Cennete davetiye! By: ehlidunya Date: 19 Mayýs 2012, 16:35:26
Cennet’e davetiye!
Namaz; ruhlar âleminden kalkýp, ana rahminden yola devam eden insan oðlunun, çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlýktan, dünyadan, kabirden, berzahtan, haþirden ve sýrattan geçen uzun imtihan seferinde; yokluða ve ayrýlýða, Sâni-i Zülcelâlin taze taze, renk renk, çeþit çeþit, nakýþ nakýþ mucizelerini, kudret harikalarýný ve rahmet tecellilerini tam bir lezzetle seyir ve temâþaya birer vâsýta hüviyeti kazandýran; ölümü, dünya zindanýndan cennetler bahçesine ve Rahmânýn huzuruna götüren emre âmâde bir at ve burak suretinde gösteren; o uzun ve karanlýklý ebediyet yollarýnýn gýdasý, zahiresi, ýþýðý, nuru, beratý, bileti, senedi ve buraðý hüviyetinde bir rahmet týlsýmý þeklinde tanýmlanýr.(Bediüzzaman, Sözler, s.35,36,245)
Namaz; insanýn Rabbine en saf, en samimî, en nazdâr, en niyazdâr, en feyizdâr, en bereketli, en sevaplý, en kapsamlý, en deðerli, en mükemmel yöneliþi, teveccüh ediþi, teveccühe mazhar oluþudur.
Namaz; bir iltica, bir yakarýþ, bir sýðýnma ve kâinatýn Hâlýkýna inkýyad, imtisal, intisâp, i’timat ve güvenin mücessem bir ruh hâlidir. Kalp ve kalýbýyla Kâbenin Rabbine yöneliþtir.
Çocukluðum, bizim yaþýmýzdaki bir çok kiþinin çocukluðunda olduðu gibi, komþu bahçelerde, dar, tozlu sokak aralarýnda ve de cami avlularýnda oynayarak geçti. Mahallemizdeki caminin o yüksek tavanlarýný, süslü duvarlarýný, hiç birimizin evinde olmayan o ýþýl ýþýl avizelerini seyrederken hayran kalýr, ‘burasý dünyadan cennete açýlan bir kavþak olmalý’ diye düþünürdüm...Minareler hep ayný vakit ayný mânayý ve mesajý hava zerreleri aracýlýðýyla tüm varlýk âleminin kulaklarýnda/gönüllerinde/ruhlarýnda dalgalandýrdýklarýnda, müezzinin gür sesiyle ezan okumaya baþladýðýnda, ne iþle meþgul olursa olsun, evdeki herkesin saygý ile bir an durup toparlandýklarýný, bir kaç kelime duâ mýrýldanýp sonra günlük iþlerine geri döndüklerini görürdüm hep...
Evimizde iþler, ezan ve namaz saatlerine göre ayarlanýrdý. Günlük zaman ayarlamasý yapýlýrdý: ''Öðlen namazýndan sonra yemek yenir, sabah namazý vakti kalkýlýr, akþam ezanýndan sonra da her kes evde olur,v.b...”
Bundan dolayýdýr ki, minareler-camiler bizim için hep sihirli bir beyan, bir teblið, bir mesaj, bir teneffüs olmuþtur. Minareler ne zaman ezan sesiyle gürlese, ruhlarýmýzý kendi iklimlerine çeker, onlarý kendi dünyalarýnda dolaþtýrýr, herkesle , onlarýn anlayabilecekleri gönül ve ruh diliyle konuþararak kendilerini ifade eder olmuþlardýr.
Bu ezan seslerinin ne mânaya geldiðini, neye/nereye çaðýrdýðýný bilenler, her zaman ona koþmuþlardýr. Çünkü insaný altýn iklimlere taþýyan, Cennet yamaçlarýna çaðýran ve ''Kâinatta imandan sonra en büyük hakikat olan'' namaza çaðýrýdýr bu sesler.
Âdetâ gök/semâ sofrasýnda dâvet vardýr her vakit...Ve bu ebedî yolun kutlu yolcularý da her dâim Sýbðatullah’a/mâna ve ruh ikliminde boyanmaya can atarak koþarlar.
