Diyalog ve radikal empati By: hafiza aise Date: 18 Haziran 2012, 17:54:51
DÝYALOG VE RADÝKAL EMPATÝ
Kemal SAYAR • 47. Sayý / KAPAKTAKÝLER
Þili’li bilge biyolog Humberto Maturana þöyle diyor: “Bir insan diðerine hakîkatin ne olduðunu söylediðinde gerçekte yaptýðý þey itaati talep etmektir. Yani gerçek hakkýnda ayrýcalýklý bir fikre sahip olduðunu iddia eder”. Bu cümlelerden “iþitme engelli” ülkemiz Türkiye’nin, büyük hastalýklarýna varmak mümkün. Kendisi dýþýndaki bütün görüþleri yok sayan ve onlarý asla iþitmeyen, karþýsýndakinin düþüncesine deðer vermeyen, hakîkatin tek temsilcisi olduðunu iddia eden tekilci düþünce, diðer bütün meþrep ve inanma biçimlerinden sadece ve sadece itaat istiyor. “Sus ve beni dinle, hakîkat bende konuþuyor” diyenlere inat, bugünlerde sohbet ve diyalogun diriltilmesi çok önemli.
DÝYALOG ÝHTÝYACI
David Bohm, ünlü bir kuantum fizikçisi ve düþünür. Dilimize yeni kazandýrýlan kitabý “Birlikte Düþünmek: Diyalog” adlý kitabýnda insanlarýn birbirlerini, yaþadýklarý evreni ve “öteki”ni nasýl daha iyi anlayabileceði üzerinde kafa yoruyor. Diyalog için her þeyden önce insanlarýn birbirini tanýmalarý, birbirlerine güvenmeleri ve paylaþýma dair bir sistemi aralarýnda kurabilmeleri gerekiyor. Diyalog için yola koyulan insanlarýn belirli bir amacý olmasý gerekmez, bu grubun hemen uygulamaya konulacak bir sonucu olmasý da istenmez. Bunun için Bohm bir örnek veriyor: “Bir zamanlar, Kuzey Amerikalý bir kabileyle uzun süre yaþamýþ olan bir antropolog vardý. Elli kiþilik küçük bir topluluktu… Bahsi geçen kabile zaman zaman halka þeklinde toplanmaktaydý. Sadece konuþuyorlardý, öylesine ve uzun uzun. Bir karara varmak yoktu, bir lider de. Kim isterse katýlabilirdi. Belki yaþlý bilgeler biraz daha dikkatle dinlenmekteydi ama herkes konuþmakta serbestti. Artýk daðýlmak gerektiði anlaþýlýncaya dek sohbet devam eder sonra da biterdi. Bundan sonra da birbirlerini çok iyi tanýdýklarý için, herkes ne yapmasý gerektiðini bilir ve onu yapardý”.
Tartýþma veya müzakere gibi kavramlar diyalogun yerini tutmuyor. Ýnsanlarýn saðlýklý bir diyalog için önce ön kabullerini askýya almalarý gerekli. Diyalog halkasý içinde; görüþlerini beðenmediðim, kendi varlýðým için tehdit edici saydýðým diðer insana karþý düþüncelerimi öfkeyle ifade etmiyorum, dahasý ona için için küfretmeyi de býrakýyorum. Onunla kendimi ayný gemide hayâl ediyorum. Bir varlýk ve yokluk savaþý varsa eðer, birlikte var ya da yok olacaðýz. Hepimiz birbirimiz için bir aynayýz, kimse ötekinden düþüncelerini deðiþtirmesini talep etmiyor. Sadece kendimizi en iyi þekilde anlatmak ve diðerini de en iyi þekilde anlamanýn derdindeyiz.
ÝKNA ODALARI
Bazen insanlarýn mutlak saydýðý deðerler diyalog önünde engel teþkil eder. “Bu ülkenin önceliklerini ve deðiþmezlerini ben tanýmlarým” diyen birisiyle nasýl diyalog kuracaksýnýz, deðil mi? Konuþmayý sürdürmek gerek. Ancak anlama ve dinleme çabasýdýr ki mutlak olarak tanýmlanan mecburiyetlerin belki de o kadar mutlak olmadýðý hissini doðurur. Ancak birbirimizi sabýrla dinleyerek, yýkýcý ve kesin inançlardan uzaklaþabilir, derdimizin ötekini yok etmek deðil, onunla birlikte var olmak olduðunu fark ederiz.
Diyalog “ikna odalarý” kurmak deðildir. Diðer insanlara yoðun bir anlama çabasý içinde yaklaþmakla, onlarýn düþüncelerini anlamakla, o düþünceleri kendi düþüncelerimiz hâline getiririz. Sevdiðimiz, insan olarak yakýn bulduðumuz bir insanýn düþüncelerinin bizi yok etmeye matuf olabileceðini düþünmeyiz.
Yaþadýðýmýz ülkede sohbet halkalarýnýn diriltilmesi gerekiyor. Önyargýlarý vestiyerde býrakarak, vicdanýn yol göstericiliðinde uzun bir konuþma baþlatmamýz lazým. Oysa ülkemizde bir kör dövüþüdür gidiyor. Bürokrasi halkýn deðiþim taleplerini görmezden geliyor ve “Tek Hakikat”in yeryüzündeki gölgesi gibi davranýyor. Ýtaat devri bitti. Zaman diyalog zamaný. Ötekinin sesinin de senin sesin kadar deðerli þeyler söyleyebileceðini teslim etmen gerek. Sevgili buyurgan ses! Belki de sen yanýlýyorsundur. Biraz konuþmaya ne dersin?
