Telbiyeye Ne Zaman Son Verilir? By: reyyan Date: 09 Þubat 2012, 20:08:09
27. Telbiyeye Ne Zaman Son Verilir?
1815. ...el-Fadl b. Abbâs'dan rivayet edildiðine göre; Resûlullah (s.a.) cemre-i akabe'de taþlan atýncaya kadar telbiyeye devam etmiþtir.[535]
Açýklama
Bilindiði gibi remy, atmak demektir. Cim harfinin esresiyle olan cimâr, "cemrenin" çoðuludur.Kâmûs tercümesinde açýklandýðýna göre, cemre diye ateþ parçasýna denildiði gibi, ufacýk taþ parçalarýna da "cemre" denir. Misbâlý sahibinin açýklamasýna göre "cemre" küçük taþ yýðýný demektir. Bu mânâya göre cemre "küçük taþlarýn toplandýðý yer" demektir. Çoðulu "cemerât" gelir.
Buna göre "remy-i cimâr" terkibi ufacýk taþlar atmak anlamýna geldiði gibi, cemrelere küçük taþ atmak anlamýna da gelir. Burada masdar mef ûlüne muzâftýr. [536]
Bu hadis Nesâî'nin rivayetinde; "Resûlullah'ýn terkisinde bulunuyordum. Akabe cemresini taþlayýncaya kadar telbiyesini duydum, onu taþlayýnca telbiyeyi de kesti" þeklinde geçiyor.[537]
Bazý Hükümler
1. Hacý adayýnýn akabe cemresini taþlayýncaya kadar telbiyeye devam etmesi gerekir. Bazý ýlým adamlarý bu görüþtedir. Tirmizî bu mevzu ile ilgili olarak þunlarý söylüyor: "el-Fadl'ýn hadisi hasen-sahihdir. Peygamber (s.a.)'in ashabýndan ve sonrakilerden ilim adamlarýnýn ameli bu hadis üzeredir. Hacý cemreyi atýncaya kadar telbiyeyi kesmez. Þafiî, Ahmed ve Ýshâk'ýn kavli budur.[538] Hanefi ulemâsý, bir rivayette Ýmâm Þafiî, Süfyân es-Sevrî ve ulemânýn büyük çoðunluðuna göre hacc-ý ifrâd veya temettü' veya kýran yapan bir hacý, bayramýn birinci günü cemretü'l-akabe'ye ilk taþý attýðý andan itibaren telbiyeyi keser. Çünkü Ýbn Mes'ûd'dan gelen bir hadis-i þerifte: "ben Peygamber (s.â.)'in telbiyesini takib ettim. Akabe cemresine ilk taþý atýncaya kadar telbiyeye devam etti,"[539] buyuruluyor. Ancak Dârekutnî'nin bu hadisinin senedinde Þüreyk ile Âmir b. Þakîk vardýr. Bu iki râvi zayýftýr. Âmir hakkýnda Yahya b. Mâîn ile Ebû Hatim "zayýftýr" demiþlerdir. Diðer hadis âlimlerine göre ise, Âmir güvenilir bir râvidir.
