip iþlemektedir. Altýn ve gümüþü kazanmak topraðý ekmekten daha güçtür. Ýþ adamlarý kaybetme riskinin yanýnda, sadece büyük oranda emek ve sermaye kullanmakla kalmazlar, ayrýca iþlerinde idarecilik yapýp zekalarýný da kullanýrlar. Sonuç olarak zekat oraný açýsýndan üreticiden daha büyük bir itibara hak kazanýrlar. Altýn ve gümüþün toprak ürünleriyle ayný mýýctaraa zekat oranýna tabi olmalarý, ticari teþebbüslere engel-oluþtururdu ve belki de iþ hayatýnýn gerilemesi ile sonuçlanýrdý, bu yüzden ona en düþük zekat oranýný uygulamak gereklidir. "Diðer bir ifadeyle, bu düþük zekat oraný, esas olarak ticaret ve sanayii teþvik amacýyla düþünülmüþtür. Bu, ticaret, alým-satim ve sanayi Ýle uðraþan kiþilere bir nevi vergi muafiyeti gibidir."
Son olarak, bir üreticinin daha az ihtiyacý olduðu ve ihtiyacýnýn bir çoðuflu (veya en azýndan temel ihtiyaçlarýný) bütünüyle kendi topraðýndan karþýladýðý bilinen bir gerçektir. Bu sebeple onlar mesela genellikle þehirde ikamet eden ve þehir hayatýna has talepler yanýnda bütün diðer ihtiyaçlarýný karþýlamak Ýçin para ödemek zorunda olan tüccardan daha avantajlýdýr. (S. A. Siddýkî, a.g.e., sh. 10-13).
7- Zekatýn Toplanmasý :Zekat her yýlýn sonunda birikmiþ bulunan deðiþik sermaye çeþitlerini kapsar. Yýl sonunda gerekli harcamalar düþüldükten sonra, yýllýk olarak sermayeye (yatýrýma deðil) uygulanýr. Sahibinin mülkiyetinde 12 ay kalmýþ bulunan her çeþit sermaye zekata tabidir. Rasulullah; "Üzerinden bir yýl geçmeyen mala zekat düþmez" buyurarak bu durumu açýkça belirtmiþtir. Bu sebeple, zekat, ancak nisab sýnýrlarýna gelen bir malýn alýnmasýnýn üzerinden bir yýl geçerse Ödenir.
Müslümanlarýn zekatla ilgili mâlî yýllarý Ramazan ayýyla baþlar. Böylece, servetlerini yýl sonunda zekat ödeyerek arýtmýþ bulunan müslü-manlar bedenen ve ruhen de mübarek Ramazan ayýný suhulet ve sükûnetle karþýlamaya hazýr olurlar.
8- Devletin Sorumluluðu: Zekat uygulamasý Kur'an-ý Kerim Ýle baþlamamaktadýr. Önceki Peygamberler de ümmetlerinin zengin fertlerinden zekat toplamýþlardýr. Ýbrahim ve nesline zekat ödemeleri þu ifadelerle emredilmiþtir:
a- "Onlarý, emrimizle doðru yolu gösteren önderler yaptýk ve onlara hayýrlý Ýþ yapmayý, namaz kýlmayý ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden (insan)lardý." (21: 73).
b- Ýsmail de kavmine zekat vermeyi söylemekle emrolunmuþtu. "Halkýna namaz kýlmayý, zekat vermeyi emrederdi, Rabbi yanýnda beðenilmiþti." (19:55).
c- Allah, Ýsrailoðullanndan bir ahit aldýðýnda onlara namaz kýlmayý ve zekat vermeyi emretti. "Biz Ýsrailoðullanndan þöyle söz almýþtýk: 'Allah'tan baþkasýna kulluk etmeyeceksiniz; anaya, babaya, yakýnlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. Ýnsanlara güzel söz söyleyin, namazý kýlýn, zekatý verin! Sonra siz, pek azýnýz hariç, döndünüz, hala da yüz çevirip duruyorsunuz." (2: 83).
