Fanatikler ve fanatiklik By: hafiza aise Date: 20 Haziran 2012, 17:13:47
Fanatikler ve fanatiklik
Naci BOSTANCI • 70. Sayý / TOPLUM
Fanatik, bir düþünceye, inanca “körlemesine” aþýrý derecede baðlý olan kiþi anlamýna geliyor. Türkçe karþýlýðý olarak baðnaz uygun bir kelime. Çaðrýþtýrdýðý anlamlardan birisi de dar görüþlülük. Ýdeoloji için kimilerinin kullandýðý “at gözlüðü” benzetmesi fanatizmin gözüne daha iyi uyuyor. Akl-ý selim sahibi insanlar fanatiklerden hoþlanmaz. Onlarý düzeni ve istikrarý tehdit edici çevreler olarak görürler. Birisine fanatik dendiðinde, ona ayný zamanda cahil, bilimsel düþünceden uzak, kendisi ve dünya hakkýnda tutarlý ve mukayeseli bilgiden yoksun suçlamalarý yöneltilmiþ olunuyor. Acaba fanatikliðin belli þartlarýndan, onunla akraba gruplardan bahsetmek mümkün mü? Fanatiklik rastgele mi karþýmýza çýkar, yoksa her insan aslýnda az çok fanatikliðin hedef kitlesi içinde mi?
Dünya görüþlerinden baþlayalým. Her olumsuz kavram gibi fanatiklik de ideolojik tartýþmalarýn iþlevsel bir aracý olarak kullanýlýyor. Buna en çok müracaat edenler, kendilerini pozitivist, akýlcý, laik, aydýnlanmacý sýfatlarýyla anan çevreye aitler. Onlara göre, fanatikliðin öncelikli adresi din. Ýddia þu: dinî inançlar dogmalara, yani tartýþýlmaz gerçeklere dayalýlar. Her kim bir dine inanýyorsa inanma derecesine göre fanatik oluyor. Eðer bir dine inanmýyorsanýz bu ayný zamanda sizin fanatik olmadýðýnýz anlamýna geliyor. Din yerine “bilime inanýyor” olmanýzýn bir önemi yok. Bilimin bir inanç kategorisi olmadýðý dahi görmezlikten geliniyor. Bu durumda kendileri, tartýþmalara, farklý görüþlere açýk olmak, her tür veriyi akýl ve bilimle deðerlendirmek gibi bir üst yerde konumlanýyorlar. Ötekiler, “inandýklarý için zaten daha baþtan fanatizme battýklarý açýk olanlar, kendi gerçek durumlarýný ve þartlarýný deðerlendirmekten yoksun, dýþ bilinci bulunmayanlar”. Oysa dindar çevreler içindeki fanatiklerin baþka grup kategorilerine göre teþekkül etmiþ fanatiklerden daha fazla olduklarýna dair herhangi bir araþtýrma söz konusu deðil. Bu yargýyý kanýtlayacak mukayeseli ve elbette kapsamlý olmasý beklenen bilimsel çalýþmalar mevcut deðil. Bir dinin mensuplarý içinde fanatikler olabilir, ancak fanatik duruþ her toplumsal kategorinin içinden bize göz kýrpar. Gruplarýn çekirdeðine doðru gidildikçe baðlar yoðunlaþýr, inanç yükselir, “kemik” taraftarlarla karþýlaþýlýr. Kaldý ki ayný dinin içinde farklý anlayýþlarýn, mezheplerin, tariklerin varlýðý, “dogma” denilenin sosyolojik baðlamda nasýl deðiþtiðinin, paradigma ve episteme ile iliþkisinin ifadesi deðil midir? Bunu herhalde baþkalarý kadar ilgili dinin taraftarlarý da görüyor; kendilerini ve ötekileri pozitivistlerin dogmadan anladýklarýndan daha farklý bir þekilde deðerlendiriyorlar.
Nasýl fanatik olunur?
Ýnsanýn fanatik olabilmesi için mutlak surette ilgili toplumsal kategorinin ruhani, metafizik, aþkýn bir anlama sahip olmasý gerekmiyor. Dünyevi, çýkarlara dayalý gruplarýn dahi “iktidar iliþkilerine göre teþekkül etmiþ” fanatikleri mevcut. Bazý okul mezunlarýnýn, meslek mensuplarýnýn, dayanýþma gruplarýnýn, sendikalarýn fanatikleri yok mu? Elbette ruhanilik, objektif bilginin mukayese edilebilir alanýndan uzaklaþmaya paralel olarak taraftarlarýna daha “derin bir ses” ile çaðrý yapýyor. Bunun da onu bir bakýma fanatizme daha açýk hale getirdiði düþünülebilir. Fakat o ruhani ses kime ait, sadece dine mi? Pozitivist dahi ruhaniliðin dünyevi kodlarýný çözdüðü inancýyla her þeyi gerçek ayaklarý üzerine oturtmanýn aþkýn sarhoþluðuyla kendini beðenirken, ruhanilikten rol çalýyor olduðunu düþünmez mi?
Comte, pozitivist evreyi yeni bir dini müjdeler gibi dile getiriyordu: Ýnsanlýk artýk kemale ermektedir. Marks, üst yapýya iliþkin sonsuz spekülasyonlarda boðulmak yerine, onu müsebbibi olan alt yapý üzerinden açýklarken her þeyi yerli yerine oturttuðunun heyecaný içindeydi. Marks’ýn dilindeki parlaklýk, yer yer þairanelik, belagat, sadece anlatýma güç kazandýrmakla kalmýyor ayný zamanda sahip olduðu ikna edicilikle aklýn boþluklarýný da kapatýyordu.
