Remel Caiz Midir? By: reyyan Date: 08 Þubat 2012, 21:36:39
50. Remel Caiz Midir?
1885. ...Ebu't-Tufeyl'den; demiþtir ki: Ben, Ýbn Abbâs'a;
Senin kavmin Resûlullah (s.a.)'in Beyt'i (tavaf ederken) remel yaptýðým ve bunun sünnet olduðunu iddia ediyorlar, dedim.
Hem doðru söylemiþler, hem de yanlýþ söylemiþler, dedi. Ben de;
Hem doðru hem de yanlýþ söylemiþler ne demektir? dedim.
Doðru söylemiþler. (Çünkü) gerçekten Resûlullah (s.a.) Beyt'i (tavaf ederken) remel yaptý. Yanlýþ söylemiþler. (Çünkü) o sünnet deðildir. Kureyþ (müþrikleri) Hudeybiye gününde; "Þu Muhammed'i ve ashabým býrakýnýz da naðf (denilen ve develerin burnundan düþen kurtlarýn sebeb olduðu deve) ölümüyle ölsün" dediler. (Kureyþlüer, müslümanlarýn) gelecek sene Mekke'de üç gün kalmalarý þartýyla Resûlullah (s.a.) ile barýþ yapýnca, Resûlullah (ashabýyla birlikte Mekke'ye) geldi. Müþrikler de Kuaykýân (denilen sýradaðlar) tarafýnda idiler. Resûlullah (s.a.) ashabýna;
"Beyt'i tavaf ederken üç (turda) remel yapýnýz." buyurdu. Ve (Ýbn Abbas, iþte) bu sünnet deðildir, dedi. Ben;
Senin kavmin ResûIIah (s.a.)'m Safa ile Merve arasýnda devesine binerken sa'y yaptýðým ve bunun (sa'yý deveye binerek yapmanýn) sünnet olduðunu iddia ediyorlar, dedim. Bunun üzerine (Ýbn Abbas):
Hem doðru söylemiþler hem de yanlýþ söylemiþler, dedi. Ben de;
Hem doðru hem de yanlýþ söylemiþler ne demektir? dedim.
Doðru söylemiþler. (Çünkü) gerçekten Resûllah (s.a.) Safa ile Merve arasýnda devesi üzerinde olduðu halde sa'y etti. Yanlýþ söylemiþler. (Çünkü) bu (sa'yederken deveye binmek) sünnet deðildir. (Zira) halk(ýn Resulü Ekrem'e yaklaþmasýn)a engel olunamazdý ve (halk bundan) vazgeçirilemezdi. Bunun üzerine sözünü (halkýn rahatça) iþitmeleri, yerini görmeleri ve ellerinin kendisine eriþmemesi için tavafý deve üzerinde yaptý, cevabýný verdi.[312]
Açýklama
"Naðf", develerin burnundan düþen bir kurttur. Bu kurtlarýn tevlid ettiði hastalýk develerin ölümüne sebep olur. Binaenaleyh "naðf ölümüyle ölsünler" cümlesi "hastalýktan ve zayýflýktan deve ölümüyle ölsünler" anlamýnda kullanýlmýþtýr.
"Kuaykýan" ise, Mekke'nin kuzeyinde bulunan bir dað silsilesidir. Mekke'nin güneyinde bulunan Ebû Kubeys daðýnýn karþýsýna düþmektedir.