RADÝKAL EMPATÝ
“Seninle ayný durumu yaþamýþým gibi, ýstýrabýný anlýyorum”. Radikal empatinin kilit cümlesi bu. Geçtiðimiz çaðýn bilge Musevi âlimi Martin Buber, þöyle yazmýþtý: “Ýnsan benliðinin en içteki geliþimi, pek çoklarýnýn zannettiði gibi kendimizle kurduðumuz iliþkiyle olmaz. Öteki tarafýndan mevcut kýlýnmakla ve onun tarafýndan mevcut kýlýndýðýmýzý bilmekle olur”. Mevcut kýlýnmakla geçerlenmiþ oluruz. Ötekinin geçerlenmesi için iliþkinin öte yanýnýn tam olarak yaþanmasý gerekir ki onun ne hissettiðini, bildiðini ve düþündüðünü hayâl edebileyim. Onu içeri almakla onunla aramdaki mesafeyi yok etmiyorum. Onun biricikliðini, benden farklýlýðýný, özgeliðini teslim ediyorum. Onun hayatýyla biricikliði, birliði ve bütünlüðü içinde karþýlaþmayý göze alýyorum. Diyalog iþte böyle bir þey, karþýlaþtýðým kiþinin baþkalýðýna bütün kalbimi açýyorum. Beri yanda monolog, onunla konuþsam bile onun sadece benim yaþantýmýn bir parçasý olarak var olmasýna izin vermem anlamýna geliyor. Eðer öteki sadece benim bir parçam olarak var olacaksa, insanlarýn dünyasý arasýndaki iliþki bir oyun ve diyalog, boþ bir kurgudan ibaret demektir. Gerçek bir iliþki kurmak istiyorsak birbirimize bir mesafeden bakacak ve her birimiz diðerini baðýmsýz olarak göreceðiz. Benliðin özü ve anlamý, karþýlýklý iliþkidir. Beni varlýða çaðýran sensin, seni varlýða çaðýran da benim. Beni olduðum o biricik kiþi olarak kabul ettiðinde ve benimle kendi biricikliðin içinde karþýlaþtýðýnda, ikimiz birbirimizi teyit ederiz. Hayýr, birbirimiz için rol modeli deðiliz, olmaya çaðýrýldýðýmýz biricik kiþileriz. Aramýzdaki mesafeye köprüler kurup devamlý bir iliþki içine girerek “aramýz”ý yapýyor ve bizi kuvvetlendiriyoruz.
KONUÞMAKLA ÞÝFA BULMAK
Onunla buluþmaya gittiðimizde, kendi merkezimizi, kiþisel özümüzü yitirecek deðiliz. Onun gözüyle gördüðümüzde ve onun tarafýndan yaþadýðýmýzda, iliþkiyi kendi tarafýmýzdan yaþama imkânýný elden býrakmýþ olmuyoruz. Ötekinin öfkesini biz de öfkeli olduðumuz için daha iyi anlamayýz, çünkü onun öfkesi bizden tamamýyla farklý biçimlerde olabilir. Levinas’a uðrayacak olursak, “Ötekinin baþkalýðý/ötekiliði tam mânâsýyla anlaþýlamaz”. Ama þunu yapabiliriz: Ötekiyle birlikte, burada ve þimdi acý çekebiliriz. Bu ýstýrap ayinine, o acý en çok bizim ruhumuzu daðlýyormuþçasýna katýlabiliriz. Onun yüzü, beni doðruyu konuþmaya çaðýrýyor. Onun yüzü, yüreðime dokunuyor. Ben bu çaðrýnýn ulaþtýðý ilk kiþiyim. Ben bu neþidenin ruhunu yaktýðý tek kiþiyim. Varlýðýmýn hesabýný vermem gerek. “Ben sadece mesul olduðum ölçüde benim”. Seni iyileþtirmeye çabalarken ben de iyileþiyorum. Senin melal ve acýný, benliðimi adeta yok ederek üzerime alýyorum, senin ruhunla kuþanýyor, seni anlamak istiyorum.
Türkiye yaralarýný ancak iliþkiyle onarabilir. Bir sorumluluk ahlâkýyla. Aslolanýn iliþki olduðunu, diyalog olduðunu tekrar ederek. Ötekiyle birlikte acý çekmenin, insanýn içini kanatacak kadar zor ahlâkýyla. Ötekiyle derin ve “sürdürülebilir” bir psikolojik temas kurmanýn ahlâkýyla. Otoriterliðin yaraladýðý ruhlar, gönül istiyor ki baþka türlü bir otoriterliðe savrulmasýn. Ancak yaralanmýþ birisi ötekine gerçek anlamda þifa verebilir.
Ýnsanda her zaman umut vardýr. Kýzmaya, baðýrmaya gerek yok. Otorite monolog isteyedursun, toplumun dip akýntýlarý birbiriyle konuþmaya baþladýðýnda, birbirine aktýðýnda, insanýn bütün hikâyesinin buluþma ve karþýlaþmadan ibaret olduðunu fark ettiðinde, bir þeyler deðiþecektir. Muhtaç olduðumuz kudret, insanýn asil yaratýlýþýnda mevcuttur.