Ayasofya dile gelse By: hafiza aise Date: 30 Nisan 2012, 14:25:38
Ayasofya dile gelse
Þubat 2007 17.SAYI
Onca yýla ve acýya raðmen ayakta kalmaya çalýþtým ben. Çünkü aðýr görevlerim vardý. Ýnsanlarýn benden beklentisi çoktu. Onlarýn amaç ve inancýnýn temsilcisi olmamý istediler. Ýnançlarýný benimle bütünleþtirip, dünyaya duyurmak istiyorlardý. Ýlk önce batý, Hýristiyanlýðýn simgesi olmamý ve sonra doðu, Müslümanlýðýn sesi olmamý arzu etti.
Kimileri doðum tarihimin, Ýmparator I. Konstantinos (324-337) döneminde olduðunu söylese de aslýnda oðul Konstantinos (337-361) zamanýna denk gelir. Ahþap çatýlý bir yapý olmamdan dolayý, bir ayaklanma sonucu meydana gelen yangýnda kolayca yanýp kül oldum.
Sonra, Ýmparator II. Theodosius (408–450) beni ikinci kere yeniden inþa ettirdi. Nika ihtilali sýrasýnda çýkan yangýnda bir kez daha ayný alevli sonu yaþadým. 415 yýlýnda yapýlan o halimden kalan birkaç kalýntýyý görmek isterseniz batý avluma bakabilirsiniz.
Hz. Meryem’e ithaf edildi
Bu iki denemeden sonra, artýk talihin yüzüme güleceðini umut etmiþtim. Çünkü Ýmparator Justinianus (527-565) benim hakkýmda çok iddialý idi. Hz. Adem’den beri görülmemiþ bir ihtiþamda ve sizlerin görebileceði kadar yaþabilecek saðlamlýkta bir Ayasofya yaptýrmak istiyordu. Bunun için kollarý sývayýp, ilk iþ olarak Aydýnlý Anthemios ve Miletli Ýsidoros’u beni inþa etmeleri için çaðýrdý. Sonra, Ýmparatorluðun bazý eski mabetlerinden ve þehirlerinden sütunlar ve mermerler getirtti. Kullanýlacak malzemelerin çok önemi vardý; çünkü Justinianus beni Hz. Meryem’e ithaf etmiþti.
Nihayet beþ yýl sonra, 537’de büyük bir törenle açýlýþým yapýldý. Ýmparator Justinianus, en önemli kapým olan Kral kapýsýna gelince, “Ey Süleyman bu eserle seni geçtim” diyecek kadar heyecanlandý. Çünkü zamanýn en büyük mabedini yaptýran kiþi olarak Hz. Süleyman kabul ediliyordu. Düþünün bir kere, ne kadar büyük ve azametli olduðumu.
Mimarimin esasý kiliselerde tatbik edilen bazilika planýna göre yapýlmýþ olmakla beraber, Aydýnlý ve Miletli mimarlar cesaret gösterip, çok iddialý bir þey denemeye karar verdiler. Orta mekanýmýn üzerini, çapý yaklaþýk 32 metreyi bulan, basýk büyük bir kubbe ile örtme yoluna gittiler. Bu büyük kütle baskýsýný destekleyebilmek için, kademeler halinde inen ve ufalan yarým kubbeler, yan duvarlardaki payandalar ve kemerlerle tonozlar yapýldý. Yýllar içerisinde gerek kubbemde ve gerekse duvarlarýmda, depremler sonucunda bazý çöküntüler meydana gelse de, inþaatýmda kullanýlan Horasan harcýnýn plastik özelliði sayesinde, yapýsal deformasyonlara uyum saðlýyor ve sýnýrlý hasarla kurtuluyordum. Bugün bile Marmara depreminde bu harcýn gücüne Ýstanbul tanýk oldu.
77 metre uzunluk ve 71 metre geniþliði bulan boyutlarým, büyüklüðümün kanýtý olsa da, özelliklerim bununla bitmiyor. O zamanlar gelip bir de iç süslemelerimi görseydiniz, siz de bana hak verirdiniz. Mozaiklerle yapýlmýþ resimler, renkli mermerler, fildiþi levhalar, altýn, gümüþ ve diðer kýymetli taþlar görenleri hayran býrakýrdý. Bazý tarihçiler, gümüþ kaplar ve süslerimin aðýrlýðýnýn 20.000 kilo olduðunu yazarlar. Hatta Bizans’a gelen Rus elçileri, hükümdarlarýna beni þöyle anlatmýþlardý: “Acaba gökte miyiz?’ diye düþündük, çünkü yeryüzünde böyle bir ihtiþamý insan tasavvur edemez. Gördüklerimizi size tarif etmekten aciziz!..”