Sa'yý deve üzerinde yapmak sünnet deðildir. Bu konuda ilim adamlarý ittifak etmiþlerdir.[313]
Bazý Hükümler
1. Bu hadis-i þerifte Hz. Ýbn Abbas'm tavaf esnasýnda remel yapmaya lüzum olmadýðý kanaatini taþýdýðý ifade ediliyor. Fakat Ýbn Abbâs'ýn bu görüþü tüm ilim adamlarýnýn bu konudaki görüþlerine aykýrýdýr. Çünkü ilim adamlarýna göre tavafýn ilk üç turunda remel yapmak sünnettir. Abdullah b. ez-Zübeyr'e göre ise, tavafýn her turunda remel sünnettir.[314]
"Tavafýn ilk üç turunda remel yapmak sünnettir," diyen cumhûr-ý ulemâyý ileride tercümesini sunacaðýmýz ve Resûl-i Ekrem'in Veda Hac-cýn'daki uygulamasýyla ilgili olan 1905 numaralý hadisle Ýmam Ahmed'in rivayet ettiði "Resûlullah (s.a.)' haccýnda ve umrelerinin tümünde remel yaptý. Ebû Bekir, Ömer ve (diðer) halifeler de böyleydi,"[315] anlamýndaki hadis desteklemektedir. Bu sebeple Ýbn Abbâs (r.a.) bu görüþünden dönmüþ ve "remel sünnettir" diyen cumhurun görüþünü benimsemiþtir. Remel'in hikmeti ise, müslümanlarýn düþmanlarýna karþý sýhhat ve kuvvet gösterisinde bulunmalarýdýr.
Hanefî ulemâsýna göre remel yapmak ancak umre tavafýyla kendisinden sonra sa'y yapýlan ifâza ve kudüm tavaflarýnda sünnettir. Bunlarýn dýþýndaki tavaflarda sünnet deðildir. Terkedilen remelin telâfisi de mümkün deðildir. Bu bakýmdan tavafýn ilk üç turunda remeli terk eden bir kimsenin, bunu telâfi maksadýyla geriye kalan-dört turda remel yapmasý caiz deðildir. Çünkü kalan dört turun özelliði, yavaþlýðý ve sükûneti gerektirir. Remel yapmak kadýnlar için meþru kýlýnmamýþtýr. Bunun en büyük delili Hz. Ömer'in þu sözüdür: "Beyt'i tavaf ederlerken kadýnlar üzerine remel olmadýðý gibi Safa ile Merve arasýnda hefvele de yoktur."[316]
Þafiî, Mâlikî ve Hanbelî ulemâsýna göre ise, hac veya umreye niyyet eden kiþiler için remel, sadece kudüm tavafýnda sünnettir. Delilleri ise "Re-sûlullah (s.a.) Beyt'i ilk defa tavaf ederken üç defa remel yapar, dört defa da âdý adýmla yürürdü,"[317] mealindeki hadistir. Bu konuda remelin sadece kendisinden sonra sa'y yapýlan tavaflarda yapýlacaðýna dair de Þafiî'den bir rivayet daha vardýr. Ýmam Þafiî'nin bu kavline göre; Remel sadece kudüm tavafý ile ifaza tavafýnda yapýlabilir. Kudüm tavafýndan sonra sa'y yapmayan bir kimse ifâza tavafýnda ýztýbâ' ve hervele yapar, sonunda da sa'y yapar.
2. Tavaf esnasýnda son dört tur adi adýmlarla yapýlýr.
3. Kendisine bir mevzu ile ilgili soru sorulan bir kimse, bu sorunun cevabýný verirken nedenlerini ve niçinlerini de açýklamalýdýr.
