Siret Ansiklopedisi
Pages: 1
Miras Hukuku By: saniyenur Date: 15 Haziran 2012, 19:28:06
MÝRAS HUKUKU

Miras Hukuku toplumda görülebilecek eþit­sizlikleri azaltmakta önemli bir rol oynar. Dr. Keynes, Taussing ve Irving Fisher gibi tanýn­mýþ ekonomistler bile âdil olmayan miras sis­teminin, toplumdaki eþitsizliðin önemli bir se­bebi olduðunda müttefiktirler. Taussing'e göre miras, toplumda gerçekten çok büyük etkilere sahiptir; zengin ve fakir arasýndaki sürekli uçurumu daha da geniþletir. Bu yüzden miras hukukunun, cemiyet içerisinde varlýðýn daðýlý­mýnda eþitlik ve adaleti saðlayacak þekilde düzeltilmesi gereklidir. ('Principles', c.II, sh. 246).

Ýslam Miras Hukuku, servetin gerek birkaç el­de toplanmasýný önleyecek, gerekse toplumun daha geniþ bir parçasýna yayýlmasýný saðlaya­cak güçlü ve etkili tedbirlere sahiptir. Ýslam Miras Hukuku'nun büyüklüðü ve kullanýþlýlýðý önde gelen Ýslam düþmanlarýnca bile kabul edilmiþtir. Dr. Ramsey kitabýnda, Ýslam Miras Hukuku'nun medeni dünyaca bilinenlerden daha makul, daha mükemmel prensiplere da­yandýðýný yazar. ('Mohammaden Lav/, sh. 1).

Ýslam Miras Hukuku'na göre, vefat eden kiþi­nin mal varlýðý öncelikle oðullan, kýzlarý, er­kek ve kýz kardeþler gibi yakýnlarýný içine alan akrabalarý arasýnda paylaþtýrýlýr. Þayet miras­çýsý olmayan bir erkek (ya da kadýn) vefat ederse o kiþinin varlýðý bütün vatandaþlarýn eþit bir þekilde faydalanabilmesi için devletçe alýkonur. Gerçekte, miras hukukunun gayesi servetin daðýlmasýný daha da yaygýnlaþtýrmak ve herhangi bir noktada toplanmasýný önle­mektir. Miras hukuku Nisa Suresi'nde açýk­lanmýþtýr.

Kadýn ve Erkeðin Hisseleri: "Anne ve baba ile akrabanýn býraktýklarýndan erkekler için bir pay vardýr; anne ve baba ile akrabalarýn býrak­týklarýndan kadýnlar için de bir pay vardýr. Gerek azýndan gerek çoðundan., bîr hisse ayrýlmýþtýr." (4:7).  

Bu ayet-i kerimede ortaya konan prensip Ýs­lam Miras Hukuku'nun temelidir. Geride býra­kýlan varlýðýn hepsi hiçbir zaman büyük erkek çocuðuna gitmez; çocuklar ve yakýn akraba­lar, bunlarýn yokluðunda uzak akrabalar, ister erkek olsun isterse kadýn, hukuki varislerdir. Servetin küçük parçalara bölünmesini esas alarak bu prensibe ne tür itiraz yapýlacak olur­sa olsun, islam'ýn oluþturmaya çalýþtýðý sosyal sistem ve insanýn kardeþliði genel ilkeleriyle bu kuralýn uyum halmde olduðunda en ufak bir þüphe yoktur.

"Yukarýdaki ayet-i kerime miras hususunda beþ hukuki düzenlemeyi kapsar. Birincisi; hem kadýnlarýn hem de erkeklerin mirasta his­seleri olmasýdýr. Ýkincisi; ne kadar cüz'i veya ehemmiyetsiz olursa olsun miras bütün varis­ler arasýnda paylaþtýnlmalýdýr. Üçüncüsü; ayet bu kuralýn menkul (nakledilebilen) yahut gay­rimenkul (nakledilemeyen), tarýmsal yahut en­düstriyel her tür mal için geçerli olduðuna de­lalet eder. Dördüncüsü; veraset hakkýnýn an­cak vefat edenin ardýnda mal býrakmasý halin­de geçerli olduðunu gösterir. Beþincisi; ayete göre yakýn akrabalar (asabe ) hayatta iken uzak akrabalarýn (zevi'l erham ) mirasta hak­larý olmadýðý açýktýr." ('The Meaning of the Qur'an, c. I).

Oðul ve Kýzlarýn Hisseleri: Vefat eden kiþi­nin evlatlarýnýn hisseleri þu ifadelerle belirlen­miþtir:

"Allah, çocuklarýnýzýn alacaðý miras) hakkýn­da, erkeðe iki kadýnýn hissesi kadarým tavsiye eder. Eðer onlar ikiden fazla kadýn iseler (ölü­nün) geride býraktýðýnýn üçte ikisi onlarýndýr. Kadýn bir tek ise, bu durumda yarýsý onun­dur." (4: 11).

