Siret Ansiklopedisi
Pages: 1
Strateji Ve Taktikler By: saniyenur Date: 21 Mayýs 2012, 18:26:27
2- Strateji Ve Taktikler

Rasulullah savaþ stratejisini, taktik hare­kâtlarý ve askerî operasyonlarý planlayarak, Ýslâm'da askerlik ilminin pratik olarak ilk öðreticisi olmuþtur. Planladýklarýný büyük bir kesinlik ve baþarý ile yerine getirip hedefle­rine ulaþarak, düþmanlarýyla ustalýkla ve akýllýca savaþmýþ ve onlarýn maneviyatýný, as­kerî gücünü yok ederek bütün cephelerde ye­nilgiye uðratmýþtýr. Düþmanýn plan ve tak­tiklerini altetmek için kendi savaþ stratejisi­ni geliþtirmiþ, taktik manevralarda yine ken­dine ait teknikleri uygulamýþtýr. Hz. Peygam­ber'ýn yaptýðý bütün stratejik manevralar ve taktik operasyonlar gerçeklere dayanýyor, zaman ve yerin pratik gereklerine göre hik­metli ve akýllýca yerine getiriliyordu. Bedir, Uhud, Huneyn ve Ahzab savaþlarýnda oldu­ðu gibi düþmanlarý onun stratejik manevra­larýnýn çok büyük baskýsý altýnda kaldý. Ve bazýlarýnda da bu düþmanlar maneviyatla­rýný tamamen yitirdiler; Mekke'nin fethi sý­rasýnda Kureyþlilere olduðu gibi düþmanýn bütün arzu ve hükümleri bütünüyle yýkýldý. Rasulullah'ýn savaþ strateji ve taktikleri düþmanýn anlama melekesinin çok üzerinde idi. Düþmana stratejik hareketleriyle her sa­vaþta sürpriz yapmýþ ve savaþlarýnda bir stra­tejiyi asla iki kere kullanmamýþtýr. BedÝr'de savaþ düzeniyle düþmanýný þaþýrtmýþ, Uhud-da ordusunun, arkadan okçularla destekle­nen müdafaa saflarý Ýle düþmanýný baský al­týna almýþ ve Ahzab savaþýnda uyguladýðý ye­ni savunma tekniðiyle düþmaný tam mana­sýyla saf dýþý býrakmýþtý.

Rasulullah düþmanlarýna karþý bütün sa­vaþ stratejisi unsurlarýný tam manasýyla ve baþarý ile kullanmaya muktedirdi ve onlara nadiren karþý koyma fýrsatý verdi. Daima bü­yük bir gizlilik içinde taarruz etti ve savaþ alanýna gereðince yerleþmeden düþman onun niyetini asla öðrenemedi. 11 büyük ve 17 küçük sefere çýktý ve büyük seferlerin sekizin­de ve küçük seferlerinde taarruz üstünlüðü onundu ve insiyatif de her zaman onun elin­deydi. Düþmanýn mevkisinin tabiatý icabý iþ­lerin zorlaþtýðý Taif seferi bunlara istisna teþ­kil eder. Düþmanýn müslümanlarýn üzerine yürüdüðü Bedir, Uhud ve Ahzab savaþlarýn­da bile asýl insiyatif hep Rasulullah tara­fýnda olmuþtu. Onun üstün ve etkili taktik hareketleri düþmaný genelde karýþýklýða ve bozulmaya sürüklemiþti.

Hz. Muhammed, ayný zamanda savaþ ve seferlerinde sürpriz, sürat ve hareket esnek­liði unsurlarýndan da çok baþarýlý bir þekil­de faydalanmýþtý. Düþmanlarý çoðu zaman onu aniden kapýlarýnda görmüþ, þaþkýnlýk içinde yakalanmýþtý. Harekâtlarýný düþman­dan gizli tutmak maksadýyla, niyeti hususun­da düþmanýn kafasýný karýþtýrmak için kar­maþýk ve hatta bazen ters yönde rotalar izle­di. Büyük seferlerinden altýsýnda düþman onun kuvvetlerini gördüðünde þaþýrýp kal­mýþtý. Tarlalarýna bakmak üzere dýþarý çýk­makta olan Hayber çiftçileri Rasulullah'ýn askerlerini görünce geri koþarak "Muham­med geldi" diye baðýrmaya baþlamýþlardý. Ve küçük seferlerinin dokuzunda düþmaný ta­mamen savaþa hazýrlýksýz bir vaziyette yaka­lamýþtý. Onun düþmaný hazýrlýksýz yakalama­daki baþarýsý o kadar þaþýrtýcý idi ki, 17 kü­çük seferinden yalnýzca dördünde ufak çap­lý çarpýþma olmuþ ve büyük seferlerinde de yalnýzca altýsýnda gerçek anlamda savaþ mey­dana gelmiþti.

