Söyleþi
Pages: 1
Hilmi Yavuz By: hafiza aise Date: 29 Mayýs 2012, 12:27:11
Hilmi Yavuz: Bizim medeniyetimiz yazýya dayanan bir medeniyet
Ýbrahim BARAN • 57. Sayý / SÖYLEÞÝ


Son dönemde ülkemizde kültür ürünlerini konu edinen her tartýþmada sözün gelip “popülerleþme” kavramýna dayandýðýna þahit oluyoruz. Bu kavram þüphesiz bir memnuniyetin deðil, bir rahatsýzlýðýn ifadesi. Çünkü genel kaný, poplaþanýn deðerini kaybettiði, içinin boþaldýðý yönünde. Bu baðlamda, kadim bir kültür ürünü olan kitap da tartýþmalarýn odaðýnda;  kitabýn bizim medeniyetimizde ifade ettiði anlam ve taþýdýðý misyona halel geldiði, þimdilerde onun ticari bir metaya dönüþtüðü, anlam ve deðer kaybýna uðradýðý yönündeki görüþler öne çýkýyor. Peki, bu düþünce ne kadar doðru? Kitabýn popülerleþmesi, ticari bir meta haline gelmesi kitabý gerçekten anlam ve deðer kaybýna uðratýyor mu? Bu sorularýn cevaplarýný ve daha birçok kitap ve edebiyat odaklý güncel tartýþmalarý Bilkent Üniversitesi Öðretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Yavuz ile konuþtuk.

Hilmi Yavuz’a göre kitap ne anlama geliyor?

Kitap bir kere Arapça bir sözcük. Ýsterseniz evvela etimolojisine, kökenine bakalým. Ketebe’den yani yazmaktan geliyor. Yazýlmýþ olan demektir kitap. Dolayýsýyla kitabýn vurgusu yazýlmýþ olmaktadýr, okunmuþ olmakta deðil. O yüzden ben kitabý, etimolojisini eðer doðru okuduysam, yazýlan bir þey olarak kabul ediyorum. Okumanýn da ona tabi olduðunu ve yazmaya göre ikincil, tali bir konumda olduðunu düþünüyorum. Dolayýsýyla mesela bazýlarý çýkýp –ki bunlardan bir tanesi de benim– “Ben kitabý yazýyorum, benim için yazmak mühimdir, bu kitabýn büyük kitleler tarafýndan okunmasý ya da okunmamýþ olmasý beni çok fazla alakadar etmiyor” dememin esbab-ý mucibesi, gerekçesi de budur. Benim için kitabýn yazýlmasý esastýr. Ketebe esastýr. Okunmasý tali bir meseledir. O yüzden “Ben kitabý yazarým, okuyan okur, okumayan okumaz. Okumayanlarýn caný sað olsun, okuyanlarýn da caný sað olsun” diyorum.

Size göre kitabý yazmak, okumaktan daha kýymetli o zaman?

Hiç þüphesiz. Zaten yazmadan okunmaz ki…

Tersinden düþünecek olursak, okumadan da yazýlmýyor.

Gayet tabii.

Aslýnda bunlar birbirini destekleyen iki farklý þey.

Doðru. Ama bir yazar için önce yazmak önemli.

YAZI GÖRSELLÝKTEN ÖNCE GELÝR

Kitabý kültür araçlarý içerisinde deðerli kýlan nedir?


Bir kere kitabýn bu manada kýymeti olup olmadýðý konusunda bir þey söyleyemem. Ama diðer araçlardan farký üzerinde durmak gerekiyor. Kýymeti üzerinde deðil. Çünkü kýymet, deðer hükmü atfetmektir, deðer yargýsýný atfetmektir. Ben böyle bir atýfta bulunmak istemiyorum. Daha objektif bir þekilde kitapla diðer kültür araçlarýnýn farklarýnýn ne olduðunu daha çok tebarüz ettirmek istiyorum. Kitap her þeyden önce dediðim gibi yazýlan bir nesnedir. Kitapta aslolan yazýdýr. Buna karþýlýk diðer kültür araçlarýnda mesela sinemada, televizyonda yazý birincil derecede mühim deðildir. Orada görsellik daha ön plandadýr. Dolayýsýyla kültür araçlarýna atfettiðimiz anlam da neye kýymet verdiðimizle ilgilidir. Aradaki fark birinde yazýnýn, ötekinde görselliðin öne çýkmasýdýr. Siz neye kýymet veriyorsunuz? Diyelim ki siz görselliðe kýymet veriyorsanýz o zaman kitap görsel kültür araçlarýna göre ikinci planda kalýr. Ama benim gibi yazýya ehemmiyet veriyorsanýz, yazýnýn önceliðini düþünüyorsanýz ya da edebiyatý aðýrlýklý olarak yazý merkezli olarak düþünüyorsanýz, o zaman elbette yazý ve kitap diðerlerine göre kýymetlidir. Ama bu kýymet kitaba atfedilen deðer konusunda farklý görüþleri ortaya çýkarýr. Kimine göre görsellik dilidir o ön plana çýkan, kimilerine göre de yazý dili.

