Biyoloji Dünyasý
Pages: 1
Bir balina misali By: ehlidunya Date: 22 Mayýs 2012, 14:48:37
Karada Caný Sýkýlan Balina Masalý (Bilim 'Yaratýlýþ' Diyor-17)

Prof.Dr. Arif SARSILMAZ 

Karada Caný Sýkýlan Balina Masalý

Bazý evrimciler, kafalarýnda kurguladýklarý balina evrimi senaryosu için, fosil delillerinin çok baþarýlý çalýþmalar neticesinde ortaya konulduðu ve meselenin birçok örnekle ispatlandýðý iddiasýndadýr. Aslýnda gösterilen delillerin hiçbirisi inandýrýcý deðildir. Balinalarýn karada yaþayan memelilerden evrimleþtiðini düþünen Darwinistler, bu iddialarýný ispatlayacak eksik geçiþ fosillerini 100 yýldan fazla zamandýr aramalarýna raðmen bulamamýþlardýr. Darwin'in Türlerin Menþei (1859) isimli kitabýný yayýmlamadan önce bile, yunus benzeri dorudonlara ve yýlan benzeri basilosaurlara ait fosiller bilinmekteydi. Ancak balinanýn karada yaþayan atasý farz edilen bu canlýlarýn, tamamen suda yaþayan hayvanlar olduðu daha sonra ortaya çýkmýþtýr.

Pakistan'da (Pakicetus) balina benzeri bazý özelliklere sahip ancak karada yaþayan bir memelinin kafatasý 1983 yýlýnda bulunmuþtur.1,2 Karada yaþayan memeli bir hayvanýn, suda yaþayan bir memeliye dönüþebilmesi için geçirmesi gereken anatomik ve fizyolojik deðiþmeleri ele almaya kalkýþsak, çok uzun bir liste ile karþý karþýya kalýrýz. Kara hayatý ile su dünyasý arasýndaki büyük farklýlýða uyum gösterebilmek ve hayatta kalabilmek için gerekli bütün doku, organ ve sistemlerin bir bütünlük içinde ortaya çýkmasý þarttýr. Bu kadar çaplý ve geniþ deðiþiklikler için ya yüzlerce mutasyon þok bir þekilde âniden ortaya çýkmalýdýr veya her bir deðiþikliðin ayrý ayrý temsil edildiði geçiþ fosilleri sýralý bir þekilde bulunmalýdýr.

Fosillerle alâkalý tartýþmaya geçmeden önce þu hususu belirtmekte fayda vardýr: Bugün denizde gördüðümüz 25 metre boyundaki bir balinaya benzer büyüklükte karada hiçbir memeli fosili bulunamamýþtýr. Tabiî ki evrimcilerin buna karþý cevabý hazýrdýr: Balinanýn atasý karadayken bu kadar büyük deðildi, daha küçük, sýrtlan veya su aygýrý kadar bir hayvandý; denizde yüzmeye hazýr hâle geldikten sonra suya geçti ve ortam þartlarý uygun olduðu için bol gýdayý bulunca da devleþti ve balina oldu(!) Ne kadar kolay bir ifade deðil mi? Bütün bunlarý, sanki her þey gözlerinin önündeki bir tiyatro sahnesinde olmuþ gibi anlatýyorlar! Acaba bu ifadelerin ilmî bir yönü var mýdýr? Bunun için bazý sistemlerde olmasý gereken deðiþiklikleri kýsaca özetleyelim.

Boþaltým sistemi: Kara memelileri ile deniz memelileri arasýnda boþaltým sistemi bakýmýndan hayatî bir fark vardýr. Kara hayvanlarýnýn yaþadýðý dýþ ortam hava olduðundan bunlarda su kaybý oldukça fazladýr. Hem vücut yüzeyinden, hem solunum organlarýndan, hem de sindirim artýklarý ve azotlu atýklarla fazla miktarda su kaybetme riski dolayýsýyla kara hayvanlarýnýn boþaltým mekanizmalarý deðiþik hususiyetler gösterir. Kaybolan suyun yerine konulmasý, besinlerle veya özel olarak alýnan su ile olur. Ayrýca su kaybýnýn önlenmesi için vücut örtüsünde, hayvanýn bulunduðu sýnýfýn özelliklerine göre pul, tüy veya kýl gibi yapýlarla bir korunma meydana getirilir.

