Süneni Ebu Davud
Pages: 1
Umre By: reyyan Date: 06 Þubat 2012, 19:36:13
79. Umre

 

Umre, kelime olarak ziyaret manasýna gelir. Ýstýlahta ise istendiði za­man yalnýz Kabe'yi tavaftan ve Safa ile Merve tepelerinin arasýnda sa'y etmekten ibârcl olan ibadete denir. Buna küçük hac da denmektedir. Um­re senenin her mevsiminde yapýlabilir. Yalnýz Arafe günü ile kurban bay­ramýnýn dört gününde yapýlmasý mekruhtur. Ramazan'da yapýlmasý ise menduptur. Fahr-i Kâinat efendimiz umre hakkýnda "Umre kendisiyle diðer umre arasýnda iþlenecek günahlara keffârettir."[134] buyurmuþtur.

Ulemâ umrenin meþru olduðunda ittifak etmiþler. Bununla beraber hükmünde ihtilâf etmiþlerdir. Mâlikîlerin meþhur olan kavline ve HanefîIerin muhtar olan görüþüne göre, umre yapmak s ün not-i müekkededir. Hanefî ulemâsýndan bazýlarý da umrenin vâcib olduðunu söylemiþler. Ha­nefî ulemâsýndan Kâsânî de umrenin sadaka-i fýtr gibi vâcib olduðunu söy­lemiþtir.[135] Bazýlarý da "Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem'e; "umre vâcib midir?" diye soruldu da

"Hayýr, ne var ki, umre yapmalarý daha faziletlidir," cevabýný verdi.”[136]

hadisini delil getirerek farz-ý kifâye olduðunu söylemiþlerdir. Her ne kadar bu hadisin senedinde el-Haccâc b. Ertat varsa da bu hadis Ubeydullah b. el-Muðîre tarikiyle de rivayet olunduðu için[137] zayýflýktan kurtularak ha-sen dereceye yükselmiþtir.

Ýmam Þafiî ve Ýmam Ahmed'isý meþüsur olan görüþüne göre umre farzdýr. Ayrýca Ömer b. el-Hattâb, Ýbn Abbâs, Zeyd b. Sabit, Ýbn Ömer, Said b. el-Müseyyeb Said b. Cübeyr, Atâ, Tâvûs, Sevrî ve Ýshâk da bu görüþtedirler. Bu görüþte olan ulemânýn delillerini þöylece sýralamak müm­kündür:

a. "Baþladýðýnýz hac ve umreyi Allah için tamamlayýn.”[138] Karineler­den soyutlanmýþ olarak gelen Mutlak emir farziyyet ifâde ettiðine göre buradaki "umreyi Allah için tamamlayýn" emri; umrenin farz olduðunu gösterir. Ayrýca bu âyet-i kerimede "umreyi tamamlayýnýz" emri, "Hacci tamamlayýnýz" emri üzerine atfedilmiþtir. Atfedilen (ma'tûf) ile üzerine atfedilen (ma'tüfun-aleyh)'in hüküm bakýmýndan eþitliði herkesçe kabul edilen bir esas olduðuna göre umrenin de hac gibi farz olduðu anlaþýlýr. Ancak bu deliller "Bu âyet-i kerime baþlanýlmýþ olan hac ve umreyle ilgili­dir; zikredilen kaideler ise, henüz kendisine baþlanýlmamýþ olan ibâdetlere ait emirlerle ilgilidir," denilerek reddolunmuþtur.

Gerçekten Ýslâm'ýn beþ þartý arasýnda umrenin bulunmayýþý da onun farz olmadýðýný ortaya koymaktadýr. Ayrýca "Oraya yol bulabilen kimse­ye Allah için Kabe'yi haccetmesi gereklidir."[139] âyet-i kerimesinde umre em­rinin bulunmayýþý da yine bu gerçeði te'yid eder.

b. Umrenin farz olduðunu savunan ulemânýn ikinci delilleri de þu hadis-i þeriftir: "Âmir oðullarýndan bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lem'e gelerek":                           

Ya Resûlullah! Babam yaþlý bir adamdýr, ne hac ne de umre de yol­culuk yapabilir, dedi. Resûl-i Ekrem de:

"Babanýn yerine haccet ve umre yap," buyurdu.[140] Beyhâkî'nin ifâ­desine göre Müslim b. Haccâc bu hadis hakkýnda þöyle demiþtir: "Ben Ahmed b. Hanbel'i:

Umre'nin farz olduðuna delalet eden bundan daha güzel bir hadis görmedim, derken iþittim." Fakat bu görüþ, "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözünde umrenin farz olduðuna delâlet eden bir ifâde yok­tur. Çünkü Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz, babasý hac ve umre yapmak­tan âciz kalan bir oðula babasýnýn yerine hac yapabileceðini söylemiþtir. Bir kimsenin babasýnýn yerine hac ve umre yapmasýnýn farz olmadýðýnda ise, icmâ vardýr;-gerekçesiyle reddedilmiþtir.

Bütün bu anlattýklarýmýzdan umrenin farz deðil, sünnet olduðu anla­þýlýr. Çünkü "asi olan berâet-i zimmettir."[141] Binaenaleyh kiþinin bir iþle mükellef olduðuna dair açýk bir delil bulunmadýkça o iþle mükellef olduðuna hükmedilemez. Dolayýsýyla hakkýnda delil bulunmadýðý için bir kim­senin babasýnýn yerine haccetmekle ya da umre yapmakla mükellef oldu­ðuna hükmedilemez. Ayrýca umrenin farz olduðunu iddia edenlerce delil olarak ileri sürülen; "biz birgün Resûlullah sallallahü aleyhi vesellemin yanýnda otururken bir adam gelerek:

Ya Muhammed Ýslâm nedir? diye sordu Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem de:

"Allah'dan baþka ilah olmadýðýna ve Muhammed'in Allah'ýn elçisi olduðuna þehâdet etmen ve Beyt'i haccedip umre yapmandýr”[142] anlamýn­daki hadis de bu konuda delil olarak gösterilemez. Çünkü bu hadis umre­nin farz olmadýðýný kesinlikle ifâde eden sahih hadislere aykýrýdýr ve bu hadisin daha kuvvetli olan rivayetlerinde "umre etmendir” sözü yoktur.