Burada kadýn, kýz çocuðu anlamýndadýr. Kýz çocuklarý tek varis iseler mirasýn üçte Ýkisi on­larýn hakkýdýr. Ýkiden fazla kýz çocuðu için be­lirlenen üçte ikilik pay kýz çocuklarý iki iken de aynen geçerlidir. Söz konusu tek bir kýz çocuðu ise terekenin yansýný alýr.

Ana-Babamn Hisseleri: Murisin anne ve ba­basýnýn da mirastan bir paylan vardýr. Onlarýn hisseleri þu ifadelerle tavsif edilmiþtir:

"(Ölenin) bir çocuðu varsa, geriye býrakýlanda anne ve babadan her birinin altýda bir hissesi vardýr. Çocuðu olmayýp da anne ve baba ona varis ise, bu durumda annesine üçte bir düþer. Þayet kardeþler varsa, anasýnýn payý altýda bir­dir. (Bu hükümler, ölenin) yapacaðý vasiyet­ten ya da borcundan sonradýr. Babalarýnýz ve oðullarýnýzdan hangisinin fayda bakýmýndan size daha yakýn olduðunu bilemezsiniz. (Bun­lar) Allah'tan bir farzdýr. Þüphesiz Allah, bi­lendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (4:11).

Bu ikinci hal, vefat eden þahsýn ebeveyninin sað olduðu durumda feraiz meselesine temas eder. Bu durumda ilk olarak ebeveyn kendile­rine ait olan hisselerini alýrlar, kalaný -varsa-murîsin çocuklarýna gider, çocuklarýn yoklu­ðunda ebeveynin hisseleri artar. Ancak mûrî-sin kardeþleri varsa, anne aynen murisin ço­cuklarýnýn varlýðýnda alacaðý hisse kadarýný alýr. Vasiyet ve borçlarýn her halükârda varis­lerin hisselerine göre öncelik kazandýðýna dik­kat edilmelidir.

Hanýmýn Hissesi: Kadýn, ölen kocasýnýn tere­kesinden þu ifadelerle belirlenen bir hisse alýr:

"Sizin çocuðunuz yoksa, geriye býraktýklarý­nýzdan dörtte biri onlarýndýr, çocuðunuz varsa -yapacaðýnýz vasiyetten ve borçtan sonra- geriye býraktýklarýnýzdan sekizde biri onlarýn­dýr." (4: 12).

Bu Üçüncü hal, ölenin, arkasýnda çocuklu ya­hut çocuksuz bir haným býraktýðý durumla Ýlgi­lidir. Ebeveynin durumunda olduðu gibi zev­ce kendi hissesini alýp artan kýsmý çocuklara kalýr.

Kocanýn Hissesi: Koçanýnda Ölen hanýmýnýn mal varlýðýnda bir payý vardýr. Bu pay þu ifa­delerle ortaya konmuþtur:

"Eþlerinizin çocuklarý yoksa geride býraktýkla­rýnýn yarýsý sizindir. Þayet çocuklarý varsa -onunla yapacaklarý vasiyetten ya da borçtan sonra- býraktýklarýnýn dörtte biri sizindir." (4:12). Bu dördüncü hal, merhumun arkasýnda çocuklu yahut çocuksuz bir zevç býraktýðý duruma temas eder. Ebeveyn ve han da olduðu gibi zevç hissesini alýr tereke çocuklara aittir.              

Kelale'nin Mirasý: Kelale ebeveyni çocuklarý olmayan kimsedir. Hakiki kelimesi ýký anlam taþýr. Hem -ebeveyni olmasýn- çocuðu olmayan anlamýnda ne çocuðu, ne de ebeveyni olan Kelaleden miras alacak olanlarýn aþaðýdaki gibi belirlenmiþtir.

Kelale'nin Kýzkardeþi: Þayet kelale bir ya da ýký kýz kardeþe sahipse bunlarýn hisseleri þu ayetle tesbit edilmiþtir:

"Ölen kiþinin çocuðu yok da kýz kardeþi var­sa, geride býraktýklarýnýn yansý kýz kardeþinindir. Fakat kendisi, (Ölen) kýzkardeþinin çocu­ðu yoksa onun mirasýný (tamamen) alýr. Eðer kýz kardeþi iki ise, geride býraktýklarýnýn üçte ikisi onlarýndýr." (4:176).

Bu Kelale'nin mirasýyla ilgili ilk haldir. Þayet kelale arkasýnda bir kýz kardeþ býrakmýþsa te­rekenin yansýný alýr, iki kýz kardeþ söz konusu ise terekenin Üçte ikisini miras olarak alýrlar.