Denizde yaþayan birçok omurgalýnýn iç ortamlarý deniz suyuna nazaran biraz daha düþük yoðunluktadýr (hipotonik). Bu sebepten suda yaþamalarýna raðmen su, vücutlarýndan dýþarý kaçar ve içeriye de tuz sýzar. Bu hayvanlarýn hem sahip olduklarý suyu korumalarý, hem de içeriye tuz girmesini önlemeleri gerekir. Onun için bunlarýn vücutlarý suya karþý kýsmen geçirgen olmayan bir deri ile örtülmüþtür. Balinalar kaide olarak su içmez, su ihtiyaçlarýný yedikleri besinlerden karþýlar. Buna raðmen beslenirken istemeden alýnan deniz suyu içindeki fazla tuzu, çok yoðun idrarla dýþarý atarlar ve suyu muhafaza ederler. Su miktarý balinalar için çok önemlidir ve bundan dolayý develerde olduðu gibi terlemezler. Böbrekleri, üreyi çok yoðunlaþtýracak ve böylece balinaya su kazandýracak þekilde ayarlanmýþtýr. Böbreklerdeki süzücü birimlerin (glomerulus ve tüpçükler) karada olduðundan daha farklý hýzda ve miktarlarda osmotik dengelere uygun biyokimyevî þartlara hazýrlanmasý akýlsýz ve þuursuz tabiat kuvvetlerinin yapacaðý bir iþ deðildir. Suyu korumaya yönelik baþka bir deðiþiklik de, diþi balinanýn sütündeki yað nispetinin ayarlanmasýyla yapýlmýþtýr. Yavrusunu peynir kývamýndaki çok yoðun bir sütle besleyen diþi balinanýn bu sütü, insan sütünden on kere daha yaðlýdýr. Yaðlý süt, yavru tarafýndan alýndýktan sonra kimyevî olarak iþlenirken yan ürün olarak su açýða çýkar. Böylece en az su kaybýyla yavrunun su ihtiyacý giderilmiþ olur. Ýki farklý ortama ait boþaltým sistemlerindeki farklý özelliklerdeki kompleks biyokimyevî metabo-lizmalarýn da tesadüfen geliþme þansý yoktur.

Ýþitme sistemindeki farklýlýk: Kara memelileri, dýþ dünyadaki sesleri kulak kepçeleri ile toplar, bu sesler ortakulak kemikçikleriyle kuvvetlendirilip dengelenerek içkulaða iletilir ve buradaki corti organýnda sinyallere çevrilir. Deniz memelilerinin ise kulaklarý yoktur. Sesleri alt çenelerindeki titreþimlere hassas alýcýlarla alýrlar. Bu iki iþitme sistemi arasýnda hiçbir kademeli evrim yoktur. Kendi içinde mükemmel bir duyma sisteminden, tamamen farklý bir yapýya sahip bir baþka sisteme kademeli evrimle geçilmesi mümkün deðildir. Çünkü bu, ara safhalar eksik ve kusurlu olduðundan iþe yaramayacaktýr. Kulaklarýyla duyma kabiliyetini yavaþ yavaþ kaybeden, çenesiyle duyma kabiliyeti ise henüz tam olarak geliþmemiþ bir canlý avantajlý deðildir.

Gözlerdeki farklýlýk: Kara memelilerinde toza ve darbelere karþý korunmak üzere göz kapaðý bulunur. Balinalarýn gözleri ise derinlerdeki basýnçtan korunmak için sert bir tabakayla kaplanmýþtýr. Ayrýca gözlerinin kýrýlma indisi, suyun altýndan üzerine âni çýkýþlar için uyum gösterecek þekilde ayarlanmýþtýr. Bu canlarýn göz retinasýndaki çubuk hücreleri ile koni hücrelerinin nispeti, su altýndaki çok az ýþýðý bile fark edecek seviyede ayarlanmýþtýr; ýþýðý kuvvetlendiren fosforlu tapetum sayesinde bu canlýlar, derin denizlerin karanlýklarýnda görebilirler.