Manifesto’dan çok bilinen bir ifadeyi alalým: “Din ruhsuz bir dünyanýn ruhu, ezilenlerin acý dolu iniltisi, kalpsiz bir dünyanýn kalbidir. Din halklarýn afyonudur.” “Kalp, ruh” gibi kavramlar üzerinden dünyanýn dünyalaþmasý… Kopernikus’un dünya-güneþ iliþkisini tersine çevirmesi gibi Marks da din-dünya iliþkisini tersine çevirdiðini düþünüyordu. Din dünyayý açýklamaz, dünya dini açýklar. Karatani’nin tespiti üzerinden gidelim: “Kierkegaard þöyle yazmýþtý: ‘Hýristiyan âlemi, kendisi aslýnda farkýnda olmadan Hýristiyanlýðý ilga etmiþtir. Neticede, eðer bir þey yapýlmasý gerekiyorsa, Hýristiyan âlemine Hýristiyanlýðý yeniden getirmeye çalýþýlmalýdýr.” Ardýndan Marks’a geçiyor: “Siyasal iktisat kendisi aslýnda farkýnda olmadan parayý ilga etmiþtir. Neticedeyse eðer bir þey yapýlmasý gerekiyorsa siyasal iktisada parayý yeniden getirmeye çalýþýlmalýdýr.” (Karatani, Transkritik, s. 245, Metis, Ýst. 2006) Keza, yine Marks’a göre, kendinde bir deðer olmayan, ancak mübadele iliþkisinde deðer kazanan ve eþitsiz mübadele iliþkisi sayesinde saðladýðý “kârla” kapitalizme hayat veren “para” sonuçta fetiþleþerek aþkýn bir anlam kazanýyor. Buradaki anlatým dilinin, dünyayý dünyalaþtýrýrken bile hakikati aþkýnlaþtýran bir týnýyla karþýmýza çýktýðý ortada deðil mi? Marksizm’in kimi taraftarlarýný büyüleyen ve onlarý fanatikleþtiren biraz da “tartýþýlmaz hakikati keþfetmiþ olmanýn” coþkunluðu olabilir mi dersiniz?
Fanatizm’de en çok karþýlaþýlan kavramlar: Siyaset ve spor
Fanatiklik denildiðinde, gündelik dilde en çok karþýmýza çýktýðý iki alan, siyaset ve spordur. Siyasette belli bir anlayýþý tartýþýlmaz þekilde savunan, baþka türlü görüþlere kapalý olan kiþiler için kullanýlýyor. Sporda ise bir takýma tutkuyla baðlý olanlar fanatik olarak adlandýrýlýyorlar. Hem siyasette hem de sporda bu ifadenin “gizli bir onurlandýrmayý” barýndýrdýðý muhakkak. Çünkü siyaset ve spor alanýndaki örgütlenmeler, ait olduklarý rekabetçi dünya sebebiyle fanatiklerini çaðýrmak isterler, kesin inançlý yandaþlarýn kendilerine fazladan bir güç ve etkinlik kazandýracaðýný ümit ederler.
Ýlk bakýþta bu yanlýþ da deðil. Ýnanmýþ on kiþi (dolayýsýyla ayný doðrultuda davranýp güçlerini birleþtiren on kiþi) her birinin kendine ait tavrý ve tarzý olan yüz kiþiyi yönlendirebilir, onlarýn üzerinde egemenlik kurabilir. Keza hem takým tutma, hem de bir partiye taraftar olma “inanma” kategorisine tekabül eden bir özsel hakikatle iliþkili olmalýdýr ki, kendi varlýðýný olumlayabilsin. Her ikisi için “baþka türlü de olabilir” türünden alternatifleriyle eþitlik ima eden dil, kurulmasý gereken baðlarý nedensiz býrakýr. Kaldý ki insanoðlu her þeyin “þeyleþtiði”, sürekli yer ve anlam deðiþtirdiði, yaþam denilen uðrakta halden hale geçtiði bu dünyada “körlemesine” de olsa tüm varlýðýyla “bir þeye” inanmak, tüm hikâyeyi onda görmek, baðnazlýðýn “kurtarýcýlýðýna” sýðýnmak isteyebilir. Tarih içinde kimi dâhilerin, bilge ve entelektüel insanlarýn nasýl fanatiklere dönüþtüðüne dair örnekler, bize kiþisel bir durumu deðil “insana” dair bir olguyu ifade ederler: Bir damla kan bin bir endiþe olan insan, bir kýrýlma esnasýnda, þartlar ve yaþadýðý karþýlaþmalar sebebiyle fanatik olmuþtur. Buradaki iki örnekten siyaset hayatýmýza dairdir, spor ise gerçek hayatýn çoðaltýlmasý rolüyle karþýmýzdadýr. O yüzden, týpký “olumsuz” sýnýflandýrmaya tabi tutulan diðer insani konumlar gibi fanatiklik de çok katmanlý anlam dünyasý ile insanoðlunun hayatýna eþlik eder.
Sonuçta görürüz ki, fanatiklik de týpký þiddet, cinsellik ve iktidar gibi karanlýk bir kavramdýr ve onun hakkýnda “düzayak” okumalar bize sadece okuyanýn düzlüðü üzerine konuþur, baþka bir konu hakkýnda deðil.