Gayba iman By: ehlidunya Date: 07 Mayýs 2012, 17:10:27
Gayba iman
Kur'an-ý Kerim muttakilerden, yâni takva sahibi mü’minlerden bahsederken onlarýn en büyük özelliði olarak “gayba imanlarýný” gösterir. “O muttakiler ki gayba iman ederler” mealindeki âyet-i kerimeyi tefsir eden büyük âlimlerimiz, gayba imana iki þekilde mânâ verirler. Birincisi, “onlar gayba iman ederler; yâni görmedikleri halde, aklen ve naklen istidlâlde bulunarak, yâni delillere dayanarak iman ederler.” Diðeri ise, “onlar gýyaben dahi iman ederler; yâni münafýklar gibi sadece mü’minler arasýnda deðil, gýyaben de Allah’a ve Resulüne (a.s.m.) iman ederler.” Gayb iki ayrý mânâya gelir:
Birincisi, hakkýnda hiçbir þey bilmediðimiz, yalnýz Cenâb-ý Hakk’ýn malumu olan haller, hâdiseler, âlemlerdir ki, bunlar imana konu deðildirler. Ýman bu gayb için deðil, Kur’an-ý Azîmüþþan’ýn haber verdiði ve Peygamber-i Zîþanýn (a.s.m.) izah ettiði ve varlýðýna aklýn birtakým deliller getirebildiði gayb için sözkonusudur. “Bizce gayb, görülemeyen deðil, görülmeyen demektir. Biz delilsiz olan gayba deðil, delili olan gayb-ý mâkule iman ediyoruz.” (Hak Dini Kur’an Dili)
“Gayba iman” denilince akla ilk gelen, Allah’a ve diðer iman rükünlerine imandýr. Bunlar hep gaybdýr. Ýlk bakýþta insanýn aklýna Peygamberlere (a.s.) imanýn, gayba iman olmadýðý gibi bir fikir gelebilir. Ama, biraz düþünüldüðünde anlaþýlýr ki, Peygamberlerin (a.s.) gayb olmayan, görülen cihetleri kulluklarýdýr. O kulluk üzerine kurulmuþ kudsî peygamberlik görevi ise gaybdýr. Böyle olmasaydý, onlarla ayný zamanda yaþayan ve kendileriyle görüþen bütün insanlar mü’min olurlardý. Kitaplara iman da böyle… Ýnanmada ilk adým kalben tasdik. Bu tasdikin baþlangýcý da anlama. Beþ duyu anlamaya, anlama da inanmaya yardýmcý. Sadece beþ duyunun sýnýrlarý içinde dolaþan, onlarý aþamayan insanlar, hükmen hayvanlýktan kurtulmuþ deðillerdir.
His ile bilme, hayvanlarýn sahasý; hissini akla hizmet ettirip anlama, kavrama ve nihayet inanma ise insanýn vazifesi. Ýnsan bir meyve aðacýný seyretmekte hayvanla müþterektir. Yanýnda gezdirdiði köpeði de o vazifeyi yerine getirebilmektedir. O aðacýn içinde harika bir fabrikanýn çalýþtýðýný, yapraklarýnda fotosentez olayýnýn cereyan ettiðini, o meyvelerin bütün bir aðaçtan, hatta topyekun kâinattan, süzülerek meydana geldiðini ise ancak o insan kavrayabilir. Köpeði, bu mânâlardan pek çok uzaktýr. O aðacý, þuursuz kâinattan hikmetle süzülmüþ Ýlâhî bir sofra, meyveleri ise o sert sofradan lütuf ve keremle çýkarýlan birer Rabbanî ihsan olarak deðerlendiren ve sofranýn arkasýnda rahmet ve merhameti seyredip Hâlýkýna þükreden bir mü’min ile önceki adam arasýndaki mesafe, hayvanla insan arasýndaki mesafeden çok daha fazladýr. Onun için, mutlak mânâda “insan” denilince, gayba iman eden “mü’min” hatýra gelmelidir.