Zeyd b. Sâbit'in rivayet ettiði "Hac etmek ve umre yapmak farzdýr"[143] anlamýndaki hadis ise senedinde Ýsmail b. Mûsâ el-Mekkî bulunduðu için zayýftýr.

Atâ b. Ebî Rebâh'm Câbir b. Abdillah'dan rivayet ettiði, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem "hac ve umre farzdýr" buyurdu.[144] anlamýnda­ki hadisi de senedinde Ýbn Lehîâ olduðu için zayýftýr ve delil olma niteli­ðinden uzaktýr.

Umre konusunda musannif Ebû Davud'un temas etmediði üç mesele­ye temas etmekte fayda görüyoruz:

1. Haccýn mîkatleri umrenin de mikatleridir. Hac için nerelerde ihra­ma girilirse, umre için de oralardan ihrama girilir. Ancak Mekke'de bulu­nanlar Harem bölgesinin dýþýna çýkarak hill bölgesi için ci'râne veya Ten'-im mevkilerinden ihrama gireler. Biz bu konunun ayrýntýlarýný 1737-1742 numaralý hadislerin þerhinde açýklamýþ bulunmaktayýz.

2. Hanefî ulemâsýna göre Umrenin þartlarý dörttür:

a. Ýhram: Ýhram haccý veya umreyi veya her ikisini eda için mübâh olan þeylerden bazýlarýný nefsine geçici olarak haram kýlmak, onlarý yap­maktan sakýnmak demektir ki hac veya umre için ya da her ikisine birden niyyet etmek ve "Lebbeyk Allahümme lebbeyk" diye telbiyede bulunmak­la olduðu gibi niyyetle birlikte telbiye yerine geçen bir zikir veya kurbanlýk bedeninin boynuna tasma takmakla da olur.[145] Ýhrama girmek Hanefî mez­hebinin dýþýnda diðer mezheblere göre umrenin þartý deðil, rüknüdür.

b. Kabe'yi tavaf: Hanefîlere göre bunun dört þavtý, Ýmam Þafiî, Mâ­lik ve Ahmed'e göre ise tavafýn yedi turu da umrenin rüknüdürler. Hanefilere göre kalan üç þavt ise, vâribtir.

c. Safa ile Merve arasýnda ps'y: Ýmam Þafiî iîe Ýmâm Mâlik ve Ah-med'e göre Safa ile Merve arasýnda sa'y yapmak umrenin rüknüdür. Ha­nefî ulemâsýna göre ise, umrenin vâciblerindendir. Çünkü Abdullah b. Ebî Evfâ þöyle demiþtir: "Resûiullah (s.a.) umre yapmaya niyet etti. Mekke'ye gelince Beyt-i Þerîfi tavaf etti. Bsz de tavaf ettik, sonra sa'y yapmak üzere Safa iîe Merve'ye geldi, onunla birlikte biz de Safa ile Merve'ye geldik."[146]

d. Týraþ olmak: Týraþ olmak veya saçlarý kestirmek, Þafiî mezhebine göre umrenin bir rüknüdür. Þafiî mezhebinin dýþýndaki diðer mezheblere göre ise urrrcr.iu vâciblerindendir. Çünkü îbn Abbas (r.a.), Hz. Muavi-ye'nin bir umre esnasýnda Merve tepesi üzerinde Resûlullah (s.a.)'ýn saçla­rýný makasla kýsalttýðýný söylemiþtir.[147]

e. Umrenin rükünleri arasýndaki sýraya ResuM Ekrem'in riâyet ettiði gibi riâyet etmek, Þafiî mezhebine göre rükün, diðer mezheblere göre vâcibîir.

3. Umrenin vâciblerî ve sünnetleri, ihramda, tavafta ve sa'yde aynen haccýn vâcibleri ve sünnetleri gibidir. Ancak umre ile hac arasýnda bazý farklar vardýr. Þöyleki:

a. Haccýn farz olduðunda ittifak olduðu halde umrenin farz olduðun­da ittifak yoktur.      .

b. Hac için muayyen bir zaman bulunduðu halde, umre için tahsis edilmiþ bir zaman yoktur. Arafe günü ile kurban bayramýnýn dört günü dýþýnda senenin her gününde umre yapýlabilir.

c. Hacda bulunan Arafat'ta ve Müzdelife'de vakfe yapma, Minâ'da þeytan taþlama, hutbe okuma, kudüm ve Veda tavaflarý gibi fiiller umrede yoktur.[148]

 

1986. ...Ýbn Ömer (r.a.)'den; demiþtir ki: Resûlullah (s.a.) hac­cetmeden önce umre yaptý.[149]

 

Açýklama
 

Bilindiði gibi Fahr-i Kâinat Efendimiz vedâ Haccýndan önce uç defa umre yapmýþtýr:

1. Hicretin altýncý senesinde niyyetlenip yola çýktýðý halde müþriklerin kendilerine engel olmasý üzerine yarým kalan Hudeybiye umresi,

2. Hicretin yedinci senesinde yaptýðý Kaza Umresi,

3. Mekke'nin fethinden sonra hicretin sekizinci senesinde yaptýðý Ci’rane umresi. Bu umrelerin hepsi de zülka'de ayýnda olmuþtur.[150]

 