Kelale'nin Erkek Kardeþlen: Kelale bir erkek veya kýz kardeþe sahipse aþaðýdaki ayet-i keri­mede ifade edildiði üzere her biri terekenin al­týda birini alacaktýr.

"Mirasý aranan erkek ya da kadýn, evladý ve ana-babasý olmayan bir kimse olup da onun erkek veya kýz kardeþi bulunursa onlardan her biri için altýda biri vardýr. Eðer bundan fazla iseler -kendisiyle yapýlan vasiyetten ya da za­rar verici olmayan borçtan sonra- üçte t onlar ortaktýrlar. Bu size Allah'tan bir vasiyet-tir. Allah bilendir, (kullarýna) yumuþak olan­dýr." (4: 12).

Bu da kelale mirasýyla ilgili ikinci hâldin Ve­fat edenin erkek veya kýz terekenin altýda birini bacaklar; þay den fazla iseler kendilerine düþen tereK üçte birini paylaþacaklardýr.

Servetin Dað.lmýý: de (4:12) "zarar vencý bulunmasýnýn hayli manidar olduðu belirtil­melidir. Çocuk sahibi olmayanlarýn durumun­da görüldüðü gibi, mal ve mülklerin gereksiz borçlara gömülmesi, hatta üzerinde akitleþti-rilmemiþ borçlarýn bile kabul edilmesi ve hu­kuki varislere birþey býrakmayacak vasiyetler­de bulunulmasý muhtemeldir. "Zarar verici ol­mayan" ifadesi bu tür durumlarda vasiyet ve borçlarýn meþru varislerin haklarýna zarar ver­meyeceðini açýða kavuþturmak için kullanýl­mýþtýr. Vefat eden þahsýn borçlarýnýn diðer haklar üzerinde Önceliðe sahip olduðuna da ayrýca dikkat edilmelidir. Önce murisin borç­larý ödenmeli, sonra -varsa- mirasýn üçte biri­ne kadar olan baðýþ ve vasiyetler ifa edilmeli­dir. Bu haklar yerine getirildikten sonra tereke yukarýda sayýldýðý üzre meþru varisler arasýn­da bölüþtürülmelidir.

1- Mirasýn paylaþtýnlmasmdaki ilk klavuz prensip, erkeðin hissesinin kadýnýnkinin iki katý olmasýdýr. Bu prensip kusursuz ve adildir, zira ailenin ekonomik sorumluluðu büyük oranda erkeðe düþer." ("The Meaning of the Qur'an, c.I).

2- Þayet vefat eden þahýs geride yalnýzca kýz çocuklarý býrakýrsa bunlar bütün terekenin üç­te ikisini miras olarak alýrlar, üçte birlik kýsým diðer varisler arasýnda paylaþtýrýlýr.

3- Ancak, sadece bir erkek evladý býrakmýþsa ve baþka da bir varis yoksa bu erkek çocuk mirasýn tamamýný alacaktýr. Baþka varislerin bulunmasý durumunda, diðer varislerin hisse­lerinin tevzi edilmesinden sonra arta kalan te­rekeyi alacaktýr.

4- Miras, arkasýnda evlad býrakmýþsa ebevey­ninden her biri altýda bir pay sahibi alacak, ar­kasýnda varis býrakmamýþsa babasý mirasýn üçte ikisini alacaktýr.

5- Vefat eden þahsýn erkek ve kýz kardeþleri varsa annesinin hissesi üçte birden altýda bire inecektir.

6- Borçlarýn ödenmesinin, vasiyetlerin yerine getirilmesine nazaran öncelik sahibi olmasý hususunda fakihler arasýnda tam bir ittifak vardýr.

7- Miras hukuku, özel ailevi konumunu dü­zenlemek amacýyla varsa murisin vasiyeti üz­re terekenin üçte birlik bölümünün kullanýl­masýna izin verip üçte ikilik bölümüyle (veya biraz daha fazlasýyla) ilgili düzenlemeler orta­ya koyar. (2:180).

8- Muris, arkasýnda evlad býrakmýþsa haným yahut hanýmlarý aralarýnda adilane bölüþecek­leri tarzda terekenin sekizde birini, eðer çocuk býrakmamýþsa dörtte birini alýr.