Hz. Muhammed seçtiði liderler komuta­sýnda sayýlarý 15 ile 3000 kiþi arasýnda deði­þen savaþçýlarý (seriyye) ülkenin deðiþik yer­lerine 50 kez göndermiþti. Bu seriyyelerin ço­ðunluðunda düþman hazýrlýksýz yakalanmýþ, bunlardan bir kýsmýnda düþman biraz çarpýþ­mýþ ve kuþatmaya uðramýþ ya da çarpýþma­dan sonra kaçmýþ, fakat çoðu kez hemen pa­niðe kapýlarak silahlarýný býrakýp kaçmýþtý. Bu seriyyelerin 22'sinde düþmana tam bir sürpriz yapýlmýþ ve düþman direnemeden bozgun halinde kaçmýþ ya da kuþatýlmýþtý. 9 seriyyede çarpýþma olmuþ, fakat hiçbirisin­de çarpýþma büyük boyutlara ulaþmamýþtý. [Mûte savaþýnda, Hz. Peygamber'ýn bir el­çisini katleden el-Gassanî'ye karþý gerçek bir savaþ olmuþtu.

Bütün bu sefer ve savaþlar Hz. Muhammed tarafýndan büyük bir ustalýkla ve en az can ve mal kaybýyla gerçekleþtirilmiþti. En aðýr kayýp Uhud savaþýnda olmuþtu, 70 kiþi þehid olmuþ ve 40 kiþi de yaralanmýþtý. Be-dir'de müslümanlarýn kaybý, düþmanýn 70 ölü, 70 yaralýsýna karþý 22 olmuþtu. Ahzab savaþýnda, düþmanýn 10 kaybýna karþýlýk müslümanlarýn kaybý altý kiþi idi. Hayber1 de, müslümanlar, düþmanýn 93 kaybýna kar­þýlýk 18 kiþi kaybetmiþlerdi. Mûte'de düþma­nýn tespit edilemeyen kaybýna karþýlýk müs­lümanlar 12 þehid vermiþti. Huneyn'de, düþ­manýn 71 kaybýna karþýlýk, müslümanlar al­tý kayýp vermiþ; Taif'de müslümanlarýn kay­bý 13 olmuþtu.

7 büyük savaþta düþman 286 kiþi, müslüman­lar ise 136 kiþi kaybetmiþti. Küçük savaþlar­da ve seferlerde müslümanlar 119 ve düþman 473 kiþi kaybetmiþti; bu suretle Rasulullah ve kâfirler arasýndaki sekiz yýllýk savaþ­larda her iki tarafýn toplam kaybý 1.014 (256 müslüman ve 759 düþman) kiþi olmuþtu. Baþka bir deyiþle, tarihte ilk defa tüm Arap Yarýmadasý'nda barýþ ve düzen 1014 can kay­býyla saðlanmýþ oluyordu.

Hz. Muhammed'ýn ana prensibi asgari can kaybýyla amacýna ulaþmak idi. Ve her se­ferde, askerî karþýlaþmalardan kaçýnmak için özel tedbirler aldý ve anlaþmazlýðý çarpýþma olmadan gidermek için elinden geleni yaptý. ° ancak bütün diðer alternatifler baþarýsýz kalýnca savaþa giriþti. Ve hatta savaþta bile adamlarýna yalnýzca kendilerine karþý aktif olarak çarpýþanlarý öldürmelerini emretti. Savaþ alanýnda direnmekten vazgeçenler, öl-dürülmeyip savaþ esiri olarak alýndýlar.

Hz- Muhammed ayný zamanda düþma-nm maneviyatýný bozmak ve onlarýn savaþ karar ve isteklerini kýrmak Ýçin stratejik ma­nevralardan faydalandý. Ahzab Savaþý'nda kuþatma uzayýp, Benî Kurayza da müslü-manlarla olan antlaþmalarýný bozarak düþ-: mana katýlýnca, Peygamber ustaca bir plan düþündü. Kuþatmadaki Kureyþ'in müt­tefiki olan Benî Gatafan'a barýþ teklif etti. Bu onlarýn kalplerinde ümit hâsýl etti ye sa­vaþa isteklerinin ve itimatlarýnýn kýrýlmasý­nýn pratik baþlangýcý oldu. Barýþ teþebbüsü gerçekleþmeyip, yalnýzca bir teklif olarak kal­masýna raðmen, bundan sonra Benî Gatafan hiçbir zaman savaþa niyet etmedi. Hz. Mu­hammed  iki rakip ordunun birleþmesini önlemek konusunda çok becerikliydi ve eðer olur da birleþirlerse onlarý bölmeye çalýþýr­dý. Onun vasýtasýyla aralarýnda bir entrika çe­virdi, Kureyþ ile Benî Kureyzalýlarýn kafala­rýna birbirleri hakkýnda þüphe ve korkuyu yerleþtirmeyi baþardý.