4. Yaya olarak yapýlan sa'y bir vasýta üzerine binerek yapýlan sa'ydan daha faziletlidir.[318]
1886. ...Ýbn Abbâs'tan: demiþtir ki: Resülullah (ashabýyla birlikte) Mekke'ye geldi. Kendilerini Yesrib'in sýtmasý zayýflatmýþtý. Müþrikler;
(Yarýn) size öyle bir kavim gelecek ki, sýtma kendilerini bitirmiþ, ondan çok elem çekmiþler, dediler. Allah teâlâ hazretleri de Müþriklerin söylediklerini Peygamberine bildirdi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber müþrikler müslümanlarýn dinçliðini görsünler diye) ashabýna tavafýn üç turunda remel yapmalarýný iki köþe arasýnda da âdi yürüyüþle yürümelerini emir buyurdu. Müþrikler onlarý (bu halde) görünce, "sýtmanýn kendilerini bitirdiðini söylediðiniz kimseler bunlar mý? Bunlar bizden daha saðlammýþlar" demeye baþladýlar. Ýbn Abbâs (sözlerine devamla) dedi ki: (Resülullah saHallahü aleyhi ve sellem) onlara þefkatinden her turda remel yapmalarýný emretmedi.[319]
Açýklama
"Yesrib"den maksat, "Medine"dir. Ýslâmiyetten önce "Medine", Yesrib ismiyle anýlýrdý. Ýslâmiyetten sonra
"Dâr", "Medîne", "Taybe" ve "Tâbe" isimleriyle anýlmaya baþlamýþtýr. Nitekim Allah teâlânýn "Daha önceden Darý yurt edinmiþ ve gönüllerine imaný yerleþtirmiþ olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler,"[320] anlamýna gelen âyeti kerimesinde "Dâr" kelimesi dâr-i hicret, yani Medine anlamýnda kullanýlmýþtýr. Yine Allah teâlâ þu âyet-i kerimesinde de eski Yesrib'den "Medine" diye bahsediyor: "Eðer bu savaþtan Medine'ye dönersek þerefli kimseler alçaklarý and olsun ki oradan çýkaracaktýr."[321]
Ebü Hüreyre'den rivayet edilen bir hadisi þerifte de þöyle buyuruluyor:
Resülullah (s.a.)
"Ben Yesrib denilen ve bütün beldeleri yiyen bir beldeye (hicret etmekle) emrolundum. Bu belde körüðün demirin pasýný atmasý gibi (kötü) insanlarý atan Medine'dir." buyurdular.[322] Ebû Ya'lâ ve Ýmam Ahmed'in sahih senetle rivayet ettikleri bir hadis-i þerifte ise, Resûl-i Ekrem'in Medine'ye Yesrib denilmesini hoþ karþýlamadýðýný ve; "Her kim Medine'ye Yesrib derse hemen Allah'a tevbe istiðfar etsin"[323] buyurduðu ifade edilmektedir. Her ne kadar Ýbn Cevzî, bu hadisi Mevzuât'ýnda uydurulmuþ hadisler arasýnda göstermiþse de Ýbn Hacer bunu reddetmiþtir.[324]
Medine kelimesi aslýnda "boyun eðdi" anlamýna gelen "dâne" kökünden veya bir mekâna yerleþip orada ikâmet etmek anlamýna gelen "medene" kökünden gelmektedir. Çoðulu müdün ve medâin þekillerinde gelebilir.
Yesrib ise, baþa kakmak ve zemmetmek anlamýna gelen "S-R-B" kökünden gelmektedir. Meselâ, “Bugün azarlanacak deðilsiniz., Allah sizi baðýþlar"[325] âyet-i kerimesinde "tesrîb" kelimesi "baþa kakmak" anlamýnda kullanýlmýþtýr. Bu bakýmdan Malikîler'den Ýsa b. Dînâr, "Medine'ye Yesrib diyene günah yazýlýr" demiþtir. Gerçi Kur'an-ý Kerim'de de Med'ine için Yesrib denilmiþse de bazý ulemâya göre bu, münafýklarýn sözünü nakilden ibarettir. Bazýlarýna göre bu kelimenin fesad mânâsýna gelen "serb'-'den alýnmýþ olmasý, ihtimali de vardýr. Her iki halde de bu kelime mânâ itibarýyla çirkindir. Resul-i Ekrem ise, güzel ismi sever çirkinden hoþlanmazdý.
Medine ayrýca hoþ kokulu ve þirk pisliðinden uzak olduðu için Taybe ve Tâbe isimleriyle de isimlendirilmiþtir.