Bazý Hükümler
 

Haccetmeden önce senenin bütün günlerinde umre yapmak caizdir. Hacdan sonra senenin bü­tün günlerinde umre yapmak da# öyledir. Çünkü Câbir b. Abdullah (r.a.)'ýn rivayet ettiði: Âiþe (r.anha) hayýz olmuþtu. (Bu haliyle) Beyt'i tavafýn dý­þýnda bütün hac amellerini yaptý. (Hayz'dan) temizlenince Beyt-i Þerifi de tavaf etti ve;

Ya Resûlullah sizler hem hacc, hem de umre yapmýþ olarak dönüyor­sunuz. Bense sadece hac yaparak dönüyorum, dedi. Bunun üzerine (Resûl-i Ekrem) Abdurrahman b. Ebî Bekr'e Hz. Âiþe'yi, -umre için ihrama gir­mek üzere- Ten'im'e götürmesini emretti (Hz. Âiþe de bu suretle) hacdan sonra Zilhicce ayýnda umre yaptý,[151] anlamýndaki hadis-i þerif bunu ifâde etmektedir. Ýmam Mâlik ile Ýmam Þafiî, Ahmed ve ulemânýn büyük ço­ðunluðu bu görüþtedirler. Ýmam Ebû Hanîfe (r.a.)'e göre ise, Arafe günü ile kurban bayramýnýn dört gününde umre yapmak mekruhtur. Bu günle­rin dýþýnda senenin bütün günlerinde umre yapmak caizdir. Çünkü Ýbn Abbâs (r.a.): "Arafe günü, kurban bayramýn birinci günü ve (onu takibe­den) teþrik günleri hâriç bu günlerden önce veya sonra istediðin günde umre yapabilirsin,[152] demiþtir.                                                     

Ýmam Ebû Yûsuf'a göre ise, Arafe günü ile onu takibeden üç günde umre yapmak mekruhtur. Bugünlerin dýþýnda senenin bütün günlerinde umre yapýlabilir. Çünkü Hz. Âiþe: "Arafe günü kurban bayramýnýn 1. günü ve onu takibeden iki gün hâriç senenin bütün günlerinde umre yap­mak caizdir" buyurmuþtur.[153]

Ancak beyhakî bu hadisin mevkuf olduðunu söylüyor-ve "Þafiî ule­mâsýna göre bu hadiste belirtilen yasaklar o günlerde hac yapmakla meþ­gul olan kimseler içindir. O günlerde hac ibadetiyle meþgul olmayan kim­selerin umre yapmasýnda bir sakýnca yoktur." diyor.[154]

Umrenin en faziletli vakti ise, ramazan ayýdýr.

Resûl-i Ekrem câhiliyye çaðýndan kalma "Hac mevsiminde umre yapýlamayacaðý" inancýný yýkmak için umresini hac mevsiminde yapmýþ­týr. Böyle bâtýl bir inancý yýkmaya yönelik olan bu davranýþýn önem ve faziletini belirtmeye ihtiyaç yoktur.[155]

 

1987. ...Ýbn Abbâs (r.a.)'dan; demiþtir ki: Vallahi Resûlullah (s,a.) sadece þirk ehline ait bir iþi ortadan kaldýrmak maksadýyla Aiþe'ye Zilhicce ayýnda umre yapmasý için izin verdi. Çünkü þu Kureyþ kabilesiyle onlarýn yolunda olan kimseler; "Hac yolculuðunda yük­lerin aðýrlýðýndan dolayý dökülen (develerin sýrtýndaki) yünler (hac­dan döndükten sonra yeniden çýkýp) çoðaldýðýnda ve (hac yolunda develerin sýrtýnda ya da ayaklarýnda açýlan) yara(lar) iyileþtiðinde ve Safer ayý geçtiðinde umre yapmak isteyene umre helâl olur" der­lerdi ve Zilhicce ayýyla Muharrem ayý çýkýncaya kadar umre yapma­yý haram sayarlardý."[156]

 

Açýklama
 

Ahmed b. Hanbel (r.a.)'ýn Müsned'inde Resûl-i Ekrem'in Hz. Aýþe ye umre yapma iznim Zilhicce nýn 14. ge­cesinde, yani hacýlarýn Mekke'ye dönerlerken Muhassab'da geçirdikleri ge­cede verdiði ifade edilmektedir.[157]

Bilindiði gibi Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz Veda Haccýnda Zilhicce'nin onuna rastlayan cumartesi günü bayram sabahý Minâ'ya varmýþtýr.

Cemre-i Akabe'de taþlan attýktan sonra ayný gün Mekke'ye dönmüþ, ze­valden önce Beyt-i Þerifi tavaf ederek yine ayný gün Minâ'ya gelmiþ ve orada cumartesinin kalan kýsmýyla Pazar, Pazartesi ve Salý günlerini geçir­miþtir. Teþrik günlerinin sonu olan ve Zilhiccenin on üçüne rastlayan Salý günü öðleden sonra el-Muhassab'a gelmiþ öðle namazýný kýlmýþ ve Çar­þamba gecesini orada geçirmiþtir. Ýþte Resul-i Ekrem'in Hz. Âiþe'ye umre yapmasý için izin vermesi ZÝlhicce'nin on üçüncü gününe rastlayan Sah'yý, on dördüne rastlayan Çarþamba'ya baðlayan gecede olmuþtur.

Daha önce de ifade ettiðimiz gibi Câhiliyye döneminde halk hac mev­siminde umre yapmayý çok çirkin ve iðrenç bir hadise sayarlardý. Resul-i Ekrem bu batýl inancý kökünden kazýyarak yerine gerçek hac ve umre anlayýþýný yerleþtirmek maksadýyla Veda Haccýnda ashabým hacla birlikte umreyi de yapmaya teþvik etmiþtir. Bu hadise Buhârî'nin rivayetinde þöyle anlatýlýyor: Hz. Âiþe demiþtir ki:

Biz Resülullah (s.a.)'la beraber hac aylarýnda hac gecelerinde hac zamanlarýnda (Medine'den) çýktýk ve (Mekke'nin hududu olan) "Þerif mevkiine indik. Resul aleyhisselâm (çadýrýndan) çýkýp ashabýna;

"Sizden her kimin beraberinde hedy (kurbaný) yoksa ve haccýný um­reye tahvil etmek isterse, o (haccýný feshedip) umre yapsýn. Bir kimsenin de beraberinde hedy varsa, o da haccýný umreye tahvil etmesin", buyurdu. Hazret-i Âiþe demiþtir ki:                .

