Süneni Ebu Davud
Pages: 1
Mudarebe Muhalefet Etmesi By: reyyan Date: 21 Mayýs 2012, 20:06:24
27.    Mudarebe (Rabbü'l-Mal'in Emrine) Muhalefet Etmesi


 

3384... Urve, yani [Ýbn Ebi'I-Ca'd] e ârikî'nin[198] dediðine göre;

Rasûlullah (s.a) kendisine, bir kurban -veya koyun-[199] satýn al­masý için bir dinar verdi. O da iki koyun satýn alýp, birisini bir dinara sattý. Bir koyun ve bir dinarý Rasûlullah'a getirdi. Efendimiz (s.a) Ur-ve'ye ticaretinin bereketli olmasý için dua etti.

Artýk o, toprak satýn alsa kâr ederdi.[200]

 
Açýklama

 

Hadisle ilgili malumata geçmeden önce, baþlýkta geçen müdârib ve rabbü'1-mal terimlerini açýklamak istiyoruz:

Önceki hadisi izah ederken de söylediðimiz gibi, müdârabe; sermaye bir taraftan, emek bir taraftan ve kâr ortak olmak üzere kurulan ortaklýktýr. Taraflar kârý ortaklýðý kurarken yaptýklarý anlaþmaya göre paylaþýrlar.

Müdârib: Müdârabedeki emek sahibidir. Yani sermaye sahibinin verdi­ði parayý kullanarak kâr etmeye çalýþan kiþidir. Buna âmil de denir.

Rabbü'1-mal: Mal sahibi demektir. Müdârabe ortaklýðýnda sermaye sa­hibi olan kiþiye denilir.

Hadisin isnadýnda; Garkade'nÝn, kendisine "kabile"nin haber verdiði­ni söylediði görülmektedir. Çünkü "el-hayy" kelimesi kabile manasýnadýr. Bu durum, bazýlarýnýn hadisi delil almamalarýna sebep olmuþtur.

Avnü'l-Ma'bûd'da; hadisin babýn baþlýðý ile doðrudan bir ilgisinin-ol­madýðýna iþaret edilmektedir. Çünkü baþlýkta, müdâribin rabbü'l-malin em­rine aykýrý davranmasý söz konusu olduðu halde, hadis metnindeki hâdise bir vekâletten ibarettir. Zira Hz. Peygamber (s.a) Urve'ye, kendisi için bir ko­yun satýn almasý için vekâlet vermiþ, o da Rasûlullah'ýn verdiði para ile iki koyun satýn almýþ, birisini bir dinara satýp Efendimize; hem elinde bir dinar hiem de bir koyun olduðu halde dönmüþtür. Hz. Peygamber, (s.a) de Urve i-in dua etmiþtir. Urve bundan sonra toprak satýn alsa, kâr edermiþ. Bun-4an maksat bazý âlimlere göre onun kazancýnýn bereketine iþarettir. Bazýlarý ise, onun satýlan topraklarý alýp satarak kâr elde ettiðini söylerler.

Görüldüðü gibi bu hâdise bir müdârabe deðil, vekâlettir.

Biz önce bu hadisin içerisindeki fýkhý hükümlere kýsaca temas edeceðiz, sonra da babýn baþlýðý olan müdârabe konusunu ele alacaðýz.

Hadiste iki ana hüküm göze çarpmaktadýr:

1- Vekil, müvekkilin menfaatine olan bir þeyi vekilin emrine uymasa bi­le yapabilir. Buna göre müvekkil vekilinden Özelliklerini belirterek tayin et­tiði bir fiata bir mal satýn almasýný istese, vekilin o parayla, istenilen özellik­leri taþýyan iki tane mal satýn almasý caizdir. Ayný þekilde bir þeyi satmakla vekil olan kiþi o þeyi müvekkilinin istediði fiattan daha fazlaya satabilir. Ya­ni vekil, müvekkilinin menfaatine olduðu takdirde, onun emrine muhalefet edebilir. Bundan maksat; müvekkil, emrine muhalefet edildiðini öne süre­rek malý kabullenmekten imtina edemez.

Þevkânî'nin naklettiðine göre Nevevî, Þâfiîlerin görüþünün bu þekilde olduðunu söylemiþtir. Hanefîlerden Ebû Yusuf da ayný görüþtedir. Ýmam Mu-hammed'den iki görüþ nakledilmiþtir. Ýmam Ebû Hanîfe'ye göre ise bu du­rumda, müvekkil paranýn yarýsýný vererek satýn alýnan malýn yarýsýný alýr. Me­sele Hidâye'de þu þekilde tasvir edilmektedir: "Bir kimse baþka birine bir dirheme on rýtýl et almak üzere vekâlet verse, vekil de on ntlý bir dirheme satýlan etten bir dirheme yirmi rýtýl alsa, müvekkile lâzým olan, etin on rýtlýný yarým dirheme almaktýr. Bu Ebû Hanîfe'ye göredir. Ebû Yusuf ve Muhammed ise, bir dirheme yirmi ritim tamamýný almasý gerektiðini söylerler. Ku-dûrî'nin bazý nüshalarýnda Muhammed'in görüþü, Ebû Hanîfe'nin görüþü ile birlikte zikredilmektedir."