9- Vasiyetler þay.et varislerin meþru haklarýný ihlal ediyorsa zararlý addedilir. Rasulullah mirasla  ilgili  genel kurallarý  þu  sözleriyle açýklamýþtýr:

a- "Hisseleri   ehillerine   ulaþtýrýnýz.   Kalan miktar en yakýn erkek þahsýndýr." (Buhari ve Müslim).

b- "Müslüman kâfire; kâfir de müslümana mirasçý olamaz." (Buhari ve Müslim).

c- "Farklý iki dinin mensuplarý birbirlerine mirasçý olamazlar." (Ebu Davud, Ýbn-i Mace ve Tirmizi).

d- Katile katledilenin mirasýndan bir pay yoktur." (Tirmizi, Ýbn-i Mace).

e- "Kiþi, hür kadýnla yahut cariye ile zina eder de bu zinadan bir çocuk doðarsa, artýk ne o çocuk bir baþkasýna mirasçýdýr, ne de bir baþ­kasý o çocuða." (Tirmizi).

Yakýn Akrabalar: Ýslam Miras Hukuku'na göre her vârisin hissesi onun vefat eden þahýs­la olan akrabalýðý esas alýnarak belirlenir. Ak­rabalýk iliþkisi ne kadar yakýnsa mirastaki pa­yý da o kadar fazladýr. Murise çok yakýn olan erkek (veya kadýn) bu yakýnlýða sahip olma­yan diðerlerine nazaran daha büyük hisseye sahiptir.Nitekim, Hanefi fakihleri vârisleri üç gruba ayýrýrlar:

1- Feraiz Ehli (Ashabu'l feraiz veya Ashabu'l füruz): Bunlar, yukarda zikredildiði üzre, his­seleri Kur'an-ý Kerim tarafýndan tayin edilmiþ þahýslardýr.

2- Baba Yönünden Akrabalar (Asabe): Bun­lar, paylarý Kur'an-J Kerim'de belirlenmiþ, an­cak ikinci derecede hýsýmlýk sahibi kimseler­dir. Ashabu'l furuz (farz ehli)'un hisseleri sýra­sýyla ödendikten sonra artan bunlar arasýnda paylaþtýrýlýr.  Þayet birinci  dereceden hýsým (Ashabu'l feraiz) yoksa bütün miras bu akra­balar arasýnda bölünür.

3- Üçüncü Dereceden Hýsýmlar (Zevi'l Er-ham): Bunlar, ilk iki gruptan varisin bulunma­dýðý durumlarda murisin terekesini miras ola­rak alanlardýr. Bu tür akrabalara misal, murise nisbeten kýzýn oðlu, kýzkardeþin oðlu, annenin annesi... vd. gösterilebilir.

Ýslam Miras Hukuku'nun en önemli prensiple­ri aþaðýda özetlenmiþtir.

1- Hem erkekler hem de kadýnlar mirasta hak sahibidir.

2- Kocaya hanýmýndan, hanýma da kocasýnýn malýndan bir hisse ulaþýr.

3- Her kayýt altýnda ölenin en azýndan sekiz yakýn akrabasý mirasta pay sahibidir.

4- Birinci dereceden hýsým olan bu sekiz va­risle birlikte mirastan faydalanan ikinci ve

üçüncü dereceden hýsýmlar da vardýr.

5- Bunun yanýsýra, her mal varlýðýnýn üçte birlik miktarým mirasýnda pay sahibi olmayan akrabalarýna, dostlarýna, komþularýna, hizmet­çilerine býrakma; halkýn ihtiyaçlarýnýn karþý­lanmasý veya kamu hizmetinde kullanýlmasý için teberru etme hakkýna sahiptir.

6- Vefat eden fertle ayný yerleþim bölgesinde yaþayan yetim ve yoksullara da murisin mal varlýðýndan bir miktar verilir.

7- Son olarak, arkasýnda nesil aðacýnda aþaðý ve yukarý doðru giden bir yakýným býrakma­dan vefat eden þahsýn mal varlýðý, Rasulullah @'m devrinden beri yapýlarak kurumlaþan uy­gulama mucibince toplumun ortak menfaati için devletçe alýkonur.  Mikdam b.  Ma'di-kerb'in rivayetine göre Rasulullah, "Ben her mümine kendi nefsinden daha yakýným.

Geride ödenecek bir borç yahut geçindirilecek bîr çocuk býrakýrsa bize aittir. Ancak bir ser­vet býrakýrsa o varislerin indir. Ben mirasçýsý olmayanýn mirasçýsýyým; onun varlýðýný miras edinir, onun yükümlülüklerini yerine getiri­rim" buyurmuþtur. (Buhari ve Müslim).