Bu tâlim-i Nevevî üzerine ashabtan umreyi iltizam edenler de oldu, terk edenler de bulundu. Yine Âiþe-i Siddîka demiþtir ki:

Fakat Resülullah (s.a.) ile ashabýndan -imkân sahibi olan- bir kýsmý­nýn hedyleri de kendi yanlarýnda idi. Bunlar (kârýn olduklarýndan haccý feshe) umreyi iltizama muktedir deðillerdi. (Bundan sonra Hz.) Âiþe hadi­sin geri kalan kýsmým da zikretti. Resülullah (s.a.) ashabýna bu emri ver­dikten sonra (çadýra) benim yanýma geldi. Beni aðlar buldu. Resûl-i Ekrem:

"Vay ahmak! Ne aðlýyorsun?" buyurdu, ben de:

Ashabýna söylediðin sözünü iþittim. (Demek ki) ben umreden (tavaf ve sa'y edemeyerek) menolundum, dedim. Resûl-i Ekrem:

"Nen var?" diye sordu. Ben:

Namaz kýlamam, dedim. Resülullah:

"Zararý yok, Sen de Âdem kýzlarýndan bir kadýnsýn. Allah onlar için ne takdir ettiyse sende onu görüyorsun. Sen hacca niyetinde sabit ol, Al­lah sana umreyi de nasib eder, buyurdu. Hz. Âiþe (r.anhâ rivayetine de­vam edip) demiþtir ki:

Resûl-i Ekrem'in bu Veda Haccýnda Arafat'a çýktýk. Nihayet Minâ'­ya geldik. Artýk temizlenmiþtim. Sonra Minâ'dan çýktým (Mekke'ye gelip) tavaf-ý ifâzayý yaptým. Yine Âiþe (devam edip) demiþtir ki: Sonra Minâ'dan ikinci dönüþte Resûlullah (s.a.) ile yola çýktým. Resûl-i Ekrem "Muhassab" mevkiine geldi ve oraya indi. Biz de birlikte oraya indik. Resûl-i Ekrem (kardeþim) Abdurrahman b. Ebi Bekr'i çaðýrdý- ve:

“Haydi kardeþinle Harem'den çýk, (ve Hýll ile Harem arasýnda) um­re niyeti ile ihramla (tavaf ve sa'y ettikten) sonra ihramdan çýkýnýz ve hemen buraya geliniz. Ben sizi burada yanýma gelene kadar bekliyorum" buyurdu. Hz. Âiþe yine diyor ki; Kardeþim ile beraber (huzurdan) çýktýk ihramlanýp tavaf ve sa'y ettikten sonra seher vakti huzur-ý Nebevî'ye gir­dim. Bana:

"Nasýl umreyi bitirdiniz mi?" buyurdu.  Ben de:

Evet, bitirdik, dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem ashabýna Medi­ne'ye doðru yollanmalarýný ilân etti. Halk fevc fevc yola koyuldu. Resûl-i Ekrem de Medine'ye müteveccihen yürüdü.[158] Buhadisle ilgili açýklamayý 1781 numaralý hadisin açýklamasýnda verdiðimizden burada tekrara lüzum görmüyoruz.

Metinde geçen "afâ" kelimesi "çoðaldý" anlamýna gelir. Ni­tekim "Sonra kötülüðün yerine iyiliði koyduk, öyle ki, çoðalýp "Babalarý­mýz da darlýða uðramýþ bolluða kavuþmuþlardý" dediler."[159] âyeti keri­mesinde de bu manada kullanýldýðý gibi: Gerçekten Resûlullah sallallahü aleyhi vesellem býyýklarýn kesilmesini ve sakallarýn býrakýlmasýný emretti.[160] anlamýndaki hadis-i þerifte de bu anlamda kullanýlmýþtýr ki "Hac yolunda dökülen develerin yünlerinin yeniden çýkýp çoðalmasý" kasd edilmektedir.

"Deber" kelimesi ise hac yolculuðu esnasýnda develerin sýrtýnda veya ayaklarýnda açýlan yara demektir ki, denilince, "develerin yarasý iyileþti" manasý anlaþýlýr.

Arablar yegâne geçim kaynaklarý olan soygunculuk ve vurgunculuða çýktýklarý aya "Safer" ismini vermiþlerdir. Çünkü bu ayda çapulculuða çýkarken evlerini bomboþ býrakýrlardý. Yahut da soyduklarý kimseleri elleri bomboþ býraktýklarý için bu aya Safer ismini vermiþlerdi.[161]

 

1988. ...Mervan'ýn Ümmü Ma'kü'a gönderdiði elçisinin haber verdiðine göre, Ümmü Ma'kýl demiþtir ki: Ebû Ma'kil Resûlullah (s.a.)'le hacca gitmeye kesin karar verdi. Ebu Ma'kýl gelince, Üm­mü Ma'kýl (kocasýna hitaben)

Biliyorsun ki benim üzerimde bir hac görevi var, dedi. (Duru­mu Resûl-i Ekrem'e arzetmek üzere kalkýp ikisi birden) yürüyürek gittiler ve (Resûlullah'ýn) yanýna girdiler (Ümmü Ma'kýl):