“Nimet içinde in’am görünür; Rahman’ýn iltifatý hissedilir. Nimetten in’ama geçsen Mün’im’i bulursun.” (Sözler) Ýþte, o gayba inananlardýr ki, nimette boðulmaz, Mün’imi, yâni o nimeti ihsan edeni tanýrlar. Esere saplanýp kalmaz, müessiri, Hâlýk’ý tanýrlar ve bilirler. Gayba inanmayanlar ise, sofranýn tabaklarý, kitabýn yapraklarý, yahut fabrikanýn bölmeleri arasýnda dolaþýp duran bir böcek gibi, bu âlem ve içindekilerden, hakiki mânâda, istifade edemez, hayatlarýný zâyi eder giderler. Kur’an-ý Kerim nice âyet-i kerimelerinde insana “mahsusât” denilen hisler dünyasýnda boðulmamasýný, ondan “makulât” yâni, hikmetler âlemine nazar etmesini ders verir. Sadece bir misâl: Ðaþiye suresinde insanoðlundan, devenin yaratýlýþýna, semaya, daðlara ve arza bakmasý isteniyor. Elbetteki ne hayvan, ne de münkir gibi deðil, bir mü’min olarak.
“Bu insanlar, devenin nasýl yaratýldýðýna, göðün nasýl yükseltildiðine, daðlarýn nasýl dikildiðine, yerin nasýl yayýldýðýna bir bakmazlar mý!” (Ðaþiye Suresi, 17-20) Âyetlerin engin mânâlarýný âlimlerimizin güzide tefsirlerine havale ederek, ben tefekkürümüze sunulan bu varlýklar arasýndaki þekil benzerliðine kýsaca iþaret edip geçeceðim. Devenin hörgücünü, onun beli üzerinde yükselten kim ise, arzýn belinde daðlarý birer hörgüç gibi yükselten de O. Gökkubbe de tümüyle bir hörgücü andýrmakta. Gayb âlemimizin mâzi ve müstakbel denilen iki sahasý arasýnda yükselen bir hörgüç… Âyette, insanýn nazarý önce deveye, sonra semaya, daha sonra daðlara ve en sonunda da arza çekiliyor. Bu sýralama, bana göre, apayrý bir belâðat mûcizesi… Ýnsan gözünden deve hörgücüne, ondan semaya hayâlen bir hat çekiniz; daha sonra o hattý daða indiriniz ve daðdan da yere birleþtiriniz. Karþýnýza bir baþka hörgüç veya bir ayrý þekil çýkacaktýr.
Neml suresinde: “Daðlarý yerinde donmuþ gibi durur görürsün, oysa onlar bulutlar gibi geçerler.” buyuruluyor (Âyet, 88). Hörgücün hareketi, devenin yürümesi demek olacaðýndan, bu âyet dünyanýn sabit olmayýp hareket hâlinde bulunduðunu 1400 sene önce haber vermiþ oluyor. Bu âyet-i kerimeler gibi nice âyetler, insana eserden müessire, yâni eserin yapýcýsýna geçmeyi, nefsini ve âlemi hikmetle ve ibretle tefekkür etmeyi öðretiyor. Kur’an’dan bu dersi alan muttakiler gayba inanýrlar. Ne gafil bir bedevi gibi deveyi hakkýyla seyretmeden ölürler, ne de inançsýz bir astronomi âlimi gibi semayý tefekkür etmeden arzý terkederler. ...
Muttakiler, Cenâb-ý Hakk’ý “gaybýn ve þehadetin âlimi” olarak bilirler. Gayb ve þehadet için çeþitli izahlar getirilmiþ. Hepsi güzel, hepsi hak. Bazý zâtlar gayb için “gizli”, þehadet için ise “âþikâr” ifadelerini kullanýyorlar. Bir kýsým zevât ise, gaybý “ancak Allah’ýn bilebileceði mutlak gayb” olarak anlayýp, þehadeti de “insanlarýn, gerek hissiyatlarý gerek ilim ve basiretleriyle vâkýf olacaklarý bütün hakikatler” þeklinde deðerlendiriyorlar. Birinci mânâ üzerinde biraz duralým: Þehadet ve gayb âlemleri küçük numuneler hâlinde insanda bir araya gelmiþ. Beyin, gaybdan deðil, ama onda faaliyet gösteren akýl gaybî bir âlet. Keza, kalbin de maddesi þehadet âleminden; fakat taþýdýðý iman, sevgi, korku, þefkat, merhamet hep gaybî…