Doðum ve emme mekanizmasý: Kara memelileri doðum yaparken, yavrunun önce baþ kýsmý, daha sonra gövde ve arka ayaklar çýkar. Deniz memelileri de ayný þekilde doðum yapsaydý, doðum esnasýnda akciðerlerine su dolacaðýndan yavru ölecekti. Fakat rahmeti ve ilmi sonsuz Rabb'imiz deniz memelilerinin doðum þeklini tam tersine çevirmiþ ve yavrunun önce kuyruk kýsmý en son baþ kýsmý çýkacak þekilde hazýrlamýþtýr. Doðumdan sonra, yavru balina annesini emerken hem sütün ziyan olmamasý, hem de aðzýna deniz suyu kaçmamasý için, yavrunun aðzý sýzdýrmaz contalý musluklar veya vantuzlu askýlar gibi annesinin memesine sýkýca tutunacak biçimde yaratýlmýþtýr.

Ýskelet ve genel anatomi: Gerek diþli balinalar gerekse diþsiz (balenli) balinalarýn kafataslarýnýn þekil ve büyüklükleri vücutlarýnýn diðer organlarý ve hareket sistemleri ile uygun bir yapýya sahiptir. Bazýlarýnýn haberleþmede kullandýklarý kafataslarýndan çýkarýlan yüksek frekanslý sesler ile deniz altýnda yer belirleme için kullandýklarý diðer seslerin üretimine uygun anatomik yapýlarýn kafatasýndaki yerleþme durumlarý özel bir plân gerektirir. Gövdedeki hareket için kullanýlan kaslarýn baðlantý ve destek noktasý olarak güçlü bir kafatasýna ihtiyaç vardýr ve kafatasý kemikleri buna göre yapýlandýrýlmýþtýr.

Nefes için sadece burun yolunun kullanýlmasý: Karadan denize geçen bir hayvanýn diðer önemli bir problemi de nefes alýp-verme hâdisesidir. Karada burun deliklerinden alýnan hava aðýzdan kolaylýkla verilirken, denizde yaþayan akciðerli bir canlý için en büyük risk, burun ve aðýzdan akciðerlere kaçan su sebebiyle boðulmaktýr. Bunun için her þeyi tedbirli yaratan ve her varlýðýn ihtiyacýný bilen müdebbir-i hakiki Allah (celle celâlühü), balinanýn burun deliklerini kara memelilerinden farklý olarak kafanýn ön kýsmý yerine enseye doðru koymuþtur. Böylece hayvanýn daha iyi nefes almasý mümkün olurken, burun deliklerine takýlan büzücü kaslar ve özel kývrýmlý burun yolu ile de deniz suyu çekerek boðulmasý engellenmiþtir. Ayrýca aðýzlarýndan nefes almayan balinalarýn nefes borularý (trake) ile yemek borularý (özofagus) kara memelilerine göre daha geniþ ve özel bir kýkýrdak parça ile birbirinden ayrýlmýþtýr.

Evrimcilerin diðer bir acayipliði ise kendi kendileriyle tenakuzlarýdýr. Pakicetus'a "yürüyen balina" ismini verdikten sonra, "Fosil, karaya ait özelliklerini koruyor." demektedirler. Bu durum bir balýðý fare ilân edip, sonra da denize ait özelliklerini koruyor demek gibi mantýksýz bir önermedir.