Ya Resûlullah: Benim üzerimde bir hac görevi var. Ebû Ma'kýl'm da genç bir devesi var, dedi. Ebû Ma'kýl da:

Evet, doðru söyledi, (ama) ben onu Allah yoluna vakfettim. (Binaenaleyh onunla hacca gitmesi mümkün olmasa gerek) dedi. Re­sûlullah (s.a.) da:

"Sen onu O'na ver de onunla hacca gitsin. Çünkü (onunla hacca gitmek de) Allah yolunda (bir amel)dir" buyurdu. Bunun üze­rine. Ebû Ma'kýl deveyi O'na verdi. Ancak Ebû Ma'kýl'ýn ölümü sebebiyle Ümmü Ma'kýl o sene hacca gidemedi. (Resül-i Ekrem hac­dan döndükten sonra Ümmü Ma'kil);

Ya Resûlullah, ben ihtiyarlamýþ ve hastalanmýþ bir kadýným. Benim için (bu sene kaçýrmýþ olduðum) haccýmýn yerine geçecek bir amel var mýdýr? diye sordu. (Resûl-i Ekrem de):

"Ramazanda (yapýlan),umre bir hac yerine geçer" buyurdu.[162]

 

Açýklama
 

Ahmed b.  Hanbel'in yine Ebû Bekr  b.  Abdurrahman' dan  (þöyle)  dedi(ði  rivayet  olunmuþtur): 

"Ben Mervân ile gidenler arasýnda Ümmü Ma'kýl'a varýp bu hadisi bizzat kendisinden dinledim”[163] þeklindedir. Görüldüðü gibi Ebtt Davud'un Siinen'inde bu ha­disin Mervân'm elçisi tarafýndan nakledildiði ifâde edildiði halde Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde Ebû Bekr b. Abdurrahman'm bu hadisi bizzat kendisinin Ümmü Ma'kýl’dan aldýðý ifâde ediliyor. Her ne kadar görünüþ­te bu iki rivayet arasýnda bu çeliþki (var gibi ise) de, aslýnda hiçbir çeliþki yoktur. Çünkü Ebû Bekr b. Abd'irrahman, bu hadisi önce Mervan'ýn elçi­sinden Mervan'a naklettiði sýrada iþitmiþ ve bu hadise fevkalâde ilgi duy­duðu için Ümmü Ma'kýl'ýn aðzýndan duymak isteyen Mervan'la birlikte, gidip bir de Ümmü Ma'kýl'dan dinlemiþ olabilir

Ahmed b. Hanbel'in diðer bir rivayetinde de Ebû Bekr b. Abdurrahman' ýn bu hadisi Ma'kýl b. Ebî Ma'kýl'dan naklettiði ifâde ediliyor. Bu rivayetin de daha önce bahsettiðimiz Ahmed b. Hanbel'in rivayetine ayký­rý yönü olmadýðý gibi konumuzu teþkil eden Ebû Dâvûd hadisine de aykýrý tarafý yoktur. Çünkü Ebu Bekr b. Abdirrahman'ýn bu hadisi bir kere Mer­van'ýn elçisinden bir kere Ümmü Ma'kýl'ýn bizzat kendisinden bir kere de Ümmü Ma'kýl'ýn oðlu Ma'kýl'dan dinlemiþ olmasý mümkündür.

Bir numara sonra gelecek olan hadis-i þeriften anlaþýlacaðý gibi Üm­mü Ma'kýl Resûl-i Ekrem'le birlikte hac yapmanýn ecr ve sevabýný düþüne­rek Veda haccý yýlýnda Fahr-i Kâinat Efendimizle hacca gitmek istemiþ, fakat yolculuk için bir vasýta bulamamýþ. Kocasý Ebû Ma'kýl'dan devesini istemiþse de o; "ben onu (devemi) Allah yoluna vakfettim, sana ödünç olarak vermem, doðru olmaz" diyerek onun bu isteðini reddetmiþtir. Bu­nun üzerine Allah yolunda vakfedilen bir deveyle hacca gitmenin caiz olup olmayacaðýný sormak üzere Hz. Peygamberin huzuruna gitmiþler. Resul-i Ekrem de; "O deveyle hacca gitmenin de Allah yolunda bir iþ olduðunu" söyleyince, Ebu Ma'kýl; "Allah yolunda yapýlan iþin sadece cihaddan iba­ret olmadýðým, hacca gitmenin de Allah yolunda bir amel olduðunu" öð­renmiþ ve devesini üzerinde hacca gidip gelmek üzere karýsý Ümmü Ma'­kýl'a vermiþtir.[164] Fakat o sene Ebû Ma'kýl vefat etmiþ[165] zâten ihtiyar olan Ümmü Ma'kýl da hastalanýp hacca gidememiþtir. Nihayet Veda Haccýn-dan dönen Fahr-i Kâinat Efendimize durumunu arzetmek üzere varýp;

Ya Resûlullah ben ihtiyar ve hasta bir kadýným (bu sene seninle hac yapmaya muvaffak olamadým) acaba bu kaçýrmýþ olduðum haccýn yerini tutacak bir amel var mýdýr? diye sormuþ. Resûl-i Ekrem de;

"Ramazan ayýnda yapýlan umre bir hacca bedeldir" buyurmuþtur.