Hayber'e yaptýðý seferde, Rasulullah Hay­ber yahudilerinin (antlaþmah) taraflarý olan kuvvetlerinin yolunu keserek, onlara katýl­malarýný baþarýyla önledi. Benî Gatafan ken­di evleri ve aileleri için korkuya kapýldý ve Rasul'ýn onlara saldýracaðýný zannettiler. Bu yüzden kendi topraklarýnda kaldýlar ve yurt­larýndan çýkarak Hayber'deki müttefikleri­ne yardýma gitmeye asla cesaret edemediler. Böylece Hz. Muhammed, Benî Gatafan-dan gelecek herhangi bir saldýrý korkusu ol­maksýzýn Hayber yahudileri ile uðraþabildi. Onun Tebük seferi de kendi yönünden mu­azzam bir stratejik manevraydý. Bu sefer müslümanlarýn büyük cesaret ve kuvvetini göstermekle kalmadý; ayný zamanda onlarýn sýnýrlarýný gerçek mütecavizlerden veya düþ­manlýk yapmaya niyet edenlerden korumak ve müdafaa etmek konusunda ne kadar ateþli ve kararlý olduklarýný da gösterdi. Bu olay ay­rýca Arap Yarýmadasý çevresindeki Romalý­lara ve diðer güçlere Yarýmadada halkýnýn güvenlik ve emniyetini koruyabilecek kadar güçlü ve kuvvetli bir devletin kurulduðuna dair bir iþaretti. Bu sefer, tam zamanýnda ya­pýlmýþ, yerinde bir stratejik hareketti ve ülke içinde olduðu kadar ülke dýþýnda da geniþ politik ve askerî etkiler oluþturmuþtu. Tebük seferi, Yarýmada dahilinde, aslýnda sayýlarý epeyce azalmýþ olan diðer Arap kabilelerine bundan böyle zayýf ve korunmasýz kervan­lara ve kabilelere yaptýklarý haksýz baskýn ve yaðmalara ve ülkedeki diðer insanlara eziyet etmeye devam edemeyeceklerini gösterdi. Bu suretle, bu harekât sýnýrlarýn yabancý iþgal­cilere karþý güvenliðinin saðlanmasýna ve Ýs­lâm devletinin sýnýrlarý dahilinde barýþýn te­sis edilmesine yardým etti.

Muhammed ayný zamanda barýþta oldu­ðu gibi savaþta da zor durumlar karþýsýnda metanet ve kararlýlýðýný gösterdi. Benî Kay-nuka, Benî Nadir ve Benî Kurayza yahudÝle-ri Rasulullah  ile olan antlaþmalarýný kri­tik zamanlarda bozduklarýnda ve yine Ku-reyþ, Hudeybiye Antlaþmasý'ný bozduðunda bunlara karþý gösterdiði keskin ve zamanýn­da reaksiyonlarla Muhammed kararlýlýk ve metanetini açýkça ortaya koymuþtur. Ýs­lâm devlet baþkanýnýn bir elçisini öldüren el-Gassan'ý cezalandýrmak için Tebük'e bir se­fer düzenlenmiþti. Ayný þekilde, müslüman-larla olan antlaþma maddelerini bozan veya ülkede gayri meþru davranýþlara giriþen ka­bilelere karþý kesin ve kararlý hareketler ya­pýlmýþtý.

Peygamber hiçbir zaman paniðe kapýlma­mýþ veya hiçbir ümitsizlik alameti gösterme­miþtir, hatta savaþýn haddinden fazla artan baskýsý altýnda kaldýðýnda bile. Uhud sava­þýnda, onun özellikle verdiði emirleri unuta­rak okçular yerlerini terkedince düþman bü­tün yönlerden saldýrdý, Ýslâm ordusu karýþýk­lýk ve bozgun halinde ricat etmeye baþladý. Fakat o, her zaman olduðu gibi soðukkanlý­lýðýný ve kendine güvenini muhafaza etti, as­kerlerini çaðýrdý ve onlarý yüreklendirdi, böy­lece onlar Peygamber'ýn etrafýnda halka oldular ve düþman geri sürülünceye kadar ce­saretle çarpýþtýlar. Ayný þey Hüneyn'de de ya­þandý; ricat eden orduyu tekrar toparlayýp sa­vaþý kazanmak üzere olan düþmana, karþý-saldýrýyý baþlatan yine Muhammed'in kendine güveni ve kararlýlýðý olmuþtur.