d- Zekat, Isa'ya ve onun vasýtasýyla havarilerine de emredilmiþtir. Bununla ilgili olarak Meryem suresinde þu âyet yer almaktadýr: "... Sað olduðum sürece bana namaz kýlmayý, zekat vermeyi emretti." (19: 31). Her peygamberin ümmetinin arýnmasý ve Müslüman topluluðun refahý için namaz ve zekat ile emredilmiþ olduklarýnda þüphe yoktur. Ýslam, zekatý zorunlu bîr vergi yapmakla kalmadý, onu bîr devlet müessesesi haline getirdi. Çünkü toplanmasý ve daðýtýmý yönetim tarafýndan yapýlmaktadýr. Kur'an-ý Kerim, yönetici güç tarafýndan zekat müessesesinin kurulmasýný, muhafaza ve idame ettirilmesini açýkça öngörmektedir. Hacc suresinde bu husus ile ilgili yer alan ayette þöyle denmektedir: " Ve onlar (o kimselerdir) ki kendilerine yeryüzünde iktidar verdiðimiz takdirde (zorbalarýn yoluna sapmazlar, bilakis) namazý kýlarlar, zekatý verirler..." (22: 41).
f- Yine Nur suresinde þu mealde bir ayet yer alýr: "Allah, içinizden inanýp salih amel iþleyenleri yeryüzünde halef kýlacaðýna söz vermiþtir... Onlar Bana kulluk ederler... namazý kýlýn, zekatý verin, Peygambere itaat edin ki rahmete erdirilesiniz." (24: 55-56).
Bu müessese fertler tarafýndan deðil, cemaat tarafýndan kurulmalýdýr. Kur'an-ý Kerim'de yer alan ifadelerde görülebileceði gibi fertler þüphesiz namaz kýlýp zekat ödeyebilirler. Zekat, Müslüman toplumun zengin fertlerinin zorunlu bir vecibesidir, fakat þurasý açýktýr ki, zekatýn ödenmesini zorlayýcý bir otorite olmalýdýr. Zorunlu bir verginin Ödenmesi ne derece muttaki, faziletli ve Allah'tan korkan kiþiler olurlarsa olsunlar, tamamýyla fertlere terkedilemez. Bu sebeple zekatýn devlet eliyle toplanmasý gerekir.
Ýlk halife Hz. Ebu Bekr'in zekat ödemeyenlere karþý cihad ilan etmiþ olmasý zekatýn bir devlet müessesesi olduðu ve paranýn devlet tarafýndan toplanmasý ve daðýtýlmasý gerektiði konusunda zihinlerde hiç bir þüphe býrakmamaktadýr. Þu ayet de zekatýn bir devlet müessesesi olduðunu açýkça göstermektedir:
g- "Müminlerin mallarýndan zekat al ki, onunla kendilerini (malýn manevi kirinden) temizlemiþ, (mallarým) bereketlendirmiþ olursun. (Zekat verdikleri zaman da) onlara dua et. Zira senin duan onlar için bir huzur vesilesidir." (9: 103-104). Burada Rasulullah'a devlet reisi olarak devletin Müslüman fertlerinden zekat toplamasý emredilmektedir. Miktarý, zamaný ve toplama usûlü Kur'an ve Sünnet ile tayin edilmiþtir. Bu sebeple, fertler zekatý istediklerine verme veya miktarým kendileri belirleme hakkýnda sahip deðildirler. Ýslâmî bir devlette her iki durum da yönetimin görevi olarak kabul edilmektedir.
9- NÝsab (Zenginliðin Asgarî Sýnýn): Nisab, þer'an zengin sayýlmanýn asgarî ölçüsü demektir. Belli bir sýnýn geçmesi þartýyla, bir yýl sahibinin mülkiyetinde kalan her çeþit servet zekata tabidir. Eðer servet Ýslâmî hükümlerde belirlenen en alt sýnýrdan daha azsa zekattan muaf tutulur. Ýslam her servet çeþidi için nisab denen en alt muafiyet sýnýrý belirlemiþtir. Borçluluk durumunda, asgari sýnýrda, borç miktarýnýn toplam servetten çýkarýlmasýyla verilir. Nisab ve borç indirimi yapýldýktan sonra bütün servet çeþitlerinde %2.5, madenler ve defineye %20, sulanan araziye %5, sulanmayan araziye %\0, hayvanlara %1 ve 2.5 arasýnda deðiþen zekat uygulanýr. (Bu hususlar ile ilgili ayrýntýlý bilgiler ileriki safyalarda "Toplama Oraný" adlý baþlýk altýnda ele alýnacaktýr.)