Rasulullah'ýn bir hadisine uygun olarak Ýs­lam Devleti varis býrakmayan þahsýn mirasýný alýkor. Ýslam Miras Hukuku çok ötelere uza­nan etkilere sahip gözükmektedir. Servetin birkaç sermayedarýn elinde toplanmasýna izin vermeyip daha geniþ bir kitleye mal olmasýna gerek daðýlým, gerekse sirkülasyon (dolaþým) yönünden yardým eder. Bu hukuk gerçekte vefat eden þahsýn varlýðýný (yakýn ve uzak ak­rabalarý, yoksul komþularý gibi) onlarca insan arasýnda daðýtarak birkaç nesilde kapitalist sistemin sadece bellirli ellerde tuttuðu serve­tin toplumda dolaþýmýný saðlar. Bu hukuk gerçekte verat eden þahsýn varlýðýný (ya­kýn ve uzak akrabalarý, yoksul komþularý gibi) onlarca insan arasýnda daðýtarak birkaç nesil­de kapitalist sistemin belli baþlý temellerini kökünden söküp atar.

Zekat: Zekat, servetin insanlar arasýnda daðý­lýmýný saðlamak amacýyla Ýslam Devleti tara­fýndan uygulanan ikinci meþru tedbirdir. Ze­kat zengin müslümanlardan toplanýp fakirlere harcanan mecburi bir tarhtýr. Fýkýh terminolojisinde zekat, belirli bir miktardan fazla serve­te sahip her müslümanin üzerine farz olan maddi yardýmdýr. O, devletçe toplanýp daðýtý­lan organize bir hayýrdýr.

Nitekim zekat, zenginlerin dini bir yükümlü­lükleri olup namazdan hemen sonra ikinci öneme haiz ibadet olarak deðerlendirilir. Kur'an-ý Kerim zekatýn ödenmesi hususunda önemle durur. Her ne zaman Müslümanlardan namazlarýný düzenli olarak ikame etmeleri is­tense yanýsýra zekatý ödemeleri de emredilir. Tevbe Suresinde: Müslümanlara namazlarýný ikâme edip zekâtlarým ödemeleri þu ifadelerle anlatýlýr:

"Allah'ýn mescitlerini, yalnýzca Allah'a ve Ahiret gününe iman eden, namazýný dosdoðru kýlan, zekatýný veren ve Allah'tan baþkasýndan korkmayanlar onarabilir." (9:18).

Bakara Suresi'nde: "Namazý dosdoðru kýlýn, zekatý verin ve rükû edenlerle sizde rükû edin." (2:43) buyurulur.

Yine Bakara Suresi'nde, gerçek müminlerin baþlýca iki görevi þu ifadelerle belirlenir: "Ki onlar, gaybe inanýrlar, namazý dosdoðru kýlar­lar ve kendilerine rýzýk olarak verdiklerimiz­den infak ederler." (2:3)."Namazý ikame edip zekatý verenler" sözüyle tanýmlanan gerçek müslümamn bu iki asli görevi Kur'an-ý Ke-rim'de defalarca tekrarlanýr.

"Zekatýn esas amacý, ülkede tek bir Ýhtiyaç sa­hibi kalmayacak tarzda mahrum ve yoksulla­rýn ihtiyaçlarýný karþýlamaktýr. Zenginlerden toplanýp fakirlere harcanmasý yüzünden top­lumda servetin yaygýnlaþmasýna yardým eder. Kendi ihtiyaçlarýndan fazlasýna sahip olanlar ümmetin zekat fonuna baðýþta bulunurlar, bu fondan da ihtiyaçlarýndan daha azma sahip olanlara yardým edilir.

Servetin Yýðýlmasý: Topladýklarý serveti istif eden kiþiler toplumun gerçek düþmanlarýdýr. Hakikatte onlar endüstrinin damarlarýný sýkýþ­týrýp týkarlar, bu yüzden de ülkenin geliþmesi­ni ve ilerlemesini önlerler. Onlarýn serveti kendilerinin olduðu kadar toplumun da yararý uðruna daha çok mal üretmekte kullanýlabilir.

Servetin stok edilmesinden kaynaklanan kötü­lüklere çare bulmak amacýyla Ýslam, malýn bu tarzda toplanmasýný yasaklamýþtýr. Kur'an-ý Kerim istifçiliði þu ifadelerle mahkûm eder:

"Allah'ýn, bol ihsanýndan kendilerine verdiði þeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayýrlý olduðunu sanmasýnlar. Hayýr; bu, onlar için serdir; kýyamet günü, cimrilik etmeleriyle tasmalandýrýlacaklardýr." (3: 180).

Sonra Tevbe Suresi'nde istifçiler þu sözlerle uyarýlýr:

"Altýný ve gümüþü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar ise, onlara da acýkiý bir azabý müjdele. Bunlarýn üzerlerinin cehennem ate­þinde kýzdmlacaðý gün, onlarýn alýnlarý, bö­ðürleri ve sýrtlan bunlarla daðlanacak (ve:) 'Ýþte bu, kendileriniz için yiðýp-sakladýklarýmzdýr; yýðýp-sakladýklarýnýzý tadýn' (denile­cek)." (9:34-35).