2- Bir kimse baþka birinin malýný, onun haberi olmadan fuzuli olarak satabilir. Tabii bu satýþýn geçerli sayýlmasý, mal sahibinin satýþa icazet ver­mesine (onaylamasýna) baðlýdýr. Bu satýþa, fuzulînin satýþý manasýna "beyu'l-fuzûlî" denilir.

Ulemanýn çoðunluðu beyu'l-fuzulî'yi caiz görmüþlerdir. Seleften Hz. Ali, Ýbn Mes'ud, Ýbn Abbas ve Ýbn Ömer (r.anhum), müetehid imamlardan Ebû Hanîfe, Mâlik, Ahmed b. Hanbel ve ilk kavlinde Þafiî bu görüþtedirler. Çünkü bu hadiste Urve (r.a), Hz. Peygamber için satýn aldýðý iki hayvandan birisini onun haberi olmadan satmýþ, Efendimiz de bu satýþý kabul etmiþtir. Ýmam Þafiî'nin sonraki" görüþüne (kavl-i cedidine) göre ise, fuzulînin satýþý bâtýl­dýr, hiçbir deðeri yoktur. Ýmam Þafiî, Hz Peygamber (s.a)'in kiþinin yanýn­da olmayan bir þeyi satmasýný meneden hadisine dayanmýþtýr. Üzerinde dur­duðumuz bu hadis ile 3386 numarada gelecek olan ve kendi görüþüne uyma­yan hadisleri, Þafiî, senetlerinde meçhul þahýslar olduðunu ileri sürerek delil olmaya elveriþli görmez.

Yukarýda da iþaret ettiðimiz gibi, fuzulînin satýþýný caiz görenler onu, mal sahibinin icazetine baðlý görürler. Yani esas mal sahibi satýþý kabul ederse satýþ tamamdýr, kabul etmezse geçersizdir.

Bir kimse baþkasý adýna onun haberi olmadan bir mal satýn alsa, Hanefilere göre durum farklýdýr. Satýn alan þahýs malý bizzat kendisi için almýþ olur. Dolayýsýyla yapýlan alýþveriþ kesinleþmiþtir, bozulamaz. Yalnýz fuzûlî durumda olan müþteri isterse, kendisi için satýn aldýðý malý o kimseye verir; ama bu yeni bir satýþ sayýlýr.

Þimdi biraz- da bu bölümün esas konusu olan müdârabe ortaklýðý üze­rinde duralým:

Müdârabenin tarifini yukarýda vermiþtik. Bu tariften, onun ne tür bir akit olduðu da anlaþýlmaktadýr.

Tüm akitlerde olduðu gibi, bunda da akdin kurulmasý icab ve kabul ile olur. Yani taraflardan birisi müdârabeye delâlet eden bir sözle akdi teklif eder, diðeri de bunu kabul ederse, müdârabe ortaklýðý kurulmuþ olur. Bu akde kýrâz, mukâraza, muamele de denilir.

Müdârabe iki çeþittir:

1- Mutlak müdârabe: Zaman, yer, satýcý, alýcý ve bir ticaret türü ile ka­yýtlanmamýþ olan müdârabedir. Bu çeþit ortaklýkta müdârib, istediði yerde istediði kiþilerle istediði malýn ticaretini yapabilir. Bu ticaretten dolayý so­rumlu tutulamaz.

2- Mukayyet müdârabe: Sermaye sahibi olan ortak, emek sahibinin ya­pacaðý ticarî faaliyeti bir yer, zaman, tür ve bazý þahýslarla kayýtlarsa bu mü­dârabe mukayyed olur. Bu kayýt; bazý yerlerde, bazý þahýslarla ve bazý sahalarda ticareti istememekle olabileceði gibi, sadece oralarda o þahýslarla ve o sahada yapýlmasýný emir suretiyle de olabilir. Müdâribin bu þartlara ri­ayeti gerekir. Çünkü o bir yönden sermaye sahibinin vekili gibidir. Vekil de vekil olduðu konuda müvekkilin emrine aykýrý davranamaz. Müdârib þayet sermaye sahibinin þartlarýna aykýrý davranýþta bulunursa, yaptýðý faaliyet sa­dece kendisine ait olur, kâr-zarar kendisine aittir. Diðer ortaðýn sermayesini iade etmesi gerekir.