Tüketim malzemesi olarak düþünürsek, mesela sinemayý tüketmek kitaba göre daha kolay. Kitap ise daha somut. Elimizde tutuyoruz, altýný çiziyoruz. Bu anlamda kitap bu anlamda diðerlerine nazaran daha deðerli sanki.

Kimileri deðer atfeder, kimileri atfetmez. “Kitap, kendisi dýþýndaki birtakým kültür araçlarýndan daha kýymetlidir” diye mutlak bir þey söylemek mümkün deðil. Bu çok rölatif bir þey. Kimilerine göre öyledir, kimilerine göre deðildir. Ben kendime göre konuþuyorum. Ben yazýya ehemmiyet veriyorum. Resme deðil.

Son dönemde romanlar daha görsel, daha sinemaya dönük bir þekilde yazýlýyor. Kitap reklamlarýnda da görsellik ön plana çýkarýlýyor. Bir kitap hakkýnda “okumadým ama filmini gördüm” diyebiliyoruz. Filmlerin kitaplaþtýrýlmasý da söz konusu. Bu yeni evre hakkýnda ne düþünüyorsunuz?

Tabii ki böyle birtakým deðiþiklikler çaða göre olacaktýr. Mecelle’nin o ünlü hükmünü hatýrlayýnýz, ne diyordu: “Ezmanýn tagayyürü ile ahkâmýn tagayyürü inkâr olunamaz.” Zaman deðiþecek, hükümler de deðiþecek. Zaman deðiþecek, birtakým baþka þeyler de deðiþecek. Dolayýsýyla bunun önüne geçmek mümkün deðil. Benim perspektifim biraz daha muhafazakâr bir perspektif. Belki de yaþýmýn gereði benim bu meselede muhafazakâr olmamý dayatan bir durum var, yaþým gereði böyle bir durum söz konusu olabilir. Ama ben her birinin ayrý kýymeti olduðu düþünüyorum. Yani kitabýn ayrý kýymeti var, sinemanýn ayrý kýymeti var diyelim, televizyon dizilerinin ayrý kýymeti var vesaire. Bunlardan birini ötekine irca etmek, birini ötekine indirgemek hem sinemaya, hem kitaba, hem de televizyon dizilerine bir maluliyet getiriyor. Ben kitabý kitap olarak okumak isterim, mesela bir takým romanlar filmleþtiriliyor. Ben de izliyorum. Ama hiç þüphesiz benim için romanýn kendisi o dizilerden, o filmlerden daha deðerli.

Belki de bu tür kültür malzemelerini birbirinden farklý düþünmek gerekiyor.

Herkesin kendi özerk alaný var. Yani sinemayla da bir roman anlatýlabilir. Veya baþka bir televizyon dizisiyle de anlatýlabilir. Bu bir tercih meselesidir. Ben yapýlmaz demiyorum, yapýlýyor zaten. Yapýlmamalý da demiyorum. Benim tercihim deðil bu.

Yazýlarýnýzda vurguladýðýnýz Doðu-Batý sorunsalý üzerinden ele alýrsak, bizim medeniyetimiz genel olarak görselliðe nazaran sözü daha fazla öne çýkaran bir medeniyet. Kitapla olan ünsiyetimizi böyle okuyabilir miyiz?

Bizim medeniyetimiz aslýnda yazýya dayanan, bir manada yazýlý bir medeniyet. Bir manada deskriptif bir medeniyettir. O yüzden böyle bakýldýðý zaman kitabýn önemi bizim medeniyetimizde görsel olandan daha önce gelir. Kitabýn bir önceliði var, bir kýdemi var diye düþünüyorum.

ÇOK KÝTAP DEÐÝL NÝTELÝKLÝ KÝTAP

Kitabýn bir ticaret malzemesi haline getirilmesi söz konusu. Seri üretim, “pazara göre” kitap basýlmasý bizim algýladýðýmýz manada kitabýn deðerini düþürür mü?