Peygamber'im kendi þehri ve halkýnýn gü­venliði için düþman ve arazi yapýsý hakkýn­da çeþitli biçimlerde bilgi edle etmek üzere düzenlediði keþif seferleri onun hüner, zekâ ve askerî dehasýnýn bir örneðini teþkil eder­ler. O, düþman hakkýnda bilgi edinebiliyor­du, ancak kendisi nadiren zamanýndan ev­vel iþe yarar bilginin düþmana sýzmasýna en­gel olamamýþtý. Baþarýlarý, onun Medine için güçlü bir savunma sistemi oluþturmasýna im­kân tanýyan etkin gazve sisteminin bir sonu­cuydu. Muhammad 'ýn askerî lider olarak büyüklüðünün bir delili de, askerî istihbaratý kurmasý ve bundan düþman hakkýnda iþe ya­rar bilgileri elde etmek ve yine güvenlik mak­sadýyla olduðu kadar, yeni kurulan Ýslâm devletinin varlýðýný korumak maksadýyla düþmanýn maneviyatýný kýrmak için etkili bir þekilde faydalanmasýdýr.

Hz. Muhammed askerî öðretimi, askerî talim ve terbiyenin esasý olarak kabul ediyor­du. Düþmanýn hareketleri, insan ve silah gü­cü, savaþ planlarý, askerî hedefleri, savaþ tak­tikleri vs. hakkýnda bilgi elde etmek maksa­dýyla askeri amaç için iyi eðitilmiþ sürekli bîr grup insana sahip olmak gerekiyordu. Ayný zamanda düþmanýn plan ve stratejilerine kar­þý müslümanlarýn gerekli tedbirleri alabilme­lerini saðlamak için bu bilginin zamanýnda elde edilmesi gerekiyordu. Ayrýca gelen bil­giyi yorumlamak için müslümanlarýn bu ko­nuda eðitilmiþ kiþilere ihtiyaçlarý vardý. Bü­tün bu meseleler, gerekli istihbaratý toplaya­bilecek, yorumlayabilecek ve müslümanlann yararýna yapýlacaklarý ileri sürebilecek eðitil­miþ kiþiler gerektiriyordu.