Yine Buhârî ile Müslim'in Ýbn Abbas'tan rivayet ettikleri uzunca bir hadiste, "Resûlullah (s.a.)'in cemretü'l-akabe'nin yanýna varýncaya kadar telbiyeye devam ettiði" ifâde edilmektedir.[540]
Ýmâm Mâlik, Saîd b. el-Müseyyeb, el-Evzaî ve el-Leys'e göre ise, tel-biyeye Arafe günü güneþin zevaline kadar devam edilir. Ondan sonra kesilir. Bu görüþ ayný zamanda Hz. Ali ile Ýbn Ömer'den, Hz. Âiþe'den ve Medine ulemâsýnýn büyük çoðunluðundan da rivayet edilmiþtir. Ayrýca Cafer b. Muhammed'in babasýndan rivayet ettiði bir hadiste de "Ali b. Ebî Tâlib (r.a.)'ýn hac esnasýnda güneþ batýya kayýncaya kadar telbiyeye devam ettiði" haber veriliyor.[541] Yine Ýmâm Mâlik'in Hz. Âiþe'den rivayet ettiði bir hadis-i þerifte: "Hz. Aiþe'nin Arafe günü zeval vaktinden sonra Arafat'ta vakfe yerine gelinceye kadar telbiyeye devam ettiði" ifade ediliyor.[542] Ýmâm Mâlik bu hadisi rivayet ettikten sonra þunlarý söylüyor: "Bizim memleketimizde (yani Medine'de) ilim adamlarýnýn uygulamasý da böyledir." Bu hadisle ilgili olarak Zürkânî de þunlarý söylüyor: Fadl hadisi sahih bile olsa Hz. Âiþe ile Hz. Ali'nin uygulamalarý ona tercih edilir. Çünkü Hz. Âiþe ile Hz. Ali'nin uygulamalarýnýn Hz. Peygambere nispeti, Hz. Fadl'ýn hadisinin Hz. Peygambere nisbetinden daha kuvvetlidir. Hasan el-Basrî de telbiyenin bayram sabahýna kadar devam etmesi gerektiðini söylüyor. el-Menhel sahibine göre, bu görüþler içerisinde en saðlam delile dayanan görüþ, Hanefî ulemâsýnýn görüþüdür. Her nekadar Hafýz îbn Hacer Telhîs'de "telbiyenin Akabe cemresine ilk taþý atýnca sona ereceðine dair bir delil bulamadým" demiþse de, Beyhâkî'nin Fadl b.Abbas'dan rivayet ettiði; Peygamber (s. a.) her çakýlý atýþýnda tekbir getirirdi,[543] mealindeki hadis-i þerif telbiyenin ilk çakýlýn atýlmasýyla sona erdiðine bir delildir. Çünkü her çakýlýn atýlýþýnda telbiye getirilmeyip de tekbir getiriliþi telbiyenin ilk çakýlla sona erdiðini ifâde eder.
Müslim ile Buhârî'nin Üsâme b. Zeyd'den rivayet ettikleri "Hz. Peygamber (s.a.) Akabe cemresini taþlayýncaya kadar telbiyeye devam etti." anlamýndaki hadis de bu mânâyý teyid etmektedir. Bir rivayette de "Cemretü'I-Akabe'ye varýncaya kadar telbiyeye devam etti," buyurulurken, Nesâî'nin rivayetinde de "(Taþlarý) atýncaya kadar telbiyeye devam etti. Taþlarý atýnca telbiyeyi de kesti," buyuruluyor.[544]
Cumhûr-ý ulemâ, bu konudaki ihtilâfý ortadan kaldýrmak için "taþ atmaktan maksat, taþlan atmaya baþlamaktýr" demiþlerdir.
Ýmâm Mâlik'in, "Hz. Âiþe ile Hz. Ali hadisi, Fadl hadisine tercih edilir. Binâenaleyh telbiye zeval vaktine kadar devam eder," þeklindeki sözüne de þöyle cevab verilmiþtir: Hz. Ali ile Aiþe'nin zevaldan sonra Arafat'ta telbiyeyi kesmeleri o mübarek makamda duâ ile meþgul olmalarý sebebiyledir. Uzunca süren dualarýný bitirdikten sonra tekrar telbiyeye baþladýklarýndan þüphe etmemek gerekir. Arafat'taki bir süre devam eden sükûtlarýna bakýp ta telbiyelerine son verdiklerini zannetmek doðru deðildir.[545]
1816. ...Ömer (r.a.)den; demiþtir ki: Minâ'dan Arafat'a Resûlullah (s.a.) ile birlikte sabahleyin hareket etmiþtik. Kimimiz telbiye getiriyordu, kimimiz de tekbir getiriyordu.[546]
Açýklama
Bu hadis-i þerif "Arefe günü fecrin doðuþundan itibaren telbiyeye son verilir" diyen kimselerin aleyhine bir delildir. Çünkü, hadis-i þerifte söz konusu olan yolculuk, Arefe günü güneþ doðduktan sonra Minâ'dan Arafat'a yapýlan yolculuktur. Bilindiði gibi Resûlullah'ýn Veda Haccýndaki uygulamasý böyle olmuþtur. Onun için Zil-hicce'nin 8. günü güneþ doðduktan sonra Mekke'den Minâ'ya gitmek, o gece Minâ'da kalmak, Zilhicce'nin 9. günü, güneþ doðduktan sonra Minâ'dan Arafat'a hareket etmek sünnettir.[547]
Resûl-i.Ekrem’in Arafe günü telbiye ve tekbir getirenleri iþittiði halde onlarý bundan men etmeyiþi, Arefe günü de telbiyeye devam etmenin meþru' olduðunu gösterir. .