Zekatlarýný ödeyip görevlerini tamamlamýþ ol­duklarýna inanarak hoþnut olanlar Kur'an-ý Kerim'in bu ayetlerini dikkatle okuyup düþün­meli ve bu borçlarým ödemelerinin topluma olan diðer yükümlülüklerini ortadan kaldýrmayacaðýný idrak etmelidirler. Yukarýdaki ayeti kerimede harcamak yerine altýn ve gü­müþü istif edenlere uyarý vardýr. Malýn çekici­liði yüzünden varlýðý biriktirmemek, istif et­memek, yahut gömmemek -ister kendi, isterse toplumun iyiliði için olsun- onu kullanmakla emrolunm uslardýr.

"Serveti suistimal edenlerin uðrayacaðý cezayý -zira bu kötü kullaným, Allah'ýn Hükmü'ne karþý yapýlmýþ herhangi bir itaatsizlik türü ka­dar günahtýr- tasvir etmek için burada çok çar­pýcý bir mecaz kullanýlmýþtýr. Bizzat kötü kul­lanýlan zenginlik bize karþý þahitlik yapacak­týr. Cehennem ateþinin ýsýsýný daha da arttýr­mak için ýsýtýlacak olan, altýn ve gümüþ serve­ti güzel þeyler yapmanýn sadece bir vasýtasý olarak görmek yerine bizzat kendisinin hayýrlý olduðunu düþünen zihnimizde yankýlanarak alnýmýzý daðlayacak; tamahýn gerçekte mem­nuniyet oluþturmadýðýný ispatlayarak böðürle­rimizi (tamahýn merkezi) daðlayacak; muh-kemliðimizi ve gücümüzü arttýrmýþ olan ser­vetin yanlýþ kullanýmla bunlarý yokedebileceðimizi gösterecek tarzda saðlamlýk ve gücün kaynaðý sýrtýmýzý daðlayacaktýr." (A. Yusuf Ali; 'The Holy Qur'an', sh. 449-450).

Servet istifçileri yine þu ifadelerle ikaz edilir­ler:

"Arkadan çekiþtirip duran, kaþ-göz hareketle­riyle alay eden kiþinin vay haline; ki o, mal yýðýp biriktiren ve onu saydýkça sayandýr. Gerçekten malýnýn kendisini ebedi kýlacaðýný sanmaktadýr. Hayýr; andolsun o, "hutame"ye atýlacaktýr," (104: 1-4).

Ve Leyi Suresi'nde: "Kim de cimrilik eder, kendini müstaðni (zengin ve baþkalarýna karþý baðýmsýz) görürse, ve en güzel olaný da yalan sayarsa, biz de ona en zorlu olaný (azaba uðra­masýný)  kolaylaþtýracaðýz.  Kendisi  (çukura) düþtüðü zaman malý ona hiç bir fayda saðla­maz." (92: 8-11).

"Þeytan burada üç özelliðiyle ayirdedilmiþtir:

1- Bencillik, hýrs (açgözlülük) ve diðerlerinin haklarýný inkâr,

2- Kibir ve müstaðni olduðunu kabul etme,

3- Garazý sebebiyle Hakký kabul etmeme ve­ya güzelliðin olduðu yeri çirkin görme.

Bu tür fertlerin düþüþü ve aþaðýlaþmasý her ge­çen gün hýz kazanýr; sonlan sefillikten baþka birþey deðildir. Övündükleri mal ve mülkleri yahut kendine güvenleri nerede kalacak? Ke­za ne bu dünyada yýðdýklarý servetin kýyamet gününde bir faydasý olacak, ne de sahip ol­duklarý maddi üstünlükleri kendileri için ruh­lar alemine bir kazanç taþýyacaktýr. Hesaba katýlacak olan hakka uygun ve dürüst bir ha­yat, Allah'ýn tüm yarattýklarýna iyilik yapmak­la geçirilmiþ bir ömürdür." (The Holy Qur'an, sh. 1747, açýklama notu:6165). Servet istifçisi yalnýzca âhiret hayatýnda manevi saadeti kay­betmekle kalmayacak, kazanç getirmeyece­ðinden bu dünyada da servetin faydalarýndan mahrum olacaktýr. Dahasý, varlýðýný devam et­tirmek için gerekli olan yeterli kapitali bula­mamasý nedeniyle çürüyüp bozulan ve ölen toplumun sefalet ve ýstýrabýný da paylaþmak zorunda kalacaktýr.