Yüzlerinde ve kalplerinde, rahmet ve lütfun sýcaklýðýný hissetmek için, önden giden o þanlý önder/rehber Nebî’nin (a.s.m) arkasýndan giderler.
Refref’le, asýrlar önce, o kutlu yolculuðu cismen ve rûhen gerçekleþtiren Rasûl'ün açtýðý o nurânî yolu, mi’râc ve yükseliþ yolunu takip ederler...
Hele hele o seher vakitlerinde ve imsâkýn sökün verdiði demlerde kýlýnan namazlar yok mu? Seher, incelik emaresi, rahmet kapýsýnýn þifresidir. Kalbi yorulmuþ bir ihtiyarýn merdivenleri çýkarken çektiði zorluk gibi; gaflet ehlinin de, seherde uyanýklýðýn ifade ettiði mânâyý ve sýzlanýþlarý fark edip anlamasý da o nisbette zordur...
Hak dostlarý, gönül ehli ve gönül erleri için seher vakti; cennete kurulan bir köprü, kabre açýlan bir nur menfezi, mahþer sýkýntýlarýný izâle eden bâkiyât-ý sâlihât (kalýcý sâlih/güzel ameller) olacaktýr biiznillah...
Peygamberimiz (s.a.v) de ''namaz, mü’minin mi'râcýdýr'' dememiþ midir? Namazlarýmýz o yüzden onun mi'racýndan bir iþaret taþýr. Baþlangýç noktasý Mescid-i Haram olan bu yolculuk için bizler de her namazda, kalplerimizi ve yüzlerimizi o yöne çevirmiyor muyuz bu yüzden?
Arzularýn aþýlmasý, þifrelerin çözülmesi, zincirlerin kýrýlmasý daha çok seher vakti gerçekleþir. Sýrlarýn çözülüp, nazara arz edildiði, hesaplarýn sorulduðu, her kesin kendi derdine düþtüðü; '' Ey insan! Seni engin kerem sahibi Rabbine karþý ne aldatýp isyana sürükledi?'' gerçeðinin mesuliyetini hatýrlattýðý andýr seher vakitleri....
Seherlerde insan kendisini keþfetme imkâný bulur. Karanlýðý delen Ay’ý, Güneþ ve yýldýzlar gibi, insan ruhuna açýlan pencerelerden öteki âlemi seyreder adeta...
Ve bu þuurdaki insan bilir ki;''insan, fýtraten gayet zaiftir. Halbuki, herþey ona iliþir, onu mütessir ve mütellim eder. Hem, gayet âcizdir. Halbuki, belâlarý ve düþmanlarý pek çoktur. Hem, gayet fakirdir. Halbuki, hayatýn tekâlifi gayet aðýrdýr.Hem, insâniyet onu kâinatla âlâkadar etmiþtir. Halbuki, sevdiði, ünsiyet ettiði þeylerin zevâl ve firâký, mütemâdiyen onu incitiyor. Hem, akýl ona yüksek maksadlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kýsa, ömrü kýsa, sabrý kýsadýr. Ýþte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanýnda bir kadir-i zülcelâlin, bir Rahîm-i zülcemâlin dergahýna niyaz ile namaz ile mürâcaat edip arzuhal etmek, tevfîk ve medet istemek ne kadar elzem ve peþindeki gündüz âleminde baþýna gelecek, beline yüklenecek iþleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduðu bedâheten anlaþýlýr.'' (Bedîüzzaman Said Nursî, Sözler s.42)
Namaza alýþmýþ/uyarlanmýþ ve onunla beslenen insanlar, ona hiç bir zaman doyamazlar. Doymak bir tarafa, her namaz bitiminde ''daha yok mu?'' der, nafileden nafileye koþarlar...
Namazla mi'râca dâvet, belki bizi insafa dâvettir. Bahsedilen nimetlerin hakkýný veremeyen bizleri, mi'râclarýný hakkýyla yapanlarýn ardýndan bakmayalým. Bizler de, açtýklarý o nurlu yolu takip edelim.Tüm mânevî kirlerimizden namazýn o nuruyla temizlenelim.Ve evlerimizi, gece -gündüz Allah'ýn (c.c) adýnýn anýldýðý Erkam b. Ebi'l-Erkam’ýn evi gibi yapalým..
RÝSALE HABER
radyobeyan