Hicretten önce Medine veba gibi salgýn hastalýklarýn en çok bulunduðu bir beldeydi. Müslümanlar oraya hicret edince Hz. Ebû Bekir'le Bilâl (r.a.) derhal hastalandýlar. Bu durumu gören Resûl-i ekrem Efendimiz; "Ey Allah'ým bize Mekke'yi sevdirdiðin gibi veya daha fazla bir þekilde Medine'yi de sevdir. Onu hastalýklardan arýndýr, ölçeklerine bereket ver, ondaki sýtma hastalýðýný da Cuhfe'ye gönder" diye dua etti.[326] Bunun üzerine Allah teâlâ hazretleri oradaki sýtmayý Cuhfe'ye gönderdi. O sýrada Cuhfe'de yahudiler bulunuyordu. Kaza umresinde Resûl-i Ekrem'in ashabýna Rükn-i Yemânî ile Rükn-i Hacerî arasýnda âdi yürüyüþle yürüyüp diðer iki rükün arasýnda kýsa ve hýzlý adýmlarla yürümelerini emretmesinin sebebi müþriklerin Kabe'nin kuzeyinde bulunmalarýndandýr. Bu yüzden müþrikler, müslümanlarý Rükn-i Hacerî ile Rükn-i Yemânî arasýnda göremi-yorlardý. Resul-i Ekrem de ashabýna sadece müþriklerin görebildiði rükünler arasýnda koþar adýmlarla diðer iki rükün arasýnda ise, âdi adýmla yürümelerini emretti.[327]
Bazý Hükümler
1. Remel, Asr-ý saadetten sonraki nesiller için de bir sünnet olarak kalmýþtýr. Ulemanýn büyük çoðunluðu bu görüþtedirler. Ýbn Abbas (r.a.) remel'in sünnet olmadýðý kanaatinde idi, fakat sonradan bu görüþünden vazgeçti.
2. Tavafýn her bir turuna "þavt" ismini vermek caizdir ve insanýn düþmanlarýnýn kendisine karþý besledikleri kötü emelleri yok etmek için kuvvet gösterisinde bulunmasý caizdir. Bu, riyadan sayýlmaz.
3. Her ne kadar metinde geçen "tavafýn üç turunda remel yapmalarýný iki köþe arasýnda da âdi yürüyüþle yürümelerini emretti" sözü, Rükn-i Yemânî ile Hacer-i Esved arasýnda remel yapmanýn sünnet olmayýp bu mesafe içerisinde âdi yürüyüþle yürünebileceðini ifade eden, "Resûlullah (s.a.)'in, (Veda Haccý'nda) Mekke'ye geldiði zaman ilk tavaf ettiðinde Hacer-i Esved'i selâmladýðýný, yedi þavttan ilk üçünde biraz hýzlýca yürüdüðünü gördüm"[328] anlamýndaki hadise aykýrý ise de Hafýz Ýbn Hâcer'in beyânýna göre, "konumuzu teþkil eden ve Rasûl-i Ekrem'in ve ashabýnýn Rükn-i Yemânî ile Hacer-i Esved arasýnda remel yapmadýklarýný ifade eden Ebû Dâvud hadisi "kaza umresi" ile ilgilidir. Buhârî'nin rivayet ettiði ve Rasül-i Ekrem'in tavafýn ilk üç turunda, tur boyunca yani Hacer-i Esved'den baþlayýp yine Hacer-i Esved'e gelinceye kadar aralýksýz remel yaptýðýný ifâde eden Ýbn Ömer hadisi ise, Veda Haccý'yla ilgilidir. Binaenaleyh Rasûl-i Ekrem'in Veda Haccý'ndaki bu uygulamasý kaza umresindeki ilk uygulamasýný neshedip baþlýbaþýna bir sünnet olarak kalmýþtýr."
Biz de Ýbn Hâcer'in bu beyâným esas alarak bu hadisenin kaza umresinde geçtiðine tercümemizde parantez içerisinde iþaret ettik.
4. Müþriklerin müslümanlar aleyhine yaptýklarý propagandayý Allah'ýn Resulüne bildirmiþ olmasý Resul-i Ekrem Efendimiz için bir mu'cizedir.