Savurganlýk: Ýslam, zengin Ýnsanlarýn lükse kapýlmalarýna yardýmcý olan bütün boþ ve ge­reksiz harcamalarý yasaklamýþtýr. Bu saðlýksýz davranýþlar þu ifadelerle mahkûm edilmiþtir:

"Akrabaya hakkýný ver, yoksula ve yolda kal­mýþa da. Ýsraf edip de saçýp-savurma. Çünkü saçýp-savuranlar, þeytanýn kardeþleri olmuþ­lardýr; þeytan ise Rabbine karþý nankördür." (17: 26-27). Bu ayet-i kerimede müsrifler, Al­lah'ýn kendi lütfundan verdiði mallarý saçýp-savurarak eritip bitirdikleri için þeytanýn kar­deþleri olarak isimlendirilmektedirler. "Ürün verdiðinde ürününden yiyin ve hasad günü de hakkýný verin; israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." (6: 141). Bu cihetle, Al-T^h'ýn   nimetlerini   kötüye   kullanarak   israf

edenler Allah'ýn rahmet ye inayetinden de mahrum kalacaktýr. Keza Ýslam Devleti; ser­vetini saçýp-savuran kiþilerin bütün mal-mülkünü kendi kontrolü altýna alarak idare etme­ye yetkili kýlýnmýþtýr.

Ýslam, ahlakî veya sosyal yaralanmalara yol açacak bütün harcama metodlarmý yasakla­mýþtýr. "Servetinizi kumar oynayarak boþu bo­þuna ziyan edemezsiniz; içki içemezsiniz; fu-huþa ram olamazsýnýz; paranýzý ifsad eden müzik uðruna heba edemezsiniz; -kadýnlar müstesna- ipek elbiseler giyinemezsiniz, altýn ziynet eþyalarý ve mücevher takmamazsmýz; evlerinizi suret ve heykellerle süsleyemezsi-niz. Kýsacasý Ýslam, servetin büyük bölümü­nün lüks ve müptelalýk uðruna harcanmasýna yol açacak bütün kapýlan kapatmýþtýr." (Ebu'l A'la Mevdudi, 'Economic Problem of Mân and its Islamic Solution', sh. 50).

Ýslam, bu sýnýrlandýrmalan insanlann israfa kapýlmadan refah ve huzur dolu ortalama bir hayat sürdürebilmeleri için ortaya koymuþtur. Þimdi müsrifane harcamalan sýrasýyla müta­laa edelim.

a- Alkollü Ýçkiler ve Kumar: Alkollü içki­ler ve kumann her türü Ýslam'da yasaklanmýþ­týr. Ýçki ve kumar bu dünyadaki pek çok kötü­lüðün temel nedenidir. Diðer kötülüklerin ya­ný sýra insanlarý israf, savurganlýk ve lükse teþvik ederler. Menedici emir þu ifadelerle be­yan edilmiþtir:

"Ey iman edenler; içki, kumar, dikili taþlar ve fal oklarý ancak þeytanýn iþlerinden olan pis­liklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçýnýn; umulur ki kurtuluþa erersiniz. Gerçekten þeytan, içki ve kumarla aranýza düþmanlýk ve kin düþür­mek; sizi Allah'ý anmaktan ve namazdan da alýkoymak ister. Artýk vazgeçtiniz, deðil mi?' (5: 90-91).

Yukandaki ayet-i kerimede içki ve kumar "aranýzdaki düþmanlýk ve kin"in sebebi olarak ilan edilmiþtir. Birbirine karþý düþmanlýk ve nefret duygularýyla dolu fertlerden oluþan bir toplum asla baþanlý olamaz. Bu tür toplumlar­da karþýt gruplar arasýnda toplumu helaka götüren sürekli ihtilaf ve sürtüþme vardýr, tfu toplumsal lekelerin kötülükleri karþýsýnda Rasulullah, içki ve kumarla doðrudan ya da dolaylý ilgili bütün mallarýn ticaretini yasakla­mýþtýr. Hz. Aiþe'ye göre, "Bakara Suresi'nin içkiden men eden son ayetleri nazil olduðun­da Rasulullah içki alým-satmýmý da yasak­lamýþtýr." Mekke'de iken Hatem'ül Enbiya'nýn "Allah ve Rasulü içki alýþveriþini yasaklamýþ­týr" buyurduðunu Câbir rivayet eder. (Buhari).

b- Altýn ve Gümüþ Kaplarýn Kullanýmý:

Altýn ve gümüþ ziynetler erkeklere menedil-miþken, altýn ve gümüþ kaplarýn kullanýmý hem kadýn hem de erkek bütün müslümanlara yasaklanmýþtýr. Þüphesiz, kýymetli madenler­den yapýlmýþ kaplarýn kullanýmý, Ýslam'da müsade edilmemiþ olan aþýn lüks için bir iþtiyaký yansýtýr. Yanýsýra, ülkede saðlýksýz ve zararlý endüstrilerin geliþmesini muhtemelen tahrik edecek, ayný zamanda sýhhatli ve faydalý en­düstrilerin geliþmesini engelleyecektir. Kýy­metli metallerin bu þekilde ekonomiye ters kullanýlýþý ülkenin servetinin büyük kýsmýnýn gömülmesine yol açacak ve verimli kullaným­larýndan ülke mahrum kalacaktýr. Bu yüzden bu madenlerin ekonomiye ters ve verimsiz alanlara akmasýný önlemek gereklidir.

