Diðer Yazýlar
Pages: 1
Silsilemizden Bir Halka: Hindistan By: reyyan Date: 03 Haziran 2012, 00:35:38
Silsilemizden Bir Halka: Hindistan


Abdullah Gökmen | Ocak 2012 | DÝÐER YAZILAR


    Gidip görünce anlýyoruz ki hepimiz biraz Hindistan’dan gelmekteyiz, Hindistan da biraz bizden… Gidince görüyoruz ki ayný selamý alýp veriyoruz, ayný kýbleye yöneliyoruz, ayný kitabý okuyup tedris ediyoruz. Konuþunca anlýyoruz ki onlar bizi özlemiþler, bizler onlarý…

Bir zamanlar bir ucu Endülüs’e diðer ucu Hindistan’a uzanan Ýslâm coðrafyasý, bugün daha parçalý bir durum arz ediyor. O görkemli Ýslâm devletleri ve birbirinin tamamlayýcýsý olan müesseseleri tarihten günümüze yansýyan bir ýþýk misali.

Yaþadýðýmýz þehirlerde bile ne zaman esaslý bir dolaþsak, araþtýrýp okusak gýptayla, hasretle baktýðýmýz bir mazi çýkýyor karþýmýza. Rastladýðýmýz bir cami, medrese, han, çeþme yahut köprü bizi þehirler, kýtalar arasý seyahatlere çýkarýyor. Mesela camiyi kim yaptýrmýþ, hangi alimler burada imamlýk yapmýþ, dersler vermiþ.. Sonra bu alimler nereden gelmiþler, buralarda yetiþen alimler nerelere gitmiþler?.. Uzayýp gidiyor.

Derin köklerin izini sürsek

Özellikle seçmediðimizi belirterek Sivas þehrimizi ele alalým mesela: Meþhur fýkýh alimimiz Ýbn Hümam (1388-1457) Sivaslý bir ailenin çocuðu olarak Mýsýr’da yetiþir. Yine Nakþî Ali Akkirmanî hazretleri Sivas Divriði’den Kýrým’a uzanýr. Þemseddin Sivâsî hazretleri de Sivaslýdýr. Azerbaycan’dan aldýðý irþad halkasýný önce bütün Anadolu’ya, sonra Ýstanbul ve Rumeli’ye ulaþtýrmýþtýr.

Üç isim üzerinden bile kýsa bir dolaþtýðýmýzda dinamik ve kocaman bir coðrafya karþýmýza çýkar. Yine Mevlâna hazretleri Afganistan’dan, Akþemseddin hazretleri Mýsýr’dan, Emir Sultan hazretleri Özbekistan’dan çýkar gelirler. Sadece kendileriyle gelmezler, arkalarýnda kocaman bir Mýsýr, Afganistan, Türkistan getirirler. Altýn Silsile’yi, güzelim kitaplarý getirirler. Þiirler, menkýbeler getirirler. Konduklarý her yer gülistana döner. Konya Maveraünnehir olur, Göynük Kahire olur, Bursa Buhara…

Eðer gitmesek, görmesek, bilmesek bir yanýmýz, tarihimiz, ilmimiz, silsilemiz eksik kalýr.

Osmanlý’nýn büyük velilerinden Karabaþ Veli hazretlerinin oðlu ve halifesi Mustafa Manevî hazretlerinin bir kasidesi vardýr. Bad-ý sabaya, yani sabah yeline seslenir ve Hicaz’dan baþlayarak bütün Ýslâm coðrafyasýna selamlar gönderir. Sabah yeline merkad-i þerifleri ziyaret ettirir, el öptürür, dua ettirir.

Þimdi biz de çýksak yavaþtan. Önce þehrimizi, sonra komþu þehirleri, daha sonra ülkemizi ve komþu ülkeleri, sonra da uçtan uca Ýslâm coðrafyasýný bir dolaþýversek. Buhara-Semerkand arasý gidip gelsek biraz, Basra-Kûfe arasýndaki tatlý çekiþmeye katýlsak, Sultan Mahmud ile Hindistan’a sefere çýksak, Afrika çöllerine Nur’u götürsek, gemileri yakýp Endülüs’e dönmemecesine yönelsek…

Olur ki bu seyahatler fark etmemizi saðlar ya da farkýndaysak bu halimizi pekiþtirir. Bu yüzdendir ki vesileler aramamýz gerekiyor, bazen sorarak, bazen okuyup araþtýrarak. Bazen yola çýkýp birer birer dolaþarak, kapýlarýný çalarak… Böylece vesileler yeni vesilelere kapý aralar, kapalý tuttuðumuz kapýlarýmýz açýlýr.

Þimdi uzak, aslýnda çok yakýn

Bu sözleri, geçtiðimiz aylarda Semerkand Vakfý yöneticilerinin gerçekleþtirdiði Çin ve Hindistan gezisi söyletiyor, söylenmesine vesile oluyor.

Yolculuðun ilk on günü Çin’e ayrýlýyor. Daha önceden aralanmýþ kapýlar daha bir açýlýyor, selamlar muhabbetleri artýrýyor, kardeþliðimiz pekiþiyor.