5. Baþkanlýk mevkiinde bulunan bir kimsenin idaresi altýnda bulunan kimselere merhametli davranmasý gerekir.[329]
1887. ...Eþlem (r.a.)'den; demiþtir ki: Ömer b. el-Hattâb'ý (þöyle) derken iþittim: "Allah teâlâ Ýslâm'ý (saðlam temeller üzerine) yerleþtirdiði, küfrü ve küfür ehlini de (aramýzdan) yok ettiði halde, bugün remel yapmakta ve omuzbaþmý açmakta ne fayda var? Bununla beraber biz Resûlullah (s.a.) zamanýnda yaptýðýmýz (remel ve ýztýbâ-dan) hiçbir þeyi terk etme(meli)yiz."[330]
Açýklama
Bu hadisin Buharî'deki metni þu anlamdadýr: "Biz neden bu remele devam ediyoruz? (Vaktiyle) biz müþriklere (kuvvetli) görünmek isterdik. Halbuki Cenab-ý Hak onlarý mahv-ü helak etmiþtir." Bundan sonra Hz. Ömer sözlerine þöyle devam etti: "Remel, Peygamber (s.a.)'in yaptýðý bir iþtir. Biz Peygamber'in bu sünnetini terk etmeyi sevmeyiz."[331]
Bütün bu rivayetlerden anlaþýlýyor ki Hz. Ömer, bir zamanlar, remelin bir sebeb neticesinde meþru kýlýndýðýný ve bu sebebin ortadan kalkmasýyla remelin de terk edilebileceði neticesine varmanýn doðru olup olmadýðý meselesi, üzerinde uzun uzun durmuþ ve sonunda, remelin meþru kýlýnmasýnda düþmana kuvvet gösterisinde bulunmanýn dýþýnda, baþka hikmet ve maslahatlarýn da bulunabileceðini hesab ederek, "Remel, Hz. Peygamberin iþlediði bir sünnettir. Biz Peygamber'in bu sünnetim terk etmeyi sevmeyiz," diyerek bu konudaki en son vardýðý hükmü ifâde etmiþtir.[332]
Bazý Hükümler
1. Bazan Resûlullah (s.a.) bilinen bir hikmet ve maslahat gereði bir fiili iþlemeyi ümmeti için sünnet kýlar daha sonra bu hikmet ve maslahat ortadan kalkýnca bu fiilin iþlenmesi yine sünnet olarak kalýr. Çünkü o fiilin iþlenmesinde bilinmeyen daha nice hikmet ve maslahatlar olabilir. Süfyan es-Sevrî'ye göre remel sünneti müekkededir. Terk edene kurban kesmek gerekir. Ulemânýn pek çoðuna göre ise, remeli terk eden kimse için hiçbir ceza yoktur.
2. Sahâbe-i kiram Resûl-i Ekrem'in sünnetine son derece baðlý idiler. Her sünnette pek çok hikmet ve maslahat bulunduðunu çok iyi kavramýþlardý.
3. Remel, tavafýn sünnetler indendir.[333]
1888. ...Âiþe (r.anhâ) demiþtir ki: Resûlullah (s.a.); "Beyt'i tavaf etmek ve Safa ile Merve arasýnda sa'y etmek ve Cemreleri atmak ancak Allah'ý zikretmek için meþru kýlýnmýþtýr" buyurdu.[334]
Açýklama
Aslýnda her ibâdet Allah'ý zikretmek için meþru kýlýnmýþtýr.Beyt'i tavaf etmek Safa ile Merve arasýna sa'y etmek ve cemreleri atmak da her ne kadar görünüþte bir ibâdet gibi deðilse de aslýnda bu fiiller de cereyan ettikleri yerleri takdis ve ta'zim maksadýyla deðil, ancak Allah teâlâ ve takaddes hazretlerini zikretmek için, onun zikrini devam ettirmek için meþru kýlýnmýþlardýr. Binaenaleyh bu ibâdetleri yapmakta olan bir hacý adayý etrafýnda bulunan taþ ve topraklarla meþgul olmak yerine bizzat buralarý ziyareti emreden Allahý zikir ile ve ona kullukla me'mur olduðunun þuur ve idrâki içinde bulunmalý ve bir an dahi Allah’tan gafil kalmamalýdýr.[335]
1889. ...Ýbn Abbas (r.a.)'dan rivayet olunduðuna göre, Peygamber (s.a.) (kaza umresinde Beyt'i tavaf ederken) ýztýbâ' yaptý, (Hacer-i Esved'i) selâmladý ve tekbir getirdi. Sonra (ilk) üç turda Rükn-i Yemânî'ye vardýklarý zaman (ashabýyla birlikte) remel yaptý. Kureyþin gözlerinden kaybolduklarý zaman âdi yürüyüþle yürüdüler. Sonra (tekrar) onlarýn karþýsýna çýktýklarý zaman remel yaptýlar (Bunu gören) Kureyþ (müþrikleri), bunlar ceylan yavrusu gibiler, demeye baþladýlar.