Kalkýp inen el þehadet âleminden; kabarýp sakinleþen hissiyat ise gayb âleminden. Midenin hazmý þehadete, aklýn kavramasý ise gayba ayrý birer misâl. Birçok azalarla donatýlmýþ insan bedeninde, nice duygulara sahip insan ruhu bir gayb aðacý gibi. O aðacýn meyveleri þehadet âleminde sergileniyor. Hattatlýk san’atýndan süzülen bir kýblegâh, câmide boy gösterirken, ruhta kaynayan merhamet parmaklardan sadaka olarak dökülüyor. Korku rengi kaçýrýyor, asabiyet çehreyi kýzartýyor, hüzün ise göze yaþ döktürüyor. Misâlleri çoðaltabiliriz. Bu hakikatlarý veciz olarak ifade eden bir Mesnevi beyti: “Âlemde cismimiz bizim yüzümüzü örtmektedir. Biz samanla örtülü deniz gibiyiz.” Biraz da haricimizdeki âleme nazar edelim: Ortada bir mýknatýs var, bir de onun çektiði çivi. Bu ikisi dýþýnda göremediðimiz ve mahiyetini kavrayamadýðýmýz bir kudret tecellisi de mevcut. Buna “çekim kuvveti” diyoruz. Bir baþka sahne: Yavrusunu kucaðýna almýþ, göðsüne þefkatle bastýran ve yer yer öpen bir anne… Bu öpme hâdisesinde, iki et parçasýnýn ötesinde bir gaybî kuvveti seyrediyor. Ve bu kuvvete “þefkat” diyoruz.
Bir çiçeðe baktýðýmýzda ayrý bir kucaklama hâdisesi cereyan ediyor. Göz maddesiyle burada, çiçek ise orada. Ama birincisi, ikinciyi her yönüyle kuþatmýþ. Bu gaybî hâdiseye de “görme” adýný veriyoruz. Ýþte böyle hergün, gerek nefsinde gerek haricî âlemde, gayb ve þehadetin nice misâllerine muhatap olan insanýn, gaybý inkâr etmesi ne kadar tuhaf deðil mi? Ýsterseniz bu tuhaflýðýn kýsa bir tahlilini birlikte yapalým: Bir münkir meselâ, “melekleri” neyi ile inkâr ediyor? Eliyle, ayaðýyla mý? Ciðeriyle, midesiyle mi?… Hayýr… Ya neyiyle inkâra sapýyor bu adam? Cevap: Aklýyla. Yâni, kendine ihsan edilen gaybî bir âlet ile gaybý inkâr ediyor. Gaybý, taþlar aðaçlar inkâr etseler ne ise, ama bu inkâr insana hiç mi hiç yakýþmýyor. Bu maddî âlemin gaybýna, ötesine inanmayanlar cahil, bütün gayb ve þehadetin âlimi olan Allah’a inanmayanlar ise kâfir olurlar. Cahilin cehaleti de kâfirin küfrü de kendileri içindir. Zarar ancak onlaradýr. Ne bilgisizlik, kâinattaki ilim tecellisini azaltýr, ne de küfür ve isyan Cenâb-ý Hakk’ýn uluhiyetine “hâþâ” bir noksanlýk verebilir.
Dünyayý dolduran þu kalabalýklarýn torunlarý þimdi gayb âlemindeler. Zamaný geldikçe, sýrasýyla, þehadet âlemine geçecekler. Bu âlemdekiler de aðýr aðýr gayba göçecekler. Gel gör ki, þu anda her þeyleri ve her halleriyle gayb olan o torunlar kafilesi içinde, bu âleme geldikten sonra gayba inanmayanlar da çýkacak. Halbuki az önce oradaydýlar ve biraz sonra yine orada olacaklar. Sözün kýsasý bu þehadet âlemi gaybdan idare ediliyor. Gelenler Ýlahî iradeyle geliyor, gidenler yine o iradeyle gidiyorlar. Gitmeden önce O’na inanýp, emrine itaat edenlere ne mutlu…
ALAADDÝN BAÞAR
Ynt: Gayba iman By: ceren Date: 08 Kasým 2015, 16:55:07
Esselamu aleyküm.Ýnsan ne zaman doðacaðýný,ne zaman öleceðini ve neler yaþayacaðýný bilmez.Ve bunlarý bilecek ,hüküm edecek tek yaratýcýda Rabbimdir.Gaybý yalnýz ve yalnýz Allah bilir.Gayba iman eden,baþýna gelen her þeyin Alalhdan geldiðini bilen kullardan olalým inþallah...
radyobeyan