Peygamber Medine'ye gelir gelmez, böy­le bir sistemi örgütlemek için gerekli adým­larý attý. ZaÝd b. Harise'ye yahudilerin dilini öðrenmesini buyurdu ve þöyle söyledi: "Kim bir halkýn dilini biliyorsa, onlardan yana em­niyettedir.' ' Zaid, Peygamber ona yahudi­lerin dilini öðrenmesini emredince, onlarýn kitaplarýný okuduðunu ve dillerini öðrendiðini söylüyor. Peygamber  ayný zamanda þunlarý da vurgulamýþtýr: "Kâfirlere karþý mücadele ederken malýnýzý, ailenizi ve dili­nizi kullanýn" Rasulullah 'ýn bu hadisi, si­lah ve kanla yapýlan savaþla beraber psiko­lojik savaþý da meþrulaþtýrýyor ve teþvik edi­yor. Bu hadis, m üs 1 umanlara, kâfirlerle sa­vaþýrken dilleri ve hayatlarý ile psikolojik sa­vaþ vasýtalarýndan faydalanmalarýný tembih ediyor. Müslümanlar, düþmana karþý dilleriy­le ve silahlarýyla savaþ tekniklerini öðrenmeye kendi adamlarýný teþvik etmelidirler. îslâm-da þu üç tür mücadele ve fedakârlýk þekille­rinin tümü cihad olarak kabul edilir: Canla ve vücutla savaþmak dosdoðru ve dolaysýz bir cihaddýr; mal ile mücadeleye katýlmak dolay­lý bir cihad þeklidir, çünkü o, müslümanla-rýn silah ve araçlar satýn alarak Ýslâm asker­lerini düþmanla savaþmak üzere teçhiz etme­lerine imkân saðlar; sözle mücadele etmek de cihaddýr, çünkü böylece düþmana karþý münakaþa etmeye, deliller göstermeye ve on­larýn planlarýný etkisiz kýlýp, mücadele azim­lerini kýrmaya imkân hasýl olur. Peygamber @ bir þair olan Hasan b. Sabit'e þunlarý buyurmuþtur: "Ey Hasan! Sen düþmanlarla sa­vaþ, Cebrail seninle beraberdir. Benim adam­larým silahla savaþýrken, sen sözle savaþ." O, ayný zamanda "Bir müslüman kýlýcýyla ve di­liyle savaþýr." demiþtir. Kur'an-ý Kerim bu mücadelenin önemini þu sözlerle vurgular: "Gerek hafif, gerek aðýr olarak (þartlarýndan dolayý savaþ size kolay da gelse, aðýr da gel­se; binekli de olsanýz, yaya da olsanýz; teç­hizatýnýz hafif de olsa, aðýr da olsa; saðlam da olsanýz, hasta da olsanýz, hangi halde bu­lunursanýz bulunun) hep birlikte savaþa çý­kýn, mallarýnýzla ve canlarýnýzla Allah yolun­da cihad edin. Eðer billirseniz bu, sizin için daha hayýrlýdýr." (9: 41); "Allah'a ve Rasu-lü'ne inanýrsanýz, mallarýnýzla ve canlarýnýzla Allah yolunda savaþýrsýnýz. Eðer bilirseniz bu sizin için en iyi yoldur!' (61: 11) Mal ile açýkça cihad, dilleriyle olduðu gibi silahlarýyla da savaþan insanlarýn eðitim ve teçhizat gider­lerini karþýlamayý kapsar. Peygamber bu tekniði çok ustaca kullanmýþtýr. Bir keresin­de þöyle demiþtir: "Düþmaný savaþa baþlamadan (yani askerleri ve silahlarýyla) evvel ona üstün gelen komutan baþarýlý olur?' Þüp­hesiz sözlerle yapýlan psikolojik savaþýn mu­harebenin sonucu üzerine büyük etkisi var­dýr. Bu tür savaþ, savaþçýlarýn çeþitli þekiller­de kalplerine tesir ederek çarpýþma için he­ves ve kararlýlýklarýný etkiler. Bu tür uygula­malarda yaygýn olarak kullanýlan yollardan biri de, askerlere, güzel kadýnlarýn icra ettiði nefse hoþ gelen müzik saðlamaktýr. Bu yol Kureyþliler tarafýndan kullanýlmýþtýr, fakat onun tesiri geçici ve önemsizdir. Bu tekniðin en iyi ve ilmî kullanýlýþ þekli askerlerin zihin­lerine ve kalplerine tesir etmektir. Kendi adamlarýný, davalarýnýn doðru olduðuna ik­na ederek, onlara gerçek ve hakiki bir akti-vite kazandýrmak ve düþman tarafýna, tar­týþma ve propagandalarla kendi yollarýnýn beyhudeliðini ispatlayarak ve böylece onla­rýn çarpýþma heves ve psikolojilerini zayýfla­tarak maneviyatlarýný yok etmektir.

Rasulullah bu tekniklerin bazýlarým yap­týðý savaþ'rrda düþmanlarýna karþý kullanmýþ­týr. Kureyþ, Medine'de Muhammed'a ve müminlere eziyet etmek ve onlarý yaðmala­mak için hücumlarýný baþlatýnca, o istihba­rat sistemini saðlam bir temel üzerinde teþ­kilatlandýrdý. Düþmanýn kuvveti, niyetleri ve hareketleri hakkýnda güvenilir bilgi elde et­mek için çevre arazilere ve düþman arazile­rine sýk sýk keþif seferler yapýldý. Bu seferle­re çýkanlara bazen belirli rotalarý Ýzlemek ve belirli düþman hedefleriyle karþýlaþmak ve belirli konularda bilgi toplamak üzere özel talimatlar veriliyordu.Bazen de belirli bir he­def tespit edilerek, bu konuda genel talimat­lar veriliyordu. Her büyük seferden önce ve sefer sýrasýnda Muhammed düþmanýn as­kerî planlarý, kuvvetleri vs. hakkýnda daha fazla bilgi toplamak üzere düþman kampla­rýna ya da düþman topraklarýna casuslar gönderirdi. Peygamber bu adamlara ve ge­nelde diðer insanlara düþman hakkýnda her­hangi bir istihbarat elde ederlerse onu çev­reye yaymadan uygun deðerlendirme için gö­revli mercilere getirmeleri gerektiði konusun­da kesin talimat vermiþti. Kur'an-ý Kerim, müslümanlarý þu sözlerle uyarýyor: "Onla­ra güven veya korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu peygambere ve aralarýnda yetkili kiþilere götürselerdi, içle­rinden iþin içyüzünü araþtýrýp çýkanlar, onun ne olduðunu (haberin neye delâlet ettiðini) bilirlerdi. Eðer size Allah'ýn lütfü ve rahme­ti olmasaydý, pek azýnýz bir yana, þeytana uyardýnýz." (4: 83)