Üzerinde durmakta olduðumuz bab bu konu ile ilgilidir. Yani mudâri-bin rabbü'l-mal'in emrine aykýrý faaliyette bulunmasýnýn caiz olup olmadý­ðýný mevzubahs etmiþtir. Þayet müdârib ticaretinde rabbü'l-mal'in emrine uymasa elde edilen kârýn durumu nedir? Bu meselede fakihler deðiþik gö­rüþlere sahip olmuþlardýr. Hattâbî, bu görüþleri þu þekilde özetlemiþtir:

1- Kâr, sermaye sahibine aittir. Bu görüþ Ýbn Ömer'den rivayet edilmiþtir.

2- Kâr sermaye sahibine ait olur ve müdârib sermayeyi de dâmindir. Yani alýþveriþten kâr edilirse bu sermaye sahibine, zarar ise müdâribe ait olur. Bu görüþ, Ebû Kýlâbe, Nâfi, Ahmed ve Ýshak'a aittir.

3- Elde edilecek kâr da zarar da müdâribe aittir. Ancak kâr ederse bu kârý sadaka olarak vermesi gerekir.

Müdârib, sermaye sahibinin faydalý olan þartýna muhalefet edince gâ-sib durumuna düþmüþtür. Dolayýsýyla ihtilâf anýndan itibaren sermaye sahi­binin koyduðu þartlara uygun olarak davranana kadar sermaye telef olsa müdârib sermayeyi öder. Hane.fîler bu görüþtedir.

4- Kâr, hukuken müdâribe aittir, ama manevi mes'uliyetten kurtulmak için onu tasadduk etmelidir. Bunu, Evzaî söylemiþtir.

5- Eðer, sermaye sahibinin alýnmamasýný istediði mal, sermayenin ken­disi ile alýnmýþsa bu alýþveriþ bâtýldýr. Sermayeden baþka bir malla alýnmýþ­sa, bu mal satýn alana (müdâribe) ait olur. Ancak, sermayeyi dâmin olur. Yani kân sermaye sahibine ödemek zorundadýr. Bu görüþ de Ýmam Þafiî'­nindir.

Hattâbî'nin bu ifadesinden anlaþýldýðý üzere, Ýmam Þafiî'ye göre; mü­dârib, sermaye sahibinin þartýna aykýrý bir ticarî faaliyette bulunursa baký­lýr: Eðer aldýðý malý, kendisine verilen sermaye ile satýn almýþsa bu satýn alýþ bâtýldýr. Sermayeden baþka bir para ile almýþsa bu alýþveriþ kendisine ait olur.

Þimdi de müdârabenin sahih olmasý için gerekli olan þartlarý ve müdârabeyi fesheden þeyleri kýsaca gözden geçirelim. Bu þartlar Hanefîlerin ileri sürdükleri þartlardýr:

Müdârabenin sahih olmasý için:

1- Sermaye sahibi vekâlet vermeye, emek sahibi de vekil olmaya ehil ol­malýdýrlar.Yani âkil ve balið olmalýdýrlar.

2- Sermaye para cinsinden bir mal olmalýdýr.

3- Sermayenin mikdan belli olmalýdýr.

4- Sermaye, müdâribe (emek sahibi) teslim edilmiþ olmalýdýr.

5- Kâr aralarýnda yan yarýya, üçte bir üçte iki gibi oranlarla þart koþul-maiýdýr. Kârdan, meselâ yüz bini benim kalaný senin gibi bir ayarlama caiz deðildir.

6- Her birinin kârdan alacaklarý hisseler önceden belirlenmiþ olmalýdýr.

7- Emek sahibine verilecek kâr hissesi, edilen kârýn kendisinden olmalýdýr. Müdârabe ortaklýðýný fesh eden. þeyler de þunlardýr:

1- Sermaye veya emek sahiplerinden birinin ölmesi.

2- Sermaye ve emek sahiplerinden birinin sürekli bir þekilde cinnet ge tirmesi.

3- Taraflardan birine sefeh sebebiyle hacr karan verilmesi.

4- Müdârabe süreli olursa, sürenin bitmesi.

5- Sermaye sahibinin emek sahibini azletmesi.

6- Emek sahibinin akdi bozmasý.

7- Sermayede tasarrufa baþlanmadan, malýn telef olmasý.[201]

[198] el-Bârikî, Bârik'a mensup demektir. Bârik, Ezd kabilesinden bir batýndýr. Bunlarýn de­desi Bârik b. Adiy b. Hârise'dir. Bu þahsa Bârik denmesine sebep, bu ismi taþýyan da­ðýn yanýna yurt tutmuþ olmasýdýr.

[199] Þüphe raviye aittir.

[200] Tirmizî, büyü-34; Ibn Mâce, sadaka 7.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 12/431-432.

[201] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 12/432-435.


radyobeyan