Muafiyet sýnýrýnýn, hayatýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý için lüzumlu makul ve geniþ indirimler yapýldýktan sonra çok dikkatle hazýrlandýðý burada belirtilmelidir. Nisabý belirlerken, Ýslam zekata tâbi varlýklarýn fiilî ve potansiyel verimliliðine büyük önem vermiþtir. Halihazýrda verimli olan ticarî mallar, tarým alanlarý ve hayvanlar gibi üretime yardýmcý olabilecek kalemler, altýn ve gümüþ, en alt muafiyet sýnýrý üzerinden itibaren zekata tâbidir. Diðer yandan, ihtiyaç kabul edilen veya yukarýdaki anlamýyla verimli olmayan bütün maddeler zekattan muaftýr. Zekattan muaf olan maddelerin listesi aþaðýda verilmiþtir, (a) Müslümamn ömür boyu içinde barýnacaðý ev, (b) Giyim eþyalarý, (c) Ev aletleri, (d) Binek, (e) Yiyecek, (f) Silahlar, (g) Altýn ve gümüþten baþka ziynetler, (h) Þahsî harcama için ayrýlmýþ altýn ve gümüþten baþka paralar, (i) Kitaplar, (j) Üretim Ýçin bulundurulan âlet-edevat ve makina-lar, (k) Tarýmda kullanýlan hayvanlar.
Yukarýda bahsedilen maddelerin ticaretinin yapýlmasý düþünülmedikçe (veya kâr amacýyla deðiþtirilmedikçe), bu maddeler zekattan muaftýr. Ayrýca nisabda dikkate alýnan maddeler tek bir çeþide ait olur. Servetin her bir çeþidi zekat içinde ayrý bir çeþit oluþturmuþ olur. Mesalâ hayvanlarý, ticari mallarý, altýn ve gümüþü olan bir kiþi her servet çeþidinden ayrý ayrý zekata tâbi olacaktýr. Eðer üç servet kalemi birleþik olarak deðil, ayn ayrý nisab miktarýnýn üzerinde olursa, kiþi her çeþit servetin "toplanma oranýna" göre zekat ödeyecektir. Fakat mallar ayn ayrý nisabý doldurmazlarsa, toplandýklarýnda nisabý doldursalar bile zekata tâbi deðildirler. (S .A. Sýddýkî, a.g.e., sh. 31-35).
Zekat hayvanlara, madenlere, defineye, birikmiþ servete, altýn ve gümüþe (altýn ve gümüþ ziynetler dahil), tarým ürünleri ve benzerlerine ayn ayn uygulanýr. Altýn ve gümüþ veya altýn ve gümüþ ziynetler söz konusu olduðunda, zekat bu iki maddenin toplam deðerleri üzerinden belirlenir. Bazý maddeler için en alt muafiyet sýnýn (nisab) aþaðýda belirlenmiþtir.
a- Altýn ve Gümüþ: Nisab altýnda 96 gr., gümüþte 640 gr. dýr. Ziynetler için nisab, ziynetin yapýldýðý madene göre tespit edilir. Þayet altýndan yapýlmýþsa nisab altýn üzerinden, gümüþten yapýlmýþsa gümüþ üzerinden hesaplanýr.
b- Madenler ve Define: Ýster fertler tarafýndan, ister devlet tarafýndan sahip olunsun, madenlerin ve definelerin %20'si zekat fonuna ödenir.
c- Hayvanlar: Hayvanlar %1 ve 2.5 arasýnda deðiþen zekata tabidirler.
d- Tarým Ürünleri: Toprak ürünlerinin zekat oraný topraðýn tabiatýna göre (sulanan veya sulanmayan toprak oluþuna göre) %5 ve %10 arasýnda deðiþir.
e- Ticaret ve Sanayi Mallarý: Bütün ticarî ve sýnaî mallara %2.5 zekat uygulanýr. Her tüccar ve sanayici elindeki bütün mallarýn %2.5'unu zekat olarak Ödemek zorundadýr.
