Sizden Gelenler(Amel-Ýbadet-Kulluk)
Pages: 1
Mala bereket istemelidir By: ehlidunya Date: 19 Haziran 2012, 20:19:56

Süleyman KÖSMENE

Malda çokluk deðil, bereket istemelidir


Ýzmir’den Ferhat Kavan: “Bereket nedir? Bereket lütuf mudur? Yoksa iktisadýn neticesi midir?”

Bereket, elbette lütuftur.
Allah’ýn lütfudur. Allah’ýn razý olduðu bolluk, çokluk, ihsan ve hayýr getiren her þey bereketle ifade edilir.
Allah’ýn razý olmadýðý bolluða bereket denmez. Meselâ haram yoldan elde edilen malda bereket yoktur. Ne kadar çok olursa olsun! Bu bereketsizlik malda kendisini hissettirir. Ya çabuk biter, ya kiþiye bir belâ getirir. Yani kiþiye yaramaz.
Helâl kazançta ise bereket vardýr.
Bereketsiz çok mal, çabuk uçar gider.
Bereketli az mal ise, çok iþe yarar, çok hayra sebep olur.
Bereket kiþinin iktisadýna, cömertliðine, hürmetine, merhametine, ibadetine, takvasýna, misafirperverliðine, îsâr hasletine ve iyi ahlâkýna, ahiretteki sevabý eksiltmeksizin gelen Ýlâhî bir lütuftur.
Tâbir caizse, bir nevî promosyondur.
Unutmamalý ki: Ýyi amelimizde asl olan mükâfat, sevaptýr.
Sevap uhrevî bir meyvedir.
Ýyi amelimizin neticesinde, uhrevî sevabýmýzý eksiltmeksizin verilen huzur, saadet, sýhhat, âfiyet, bolluk, geniþlik gibi lütuflara ise bereket diyoruz.
Bunlarýn bereket olmasý sevap cinsinden bir lütuf olup, fakat uhrevî sevabý eksiltmemesindendir. Nitekim sevap da bir lütuftur.
Riya ile yapýlan bir amel neticesinde elde edilen çok mala bereket demiyoruz.
Fakat Allah rýzasý için yapýlan bir amel neticesinde ulaþýlan mala bereket diyoruz.
Bediüzzaman diyor ki: “Ubudiyetin dâîsi emr-i Ýlâhî ve neticesi rýza-yý Hak’týr. Semerâtý ve fevâidi uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olmamak, hem kasten istenilmemek þartýyla, dünyaya ait faydalar ve kendi kendine terettüp eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münâfi olmaz.”1
Bediüzzaman burada, “dünyaya ait faydalar ve kendi kendine terettüp eden ve istenilmeyerek verilen semereler” cümlesiyle bereketi tanýmlýyor.
Bediüzzaman’a göre bir hanede bulunan ihtiyarlar, hastalar ve engelliler o hanenin bereket direkleridirler. Bu sebeple hanesinde ihtiyar, hasta veya engelli bulunanlar, “Maiþetim dardýr, idare edemiyorum.” dememelidirler. Çünkü eðer onlar yüzünden gelen bereket olmasaydý, o hanenin geçim darlýðý daha fazla olacaktý! Nitekim ihtiyarlarýn, hastalarýn ve engellilerin rýzýklarý, mükâfat olarak, bereket suretiyle geliyor.2
Ýktisada gelince… Ýktisat, yani tutumlu olmak bir salih ameldir.
Her salih amel gibi iki türlü mükâfatý vardýr: 1- Sevap. 2- Bereket.
Her ikisi de elbette lütuftur.
Ýktisadýn neticesinde bereketin verilmesi, bereketin lütuf olmadýðýný göstermiyor.
Bediüzzaman’a göre iktisatta kerâmet derecesinde bereket vardýr.3 Ýsraf yapýlmasý halinde ise bereket kalkýyor ve müsrif kiþi bolluk içinde fakirlik yaþýyor.4
Ýmam-ý Gazali diyor ki: “Az bir mal, bereketli olunca, çok kimsenin rahat etmesine, çok iyi iþlerin yapýlmasýna vesile olur. Bereketli olmayan çok mal vardýr ki, sahibinin dünyada ve ahirette felâketine sebep olur. O halde malýn çok olmasýný deðil, bereketli olmasýný istemelidir.”
On Dokuzuncu Mektub’da az malýn bereketle çok hükmünde olduðu ile ilgili çok hadis rivayetleri vardýr. Meselâ Hendek Savaþýnda Hazret-i Cabir (ra) bir keçi oðlaðýný kesip yemek yaparak Peygamber Efendimiz’i (asm) dâvet etmiþti. Peygamber Efendimiz (asm) ordu ile geldi. Ve bütün ordu o az, ama bereketli yemekten yediler ve doydular.
Hazret-i Cabir (ra) bu olayý aynen þöyle anlatýyor: “O gün yemek, hanemde piþirildi. Bütün bin adam o sâ’dan, o oðlaktan yediler, gittiler. Daha tenceremiz dolu kaynýyor, daha hamurumuz ekmek yapýlýyor. O hamura, o tencereye mübarek aðzýnýn suyunu koyup bereketle duâ etmiþti.”5
Bediüzzaman diyor ki: “Ýþte, þu mu'cize-i bereketi, bin zatýn huzurunda, onlarý ona alâkadar göstererek Hazret-i Câbir kasemle ilân ediyor. Demek þu hadise, bin adam rivayet etmiþ gibi kati denilebilir.”6

Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 136.
2- Mektubat, s. 251.
3- Lem’alar, s. 151; Mektubat, s. 273.
4- Lem’alar, s. 150.
5- Buharî, Maðâzî: 29; Müslim, Eþribe: 141; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:31.
6- Mektubat, s. 115.


radyobeyan