Bedir savaþýndan önce, Muhammed  Tal-ha b. Ubeydullah ve Said Ýbn Zaid'i, 'Ebu Süfyan'ýn kervaný hakkýnda bilgi toplamak üzere gönderdi. Bu adamlar gerekli bilgiyi el­de ederek Medine'ye döndüler ve bu bilgiyi Muhammed 'a verdiler. O, askerleriyle Be-dir'e doðru yürüdü, fakat yine Ali b. Ebu Ta-lib, Zübeyr b. el Avvam ve Sa'd b. Ebu Vak-kas'ý birkaç adamla birlikte, Kureyþ ve ordu­su hakkýnda daha ayrýntýlý haber için önden gönderdi. Kureyþ'in yakýnlarýnda bulunan iki çocuktan gerekli istihbarat elde edildi. Bu ço­cuklara Muhammed tarafýndan, Kureyþ'in yiyecek için her gün kaç hayvan kestiði so­rulunca, çocuklar þöyle cevapladýlar: "Bir gün dokuz, bir gün on hayvan". Bunun üze­rine Peygamber , onlarýn sayýlarýnýn do­kuz yüz ile bin kiþi arasýnda olduðunu söy­ledi. Sonra bu çocuklara, rakip orduda Mek­ke liderlerinden hangilerinin bulunduðunu sordu. Çocuklar bütün Mekke liderlerinin isimlerini saydýlar. Peygamberimiz þöyle dedi: "Mekke üzerinize ciðerparelerini sal­mýþ." (Ýbn Ýshak, sf. 295). Bu gerçekten müs-lümanlara, düþmanýn bütün gücünü topla­yarak geldiðim ve bu iþi birtirmeye niyetli ol­duklarýný haber veren bir uyarýydý. Öyleyse tüm güçlerini harekete geçirmek ve Allah'ýn düþmanlarýna karþý kanlarýnýn son damlasý­na kadar çarpýþmaya olan heves ve kararlý­lýklarýný artýrmalarý açýk bir mecburiyet ol­muþtu.

Uhud Savaþý gününden önce, Rasulullah Medine'ye saldýrmaya hazýrlanan Kureyþ'in askerî hazýrlýklarý, teçhizatlarý ve kuvvetleri hakkýnda, Mekke'deki adamý Abbas'tan is­tihbarat aldý. Bunun üzerine Rasulullah düþmanýn hareketlerini izlemeleri için Enes ve Munis isminde iki adam gönderdi. O za­man Hubab b. el-Münzir adlý bir baþka ca­sus da düþman hakkýnda zaten elde edilmiþ Ýstihbaratýn doðruluðunu teyid etmek üzere gönderilmiþti. Ayný þekilde, Ahzab savaþýn­dan evvel, Rasulullah her zamanki kay­naklarý vasýtasýyla istihbarat elde etmiþ ve böylesine büyük bir kuvvete karþý Medine'­nin savunulmasý konusunda ashabýyla isti­þare etmiþti. Neticede þehrin çevresine hen­dek kazýlmasýna karar verildi. Savaþ esnasýn­da, birbirlerine niyetleri hakkýnda þüphe pey­dan ederek Ýttifak etmiþ düþman kuvvetleri­ni bölmeyi baþardý ve müttefiklerden biri olan Benî Gatafan'a kendisiyle barýþ yapma ümidi vererek, onun savaþma hevesini kýrdý. Böylece, hareketli manevralar vasýtasýyla, Peygamber Kureyþ ile Benî Kureyza yahu-dilerinin arasýný bölmeyi, bir diðer taraftan da yine Kureyþ ile Benî Gatafan arasýnda ay­rýlýk meydana getirmeyi baþardý. Vefatýndan kýsa bir süre önce Muhammed 30.000 ki­þiden meydana gelen müslüman ordusuna Usame b. Zeyd'i komutan tayin etti ve Bizans üzerine yürümelerini emretti. Komutana, be­raberinde rehberler almasý ve ordusuyla düþ­man üzerine hareket etmeden-önce casuslar ve öncüler göndermesi hususunda özel tali­matlar verdi.

