Ariyetin Tazmini By: reyyan Date: 16 Mayýs 2012, 19:47:54
88. Ariyetin Tazmini
Ariyet; -âriyyet þeklinde de okunabilir- "teâvür" kelimesinden ismi masdar olan "âre" kelimesine mensuptur. Teâvür de; nöbetleþe birbirinden alma manasýnadýr. Ariyet verilen mal, veren ile alan arasýnda nöbetle kullanýldýðý için bu isim verilmiþtir.
Ariyetin, sür'atle gidip gelme manasýna gelen "âre" den; veya fiilinden alýndýðýný söyleyenler de vardýr. Ariyet verilen mal, karþýlýksýz olduðu, bedelden âri bulunduðu için bu isim verilmiþ olmaktadýr. Bir kýsým âlimler ise ariyetin, "âr" sözüne mensup olduðunu söylerler. Âr, ayýp demektir. Ariyet; mal istemekte bir çeþit zillet ve ayýp bulunduðu için bu adý almýþtýr. Fakat bu nisbet pek doðru görülmemiþtir.
Ariyet, ýstýlahta: Bir malýn menfaatim birisine, meccânen yani bir bedel mukabilinde olmaksýzýn, rücûu kabil olmak üzere filhal temlik olunmasýdýr.
Meccânen kaydýyla icâre; filhal kaydýyla vasiyyet, rücûu kabil olmak kaydýyla da hibe tarifden hariç býrakýlmýþtýr.
Tariften de anlaþýlacaðý üzere ariyet: Ýyreti olarak kullanýlýp geri verilmek üzere alýnan mal demektir.
Ariyete, "müstear" veya "müâr" da denilir. Ariyet vermeye "iare", ariyet verene "muîr", ariyet alana da "müsteîr" denilir.
Bu bab, iare olarak verilen malýn yok olmasý durumunda tazmininin gerekliliði konusundaki hadisleri ihtiva etmektedir. Biz bu meseleyi, hadislerin tercemesinden sonraya býrakýp, þimdi Hanefî mezhebine göre iareye ait bazý konulara çok kýsa olarak temas etmek istiyoruz.
Diðer akitlerde olduðu gibi, iare de icab ve kabulle gerçekleþir. Yani, muîr, sarahaten veya delâleten malýný ariyet olarak verdiðini söyler ve müsteîr de bunu kabul eder. Yahut da müsteîr bir kimseden malýný ariyet olarak ister, mal sahibi de verdiðini söyler. Ýare konusunda mal sahibinin sükutu kabul sayýlmaz. Ama teati yolu ile de iare akdi yapýlabilir.
Ýare, menkul ve gayrimenkul bütün mallarda cereyan eder. Paranýn veya ölçülüp tartýlan mallarýn iaresi, karz sayýlýr.
Müsteîr, iare ile aldýðý malýn menfaatýna meccânen mâlik olur. Dolayýsýyla mal sahibi daha sonra müsteîrden ücret isteyemez. Ama müsteîr, ariyet olan malý muîr istediði anda vermek zorundadýr.
Ariyet olan mal bir arazi ise ve aðaç dikilmek ya da bina yapýlmak için alýnmýþsa, müsteîr o araziye ekin ekebilir veya bina yapabilir. Ancak muîr istediði zaman aðacý veya binayý söküp tarlayý geri verecektir. Müsteîr bir tarlayý, ekin ekmek için ariyet olarak alýr ve ekin ekerse, tarla sahibi ekin hasat edilinceye kadar tarlasýný isteyemez.
Müsteîr, ariyet olarak aldýðý malý birisine kira ile veremez. Eðer verir de mal helak olursa onu zâmin olur.
Mal, kullanan þahsa göre deðiþik etkilenen bir mal deðilse, müsteîr baþka birine iare olarak verebilir. Ancak mal sahibi, bir baþkasýna vermemesi için þart koþmuþsa o zaman veremez.
Ariyetin sahibine geri verilmesi için gerekli olan ücret müsteîre aittir.
Ýare, taraflar için baðlayýcý bir akit deðildir. Dolayýsýyla muîr istediði zaman malýný geri alabileceði gibi müsteîr de dilediði zaman iade edebilir. Ýare için bir zaman tayin edilmiþ bile olsa durum aynýdýr. Sadece yukarýda temas edilen ekin ekmek için ariyet olarak alýnan tarla meselesi bu hükümden müstesnadýr.