Sonra Hindistan… Hindistan deyip geçmemek gerekiyor. Ýslâm coðrafyasýnýn münbit topraðý.. Bugün -Hindistan deyince- daha dar bir coðrafyayý içine alsa da, bizim bahsettiðimiz tarih ve kültür derinliði ile Diyar-ý Hind, Pakistan ve Bangladeþ de demektir.

Bu coðrafya, Ýslâm ile ilk asýrlarda tanýþýyor. Sonra Gazneli Mahmud diye bildiðimiz, adý Tabâkâtü’l-Fukahâ’larda geçen büyük fakih Sultan Mahmud’un vesilesiyle Ýslâm’a açýlýyor.

Hindistan… Ýslâm’ýn münbit topraðý… Büyük müfessir Fahreddin Râzî, Þah Veliyullah Dehlevî, Siyalkutî, Muinüddin Çeþtî gibi alimler burada yetiþiyor. Asýrlardýr Hanefî fýkhýnýn temel kaynaklarýndan olan Fetâvâ-yý Hindiyye -ismiyle müsemma- Hind iklimi alimlerinin bizlere hediyesi. Ýlk günlerden bugüne hizmetler devam ediyor. Yakýn zamanýmýzýn alimlerinden M. Yusuf Kandehlevî Ashab-ý Kiram’ýn hayatýný seriyor önümüze. Nedvî gibi alimler, ceddinin yolunu taþýyor günümüze. Allah hepsinden razý olsun.

Sonra adýný saymadýklarýmýz, bilmediklerimiz…

Eðer gitmesek, görmesek, bilmesek bir yanýmýz, tarihimiz, ilmimiz, silsilemiz eksik kalýr dedik ya.. Altýn Silsile hicrî onuncu asýrdan sonraki altýn yýllarýný Hind ikliminde yaþar.

Hâce Yusuf Hemedânî k.s. ile Semerkand ve civarýnda baþlayan yol, Hâcegan ve Nakþibendiyye ile Buhara-Semerkand civarýnda yeþerir, meyve verir. Hâce Muhammed Emkenekî k.s. ile Hindistan’a uzanýr irþad. Muhammed Bâkibillâh hazretleri ile de salar köklerini dört bir yana.

Hind diyarýnda yanan çerað

Emkenekî hazretlerinin Hindistan’a gidiþi sebepsiz deðildir. Nitekim irþadýn üçüncü kuþaðýnda, Onuncu Asrýn Yenileyicisi Ýmam-ý Rabbanî k.s. hazretleri gelir.

Zor zamandýr o zamanlar. Kitaplar yýrtýlmýþ, yakýlmýþtýr. Alimler baský altýnda, Sünnet tahrif edilmiþ.. Zor zamandýr, zindan pencerelerinden ýþýr irþad ýþýðý. Mektup mektup çoðalýr adresler, mektuplarý çoðaltýr adresler…

Sonra zindanlar açýlýr, kapýlar büyür, duvarlar eðilir. Sünnet’in tuðlalarýyla örülür duvarlar. Yol yeniden canlanýr, aydýnlanýr. Bu aydýnlýk uzanýr bütün islâm coðrafyasýna, o günden bugüne.

Sonra Muhammed Masum hazretleri, sonra Mevlâna Seyfeddin, sonra Seyyid Nûr Muhammed Bedâûnî, sonra Mazhar-ý Cân-ý Cânân… ondan da Abdullah Dehlevî.. Allah sýrlarýný mukaddes kýlsýn.

Mevlâna Halid k.s. Irak’tan yola çýkýp Hindistan’a bu zincirin halkalarýna dahil olabilmek için gidiyor. Dehlevî hazretlerinin “Hâlid alacaðýný aldý” müjdesiyle dönüyor. Sonra Osmanlý coðrafyasýný, Kafkasya’yý, Kuzey Afrika’yý ekliyor Altýn Silsile’ye, Hindistan’a…

Gidip görünce anlýyoruz ki hepimiz biraz Hindistan’dan gelmekteyiz, Hindistan da biraz bizden…

Gidince görüyoruz ki ayný selamý alýp veriyoruz, ayný kýbleye yöneliyoruz, ayný kitabý okuyup tedris ediyoruz.
Konuþunca anlýyoruz ki onlar bizi özlemiþler, bizler onlarý…

Semerkand heyeti on küsur gün de Hind ikliminde kalýyor. Sabah yelinin izinde merkad-i þerifleri ziyaret ediyor. Selamlar selamlarý artýrýyor, beraber yapabileceklerimiz konuþuluyor, düþünceler aktarýlýyor. Anlýyoruz ki ayrý gayrý deðiliz, anlýyoruz ki biz bir bedenin uzuvlarýyýz.

Selamlarla, davetlerle, ümitlerle dönülüyor.



Þimdi biz de çýksak yavaþtan. Uçtan uca Ýslâm coðrafyasýný bir dolaþýversek…


radyobeyan