Muhammed b. Ebî Bekr es-Sekafî'nin rivayetine göre kendisi Ene's b. Mâlik'le birlikte Minâ'dan Arafat'a giderlerken Hz. Enes'e;
Siz Resûlullah ile beraber iken bugünde nasýl hareket etmiþtiniz? diye sormuþ da Hz. Enes þöyle cevab vermiþ:
Kimimiz telbiye getirirdi, kimimiz de tekbir getirirdi. Resûl-i Ekrem hepsini de hoþ karþýlardý.[548]
Bu sözün mânâsý "bir kýsmýmýz sadece telbiye getirirdi de tekbir getirmezdi, bir kýsmýmýz da sadece tekbir getirirdi de telbiye getirmezdi" demek deðildir. "Biz tekbir ile telbiyeyi birleþtirirdik. Öyleki telbiyeye baþladýk mý tekbirle telbiye sesleri birbirine karýþýrdý" anlamýnadýr. Nitekim Ýbn Mes'ûd'dan rivayet edilen bir hadis-i þerif de þu anlama gelmektedir: "Resûl-i Ekrem'le birlikte (þeytan taþlamak üzere yola) çýkmýþtým. Cemretü'l-Akabe'yi taþlayýncaya kadar telbiyeye devam etti. (Telbiyesine) tekbir ve tehlîl (seslerini de) karýþtýrýyordu.[549] Bu da gösteriyor ki konumuzu teþkil eden Hz. Ömer hadisiyle bir önceki Fadl b. Abbâs hadisi arasýnda bir çeliþki yoktur.
Bu bakýmdan Hattâbî'nin, "Ulemâ sadece telbiye getirileceðini ifâde eden Fadl b. Abbâs'ýn hadisiyle amel edilmesi yoluna gitmiþler, Hz. Ömer hadisiyle amel etmekten kaçýnmýþlardýr," þeklindeki sözlerinin bir deðeri olmasa gerektir. Ayný þekilde "Arafe günü sabahý Minâ'dan Arafat'a giderken sünnet olan sadece telbiye getirmektir," diyen Irâkî-nin bu sözlerine de iltifat etmemek gerekir. Çünkü konumuzu teþkil eden Hz. Ömer hadisiyle biraz önce tercümesini sunduðumuz Ýbn Mes'ûd hadisi telbiye ile birlikte tekbir ve tehlîl de getirmenin caiz olduðuna açýkça delâlet etmektedirler. Bilindiði gibi tehlîl getirmek, "Lâ ilahe illallah" demektir.[550]
Bazý Hükümler
1. Zilhicce'nin 8. günü Minâ'ya gidip geceyi orada geçirmek ve sabahleyin güneþ doðduktan sonra Arafat'a hareket etmek sünnettir.
2. Minâ'dan Arafat'a giderken telbiye ile birlikte tekbir getirmek müstehabdýr. Nevevî Arafat'a giderken telbiye getirmenin tekbirden efdal olduðunu söylemiþtir.[551]
[535] Buhârî, hac 101; Müslim, Hac 267; Nesâî, menâsik 229; Ýbn Mâce, menâsik 69; Tirmizî, hac 78.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/117-118.
[536] M. Zihnî Efendi, Nimet-i Ýslâm, s. 623.
[537] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/118.
[538] Mübârekfûrî, Tuhfetu'l-ahvezî, II, 110.
[539] bk. Beyhâkî, es-Sünenü'1-Kübrâ, V, 137.
[540] bk. Ýbn Hacer, Fethu'1-Bâri, III, 338.
[541] Zürkânî, Þerhül-Muvatta', III, 56.
[542] bk. Ayný yer.
[543] bk. Beyhâki, es-Sünenü'l-Kübrâ, V, 137.
[544] bk. Ýbn Hacer, Telhîsü'l-Hâbîr, s. 218.
[545] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/118-120.
[546] Müslim, hac 272, 275.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/120.
[547] bk. M. Zihni Efendi, Nimet-i Ýslâm, s. 637.
[548] bk. Muvatta', hac 43; Buhârî, hac 86; Müslim, hac;274.
[549] el-Fethu'r-rabbânî, XI, 182.
[550] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/120-121.
[551] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/121.