Muîr veya müsteîrden birisinin ölümü ile de iare akdi sona erer.[642]
3561... Semüre (r.a), Rasûlullah (s.a)'ýn þöyle buyurduðunu rivayet etmiþtir:
" El, aldýðý malý ödeyinceye kadar ondan sorumludur."[643]
Sonra Hasen unuttu ve: "O eminindir, kendisine sorumluluk yoktur." dedi.[644]
3562... Ümeyye b. Safvân b. Ümeyye'nin, babasýndan (Safvân) rivayet ettiðine göre;
Rasûlullah (s.a), Huneyn gününde ondan (Safvân'dan) ariyet olarak zýrhlar aldý. Safvân:
Bu gasb mý Ya Muhammed?! dedi. Rasûlullah (s.a):
"Hayýr, aksine telef olduðu takdirde de bedeli ödenmek üzere alýnan bir ariyettir" dedi.
Ebû Dâvûd dedi ki:
"Bu rivayet; Yezid'in Baðdat'taki rivayetidir. Vâsýt'daki rivayetinde ise bundan ayrý bazý deðiþiklikler yardýr.”[645]
3563... Abdullah b. Safvân'ýn, ailesinden (bazý) kiþilerin rivayet ettiðine göre;
Rasûlulah (s.a):
"Ya Safvân! Sende silah var mý?" dedi.Safvân:
Ariyet olarak mý, gasb olarak mý (istiyorsun)? dedi. Hz. Peygamber (s.a):
"Hayýr (gasb olarak deðil), ariyet olarak." dedi. Bunun üzerine Safvân, otuzla kýrk arasý silahý ariyet olarak verdi. Rasûlullah (s.a) Huneyn savaþýný yaptý. Müþrikler hezimete uðrayýnca, Safvân'ýn zýrhlan toplandý, ama onlardan bazýlarý kayboldu.Rasûlullah (s.a) Safvân'a:
"Bizsenin zýrhlarýndan bazýlarýný kaybettik. Sana bedellerini ödeyelim mi?" dedi.Safvân:
Hayýr ya Rasûlallah, çünkü bugün kalbimde o gün olmayan þeyler var, dedi.
Ebû Dâvûd: "Safvân, zýrhlarý müsiüman olmadan önce ariyet olarak vermiþti, sonra müslüman oldu" dedi.[646]
3564... Bize Müsedded haber verdi, bize Ebu'l-Ahvâs haber verdi, bize Abdü'1-Aziz b. Râfi' Atâ'dan naklen haber verdi, Atâ da Safvân ailesinden olan kiþilerden þöyle rivayet etti:
Rasûlullah (s.a), ariyet olarak aldý... Râvi Önceki hadisin manasýný nakletti.[647]
3565... Ebû Ümâme (r.a), Rasûlullah (s.a)'ý þöyle buyuyurken iþittiðini rivayet etmiþtir:
“Þüphesiz Allah (c.c) her hak sahibine hakkýný vermiþtir. Vârise vasiyyet yoktur. Kadýn, kocasýnýn izni olmadan evinden hiçbir þey sarf edemez."
Ya Rasûlallah, yemek de veremez mi? denildi.
"O bizim en deðerli malýmýzdýr (veremez)" buyurdu. Sonra da:
"Ariyet ödenir, minha (gelirini alýp iade etmek üzere alýnan tarla, hayvan ve aðaç) geri verilir, borç ödenir, kefil borçludur." dedi.[648]
3566... Safvân b. Ya'lâ, babasý (Ya'lâ)'nm þöyle dediðini rivayet etti:
Rasûlullah (s.a) (bana): "Sana elçilerim geldiði zaman kendilerine otuz zýrh ve otuz deve ver" dedi.
Telef olursa kýymeti ödenmek üzere ariyet olarak mý, yoksa telef olan ödenmeden elde kalaný geri verilmek üzere ariyet olarak mý? dedim.
"Telef olaný ödenmeden elde kalaný geri verilmek üzere" buyurdu.
Ebû Dâvûd: "Habbân, Hilâl er-Re'yî'nin dayýsýdýr" dedi.[649]
Açýklama
Hadisleri izaha giriþmeden önce, ariyet hakkýnda kýsaca malumat vermiþ ve hükmü konusunda alimlerin ihtilafý olduðuna iþaret etmiþtik. Bu ihtilâflara girmeden önce hadislerde izaha muhtaç noktalarý ele almak istiyoruz.
3561. hadisin ariyetle ilgili olduðu açýk deðildir. Hz. Peygamber (s.a), kiþinin aldýðý bir malý iade edinceye kadar ondan sorumlu olduðunu ifade etmiþtir. Bu mal, insanýn elinde ariyet olarak bulunabileceði gibi baþka bir yolla da bulunabilir.
