Kanaatsizlik Felsefesinin Sefaleti By: hafiza aise Date: 06 Haziran 2012, 11:06:06
Kanaatsizlik Felsefesinin Sefaleti
Berat DEMÝRCÝ • 55. Sayý / TOPLUM
Kanaat ahlâký; zamanýn sonuna deðin üzerine en ufak bir ilaveye ihtiyaç kalmayan “güzel ahlâk”ýn, iktisadî hayattaki uzantýsýdýr, baþka bir þey deðildir. Kanaat ahlâkýndan ve elbette baðýmsýzlýðýn yegâne temeli olan “kanaat ekonomisi”nden, yani “bir lokma bir hýrka”nýn ne anlama geldiðinden habersizlere haber vermekten; unutanlara hatýrlatmaktan baþkaca bir meramým yoktur.
"Bulmaz yemezdir ekseri, erbâb-ý iffetin
Gördük zamânenin nice perhizkârýný"
Nâbî
“Mutlu musun?” gibi bir soruya cevap vermek, mutluluðun resmini çizmekten de zor; zaten parisien bir sorudur; yüzde yüz naylon. Böyle bir soru sorulsa, Türkçeyi çat pat konuþan bir ecnebinin “Ne var ne yok?” demek istediðini ama ancak bu kadar tercüme edebildiðini düþünürüm. “Allah’a þükür!” cevabýný versem, “Mutlu musun?”a cevap olmaz, kafa karýþtýrýr. Çünkü soru daha çok dünyevi; cevap hem dinî, hem dünyevidir. Tek baþýna dünyevi olan bir þey de yok, dinî olan da… Her türlü hal hatýr sualine mukabil verilen “Çok þükür!” cevabý, iki dünyayý birden kavrama þuurudur ki, bu kanaat ahlâkýdýr.
Kanaat ahlâkýna yapýlan taarruzlarýn en azýndan iki yüz yýllýk bir mazisi vardýr; ancak seviye iyice düþmüþtür. Kabaca modernist olarak adlandýrýlan düþünürlerin, kendilerince Batý’nýn yükseliþi karþýsýnda bir çýkýþ, bir cevap aradýklarýný ve kökleriyle de saðlam irtibatlarý olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz. Daha önemlisi ve belki en önemlisi pek çoðunun öncüllerin ahlâki ilkelere sahip ve samimi oluþlarýdýr. Bu meyanda bugün boy gösterenler ise, modern hayat tarzýyla bir hesaplaþmasý, bir derdi olmayan tiplerdir. Sivil kanaat önderleri (SKÖ) ile de temsil edilen neo-modernistler, hiçbir fikrî derinliðe sahip deðildirler; ahlâkî bir kaygý gözetmeksizin cari ekonominin caiz kýldýðý her yolu kendi kâr hanelerini þiþirmek için kullanmadan imtina etmezler. Kaba hatlarýyla bunlara, varlýðý iyice hissedilen saða meyilli orta sýnýflarýn sivrilenleri de denilebilir. Sað ve sol çerçevesinde artýk tereddüde mahal býrakmayan iki hat ortaya çýkmýþtýr; Beyaz Türklerin sol cenahý ve sað cenahý. Hayat ve tüketim tarzý benzerliði giderek beyazlarýn bu iki yakasýný birbirine benzeþtirmektedir. Sað cenahýn sol cenahtaki Beyaz Türkleri geçmiþte ürküten ahlâkî deðerlerden aslýnda yoksun olduðu, çok partili dönem boyunca görebildikleri en kuvvetli iktidar olan, mevcut iktidar zamanýnda ortaya çýkmýþtýr. 28 Þubat süreci, mimarlarýnýn hesap edemediklerinin dýþýnda bir siyasi iktidar doðurmuþtur. Türk demokrasi tarihinin en ciddi çatallaþmasý olan mevcut iktidar; sosyal haritamýzý reel biçimde deðerlendirme imkânýný veren bir turnusol kâðýdýdýr. Sözlerim, iktidarýn böyle bir misyon taþýdýðý iddiasý deðil, manzaranýn bütünü içerisindeki rol ve mevkiini tayin çabasýndan ibarettir.
Liderlerin, seçkinlerin, SKÖ’nin hayatlarý, halkýn davranýþ ve inanç halitasýný derinden etkiler. Yukarýlarda insanlarý “fert baþýna dolar” mihengine vurma ölçüsü; aþaðý katmanlarda “Kaç paralýk adam?” amiyaneliði olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Artýk, Beyaz Türklerin sað cenahýnda çok net bir þekilde “Bir lokma bir hýrka felsefesine karþýyým!” diyen yýðýnlarca zevat var; ama içlerinde “fakirliðim övüncümdür” sözünün yanýndan geçen tek bir fert bile yoktur. Felsefe tarihinde “bir lokma bir hýrka” diye bir akým yok, ama insanlýk tarihinde biricik ve fiilen böyle yaþamýþ bir topluluk var, onlar da dünyanýn görünmez direkleridir; “güzel ahlâk”ýn henüz seviyesine ulaþýlamamýþ tek model ve mektebidirler. Bir toplumda onlara benzemeye çalýþanlarýn varlýðý daima bir umuttur. Hayvan, bir lokma bir hýrka yaþayamaz, ancak insan, tabiata ve diðer insanlara karþý sorumluluk bilinciyle ve tam bir þuur haliyle böyle bir yeterlilik sýnýrýný kendisi için çizebilir. Bu sýnýr, toplum geneli için terbiyevi bir anlam taþýr.
