Diðer Yazýlar
Pages: 1
Huzursuz bacak By: hafiza aise Date: 24 Mayýs 2012, 16:32:28
HUZURSUZ BACAK
Ali AYÇÝL • 44. Sayý / DÝÐER YAZILAR


Bugünün Türkiye’si üzerine konuþmak, hýzla giden bir trenin penceresinden bakarak çevre tasviri yapmaya benziyor. Tam bir görüntüyü tanýmlamaya çalýþýrken, birden tanýmlamaya çalýþtýðýnýz görüntünün yerini bir baþkasý alýyor. Eðer yol ve yolcu hakkýnda saðlam bir bilgiye sahip deðilseniz, akýp giden görüntülere nüfuz etmeniz daha bir imkânsýzlaþýyor. Aklý baþýnda pek çok insan büyüyen kentlerin, köylerden þehirlere göçen kalabalýklarýn, yükselen gökdelenlerin, hayatýmýza giren sayýsýz nesnenin, ekranlaþan dünyanýn ortasýnda pek çok yerinden çatlayan geleneðe soru dolu gözlerle bakýyor. Bireyin tarih karþýsýnda edilgen bir hâle geldiði ve zamanýn ruhunun her birimizi kendi etkisine aldýðý bir dönemden geçiyoruz. Yalnýzca Türklerin mi? Dünyanýn diðer halklarýnýn da içinde bulunduðu bu hýzlý trenin ne zaman yavaþlayacaðýný, yavaþladýðýnda nelerin parçalanacaðýný nelerin saðlam kalacaðýný þimdiden tespit etmek mümkün deðil… Mustafa Kutlu, son kitabý Huzursuz Bacak’ta, bir hikâyeciden beklenenin ötesine geçti ve yaþadýðýmýz hýzlý deðiþimi hikâyenin de meselesi hâline getirdi. Kutlu’nun, olan biteni hikâye etmeye mecbur kalýþýndan þunu anlýyoruz ki, “artýk konuþmak kaçýnýlmazdýr, edebiyat ve düþünce içine girdiðimiz fasit dairede sorumluluk almak zorundadýr”. Aslýnda yazar bir gazetede yazdýðý köþe yazýlarýnda grafiklerin ve istatistiklerin bir sayýya dönüþtürdüðü insanýmýzýn baþta fakirlik olmak üzere pek çok maðduriyetle kuþatýldýðýný ýsrarla vurguluyordu uzun zamandýr. Yeni olan, onun bu kez eþya karþýsýnda uðradýðýmýz yenilgiyi, açýk biçimde bir kitabýnýn merkezine yerleþtirmesiydi. Bu denli çetrefilli meselelerin, bir edebiyat metni içerisinde eritilerek iþlenmesinin ne denli zor olduðunu erbabý bilir. Gençlik yýllarýndan beri belli bir fikrî merkezde durmasý, oturmuþ bir üsluba sahip olmasý ve karmaþýk gibi görünen meseleleri sadeleþtirmekteki mahareti sayesinde bu zorluðu imkâna dönüþtürmüþ Kutlu…

Bir hasara maruz kalanýn hasarý tespit etmesi zordur; böyle zamanlarda dýþarýdan bir bakýþa, bir deðerlendirmeye ihtiyaç duyarýz. Kutlu, Türkiye’nin yaþadýðý deðiþimi uzun zamandýr memleketinden uzak kalmýþ bir kahramanýn, Ömer Faruk’un aðzýndan anlatýyor. Yurt dýþýnda doktora yapan Ömer, ülkesine döndüðünde yalnýzca çocukluðunun ve gençliðinin Türkiye’sini hatýrlatmakla kalmýyor bize, ayný zamanda bir “dýþ göz” olarak nelerin deðiþtiðinin de çetelesini çýkarýyor. Bir vakitler belli idealleri paylaþtýðý arkadaþlarýnýn siyasetin ve ekonominin çarklarý arasýnda ne hâle geldiðini; intiharýn bile bir ekran malzemesine dönüþtüðünü; sokaklarýn bulvarlaþma yarýþýný anlatýrken; bütün bunlarýn ne anlama geldiðinin de ipuçlarýný veriyor satýr aralarýnda. Ve yine bu satýr aralarýnda görüyoruz ki, Mustafa Kutlu’nun gençlik yýllarýndan beri belli bir fikrî merkezde durmasý ve olup bitenin albenisine kapýlmamasý, onu bir hikâyeci olmanýn da yukarýsýna taþýyor. Hýzýn biçimsizleþtirdiði belleði, hafýzanýn aynasýna tutuyor yazar… Huzursuz Bacak’ýn kahramaný Ömer, hangi arkadaþýný ziyaret etse, ya siyasete ya da þirkete katýlmaya davet ediyorlar kendisini. Ne de olsa Batý’da eðitim görmüþ, birikimli, zamanýn modasýna uygun biri o. Bir noktada okur þunu düþünmeden edemiyor: Ömer’in tercihi ne olacak? Býraktýðý ülkeyi yerinde bulamayan, bulduðu ülkeyi de bir yere oturtamayan bu zeki adamýn tercihi, yazarýn önerdiði çözüme de iþaret ediyor çünkü. Ömer arkadaþlarýnýn davetlerini nazikçe reddediyor; büyük annesini de yanýna alarak babadan kalma çiftliðe gidip, çiftliði ihyaya karar veriyor. Orada hormonsuz sebze üretecektir! Yazarýn, Batý’dan dönmüþ eðitimli kahramanýný baþlangýca, onun çocukluðunun mekânýna geri döndürmesi, bana kalýrsa bir çözümden çok, iki ucu açýk bir imayý barýndýrýyor içinde. Birincisi, topraktan koptuðumuzda, makinenin düzenine teslim olmaktan alamýyoruz kendimizi. Toprak hâlen daha, hakikatle baðýmýzý koruyan biricik unsur. Ýkinci imaysa umutsuz maalesef: Dünyayý deðiþtirmek mümkün deðil; o hâlde ben kendi çiftliðime döneyim.


radyobeyan