Diðer Yazýlar
Pages: 1
Bu ses kimin sesi By: hafiza aise Date: 18 Haziran 2012, 18:03:32
BU SES KÝMÝN SESÝ?
Atilla PAMÝRLÝ • 47. Sayý / DÝÐER YAZILAR


Yýllar evvel Ýsviçre’de büyük bir kütüphaneye gitmiþtim. Kýrýn ortasýnda, nefis bir manzaranýn içine inþâ edilmiþ bir cennet köþesiydi neredeyse…

Ýsviçreliler, dev kütüphanenin alt katýna bütün dünya sinemalarýndan örnekler yerleþtirmiþlerdi. Raflarda her ülkenin adýnýn altýnda seçilmiþ filmler vardý. Ýstediðiniz filmi alýp, yandaki odalarda seyretmeniz mümkündü.

Ben elbette doðrudan “Türkiye” yazan rafa yöneldim. Aslýnda tam bir rafý bile iþgal etmiyordu Türk filmleri. Ve beþ-on filmin hemen hepsi Yýlmaz Güney’indi.

Yýlmaz Güney filmlerini bilenler bilir. Ucuz bir “sosyalizm” bakýþýyla sunulan zâlim aðalar, rezil zenginler, dayak yiyen rençberler, kýsacasý toplumumuzda ne kadar sakatlýk varsa hepsi oradadýr. Yaþar Kemal’in ve Zülfü Livaneli’nin kitaplarýnda olduðu gibi…

Yaþar Kemal gibi, Orhan Pamuk gibi Yýlmaz Güney de Avrupa ve ABD’de çok tutulur. “Türk sinemasý” denince onun bu feci sahnelerle dolu filmleri akla gelir. 1970 ve 80’lerde Güney ve Kemal, Batý’da pek ünlüydü. Þimdi de Pamuk. Bunca yazar dururken Batýlýlar’ý bu isimlere çeken þey ne acaba?

Pamuk, kitaplarý çok satan, adý yerli-yabancý basýnda hep övgüyle anýlan biri. Her romanýnýn dýþ kapaðýnda “New York Times Book Review, The Times Literary Supplement” gibi Ýngilizce yayýnlarda onun için yer alan övgü dolu ibareler yer alýyor…

Pamuk, baþka meþhurlara pek benzemiyor. Daðýnýk saçlar, alelade bir surat, hýzlý bir konuþma tarzý... “Olsun, biz yazdýðýna bakarýz” diyorsanýz, bir çift sözüm var size.

Orhan Pamuk’un romanlarý aslýnda pul koleksiyonlarýna benziyor. Ýyi bir albüm içine itina ile yerleþtirilmiþ, rengârenk, çeþit çeþit ülkelere ait, farklý farklý büyüklüklerde onlarca, yüzlerce pul… Ayný albümün arasýndan kâh gazete kupürleri dökülür, kâh tarih mecmualarý kýrpýntýlarý, minyatürler, gravürler… Kimi Türkçe’dir, çoðu ise Ýngilizce…

Albümün markasýna baktýðýnýzda göreceksiniz ki yerli bir marka deðil. Bizim lisanda olmayan bir marka ve garip seri numaralarý yer alýr albümün arka sýrtýnda. Albümün çekiciliði asýl bu kapakta, bu markada yatar.

Pamuk’un ilgisi tarihî ve siyasî olaylar… Bir ailenin hikâyesi, ideolojik kamplara ayrýlmýþ kiþilerin hikâyesi, Osmanlý ülkesinde Batýlý bir casusun hikâyesi, bir Ýslamcý’nýn hikâyesi, uçuk seyahat hikâyeleri, vs… Pamuk bu seyahatlere hep plastik bir renk, hep bir evcilik oyunu havasý vermekte de usta. Yani, kendisi yaþamýyor, yaþatmýyor. Birilerini anlatýyor, ama o kiþiler sanki bir müzede içleri doldurulmuþ hayvanlar gibi cansýz duruyorlar. Veya bir sinema platosunda çekim öncesi rollerini çalýþýyorlar. Roman hayat demek deðil Pamuk için. O bir “ev ödevi”, bir “meþguliyet”.

O yüzden Pamuk’un Türkçesi ve üslubu, akýcýlýktan uzak ve cazibesiz. Sanki Ýngilizce’ye kolay tercüme edilsin diye yazýlmýþ cümleler. Bize, bizim dünyamýza bir yabancý gibi bakýyor. Dürbünlerinin arkasýndan... O da yabancý markalý olanýndan. Sonra alýyor fotoðraf makinesini, kareler çekiyor, albümüne yerleþtiriyor. Sonra o albümü, yabancýlara ve “keþke yabancý olsaydým” diyen aklý karýþýk yerlilere gösteriyor. Övgü alýyor, alkýþlanýyor. Çünkü bizdekini deðil, onlarýn görmek istedikleri þeyleri sergiliyor.

Kýsacasý Pamuk yerli bir oryantalisttir. Tarihi, insan tiplerini, olaylarý, mekânlarý hep bir turist gözüyle izler. Bunda o kadar mahir ki, yabancýlar “keþke o turistin yerinde ben olsaydým” diye düþünüyorlar. Nobel Edebiyat Ödülü ve Batý’da gördüðü yoðun ilgi, Batý’nýn Doðu’yu istediði gibi görme arzusunun niþanesi…

Bir insanýn Doðulu malzemeleri kullanarak yazdýðý romaný “Batý” yakasýndakilere sunmasýnda belki bir beis yok. Ama Pamuk daha da ileriye gidiyor. Bir Doðulu olarak, bir Batýlý’nýn istediði tarzda düþünmeyi, yazmayý, çatýþtýrmayý, barýþtýrmayý, parlatýp, söndürmeyi de deniyor. Bunda da epey baþarýlý. Sonuçta ben de kendimi bir Batýlý yerine koyup romanlarýna o gözle baktýðýmda, o eski Doðu tasvirlerini, Oryantalist harem tahayyüllerini, cinayetleri, fanatizmleri, esrarlý iliþkileri ve paçavra kýyafetleri içinde mistik ve uzak bir dünyayý görüyorum. Demek ki, Pamuk Batýlý okura kendi muhayyilesinde ulaþmayý baþarýyor.

Eþkýya filmine benzer bir þekilde, Pamuk da Doðulu gizemi katmerlemek namýna, Doðulu hayatýn Batý’ya nazaran tezatlarýný alabildiðince abartýyor, alabildiðince allayýp pulluyor. Onun baþarýsýný ve Batý’daki þöhretini burada aramak lâzým.

Pamuk’un ve diðerlerinin sesi kendi sesimiz deðil. Batýlý kulaklarýn aradýðý, onlarý rahatlatan, onlara eski Doðu’nun esrarengiz fakat deðersiz varlýðýný iþittiren bir ses… Bütün fantezilerle bütün noksanlarýn bir arada yaþadýðý garip ve sisli bir dünya… Batý’nýn kendinden uzak, kendi vahþetini ve zavallýlýðýný unutturan sesi.


radyobeyan