Ümmü Seleme'nin rivayetine göre Rasulullah, "Kim altýn ve gümüþ kaplardan yer yahut içerse midesini ateþle doldurmuþ olur" buyur­muþtur. (Ebu'l A'la Mevdudi, 'Economic Problem of Man and its Islamic Solution', sh. 50).

Huzeyfe'den nakledilir ki kendisi Rasulullah'ýn, "Altýn ve gümüþ kaplardan içmeyin; bu maddelerden yapýlmýþ kaselerden yemeyin" buyurduðunu iþitmiþtir. (Buhari).

Rasulullah'ýn kendilerine yedi þeyi menet-tiðini ve bunlar arasýnda erkekler için altýn yü­zük ile hem erkek hem de kadýnlar için altýn ve gümüþ kaplarýn olduðunu Berra b. AzÝb nakleder. (Ebu'l A'la Mevdudi, a.g.e).

c- Ýpek ve Ýpekli Elbiselerin Kullanýmý:

ipek ve ipekli giysilerin kullanýmý erkeðe ya­saklanmýþtýr. Bu husus Rasulullah @'ýn hadi­sinde katiyetle ortaya konmuþtur. Huzeyfe,

Peygamber'ýn, "Ýpek yahut ipekli brokar (ipek kabartmalý kumaþ) giyinmeyin" buyur­duðunu rivayet eder. (Buhari). Berâ b. Azib, içerisinde ipek ve ipekli brokarýn da bulundu­ðu yedi þeyi Rasulullah @'m yasakladýðýný nakleder. (Buhari).

d- Eðlence Müptelalýðý: Ýslam, toplumda kötülük ve ahlaksýzlýklara kaynak teþkil ede­cek eðlence kabilinden kumar ve benzeri oyunlara, eðlenceye aþýrý düþkün olmayý ya­saklar. Savurgan harcamalarý teþvik eden ve ahlaksýzlýklarý arttýran her tür þarký ve dansý da yasaklar.

Saðlýksýz Ticaret ve Meslekler: Toplumda servet yönünden eþitsizlik ortaya çýkarmasý veya böyle bir eþitsizliði arttýrmasý muhtemel olan her saðlýksýz iþ Ýslam'da yasaklanmýþtýr. Zararlý mesleklerin baþlýca þekilleri, halka ya­rarlý ve gerekli olan mal ve hizmetlerde spe­külasyon, istifçilik, karaborsa, vurgunculuk ve tekelciliktir.

Spekülasyon: Bu, para veya mal deðiþimi ol­madan gerçekleþtirilen bir ticari kumar çeþidi olup ulusal veya uluslararasý pazarlarda mev­cut mallarýn fiyatlarýndaki suni artýþ veya dü­þüþlerden sorumludur. Bu gereksiz ve zararlý uygulamanýn yokluðunda söz konusu piyasa­larda daha gerçekçi bir denge kurulabilir. Spekülasyon, yani ihtikâr, zengin âvâvereleri çalýþmadan, çabalamadan, bir karþýlýk ödeme­den gelir elde etmeye teþvik ecfen saðlýksýz bir meslek çeþididir. Muhtelif çeþitleri olan Ýhtikârýn Rasulullah @ tarafýndan bütünüyle gaynmeþrû ilân edildiði kesindir. Bu husustaki hadislerden bazýlarý þöyledir: "Kim ki ihtikâr eder, elbette o âsîdir, günahkârdýr" (Müslim); "Tacir nzýklanmýþtýr, muhtekir lanetlenmiþtir" (Ýbni Mâce ve Dârimî); "Her kim, müslütnan-larýn medarý maiþetleri üzerinde ihtikâr ederse, Allah o muhtekire cüzzam illeti ve iflas þeame­ti eriþtirir" (Ýbni Mâce, Beyhakî ve Hâkim); "Her kim kýtlýk ve pahalýlýk kasdýyla halkýn er­zakýný kýrk gün ihtikâr ederse, Allah'ýn ahdü misakindan uzaklaþýr; Allah da ondan beri olur" (Ahmed b. Hanbel ve Hâkim) ve "Muhtekir ne fena bir kuldur: Allah Teâlâ fi­yatlarý ucuzlatýrsa adamýn keyfi kaçar, yüksel­tirse o zaman ferahlar" (Beyhakî).




radyobeyan