3562, 3563, 3564, 3566 nolu hadisler ayný hâdise ile ilgili olsa gerek. Bu hadislerde ifade edildiðine göre Hz. Peygamber (s.a), Huneyn savaþýnda kullanýlmak üzere Safvân'dan zýrh ve baþka silahlar istedi. Safvân o zaman, Ebû Davud'un belirttiðine göre henüz müslüman olmamýþtý. Bazý âlimlerin bildirdiklerine göre ise daha yeni müslüman olmuþtu. Onun için Rasülullah'ý pek tanýmýyordu. Onun zýrh ve silahlarýný zorla alacaðý endiþesine kapýldý ve bunu kendisine sordu. Ama Efendimiz; gasp olarak deðil, ariyet olarak aldýðýný söyledi. Bu ariyetin, mazmun (mal telef olursa kýymeti ödenmek üzere alýnan) mý, yoksa mal saðlam kalýrsa geri verilmek, telef olursa hiçbir þey vermemek üzere mi alýndýðý konusunda rivayetler farklýdýr. Bazýlarýnda ariyetin mazmun olduðu, bazýlarýnda ise olmadýðý ifade edilmektedir. 3563 nolu rivayette: Savaþtan sonra zýrhlar toplatýlýnca bir kýsmýnýn bulunamadýðý ve Rasûlullah'm Safvân'a: "Bunlarý sana ödeyecek miyiz?" diye sorduðu görülmektedir. Ariyetin mazmun olmadýðýný söyleyenler, bu hadisi de delilleri arasýnda sayarlar ve; "Þayet ariyet mazmun olsa idi, Hz. Peygamber kaybolan zýrhlarý ödeyip ödemeyeceklerini Safvân'a sormaz, paralarýný öderdi" derler.
3565. hadis ariyetten baþka konulan da içine almaktadýr. Bunlarý sýrayla sayalým:
1- Allah her hak sahibinin hakkýný vermiþtir. Yani herkesin hakkýný takdir etmiþtir.Bu, mirasla ilgili olsa gerektir. Allah herkesin hakkýný ayýrdýðýna göre, murisin vârisler için vasýyyette bulunmasý caiz olmaz.
2- Kadýn kocasýnýn izni olmadan evden kimseye bir þey veremez. Yemek ve gýda maddeleri de bunun içindedir. Ama izin vermiþse bunda bir mahzur yoktur. Dolayýsýyla hanýmlarýn evlerine gelen misafirlere ikramlarý -âdeten kocalarý Ýzin verdiði için- caizdir. Ama erkek karýsýný, gelene yapacaðý ikramdan menetmiþse o zaman ikram edemez. Maamafih bu konularda aþýn gitmemek gerekir.
3- Ariyet, sahibine iade edilir. Bazý âlimler bunu "Ariyet elde mevcutsa kendisi, telef olmuþsa kýymeti sahibine verilir" þeklinde izah ederler. Bazýlarý ise: "Mal elde mevcutsa o mal sahibine verilir. Ama telef olmuþsa ve telefinde müstaîrin kusuru yoksa bir þey gerekmez" diye anlarlar.
4- Minha: Bir kimsenin bir arkadaþýna; bir müddet ekip sonra geri vermek üzere verdiði tarla, bir müddet sütünü saðýp sonra iade etmek üzere verdiði koyun veya bir müddet meyvesini alýp sonra geri vermek üzere verdiði aðaçtýr. Bu þekilde alýnan bir mal sahibine iade edilir. Verümemezlik edilemez.
5- Borç, alacaklýya ödenir. Borçlu imkâný olduðu halde borcunu öde-memezlik edemez. Hz. Peygamber (s.a) bir hadisinde; imkâný olanýn borcunu ödemeyip savsaklamasýný zulüm olarak nitelemiþtir. Borçlu darda ise, ödeme imkâný bulamýyorsa o zaman da alacaklýnýn mühlet vermesi farzdýr.
6- Kefil borçludur. Bir kimseye kefil olan kiþinin zimmeti de o borçla meþguldür. Dolayýsýyla alacaklý, aiacaðmý ister borçludan ister kefilden isteyebilir.
Yukarýda da iþaret ettiðimiz gibi ariyetin mazmun olup olmadýðý konusu âlimler arasýnda ihtilaflýdýr. -Ariyetin mazmun olmasý demek; ariyet alýnan malda, müsteîrin her halükârda sorumlu olmasý demektir. Yani ariyet olan malýn helaki halinde, -ister müsteîrin kusuru olsun ister olmasýn- onun kýymetini ödemek zorunda olmasýdýr. Mal elde mevcutsa sahibine geri verilecektir. Bunda ihtilâf yoktur. Fakat telef olmasý halinde ne yapýlacaktýr?