Ramazan'da yapýlan umrenin hacca bedel olmasý, konusunda Tirmizî þunlarý söylüyor: "Ýshak b. Rahûye diyor ki: Bu hadis Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den rivayet edilen "her kim Ýhlâs Suresini okursa, Kur'ân'ýn üçte birini okumuþ olur" hadisine benzer.[166]

Yani Ramazan'da yapýlan umre sevab bakýmýndan hac gibidir. Yoksa hac farizasý yerine geçmez. Ýbn el-Arabî de diyor ki: "Umre hadisi þahin­dir, Allah kullarýna bir fazlu ihsan olarak ramazanda yapýlan umreyi hac derecesine yükseltmiþtir."[167]

Ýbnu'l-Cevzî de bu konuda þunlarý söylemiþtir: "Amellerin fazilet ve sevabý, yapýlmýþ olduklarý vaktin þerefi nisbetinde artýþ kaydeder. Rama­zan'da yapýlan umre de böyledir. Bu, týpký amellerin derecesinin ihiâs nisbetinde artýþýna benzer"[168]

Ýbn Battâl'a göre Ümmü Ma'kýl'ýn yapmak istediði bu hac, nafile bir hacdý. O sadece Resül-i Ekrem'le beraber haccetmenin þerefine eriþ­mek için buna karar vermiþti. Bunun aksini iddia etmek tamamen yanlýþ­týr. Umrenin farz olan bir haccýn yerine geçemeyeceði ve farz olan hac borcunu ödeyemeyeceði konusunda icmâ' bulunduðu düþünülürse, Ýbn Battâl’ýn bu sözündeki gerçeklik payý kolayca anlaþýlýr.

Ýbnu t-Tîn'e göre ise, þayet bu hadisten maksat, "Ramazan'da yapý­lan umrenin farz olan hac borcunu düþüreceðini" ifâde etmekse, o zaman bu Ümmü Ma'kýl'e ait özel bir durumdur. Çünkü:

1. Bir numara sonra gelecek olan hadisin sonundaki Ümmü Ma'kýl'e ait olan "Aslýnda hac hacdýr. Umre de umredir. Fakat Resûl-i Ekrem; "Ramazan ayýnda yapýlan umre hacca bedeldir" buyurdu. Acaba bunun sadece bana ait olduðunu mu anlatmak istedi? îyice bilemiyorum” anla­mýndaki sözler, Ramazan'da yapýlan umreyle ilgili bu sözlerin sadece Üm­mü Ma'kýl'le ilgili olduðunu Hz. Ümmü Ma'kü'in de bu hadisten böyle bir mânâ çýkardýðýný gösterir.

2. Said b. Cübeyr'in de; "Ben bu hadisin sadece bu kadýnla ilgili olduðunu zannediyorum" demesi.bu gerçeði ifâde etmektedir.[169]

 

Bazý Hükümler
 

1. Hayvaný Allah yoluna vakfetmek caizdir.

2. Hac, Allah yolunda yapýlan amellerden sayý­lýr. Bu bakýmdan Allah yoluna vakfedilen mallarýn bir kimsenin haccý için sarf edilmesi caizdir. Ýbn Abbâs ile Ýbn Ömer de hacca gitmek isteyen bir kimseye hac yolunda harcamak üzere zekât verilmesinde bir sakýnca görmemiþlerdir. Ýmam Ebû Hanife ile Ýmam Ahmed ve Ýshâk da bu gö­rüþtedirler.

Ýmam Sevrî ile Ýmam Mâlik'e Hanefî imamlarýndan Ýmam Ebû Yûsuf ile Ýmam Muhammed'e ve Þafiî'ye göre ise, zekât mallarý hac için sarf edilemez. Çünkü sözü geçen imamlara göre, zekâtýn sarf edildiði yedi sýnýftan birisi olan "Allah yolundakiler" sýnýfý mücâhidlerden baþkasý ola­maz. Binaenaleyh bir kimseye hac masrafý yapýlmak üzere zekât verilemez.

3. Amellerin sevablarý, içinde iþlendikleri vaktin þerefi nisbetinde de­ðer kazanýr. Bu aynen amellerin, ihlâs nisbetinde deðer kazanmasýna benzer.[170]

 

1989. ...Ümmü Ma'kü'dan; demiþtir ki: Resulullah (s.a.) Veda Haccýna niyetlenince (ben de onunla birlikte hac yapmayý çok iste­dim bizim bir devemiz vardý, onu da Ebû Ma'kýl Allah yoluna vak­fetmiþti. Biz hastalandýk, Ebû Ma'kýl'de öldü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (hac için yola) çýktý. Haccýný bitir(ip de gel)diði zaman yanýna vardým. (Bana):

"Ey Ümmü Ma'kýl seni bizimle beraber haccetmekten ahkoyan nedir?" dedi. (Ben de):

Biz hazýrlanmýþtýk (fakat) Ebu Ma'kýl vefat etti ve bizim için üzerinde hacca gidebileceðimiz sadece bir deve(miz) vardý, onu da Ebû Ma'kýl Allah yoluna vakfetmiþti, diye cevap verdi(m). Bunun üzerine (Resûl-i Ekrem Efendimiz);

"Onunla (yola) çýksaydýn ya, çünkü hac da Allah yolunda (ya­pýlan bir amel)dir. Her ne kadar bizimle beraber bu haccý yapmayý kaçýrmýþsan da Ramazan da umre yap. Çünkü o hac gibidir." (Ümmü Ma'kýl þöyle) dedi:

Hac hacdýr, umre de umredir. Fakat Resülullah (s.a.) bunu bana söyledi; (bu söz) sadece banami aittir, iyice bilemiyorum.[171]

 

Açýklama
 

Ümmü Ma'kýl Resûl-i Ekrem'le birlikte hac etmenin faziletine eriþmek için Veda Haccý yolunda Resûl-i Ekrem'le birlikte nafile bir hac yapmayý çok arzu ettiði ve gerekli hazýrlýklarý yaptýðý halde, elinde olmayan bazý engellerin ortaya çýkmasýyla gideme­miþti. Hacdan döndükten sonra, kendisini ziyaret etmek için Resûl-i Ek­rem'in yanýna vardýðý zaman fahr-i kainat Efendimiz hacca gitmekten ni­çin vazgeçtiðini sorduðu zaman bu sebepleri þöyle sýralamýþtýr:

1. Kocamla ben hastalanmýþtýk.

2. Sonra kocam oluverdi.

3. Zaten- bir devemiz vardý, onu da Ebû Ma'kýl Allah yoluna vak­fetmiþti.

Resûl-i Ekrem (s.a.) Ümmü Ma'kýl'dan bu cevabý alýnca ona Allah yoluna vakfedilen bir deve ile Hacca gitmekte bir sakýnca olmadýðýný, çün­kü hac yolculuðunun da Allah yolunda bir amel olduðunu söylemiþ ve kaçýrýlan fýrsatýn telâfisi için de "Ramazan ayýnda umre yapmasýný" tavsi­ye etmiþtir.