Hz. Peygamber ayný zamanda Medine çevresinde yaþayan ve müslümanlar ile Ku­reyþ arasýnda mücadelede tarafsýz kalmayý ta-ahhüd etmiþ olan birçok kabile ile karþýlýklý barýþ antlaþmalarýna girdi. Bu antlaþmalarýn bir kýsmý karþýlýklý müdafaa hususunda bir kýsmý dostça komþuluk iliþkileri için ve bir kýsmý da yalnýzca tarafsýzlýk için idi. Her ha­lükarda, böyle stratejik tedbirlerin büyük yardýmý dokunmuþtur, özellikle müslüman­lar çok zayýf olduklarý zamanlarda. Ve her­hangi bir kabile tarafýndan yapýlan dostluk veya tarafsýzlýk iþareti hüsn-ü kabul görmüþ­tü. Mekke Savaþý, askerî bir zaferden ziyade Kureyþ'e karþý elde edilmiþ psikolojik bir za­fer oldu. Mekke seferi düþmanýn çarpýþma hevesini ve çarpýþma ruhunu tam manasýyla çökertti ve Peygamber 'ýn þu duasý yerine geldi; "Ey Rabbim! Biz onlarý aniden yaka­layýncaya kadar bu sýrrý gizli tut!" Kureyþli-ler, onun Suriye'ye yürümeyi planladýðýný zannettler. Onun bir baþka hadisi de bu sa­vaþa tamamen uyuyor: "Allah, düþmanýmýn kalbine bir ay boyunca korku hasýl ederek bana yardýmýný ve zaferi verdi."

Yahudi Benî Kurayza kabileleri güç ve kuv­vetlerinin büyüklüðüne raðmen, korkularýn­dan dolayý Rasulullah'a karþý dövüþeme­diler. Kur'an-ý Kerim onlarýn bu ruhî halle­rinden þu sözlerle bahsediyor: "Kitap sahip­lerinden inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtla­rýndan O çýkardý. Siz onlarýn çýkacaklarýný sanmamýþtýnýz. Onlar da kalelerinin, kendi­lerini Allah'tan koruyacaðýný sanmýþlardý. Allah, onlara ummadýklarý yerden geldi, yü­reklerine korku saldý; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle harap edi­yorlardý. Ey akýl sahipleri ibret alýn." (59: 2). Ve yine Ahzab Suresi'nde þunlarý okuyoruz: "Allah, Kitap ehlinden kâfirleri destekleyen (Kurayza yahudi)leri kalelerinden indirmiþ, kalplerine korku salmýþtý; onlarýn kimini öl­dürüyor, kimini de esir alýyordunuz." (33: 26). Bu iki ayet, Muhammed @'m kuvvet­lerinin korkusundan hareketsiz kalmýþ ve ona karþý hiçbir çarpýþmaya giriþmeyen yahudi-ler hakkýnda idi. Müþriklerin durumundan bahseden bir baþka ayet vardýr: "Rabbin me­leklere vahyediyordu ki: 'Ben sizinleyim, ina­nanlarý destekleyin. Ben inkâr edenlerin yü­reklerine korku salacaðým; vurun (onlarýn) boyunlarýn(ýn) üstüne, vurun onlarýn her parmaðýna' " (8: 12).

Müþriklerin psikolojik durumu zayýftý, çün­kü onlar yanlýþ ve bâtýl amaçlar için savaþý­yorlardý. Rasulullah @'ýn mesajý onlarýn hepsine, uðruna savaþtýklarý þeyin týpký bir Örümcek aðý gibi zayýf ve temelsiz olduðu­nu açýkça gösterdi. Halbuki, müslümanlarýn gayesi tek Allah'tan baþkasýný ilâh edinme­mek ve yalnýzca O'nun Yolu üzerinde hayat sürmek idi. Bundan daha büyük ve asîl, uð­runa savaþýlacak ne olabilirdi ki! Üstelik, Muhammed @'ýn istihbarat servisi o kadar etkili ve süratli idi ki o, düþmanýn her hare­ketinden haberdardý ve onlarýn çarpýþmaya tamamýyla hazýrlýksýz olduklarý bir zaman­da ve yerde, onlarý vuruyordu. Peygamber @ düþman arasýnda yaþayan adamlarý vasýtasýy­la ve yine her seferde önden gönderdiði ke­þif kollan vasýtasýyla düþmanýn plan ve kuv­vetlerini anlayabilecek istihbaratý elde etti. Bunun da ötesinde düþmanýn gece ve gün­düz hareketleri hakkýnda sürekli istihbarat temin eden düzenli bir keþif ve gözleme sis­temi vardýr.