Bu konuda üç görüþ vardýr:
I- Ariyet, müsteîrin elinde mazmundur. Müsteîr malý teslim aldýktan sonra telef olsa -ister onun kusuru olsun ister olmasýn- kýymetini sahibine ödemek zorundadýr. Bu görüþ Þafiî ve Hanbelîlere aittir. Ashabtan Ýbn Abbas ve Ebû Hureyre'nin görüþleri de bu istikamettedir. Yalnýz, Þafiî fakîhlerine göre müsteîr, ariyet olarak aldýðý malý, sahibinin izin verdiði þekilde kullanýrken mal kendi kendine telef olsa veya kýymetine bir noksanlýk gelse, müsteîr zâmin olmaz.
II- Mâliklere göre ariyetlerin bir kýsmý mazmundur, bir kýsmý mazmun deðildir. Þöyle ki: Ariyet olan mal; hayvan ve gayrimenkul gibi helaki gizli olmayan cinstense, müsteîre daman gerekmez. Yalan olduðu ortaya çýkmadýkça; müsteîrin, malýn telefine dair verdiði haber kabul edilir ve kendisinden malýn kýymeti talep edilmez. Ama ariyet; elbise vs. gibi telefi gizlenen cinsten bir malsa, müsteîrin kusur ve dahli olmadan bile telef olsa, müsteîr onun kýymetini ödemelidir.
III- Ariyet olan mal, müsteîrin elinde emanettir, mazmun deðildir. Dolayýsýyla onun kusur ve dahli olmadan telef olduðu takdirde kendisine bir sorumluluk yüklenmez. Kýymetinde bir noksanlaþma olsa durum yine aynýdýr. Ama malý bizzat müsteîr telef etse veya onun talebinde kusuru olsa; meselâ, ariyet olan kýymetli bir malý meydanda kendi haline býraksa ve mal çalýnsa müsteîr malýn kýymetini ya da -misliyyâttan ise- mislini ödemek mecburiyetindedir.
Ashabtan Hz. Ali ve Ýbn Mes'ud, tâbiûndan Þüreyh, Hasenü'l-Basri, Ýbrahim en-Nehaî ve Süfyân-i Sevrî, daha sonrakilerden de Hanefî ve Zahirî mezhepleri de bu görüþtedirler.
Konu ile ilgili olarak varid olan hadislerde, her iki tarafýn da yapýþabileceði noktalar vardýr:
Ariyetlerin mazmun olduðunu söyleyen âlimler þöyle derler: Ariyet olan malýn menfaatýna sadece müsteîr mâlik oluyor. Baþkasýna ait olan bu malda onun daha önceden bir hakký da yoktur. Bu malý sýrf ondan istifade etmek maksadýyla almýþtýr. Dolayýsýyla bu mal, vedîa (emanet) ya benzemez. Onun için malýn telefi halinde tazmininin mecbur olmasý gerekir.
Bu görüþte olanlar; üzerinde durduðumuz babýn, kendi görüþlerine uyan hadislerinin yaný sýra þu hadislere de dayanýrlar:
"Ariyet mazmundur."
Hz. Peygamber (s.a) Benî Necrân'a verdiði bir ahitnamede:
"Benim elçilerimin ariyet olarak aldýklarý onlarýn elleri üzerinde telef olursa onlarýn ödenmesi elçilerime aittir"
buyurmuþtur.
Ariyetin mazmun olmayýp, emanet olduðunu söyleyenler de yukarýdaki
hadislerden, damanýn gerekli olmadýðýna iþaret edenlerden baþka, "Hýyanette bulunmayan müsteîre daman yoktur.” hadisine dayanýrlar.
Bu görüþte olanlar, karþý görüþ sahiplerine þu þekilde mukabelede bulunurlar:
Eðer ariyet veren kiþi bir iyilik, ihsan olmak üzere verdiði bir malýn kendi kendine semavi bir âfetle telefi halinde onu tazmin ettirmeye yetkili olsa, bu iyilik ve ihsan zayi olmuþ olur. Teberru olarak yapýlan bir muamele bir mu-avaza haline gelir. Bu da yardýmlaþma prensibine aykýrýdýr.