Fosilleri zorlama ve çarpýtma
Pakicetus'tan sonra, 1944'te paleontolog Hans Thewissen ve arkadaþlarý, kara memelisi ile balina arasýnda özelliklere sahip bir fosil bulduklarýný rapor ettiler. Bulduklarý fosili Ambulocetus natans (yüzen yürüyen balina) olarak isimlendirdiler3,4 (Þekil-1). Aslýnda bir kara canlýsý olduðu anlaþýlan bu hayvanýn da doðrudan kulaklarýyla iþittiði düþünülmektedir. Yani bu fosilde de "balina kulaðýna doðru bir evrimleþme" durumu yoktur. Diðer dört ayaklý kara memelilerinde olduðu gibi Ambulocetus'ta da omurganýn bel (lumbar) bölgesinden sonra sacral omurlar ile leðen (ilium) kemiði eklemlenerek kalça kemerini teþkil eder ve bacaklar bu kemere baðlanýr. Balinalarda ise omurga kuyruða doðru kesintisiz devam eder ve leðen kemiði bulunmaz. Nitekim Ambulocetus'tan 10 milyon yýl kadar sonra yaþadýðý iddia edilen Basilosaurus bu tip bir anatomiye sahip olduðundan tipik bir balina kabul edilir. Fakat bir kara canlýsý olan Ambulocetus ile tipik bir balina olan Basilosaurus arasýnda hiçbir "ara veya geçit formu" yoktur. Böyle bir geçiþ formunun yaþamýþ olmasý imkânsýzdýr. Evrimcilerin öne sürdükleri mutasyonlarla hiçbir canlýya kompleks bir organ eklendiði görülmemiþtir. Dolayýsýyla deniz memelilerinin son derece kompleks iþitme sistemlerinin mutasyonla ortaya çýktýðýný ileri sürmek, mantýkla telif edilemez.

Birkaç ay sonra, Philip Gingerich ve çalýþma arkadaþlarý, Thewissen'in bulduðu ile modern balina ortasýnda bazý özelliklere sahip az daha genç bir fosili Rodhocetus kasrani olarak isimlendirerek yeniden inþa etmiþlerdir5 (Þekil-2). Ara form olduðu iddia edilen diðer fosiller daha sonra bulunmuþtur. Rodhocetus ve günümüz balinasýnýn burun yapýlarý, ayný serinin ara formlarý olarak kabul edilemeyecek kadar farklýdýr. Burun deliklerinin baþýn önünden enseye doðru "yürümesi", ancak hususi bir ilim ve bu bilgileri genetik þifreye yazacak geniþ anatomi bilgisi olan bir irade ile mümkündür. Bunun da rastgele mutasyonlar yoluyla ortaya çýktýðýný söylemek çok ciddi bir hayal kurma kabiliyeti gerektirir. Nitekim bunun böyle saðlandýðýna inanmak, hayal kurmaktan baþka bir þey deðildir. Meþhur Fransýz zoologu Pierre Grasse evrimcilerin bu tip hayallerine karþý þöyle veciz bir ifade kullanmaktadýr: "Hayal kurmayý yasaklayan bir kanun yoktur; ama bilim bu iþin içine dâhil edilmemelidir."6

Ardý ardýna dizilen bu fosil serisi gerçekten, atadan oðullara süren bir seriyi yansýtmakta mýdýr? Berkeley'de paleontolog Kevin Padian'a göre, balina serisindeki fosillerin hepsinin "taþýmamasý gereken özellikleri sebebiyle, bilinen diðer balinalarýn atalarý olduklarýný söyleyebilmek çok zordur."7

En eski örnek, nesli tükenmiþ, Mesonychian olarak adlandýrýlan sýrtlan benzeri memeli grubuna benzerlik gösteren sadece kafatasý ve diþlerden meydana gelen bir fosildir. Chicago Üniversitesi'nde evrim biyoloðu Leigh Van Valen 1960'larda, modern balinalarýn Mesonychian'lardan türediðini öne sürmüþtür. Ancak, 1960'larda, yapýlan moleküler çalýþmalar, balinalarýn genetik açýdan sýrtlanlara benzemediðini, ille de bir þey yakýþtýracaksak suaygýrlarýnýn daha yakýn olduðunu belirtmiþtir.8