Konumuzu teþkil eden bu hadisle bir önceki hadisin ifâdleri arasýnda zahiren bazý ayrýlýklar görülmektedir. Gerçekte böyle bir çeliþkinin olma­dýðýný anlamak için þu noktalara dikkat etmek gerekir:

a. Bir önceki hadiste geçen cümlesi her ne ka­dar zahiren "Ebû Ma'kýl hacca gitmiþti" mânâsýna gelirse de burada “Ebû Ma'kýl hacca gitmeye azmetmiþti" anlamýnda kullanýlmýþtýr ve bu cümle­nin hemen arkasýndan gelen cümlesi de zahiren "Ebû Ma'-kýl hacdan dönünce" gibi bir mânâ ifâde ediyorsa da gerçekte bu cümle "Ebû Ma'kýl (çarþýdan veya pazardan) evine geldiði zaman" anlamýnda kullanýlmýþtýr. Nitekim biz sözü geçen cümleleri tercüme ederken bu duru­mu gözönünde bulundurduk. Eðer bu inceliðe dikkat edilmez de bir önce­ki hadisten "Ebu Ma'kýl'ýn Resûl-i Ekrem'le birlikte hacca gidip geldiði" mânâsý çýkarýlýrsa, o zaman iki hadis arasýnda bir çeliþkinin olduðu zanne­dilir. Oysa fahr-i kâinat Efendimizin sözleri arasýnda bir çeliþkinin bulu­namayacaðýný söylemeye ihtiyaç yoktur.

b. Bir önceki hadis-i þerîfte Ümmü Ma''kýl ile Ebû Ma'kýl'ýn Allah yoluna vakfedilen bir deveyle hacca gidilip gidilemeyeceðini sormak üzere Resûl-i Ekrem'e beraberce gittikleri ifâde edildiði halde burada Ümmü Ma'kýl'ýn yalnýz baþýna gittiði ifâde edilmektedir. Bu duruma bakarak iki hadis arasýnda bir çeliþki bulunduðu söylenemez. Çünkü Ümmü Ma'kil'le kocasý Ebû Ma'kýl'ýn Resûl-i Ekrem'e beraberce gitmeleri Resûl-i Ekrem hac yolculuðuna çýkmadan önce olmuþtu. Ümmü Ma'kýl'ýn Resûl-i Ek­rem'in yanma yalnýz baþýna gitmesi ise, Resûl-i Ekrem'in hac dönüþünden sonra olmuþtur.

c. Her iki hadiste de Resül-i Ekrem'in, "Ramazanda yapýlan umre, bir hacca bedeldir" sözünü Ümmü Ma'kýl'a hitaben söylediði ifâde edildi­ði hâlde bir numara sonra tercümesini sunacaðýmýz 1990 numaralý hadis-i þerifte ise, Resûl-i Ekrem'in bu sözü Ebû Ma'kýl'a hitaben söylediði ifâde edilmektedir. Bu ifâde de 1990 numaralý hadisin 1887 ve 1888 numaralý hadislere aykýrý olduðu intibaýný uyandýrmaktadýr. Gerçekte ise bu iki ifâ­de arasýnda da herhangi bir çeliþki söz konusu deðildir. Çünkü Ümmü Ma'kýl'la Ebû Ma'kýl Ümmü Ma'kýl'ýn hac yapmasý konusunda Resûl-i Ekrem'e beraberce gittikleri zaman Resûl-i Ekrem Ümmü Ma'kýl'ýn Allah yoluna vakfedilen deve ile hac yapmasýna izin vermiþti. Ümmü Ma'kýl da bu deveyi görünce onu hac yolculuðuna tahammül edemeyecek kadar zayýf buldu. Bunun üzerine kocasý Ebü Ma'kýl'a tekrar Resûl-i Ekrem'e gönderdi. Resul-i Ekrem de bu durumu öðrenince Ebû Ma'kil'e hitaben "Ramazan ayýnda yapýlan umrenin bir hacca bedel olduðunu" ifâde bu­yurdular. Binaenaleyh 1990 numaralý hadiste anlatýlan bu olaydýr ve bu Hz. Peygamber hacca gitmeden önce olmuþtur. 1988 numaralý hadiste 1989 numaralý hadislerde anlatýlan olay ise Peygamber (s.a.) hacdan döndükten sonra vuku bulmuþtur. Birinci olaydaki sözün muhatabi Hz. Ebû Ma'kýl ikinci olaydaki sözün muhatabý ise, Ümmü Ma'kýl'dýr. Yahût'da 1990 nu­maralý olay tamamen ayrý bir olaydýr. Oradaki olayý yaþayan kadýn Hz. Ümmü Ma'kýl deðil Ümmü Sinan isimli bir kadýndýr. Yerinde açýklanacaðý üzere bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir.[172]

 

Açýklama
 

1. Ümmü Ma'kýl Allah'a ve Resulüne son derece baðlý  Resul7ý Ekrem’le birlikte hac yapmaya ve benzeri salih amelleri iþlemeye son derece hýrslý ve faziletli bir kadýndý.