“Çok þükür”, tek baþýna yiðit bir terkiptir; içerisinde varlýða ve yokluða raðmen bir fasih ve sahih duruþu barýndýrýr. Her aðza da yakýþmaz, bu yüzden dikkatli kullanýlmalýdýr. Namus abidesi zengin þükreder, çünkü gücüyle köle satýn alýr ve azad eder; eylediði hakikaten þükürdür. Alýþkanlýk icabý “çok þükür” diyen; bugününü, yarýnýný, torunlarýný, tosunlarýný garantiye almýþ zengin ise hakikatte þükretme liyakatine sahip deðildir. Kanaat ahlâký, varlýk ve yoklukla alâkalý deðil, dünya karþýsýnda geliþtirilen tavýrla alâkalýdýr.
“Bir lokma bir hýrka” ibaresinde altý çizilen “kanaat ahlâký”nýn tembelliði ve aylaklýðý tavsiye ettiðini söyleyenler, hâlâ oryantalistlerin taktik icabý zerk ettiði aþaðýlýk kompleksiyle yaþamaktadýrlar. Akýllara gelmediyse, gözlerden kaçtýysa söyleyelim: Kapitalizmin büyük teorisyenlerinin gösterdiði en önemli hedeflerden biri Osmanlý coðrafyasýnýn pazaryeri haline getirilmesi idi. Onun ahlâkî zemini de “kanaat ahlâký”ný yerden yere vurmaktý, vurdular ve baþardýlar. Türkiye hem makro, hem mikro düzeyde daima ürettiðinden çok tüketmektedir. En zenginlerinin tefeci, “cep to cep”çi olduðu bir ülke ve bir toplumdan bahsediyoruz. Gerici denilecekse, sanki bu memlekette “kanaat ahlâký”na sahip büyük bir çoðunluk varmýþ gibi, “bir lokma bir hýrka” felsefesine(!), yüz elli yýl evvelki iktisatçýlarýn dilekleri doðrultusunda taarruza yeltenenlere denmelidir: Geçti o günler cancaðýzým; ye, iç, israf da et ama bari sus!
Memleket hepten kanaatsiz mi? Elbette hayýr. Bazen bir þehirde bir kiþi de olsa geminin batmamasýný saðlayan abid ve abideler mutlaka vardýr. Bir evvelki Ramazan ayýydý… Yardým derneðinin görevlileri, bir inþaatýn alt katýnda geçici olarak barýnan, “bizim oralar”dan kopmuþ gelmiþ, bir yaþlý kadýnýn kapýsýný çaldýlar. Kadýnýn akþama yiyeceði olmadýðýný konuþmalardan anladýk. Bir oðlu varmýþ, askerden izinli gelmiþ. Delikanlý, eve ekmek getirmek umuduyla dýþarý çýkmýþ. Buna yardým edilmez de kime edilir? Yardým teklif ettiler ve epey de yüklü bir yardým. Aldýklarý cevap þu oldu:
- Oðlum evde deðil, bu yardýmý alýrsam onuru kýrýlýr!
Mutluluðun resmini bilmem ama asaletin resmini çizmek isteyen varsa, boþuna zahmet çekmesin. Göreceli filan deðil, mutlak asalet! Sonradan görmelerin asla anlayamayacaðý ve eriþemeyeceði bir asalet!
Fakirlikle övünebilmek eriþilmesi mümkün olmayan bir kemal noktasýdýr. Fakirliði övmek ise, cehalettir. Kanaat ahlâkýndan ve elbette baðýmsýzlýðýn yegâne temeli olan “kanaat ekonomisi”nden, “bir lokma bir hýrka”nýn ne anlama geldiðinden habersizlere haber vermekten; unutanlara hatýrlatmaktan baþkaca bir meramým da yoktur.
Kanaat ahlâký; zamanýn sonuna deðin üzerine en ufak bir ilaveye ihtiyaç kalmayan “güzel ahlâk”ýn, iktisadî hayattaki uzantýsýdýr, baþka bir þey deðildir. Ýktisatta kalkýnma ve geliþme teorilerinin de sonunun geldiði; artýk esneme teorilerine ihtiyaç zuhur ettiði günlerde yaþýyoruz. Düþünmek yerine týkýnan insan sayýsýnda hýzlý bir artýþ var.
Kanaatimiz olsun, öyle bir zaman ve ortamdayýz.