Ýbn Abbâs (r.a.) dedi ki:
(Tavafýn ilk üç turunda remel yapmak o günden itibaren) sünnet oldu.[336]
Açýklama
Bir hacý adayý Mekke'ye varýnca önce telbiye getirerek Þeybe kapýsýna gelip oradan Mescid-i Haram'a girmelidir. Mekke'ye girerken de þu duayý okumalýdýr:
Yani: "Allah'ým burasý Senin Harem'in ve Senin güvenli kýldýðýn emin beldendin*. Sen; "Kim oraya girerse emniyettedir" diye buyurdun ve esasen senin (her) buyruðun haktýr. O halde ey Allah'ým, etimi ve kanýmý ateþte yakma, kullarýný dirilteceðin gün beni azabýndan koru!"
Mümkünse Mescid'e yalýnayak girer ve girerken de þu duayý okur:
Yani: "Allah'ýn adýyla ve Allah Rasûlü'nün dini üzerine (giriyorum). Beni Beyt-i Harâm'ýna kavuþturan Allah'a hamd ederim. Allah'ým, bana rahmet ve maðfiretinin kapýlarýný aç ve o kapýlardan girmeyi nasip eyle! Sana isyana götüren kapýlan da yüzüme kapat ve bu kapýlarda(n girip) amel etmekten uzak tut!"
Mescidi görünce de;
"Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allah'ým Selâm (her türlü eksiklikten münezzeh olan) sensin. Esenlik de sendendir.
Rabbimiz Sen bizi (kendi katýndan) selâm ile þereflendir, bizleri Esenlik Yurdu olan Cennete koy. Allah'ým, þu Beyt'inin þerefini, heybet ve azametini artýr; ey Hannân ve Mennân olan Rabbim, hatalarýmý baðýþla!"
diye tekbir ve tehlîlde bulunur, bu müstehabdir. Atâ'dan rivayet olunduðuna göre Peygamber (s.a.) Beyt-i Þerife her varýþýnda;Yani, "Borçtan, fakirlikten, sýkýntý ve kederden birde kabir azabýndan bu Beytin Rabbine sýðýnýrým."[337] Diye dua edermiþ.
Bu konuda "el-Cevheretun Neyyire" isimli eserde de þöyle deniyor: "Beyt'i Þerifi görünce; diyeokumak müstehabdýr.Sonra kapýdan Hacer-i Esved'e doðru yürürken; diyerek tekbir ve tehlil getirir ve ellerinin içini Hacer-i Esved'e doðru kaldýrarak onu selâmlar."[338] Gerek tavafa baþlarken ve gerek tavaf esnasýnda Hacer-i Es-ved'in önüne geldikçe ona istikbal edilir, namazda durur gibi tekbir ve tehlil ile bu mübarek taþa eller kaldýrýlýp sürülür ve mümkün ise, öpülür. Bunlar mümkün olmayýnca karþýdan el sürme iþareti yapýlýr. Buna "istilâ = selamlamak" denilmektedir. Hacer-i Esved'e böyle el koymak Hak teâlâ Hazretleriyle ibâdet ve taat hususunda ahidleþmenin ve bu ahde vefa edileceðinin bir remzi demektir.[339]