Osmanlý’nýn zarif ve düþünceli eli
Bu altýn çaðým, IV. Haçlý seferlerinde Latinlerin iþgali (1204) ile ne yazýk ki son buldu. Neyim var, neyim yoksa talan edilmiþken, bir süre eski sahibim Bizans’ta huzuru aradýmsa da mali durumu benimle yakýndan ilgilenecek kadar iyi olmadýðýndan, rahatlýðý ancak Osmanlý Hükümdarý Fatih Sultan Mehmet Han’ýn Ýstanbul’u fethetmesi ile buldum.
29 Mayýs 1453’te, Topkapý’dan þehre giren Fatih Sultan Mehmet Han, fethin ardýndan beni ziyarete geldi. Bu arada, önümde toplanan büyük rütbeli papazlar ve halk, þehrin yaðma edileceði zanný ile padiþahýn atýnýn ayaklarýna aðlayarak kapandýlar. Fakat beklentilerinin tersine, Fatih Sultan Mehmet Han onlara “Kalkýnýz ve müsterih olunuz. Ben Sultan Mehmed; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz, ne de hayatlarýnýz hakkýnda gazab-ý þahanemden korkmayýnýz. Kimsenin malý yaðma edilmeyecektir. Kimseye zulüm yapýlmayacaktýr. Hiç kimse dini inanýþlarýndan dolayý cezalandýrýlmayacaktýr” dedi. Sonra içeri girerek þükür secdesine kapandý. Secdenin ardýndan kýldýðý iki rekat namaz esnasýnda, okunan ilk ezanýn sesleri, yýpranmýþ taþtan bedenime dalga dalga çarparak semaya yükseldi. Ýþte o andan itibaren benim için çok uzun sürecek farklý bir dönem baþlamýþtý artýk...
Osmanlý Ýmparatorluðu’nun fetihlerinde, ordu içeri girdikten sonra burçlara bayrak çekilirken, surlarýn üstünde ezan sesleri yükselir ve þehrin en büyük kilisesi derhal camiye dönüþtürülür ve sonra ilk cuma namazý da orada kýlýnýrmýþ. Ýlk önce bu usulden olduðu üzere, beni harap durumda iken þehrin en büyük kilisesi olduðum için Fatih Sultan Mehmet Han’ýn emri ile cami yapýp, yoðun bir bakýma aldýlar. Ýlk cuma namazýný bende kýlarak beni þereflendirdiler. Ellerinden geldiði kadar misafirperverliklerini göstermeye çalýþtýlar. Tamir edip, kendi sanat anlayýþlarýna göre çinilerle, hatlarla süslediler, minareler eklediler. Latin istilasýndan geriye kalan resimlerimi, namaz kýlýnabilmesi için badana ile örttüler. Yaný baþýma ilim yuvasý olmamý saðlayacak bir medrese bile yaptýlar. Yýldýrým Beyazýd’dan Kanuni Sultan Süleyman’a, II.Selim’e, III. Murad’a, I Mustafa’ya, III. Ahmed’e, I. Mahmud’a, II. Mahmud’a ve Abdülmecid’e kadar herkes benimle ilgilendi. Yetim ya da öksüz kalan bir çocuða gösterilen hassasiyet gibi Osmanlý’nýn zarif ve düþünceli eli üzerimden hiç düþmedi.
1931’de ise restorasyon çalýþmalarý için, ibadete ara verildikten sonra, 1935’ten itibaren müze olarak hayatýma devam ettim. Hala, müze olarak Ýstanbul’a hizmetimi sürdürmekteyim.
Ýþte yýllara yayýlmýþ yaþamým þimdilik böyle geçti. Bundan sonra gelecek ne getirir bilemem. Ama tek bildiðim, benim yüzümden kaynaklanan olumsuzluklarýn beni üzdüðüdür. Ýstemem kimsecikler kavga etsin, þu taþtan bedenim için. Herkes bir þeyler istiyor, yalnýz bana sormuyorlar “Sen ne istersin?” Ben, insanlýðýn güzel ahlak ve anlayýþla yüceldiðini, korku yerine kalplerde huzurun kol gezdiðini görebilmek isterim. Beni mutlu edecek þey, insanlarý mevcudiyetimle memnun etmek ve maneviyata giden nur yolda bir araç olmaktýr.
Yalnýz bazen gönlümden geçer ki; þu göðe uzanan minarelerimle birlikte dileklerim de Yaratan’a yükselip kabul olsa. Arkamdan doðan güneþle, Ýstanbul uyansa derin uykusundan. Hatýrlasa uðruna verilen mücadeleleri ve ispatlasa buna layýk Þehr-i Ýstanbul deðerinde ve kudretinde olduðunu. Keþke bir kýpýrtý görebilsem yýkýlmadan önce. Gökyüzü ile yeryüzünü bu köklü diyarda býkmadan usanmadan birleþtirdiðime deðdi diyebilsem. Çünkü yoruldum artýk bu aðýr kubbeleri sýrtýmda taþýmaktan.
Ýlknur GÜNEY