Diðer taraftan, müþrikler müslümanlarýn sýr­larýný nadiren elde edebiliyorlardý. Bu sýrlar bazan o kadar dikkatli saklanýyordu ki se­fere çýkan ordunun (veya seriyye) komutam bile, tesbit edilen yer ve zamanda talimatý okuyuncaya kadar, hedeften habersiz olabi­liyordu. Meselâ Abdullah b. Cahþ el-Esedî'nin seriyyesinde böyle olmuþtu. Onun eline, görevine dair talimatlar içeren bir mek­tup verilmiþ ve iki günlük yol almadan mek­tubu açmamasý emredilmiþti. Hatta bazen müslüman kuvvetlerinin en önde gelen kiþi­leri bile hedeften habersiz olabiliyor ve an­cak düþmanýn yakýnýna gelince hedef onla­ra bildiriliyordu; meselâ Mekke seferinde ol­duðu gibi. Bu tedbirler, düþman hazýrlýksýz, þaþýrmýþ bir vaziyette yakalanabilsin diye, gözetilen hedef hakkýnda gizliliði tesis etmek için almýyordu. Ýslâm, bu meseleye ciddiyet­le eðilmiþ ve baðlýlarýna güvenlik konularýn­da çok dikkatli olmalarýný emretmiþti, "Ey inananlar! Allah'a ve Rasulü'ne karþý hain­lik etmeyin, size güvenilen þeylere bile bile hiyanet etmiþ olursunuz!' (8: 27). Ve Lokman Suresi'nde: "Ýnsanlardan kimi var ki, bilgi­sizce (insanlarý) Allah'ýn yolundan saptýrmak ve onunla alay etmek için (masal, hikâye gi­bi) eðlence (türünden boþ) sözleri satýn alýr­lar. Ýþte onlara küçük düþürücü bir azap var­dýr." (31: 6) buyurulmaktadýr. Bu suretle Kur'an-ý Kerim, bilmeden önemli güvenlik konularýný dýþarý sýzdýrarak orduya, hatta devlete tamiri mümkün olmayan hasarlar verdirebilecek bütün boþ ve gereksiz konuþmalan yasaklýyor ve mahkum ediyor. Kur'an-ý Kerim ayný zamanda düþmana doð­ru ilerleyen müslümanlara þöyle tavsiyelerde bulunuyor: "Ey inananlar, (uyanýk bulunup) korunma tedbirlerinizi alýn, bölük bölük ya da birlikte savaþa gidin." (4: 71).

Peygamber, ayný zamanda düþmana bil­gi sýzmasýnýn önlenmesi meselesini çok cid­di ele almýþtýr. Bir hadiste þöyle demiþtir: "Verilen sýrrý tutamayan kiþinin imaný yok­tur ve verdiði sözü tutmayanýn dini yoktur." Ayrýca þunu da söylemiþtir: "Allah'a ve Ahi-ret Günü'ne iman eden ya güzel söz söyle­meli ya da susmalýdýr!' Bir baþka defa da þunlarý söylemiþtir: "Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kiþidir" Þu da rivayet edilmiþtir: "Savaþ konusunda (ve askerî ope­rasyonlar) sýr tutamayan, baþarýya ulaþa­maz" Bu suretle Peygamber  halkýna giz­liliðin önemini iyice vurgulamýþ ve devlet me­seleleri ve askerî bilgiler hususunda gizliliði korumak için çok sert tedbirler almýþtý. Pey­gamber'ýn gözünde askerî istihbaratýn önemini, müslümanlarm þehirlerine taarruz edeceði konusunda Kureyþ liderlerine yazýl­mýþ gizli bir mektupla Mekke'ye giden bir ka­dýný yakalamak için Hz. Ali ve Hz. Zübeyr'i gönderirken onlara verdiði sert emirler, or­taya koymaktadýr. Bu kadýn durdurulmuþ ve mektup ortaya çýkartýlmýþtý. Eðer bu kadýn sessizce Mekke'ye gitmiþ olsaydý, Kureyþ'in alarma geçeceði ve sonuçlarýnýn büyük za­rarlara sebebiyet vereceði açýktýr.

Rasulullah'ýn düþmandan bilgi alýp, on­lara hiç bilgi sýzdýrmamasýna imkân veren þeyler iþte bu tedbirlerdi. Düþmanlarý, taar­ruzda olsun, savunmada olsun hiçbir zaman onun savaþ stratejisini önceden öðrenemedi ve yalnýzca, onun askerî hareketlerine baka­rak hedefini tahmin etmeye býrakýldýlar. Her savaþta onun stratejisi farklýydý ve ayný tak­tik harekâtlarý ya da savaþ düzenini asla iki kere uygulamadý. Allah Rasulü mümkün olan bütün vasýtalarla Ýslâm devletinin men­faatlerini korumak için elinden geleni yaptý ve tedbir konusundaki hassasiyetini þu sözlerle bildirdi: "Allah için korunanlara Allah rahmet eder. Ýnsanlara karþý korunan kim­seye Allah tarafýndan büyük mükâfat veri­lecektir.' '




radyobeyan