Bazý evrim biyologlarý, balinalarýn suaygýrýndan geldiði hipotezine, diðer bir tabirle "hippo" hipotezine þüpheyle bakmýþlardýr. Bu konuda, 1999 yýlýnda Science dergisinde yayýmlanan bir makalesinde Jhon E. Heyning: "Önceki tecrübelerimiz, evrimle alâkalý münasebetlere ait utanç verici provokatif hipotezlere karþý bütün kalbimizle, ihtiyatlý olmamýz gerektiðini söylemektir. Çoðu defa, bu tür tartýþmalý iddialarýn baþlangýçta zayýf destekleri olduðu ve daha detaylý analizlerle incelendiðinde çeliþkili olduðu bulunur."9 demektedir. "Hippo" hipotezi tek bir fosil ve moleküler delil üzerine kurulmuþtur. Bu konuda fosil benzerlikleri ile moleküler benzerlikler birbiriyle çeliþmektedir. Fosil benzerlikleri, suaygýrlarýnýn, domuz ve deve gibi diðer geviþ getiren toynaklý memelilere daha yakýn olduðunu, moleküler açýdan ise suaygýrlarýnýn, balinalarla yakýn olduðunu göstermektedir. Eðer orijinal fosil benzerlikleri, ortak ata için bir delil teþkil etmiyorsa, o zaman ayný mantýkla, moleküler benzerlikler de delil olmak mecburiyetinde deðildir. Bu teorilerin herhangi birini kabul etmek için inandýrýcý bir sebep yoktur. Aslýnda, her iki hipoteze de inanmamak çok daha doðrudur. Çünkü yaratýlýþta pek çok benzer karakter mozaik þekilde daðýlma gösterebilir. Ortam þartlarýna baðlý olarak belli fizyolojik hâdiseler, belli organlarla ve bunlarýn sahip olduðu biyokimyevî süreçlerle yerine getirilir. Dolayýsýyla o biyokimyevî süreçlere ait genetik bilgi kodlarý da benzer olabilir. Týpký farklý iki kitaptaki belli kelimelerin veya cümlelerin ayný olmasý, o iki kitabýn birbirinden türediðini göstermediði gibi, oksijen taþýmakla vazifeli hemoglobin molekülünün veya kaslardaki bir proteinin farklý canlýlarda benzer moleküllere sahip olmasý da onlarýn birbirinden türediðine delil olamaz. Tam aksine ilmi, iradesi, kudreti ve hikmeti sonsuz Yaratýcý'mýz bazen ayný malzemeyi kullanarak hem benzer fonksiyonlara ait kimyevî süreçleri hem de bunlarý kodlayan genetik bilgiyi yaratmýþ, bazen de bu malzemelerde küçük tasarruflar ve deðiþikliklerle daha farklý sistemlere ve plânlara sahip canlýlar yaratmýþtýr. Zîrâ bütün yaratýlmýþlarýn üzerinde ayný ilmin ve kudretin mührünü görmekteyiz. Akl-ý selim ve mantýðýmýz da bu mu'cizevî iþlerin evrim ve tabiat gibi mefhumlarla izah edilemeyeceðini söylemektedir.

Dipnotlar
1. Benton, M. J. (1997): Vertebrate Palaeontology, 2nd ed. (London: Chapman and Hall). J.G.M.
2. Thewissen and E. M. Williams (2002): "The Early Radiations of Cetacea (Mammalia): Evolutionary Pattern and Developmental Correlations," Annual Review of Ecology and Systematics 33 (2002):73-90
3. Thewissen, J.G.M. Hussein, S.T. and Arif, M. (1994): Fossil Evidence fort he Origin of Aquatic Locomotion in Archaeoceta Whales. Science 263:210-212
4. Berta, A. (1994): What is Whale ?. Science 263:180-181.
5. Gingerich, P.D., Raza, S.M., Arif, M., Anwar, M., and Zhou,X. (1994): "New Whale from the Eocene of Pakistan and the Origin of Cetacean Swimming". Nature 368:844-847.
6. Grassé, P. P. (1977): Evolution of Living Organisms, New York: Academic Press, p. 103) ."
7. Padian, K. (1997): The Tale of the Whale. Reports of the National Center for Science Education (NCSE) Volume 17 Issue 6, November-December. p.26-27. http://www.ncseweb.org/resources/rncse_content/vol17/2010_the_tale_of_the_whale_12_30_1899.asp (son güncellenme 3 Ocak 2007).
8. Van Valen, L.(1968): "Monophyly or Diphyly in the Origin of Whales". Evolution 22:37-41.
9. Heyning, J.E. (1999): "Whale Origins-Conquering the Seas". Science 283:943, 1642-1643.

sýzýntý

radyobeyan