Havf ve Reca By: hafiza aise Date: 23 Mayýs 2012, 13:13:15
HAVF VE RECA
Kemal SAYAR • 45. Sayý / KAPAKTAKÝLER
Modern çaðda dindar insanýn temel endiþelerinden birisinin, dýþ dünyanýn çekiciliði ile iç dünyanýn hakîkatleri arasýndaki gerilim olduðunu sanýyorum. Ýç dünya, deðiþmez bir hakîkatin ýþýðýnda erdemli bir hayatý rehber edinirken, dýþ dünya ona bunun pek de mümkün olmadýðýný fýsýldamaktadýr. Dinî hayatýn mitolojisi kendinden vazgeçiþ, karþýlýk beklemeden veriþ ve özgecilik üzerine kurulur. Dünyaya meyletmek kýnanýr. Ýnsanýn yeryüzü yolculuðunda solmayacak, batmayacak, deðiþmeyecek ve kendisini de aþan bir hakîkatin arayýcýsý olmasý beklenir. Ýnsan, mekâný ve zamaný aþan bir ülkünün peþinde koþar. Öyle ki tüm geçmiþ öyküler bugünün öyküsü olarak okunabilir, tüm kýssa ve meseller insanýn deðiþmez hakîkatini bir tarafýndan anlatýr. Bütün dinler insana erdemli olmayý öðütler. Ýhtiyacýndan fazlasýný vermeyi, tamahkâr olmamayý, arzular üzerinde özdenetim kurmayý ve nihayet, çalmamayý, öldürmemeyi telkin eder. Peki, nasýl olur da kendisini dindar olarak tanýmlayan insanlar, günün birinde nefsin iðvasýna, maddî âlemin tuzaklarýna kapýlarak erdemli yaþayýþtan vazgeçer? Kendisini dindar olarak tanýmlayan bir insan nasýl yolsuzluk yapar, rüþvet alýr, makam ve mansýp kullanarak kendisine ve yakýnlarýna imtiyaz saðlar?
Meþrûlaþtýrma veya rasyonalizasyon, hadi daha bildik bir deyimle ifade edelim, minareyi çalarken kýlýfýný hazýrlama, insanýn sýklýkla kullandýðý bir savunma mekanizmasý. Ýnsan kendisini mutlak hakîkatin bir tecellisi olarak görmeye baþladýðýnda, hangi meþrepte olursa olsun, arzularýna bir kýlýf bulur. Madem ki hakîkat onda tecelli etmiþtir, yaptýðý her þey, söylediði her söz hakîkatin pýrýltýsýndan ibarettir. Hz. Peygamber, insaný “havf ve reca” yani korku ve ümit arasýnda bir varlýk olarak tanýmlamýþken, “kesin inançlý” kiþi kendisini korkudan münezzeh, tamamlanmýþ bir varlýk olarak görmektedir. Ýþte tam da burada inançtan kötülüðe bir pencere açýlmaktadýr. Eðer Tanrý kelâmýnýn içinizdeki yolculuðunu bitirdiði ve sizi takdis ettiði tarzýnda bir yanýlsamaya dûçar olursanýz, sözüm ona kutsal amacýnýz için bütün araçlar mubah olabilir. Bir þair bunu þu sözlerle ifade etmiþti: “Dava için para kazanmaya giden arkadaþlarýn hiçbiri eve dönmedi”. Oysa dindarlýðý var eden þey, bizatihî insanýn kendi nefsini ve edimlerini sürekli bir sorgulamaya tabi tutabilmesi, korku ve ümit arasýnda yaþadýðý sürgit gerilimidir. Dünyanýn gelip geçiciliðini, maddî olan her þeyin zevale doðru yol aldýðýný, hâsýlý kelam faniliði ruhunun en ücra hücrelerinde hissetmeyen bir insan, kendisini nasýl dindar olarak tanýmlayabilir? Güzelliði baþ tacý etmeyen, insan iliþkisinde ve kâinatta her dem güzelliðin peþi sýra koþmayan, hayatý bir huþu ve haþyet duygusuyla taçlandýrmayan kiþi, bize dindarlýðýnýn alâmeti olarak neyi gösterebilir?
Dindar olduðunu söyleyen ve fakat ahlâkýn yolundan sapan kimse, bana öyle geliyor ki, bir þüphe tarafýndan kemirilmektedir. ?üphelerin en yakýcýsý, en azap vericisi ve bir kez insaný teslim aldýðýnda, onun bütün kiþiliðini deðiþtiren, “ruhu þeytana satan” þüphe: “Ya öte dünya yoksa. Ya benim dindarlýðým boþ bir vehimden ibaretse. Elimin altýndan kayýp giden bu dünya, bütün lezzetleriyle þimdi benim olamadýðý gibi, hiçbir zaman olamayacaksa?”. Bu mânâda modernleþme, dünyevîleþmenin ta kendisidir. Dünyadan, sadece kendisi için, kendi arzularýnýn tatmini için daha çoðunu istemek... Arzuyla savaþmakla itminan bulan bir iç dünyanýn çölünden; ayartan, baþtan çýkaran, arzuyu doyuran bir dýþ dünya serabýna çýkýþ. Tanrý’nýn olmadýðý bir yerde sorumluluklardan kurtuluþ. Aliya Ýzzetbegoviç’in Dostoyevski þerhiyle söylersek: “Tanrý yoksa insan da yoktur. Ýnsan yoksa sorumluluk yoktur. Sorumluluk yoksa suç da yoktur. Öyleyse Tanrý yoksa suç yoktur. Tanrý yoksa her þey mubahtýr”.
Din, insanýn kendi kusur ve kýsýtlamalarýyla yüzleþebilmesi için bir imkân olarak da okunabilir. Kitap, “kendini sorgulayan nefs”i över. Kim ki inanmak yolunda kusursuz olduðunu düþünüyor, o ulûhiyet iddiasýndadýr. Kötülük, “yeryüzü tanrýlarý” eliyle yayýlýr. Kötülük, tanrýlýk taslayan kiþide yuvalanýr. O yüzden sufiler, “nefsi dininin elinde kar gibi erimeyen kiþinin dini, nefsinin elinde kar gibi erir” demiþlerdir.