Tabii düþürür. 1990 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Meksikalý yazar Octavio Paz’ýn, bence son derece mühim bir deðerlendirmesi var. Diyor ki: “Çok satan kitaplar edebi eserler deðil, ticari metalardýr.” Ayný denemesinde bu meseleye de þöyle temas ediyor: “Edebiyatýn mantýðýyla piyasanýn mantýðý örtüþmez.” Ben de bu kanaatteyim. Gerçekten bir kitap çok satýlýyorsa, o kitap edebi deðeri dolayýsýyla çok satýlýyor deðildir. Çünkü edebi deðer çok dar ve sýnýrlý bir nitelikli okuyucu kitlesi tarafýndan düþünülen bir þeydir. Dolayýsýyla herkes nitelikli bir okur deðildir. Türkiye’de nitelikli okur sayýsý diyelim ki on bin kiþidir. Nedir nitelikli okurun özellikleri? Bir kere her þeyden evvel çok satanlar listesine bakarak kitap alan kiþi deðildir. Ya da plajda vakit geçirmek için kitap satýn alan insan deðildir. Daha soyut bir ifadeyle söylemem gerekirse, kendisinin dýþýnda baþka birtakým referanslara dayanarak kitap satýn alan insan nitelikli okur deðildir. Komþuda bilmem Hatice Haným bu kitabý okumuþ, “Aa sen de al kardeþ, oku” demiþ, alýp okumuþ. Ya da listeye bakmýþ, çok satanlar listesinde birinci sýrada hangi kitap varsa onu almýþ veya plajda okuyayým diye sýradan bir dükkâna girmiþ, bir kitap seçmiþ… Bunlar nitelikli olmayan okurlarýn özellikleri. Nitelikli okur, kendi edebiyat beðenisine ve edebiyatla olan iliþkisine ve edebiyat donanýmýna bakarak kendisi karar verir. Nitelikli okur seçimi kendisi yapan adamdýr. Baþkasýnýn tavsiyesiyle ya da “Top 10” listelerine, en önemli 10 kitap listesine bakarak satýn alan deðildir. Bunlarýn sayýsý çok azdýr. Dolayýsýyla kitabý bir manada diyalektik olarak bir edebi eser olmaktan çýkarýp bir meta haline dönüþtüren de, okurun nitelikli okur olmaktan çýkýp niteliksiz okura dönüþmesidir. Niteliksiz okurun sayýsýn yüz bindir, iki yüz bindir, üç yüz bindir, oysa nitelikli okurun sayýsý on bin civarýndadýr. Yani dediðim gibi kitabýn edebi eser olmaktan çýkýp ticari metaya dönüþmesi, okurun nitelikli okur olmaktan çýkýp, niteliksiz okura dönüþmesiyle ilgilidir.

Okumayan bir toplum olduðumuz söylenmesine raðmen her geçen gün yeni kitaplarýn basýlmasýný nasýl karþýlýyorsunuz? 

Türkiye’de kitap satýlýyor. Kitabýn satýlmadýðýný söylemek fevkalade yanlýþ olur. Aksi halde insanlarýn bu kadar para kazanýyor olmalarý da herhalde bahis mevzu olmazdý. Kaldý ki Ýstiklal Caddesi’nde kiralar son derece pahalý, Türkiye’nin en mutena caddesi. Mutena caddede büyük bir dükkân kiralamak, büyük bir kitabevi kiralamak, dünyanýn parasý. Ýnsanlar para kazanmasalar kitaptan, kitap satýþýndan para kazanmasalar dükkânlarý niçin kiralamýþ olsunlar, öyle deðil mi? Demek ki kitap satýyor. Bu bir endüstri haline geldi. Bu endüstri kendi yazarýný da üretmeye baþladý. Mesele bu.

Kitabýn çok basýlmasý okunma oranýný tetikliyor mu sizce?

Hiç zannetmiyorum.

Kitap fuarlarý kitabýn metalaþma sürecini hýzlandýrýyor, diye bir görüþ var. Siz bu görüþe katýlýyor musunuz?

Kesinlikle katýlýyorum. Biliyorsunuz fuarlar genelde ticari metalar için yapýlýr. Yani otomobil fuarý vardýr, beyaz eþya fuarý vardýr vesaire. Bunlar hepsi ticari metalar olarak fuar objesi, fuar nesnesi, fuarda satýlan nesneler haline geliyorsa kitap da fuarda ayný þekilde ticari bir meta haline geliyor demektir. Dolayýsýyla elbette fuarlarýn bu metalaþmayý hýzlandýrdýðý deðil, bu metalaþmanýn tabii bir neticesi olarak ortaya çýktýklarý söylenebilir.

BÝBLÝYOMAN DEÐÝL, BÝBLÝYOFÝLÝM

Size göre iyi bir kitap okur nasýl olmalýdýr?