10- Vergilendirme Oraný: Zekata tâbi olan iki servet çeþidi vardýr; görünen ve görünmeyen olarak:
a- Görülebilir Servet: Tarým ü-rünleri ve hayvan sürüleri vs. gibi -zekattan kaçýnmak için- kolayca saklanamayan servetlere görünen servet denir,
b- Gizli Servet: Mesela altýn, gümüþ, ticarî ve sýnaî mallar vs. gibi zekattan kurtulmak için kolaylýkla saklanabilen servetlere görünmeyen servet denir.
Görülebilir Servet:: 1. Tarým ürünlerine ve benzeri görünür servet çeþitlerine uygulanan zekatýn ayrýntýlarý aþaðýdadýr.
Ziraî ürünlerin zekata iliþkin kýymet takdirleri
deðiþik esaslara göre sýnýflandýrýlmýþtýr. Eðer toprak bir Müslüman çiftçi tarafýndan iþlenmiþse ürünün 1/10'u zekat olarak alýnýr ve bu öþür olarak adlandýrýlýr; gayri müslim çiftçilerden toplanan toprak gelirleri haraç adýný alýr. Fýkýh âlimleri, Müslüman bir devlette topraðý, zekat oraný ve toprak gelirleri açýsýndan 4 baþlýk altýnda sýnýflandýrmýþlardýr.
1- Bir memleketin sakinleri Ýslamý kabul ederlerse, topraklan öþrî olarak adlandýnlýr ve bunlar devlete zekat olarak öþür (ürünlerinin 1/10'nu) öderler.
2- Müslümanlar herhangi bir topraðý iþlerlerse, bu topraða da öþri denir ve devlete öþür (ürünlerinin 1/10'u) ödenir.
3- Fethedilen topraklar da Öþri olarak isimlendirilir ve zekat olarak devlete öþür (ürünlerin 1/10'u) ödenir.
4- Eðer toprak, memleketin asýl sahiplerinin eline býrakýlýrsa, bu kiþiler haraç denen gelir vergisine tâbi olurlar.
Ýlk üç toprak çeþidinden alýnan zekattýr ve öþür olarak adlandýrýlýr. Diðer taraftan; sonuncusu sadece bir gelir vergisidir ve haraç olarak adlandýrýlýr. Topraklardan elde edilen tarým ürünleriyle ilgili zekat (öþür) emri Kur'an-ý Kerim'in þu mealdeki ayetleriyle ifade edilmektedir:
a- En'am suresi: "... Ürün verdiði zaman ürününden yiyin, devþirildiði ve biçildiði gün de hakkýný verin..." (6: 141).
b- Bakara suresi: "Ey inananlar! Kazandýkla-nnýzýn temizlerinden ve size yerden çýkardýk-lanmýzdan sarfedin..." (2: 267).
Fakihler bu ifadeleri tahýl ve meyve olarak kabul ettikleri gibi madenleri de buna dahil ederler. öþür'ü bizzat Rasulullah tesbit etmiþtir:
a- Rasulullah, Yemen valisi Muaz b. Ce-bel'e yazdýðý mektubunda þöyle buyurmaktadýr: "Yaðmur, nehir ve göl sulan ile (tabii olarak) sulanan veya kendiliðinden sulu olan arazi mahsullerinde onda bir, hayvanlar ve havuzlar yardýmý ile sulanan toprak mahsullerinde ise yirmide bir zekat verilir." (Müslim ve Nesei).
b- Abdullah b. Ömer, Rasulullah'ýn þöyle buyurduðunu rivayet etmiþtir: "Yaðmur ve nehir suyu ile havuz gibi çukurda birikmiþ suyla sulanan toprak ürünlerinde tam öþür, ýska' ameliyesi (sun'i sulama sistemi) ile yetiþtirilen muhsülatta ise yarým öþür vardýr." (Bu-hari).
Fakihler, kuyulardan veya sun'i sulama sistemlerinden sulanan topraklardan elde edilen Üründen 1/20 zekat alýnmasý ile ilgili olarak þöyle bir sebep göstermiþlerdir:
"Bu topraklar için (kuyu kazmak ve sulama kanallarý açmak sebebiyle) daha fazla emek (ve sermaye) gerekmektedir; diðer taraftan, yaðmur sularý ile veya (tabii) nehirlerle sulanan topraklar daha az emek (ve sermaye) gerektirmektedir."