Bazý Hükümler
1. Tavafta Ý2týbâ' Yapmak meþrudur.
2. Hacer-ý Esved ý öperek selamlamak ve karþýsýnda tekbir getirmek meþrudur.
3. Tavafýn ilk üç turunda Kabe-i Muazzamanýn kuzey cebhesinin köþelerini teþkil eden Yemanî rükünlerin dýþýnda kalan kýsýmlarýnda remel yapmak sünnettir. 1886 numaralý hadisin þerhinde de açýkladýðýmýz gibi Veda Haccý'nda bu durum neshedilerek tevâfýn ilk üç turunda Kabe-i Muazzam'nýn bütün kýsýmlarýnda remel yapmak sünnet olmuþtur.[340]
1890. ...Ýbn Abbâs'dan rivayet edildiðine göre Resûlullah (s.a.) ve ashabý Ci'râne'de umreye niyyet etmiþler, Beyt'i (tavaf ederlerken ilk) üç turda remel yapmýþlar, dördünde de âdi yürüyüþle yürümüþlerdir.[341]
1891. ...Nâfi'den rivayet olunduðuna göre Ýbn Ömer (r,a.) Ha-cer(-i Esved) den (baþlayýp yine) Hecer(-i Esved)'e kadar remel yapmýþ ve Resûlullah (s.a.)'in de böyle yaptýðýný söylemiþtir.[342]
Açýklama
Daha önce de ifâde ettiðimiz gibi her ne kadar Resûl-i Ekrem Efendimiz ve ashabý kaza umresinde tavafýn ilk üç turunda sadece Kabe'nin kuzeyinde bulunan müþriklerin gözlerine çarpan kýsýmlarda remel yapýp müþriklerin gözlerine çarpmayan Yemanî rükünlerde âdi yürüyüþle yürümüþlerse de konumuzu teþkil eden bu hadis-i þerifte de ifâde edildiði gibi Resul-i Ekrem ve ashabý Veda haccýnda haccýn ilk üç turunda Kâbe-i Muazzama'nýn bütün kýsýmlarýnda remel yapmýþlardýr. O günden itibaren bu þekilde remel yapmak sünnet olarak kalmýþtýr ve daha önceki uygulama neshedilmiþtir.[343]
[312] Müslim, hac 237.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/241-243.
[313] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/243.
[314] Nevevî, Þerhü Müslim, IX 10.
[315] el-Fethur-rabbânî, XII, 17.
[316] Beyhakî, es-Sünenu'l-kübrâ, V, 84.
[317] Müslim Hac 230, 231; el-fethü'r-Rabbânî, XII,18.
[318] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/243-244.
[319] Buhârî hac 55: meðâzî 43; Müslim, hac 240; Nesâî, menasik 155; Ahmed b. Hanbel, I,290, 306,-373.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/244-245.
[320] el-Haþr (59), 9.
[321] el-Münâfikûn (63), 8.
[322] Müslim, hac 488; Buharî, fedailü'l-Medine 2.
[323] Mecmeu'z-zevâid, III, 300.
[324] Münâvî, Feyzu'I-Kadîr, VI, 156.
[325] Yûsuf (12), 92.
[326] Nevevî, Þerhu Müslim, IX, 150.
[327] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/245-247.
[328] Buhârî, hac 56.
[329] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/247.
[330] Buhârî, hac 57; Ýbn Mâce, menâsÝk 29; Ahmed b. Hanbel, I, 45.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/247-248.
[331] Buhârî, hac 57.
[332] Ýbn Hacer, Fethu'I-Bârî, IV, 217.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/248.
[333] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/248-249.
[334] Tirmizî, hac 64; Dârimi, menâsik 36; Ahmed b. Hanbel, VI, 64, 75, 139.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/249.
[335] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/249.
[336] Ýbn Mace, hac 29.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/249-250.
[337] Mevkufâl, I, 182.
[338] Cevhere, I, 197-198.
[339] Bilmen Ö. N. Büyük Ýslam Ýlmihali s. 369; Ayrýca bk, 1873 no'lu hadisin þerhi.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/250-251.
[340] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/251.
[341] Ýbn Mace, hac 29.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/251-252.
[342] Müslim, hac 233-236; Tirmizî, hac 34; Nesâî, hac 154; Ýbn Mace, menâsik 29; Darîmî, menâsik 28, 34 Muvatta, hac 107, 108; Ahmed b. Hanbel. II, 40, 59, 71, 100, 114, 123, 125, 157; V, 455, 456.
Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/252.
[343] Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/252.