Ýyi bir kitap okuru benim nitelikli okur dediðim okurdur. Kendi edebiyat beðenisi, zevki ve entelektüel donanýmýyla kitabý kendisi seçen insandýr. Ben onun için kütüphaneleri referans olarak alýrým. Yani iyi bir okurun, ya da sen iyi bir okur dedin, ben nitelikli okur diyorum, nitelikli bir okurun kitaplýðýna bakmak gerekir. O kitaplýkta kimler var, kimlerin kitaplarý duruyor, ona bakarým. Eðer bu kitaplýkta Ahmet Hamdi Tanpýnar varsa, Oðuz Atay varsa, Yusuf Atýlgan varsa roman rafýnda; ya da þiir kitaplarýna bakýyorum, Yahya Kemal, Ahmet Haþim, Ahmet Muhip Dýranas, Edip Cansever varsa, bu okur benim için nitelikli okurdur. Ama buna karþýlýk kütüphanesinde sadece top 10 listelerinde bulunan kitaplar varsa o kiþi nitelikli okur deðildir.

Kitap yazan yakýþýklý erkekler ve güzel kadýnlar var bir de…

Bir kere kitabýn hangi gerekçelerle satýn alýndýðý, o gerekçelerle satýn alan insanlarýn kimler olduðu bilinirse, o zaman mesele yok. Ben hiç þaþýrmýyorum. Çünkü elbette niteliksiz okur kitabýn edebi deðerine deðil de, yazarýn yakýþýklýlýðýna ya da kapaðýnda güzel bir fotoðrafýnýn olmasýna, kitabýn niteliðinden çok daha fazla ehemmiyet verecektir. Bunlar edebiyatýn çok dýþýnda olan þeyler. Edebiyat, nitelikli yazarla nitelikli okurun buluþtuðu bir alandýr.

Bunlarý edebiyatýn içine katmamak lazým o halde…

Kesinlikle. Edebiyatýn dýþýnda olan þeyler bunlar. Ya ticaret, ya reklam, ama kesinlikle edebiyat deðil. Edebiyatýn alaný içine giren þeyler deðil bunlar.

Google yaklaþýk 10 milyon kitabý sanal ortama aktardý. Bu geliþmenin sanal yazarlýðý ortaya çýkaracaðý tartýþýlýyor. Rupert Murdoch ileride gazete ve dergiciliðin de tamamen dijital ortama kayacaðýný söylüyor.

Kitabýn ölümü gibi bir þeyden mi söz ediyoruz?

Evet…

Aslýnda zannetmiyorum öyle bir þeyin olacaðýný. Daha doðrusu zannetmiyorum demeyeyim de, temenni etmiyorum. Böyle bir tehlikenin olduðu söyleniyor. Eðer okur giderek bu tür tercihlerde bulunursa, yani basýlý kitabý edinmek yerine, bunu baþka amaçlarla saðlamak gibi bir yola giderse, basýlý kitabýn somut, müþahhas bir obje olarak elde tutulabilen yavaþ yavaþ gerçekten tarihe karýþacaðý söylenebilir. Ben temenni etmiyorum böyle bir þeyin olmasýný.

“Beyaz zeminde siyah harflerin bulunmasý insana ayrý bir haz veriyor” demiþtiniz. Bazen yeni bir kitap aldýðýmýzda kokusunu içimize çektiðimiz olur.

Tamam, ama bu nostaljiyi artýk insanlar yaþamýyorlar.

Peki, Hilmi Yavuz bir bibliyoman mýdýr?

Hayýr, bibliyofildir. Bibliyoman hangi kayýt ve koþulda olursa olsun kitap satýn alandýr. Kitabým olsun, o da olsun, bu da olsun filan. Ben bibliyoman deðilim. Bibliyofilim. Ben kitapseverim.

Kitap almayý bir hastalýk haline getirmeden…

Asla. Bir ara bunu yapmýþtým. Bir süre çýlgýnlar gibi kitap satýn aldýðým bir devir oldu ama o bibliyomanlýk dönemim çok uzun sürmedi. Þimdi bibliyofilim.

Kimdir:
Prof. Dr. Hilmi Yavuz 1936’da Ýstanbul’da doðdu. Kabataþ Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Ýstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki eðitimini yarýda býraktý. Ýngiltere'ye gitti. BBC’nin Türkçe bölümünde çalýþtý. Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Türkiye'ye döndükten sonra çeþitli yayýnevleri ve ansiklopedilerde görev aldý. Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Ortam Gazeteleri’nde çalýþtý. Mimar Sinan Üniversitesi, Ýstanbul Teknik Üniversitesi ve Boðaziçi Üniversitesi’nde öðretim görevlisi olarak bulunan Yavuz, halen Bilkent Üniversitesi'nde öðretim görevlisi olarak çalýþýyor ve Zaman Gazetesi’nde yazýyor.


radyobeyan