Hanefî âlimlerinin; karþý görüþte olanlarýn delil gösterdikleri hadislere verdikleri cevaplar da þöyledir:
"Ariyet mazmundur" hadisindeki damân'dan maksat, damân-ý reddir. Yani, muîr istediðinde müsteîr malý iade etmeye mecburdur. Muîr istediði zaman müsteîr malý iade etmeyince gâsýp durumuna düþer ki iþte o zaman mazmun olur.
"El, iade edinceye kadar aldýðýndan mes'uldur" hadisi de emanet alýnan þeyin sahibine geri verilmesinin gereðini iþaret etmektedir. Bunda zaten ihtilâf yoktur. Müsteîr de, istenilen veya muayyen müddeti dolan bir ariyeti sahibine geri vermekle mükelleftir. Bir mazerete binaen vermez de mal telef olursa o zaman tazmini gerekir.
Rasûlullah (s.a)'ýn Benî Necrân'la yaptýðý ahitnamede belirtilen helakten maksat ise istihlâktir. Yani malýn, müsteîr tarafýndan telef edilmesidir. Çünkü bir mal bir kimsenin elinde, onun fiili ve kusuru olmadan telef olsa bu; "Heleke fî yedihi" diye ifade edilir. Müsteîr tarafýndan telef edildiðinde ise "heleke alâ yedihi" denilir. Hadiste de, "fe heleket alâ eydihim" denilmiþtir. O halde bundan maksat helak deðil, istihlâkdir.
Safvân b. Ümeyye meselesine gelince; bundaki demândan maksat da damân-ý reddir. Maamafih bir rivayete göre Safvân'ýn zýrhlarýný harp ihtiyacý saikasýyla kendi rýzasý olmaksýzýn aldýðý için onlarýn mazmun oluþu kabul edilmiþti. Yahut da Safvân, bu zýrhlarý Mekkelilerin yanýna býrakmýþtý. Hz. Peygamber (s.a) bunlarý sahibinden deðil, müsteîrinden almýþtý. Onun için bunlar mazmun bulunmuþtu.
Bir de bu zýrhlarýn, mazmun olmalarý þartý ile alýnmýþ olmalarý muhtemeldir. Safvân o zamanlar henüz müslüman olmadýðý için harbî bulunuyordu. Müslümanlar arasýnda caiz olabilir.
Ayrýca bu ariyetlerin mazmun kabul edilmeleri Safvân'ýn gönlünü hoþ tutmak için olabilir. Nitekim bu babda geçen rivayetlerden birinde görüldüðü üzere; bu zýrhlardan bir kýsmý savaþta telef olmuþtu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a): "Sana borcumuz var mý? Ödeyelim mi?" buyurmuþ, Safvân da: "Hayýr ya Rasûlallah, çünkü bugün benim kalbimde o gün olma-
yan þeyler var" diyerek tazmini kabul etmemiþti. Eðer ariyetin tazmini þart olsa idi, Hz. Peygamber (s.a) zýrhlarýn bedellerini öderdi.
Safvân'ýn zýrhlarý Ýle ilgili rivayetlerden birisinde Safvân: "Zýrhlarýmý ariyet olarak mý, gasp olarak mý istiyorsun?" deyince Rasûlullah, daman sözünü hiç konu etmeden "ariyet olarak" buyurmuþtur.
Ayný hâdise hakkýndaki hadislerin birbirleri ile tearuzu halinde, bunlarla ihticac edilemez. Bir þey hakkýnda ihtimal sabit olunca o, delil olamaz.[650]
[642] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 13/127-128.
[643] El'den maksat, müsteîrin elidir. Yani kiþi ariyet olarak aldýðý malý sahibine verinceye kadar onu iade Ýle mükelleftir. Hadisi Semüre'den nakleden ravi Hasen; onun "O eminindir, kendisine sorumluluk yoktur" dediðini rivayet etmiþtir. Hadisi Hasen'den nakleden Katâde ise; Hasen'in bu sözü unutarak yanlýþlýkla söylediðine dikkat çekmekte ve aslýnda ýnüsteîrin sorumlu olduðunu söylemektedir. Ancak, Katâde'nin söylediði bir zandýr, delil olamaz.
[644] Tirmizî, büyü 39; Ýbn Mâce, sadakat 5; Ahmed b. Hanbel, III, 348, V, 8, 12, 13.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 13/128-129.
[645] Ahmed b. Hanbel, III, 401, VI, 465.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 13/129.
[646] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 13/129-130.
[647] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 13/130-131.
[648] Tirmizî, vesâyâ 5; tbn Mâce, sadakat 5.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 13/131.
[649] Ahmed b. Hanbel, VI, 465.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 13/131-132.
[650] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 13/132-136.