2. Ramazan ayýnda yapýlan bir umre için hac sevabý vardýr. Fakat bu umre sahibinden hac farizasýný düþüremez. Binaenaleyh bu kimsenin ilk fýrsatta hac yapmasý gerekir. Bir baþka deyiþle Ramazanda yapýlan bir umre nafile bir hac yerine geçer. Bu ise, Allah'ýn kullarýna bir ihsanýdýr.[173]

 

1990. ...Ýbn Abbâs (r.a.)'dan; demiþtir ki: Resülullah (s.a.) hac yapmak istemiþti. (Bunu duyan) bir kadýn da kocasýna;

Beni devenin (üzerine bindirerek) Resûlulah (s.a.) ile birlikte hacca götür, dedi. (Kocasý da);

Bende seni üzerinde hacca götürebileceðim bir deve yoktur, ce­vabýný verdi. Kadýn:

Falan devene bindirsen olmaz mý? dedi. (Kocasý):

O (deve) aziz ve celil olan Allah yoluna vakfedilmiþtir,. dedi ve Resüluilah (s.a.)'e gelip:

(Ya Resüluilah), karým Allah'ýn sei^m ve rahmetinin senin üze­rine olmasýný diliyor ve seninle hacetmek istiyor. Bana: "Beni Resü­luilah sallallahu aleyhi ve sellemle hacca götür" dedi. Ben de (ken­disine); "Bende seni üzerinde hacca götürebileceðim (bir hayvan) yok" dedim. O da "Beni falan devenin üzerinde hacca götür" dedi. Bunun üzerine; (O deve), Allah yoluna vakfedilmiþtir" dedim.

(Rasûlullah s.a.) þöyle buyurdu:

"Þu bir gerçek ki eðer sen onu o deven üzerinde hacca götürseydin bu da Allah yolunda (bir iþ) olurdu." diye cevab verdi,ve benden hangi amelin seninle hacca gitmeye denk olabileceðini sana sormamý istedi. Resüluilah (s.a.)'de:

"Allah'ýn selâmý, rahmet ve berekâtý onun üzerine olsun. Ona, "Ramazanda yapýlan umrenin (benimle birlikte yapýlan) hacca denk olduðunu haber ver" buyurdu.[174]

 

Açýklama
 

Hadis-i þerifte söz konusu edilen hâdise Veda Haccý yýlýnda  olmuþtur.  Her  ne  kadar  Resûl-i  Ekrem'le  hacca

gitmeyi arzu eden kadýnýn kimliði burada açýklanmýyorsa da Buhârî'nin rivayetinde bu kadýnýn "Ümmü Sinan" olduðu ifâde ediliyor.[175]

Konumuzu teþkil eden bu hadis-i þerifte anlatýlan olay, bir önceki hadiste geçen olaydan tamamen ayrý bir olaydýr. Çünkü bir önceki hadiste geçen olay Ümmü Sinan'la deðil, Ümmü Ma'kýl'la ilgilidir. Bununla bera­ber her iki kadýnýn da ayný kadýn olabileceðini söyleyenler de vardýr. Çün­kü Ümmü Ma'kü'ýn Ümmü Sinan künyesiyle de anýldýðýný iddia edenler vardýr.

Bu iki hâdisenin bir benzeri de Ümmü Talîk isimli kadýnýn baþýndan geçmiþtir. Talk b. Habîb'in rivayetine göre Ebu Talîk kendisine þunlarý anlatmýþtýr: Karýsý Ümmü Talîk ona;

Ýki deveden birini bana ver de onunla hacca gideyim, demiþ. Ebû Talîk de;

Benim devem Allah yoluna vakfedilmiþtir deyince, karýsý ona;

"Benim o deve üzerinde hacca gitmem de Allah yolunda bir ameldir, diye karþýlýk vermiþ. Daha sonra bu durumu Resûl-i Ekrem'e arz ettikleri zaman;

Seninle birlikte hacc etmeye denk olan bir amel var mýdýr? diye sor­muþlarda Resûl-i Ekrem;

"Ramazanda umre yapmak bu hacca denktir" buyurmuþtur.[176]

Her ne kadar Ýbn Abdilberr kesinlikle Ümmü Ma'kýl ile Ümmü Si­nan'ýn ayný kadýn olduðunu iddia ediyorsa da Tekmiletu'I-Menhel yazarý­nýn beyânýna göre bu doðru deðildir. Ebu Ma'kýl Resûl-i Ekrem'in devrin­de vefat etmiþtir. Ebû Talîk ise, tabiînin küçüklerinden olan Talk dünyaya gelinceye kadar yaþamýþ hattâ Talk ondan hadis rivayet etmiþtir.

Bütün bunlar söz konusu iki kadýnýn ayný kadýn olmayýp ayrý ayrý iki kadýn olduklarýný gösterir.[177]

Bu hadiste söz konusu edilen kadýnla bir önceki hadis-i þerifte geçen kadýnýn ayný kadýn olduðu kabul edilecek olursa o zaman, "Bir önceki hadiste Resûl-i Ekrem'in "Ramazanda yapýlan bir umre hacca bedeldir" sözünü Ümmü Ma'kýPe hitaben söylediði ifâde edildiði halde, burada bu sözü Ümmü Ma'kýl'm kendisine deðil de kocasýna söylediði ifâde ediliyor. Bu ise bir çeliþkidir" diye bir itirazda bulunan olabilir. Bir önceki hadis-i þerîfin izahýnda da ifâde ettiðimiz gibi böyle bir itiraz yersizdir. Çünkü ayn ayrý zamanlarda Resûl-i Ekrem bu sözü hem Ümmü Ma'kü'e hem de kocasý Ebû Ma'kýl'e söylemiþtir.

Söz konusu kadýnlarýn ayrý ayrý iki kadýn olduklarý kabul edildiði za­man ise, zaten böyle bir itiraza imkân yoktur.[178]

 

Bazý Hükümler
 

1. Ashab-ý  Kiram  hac  yapmaða  fevkalâde raðbet  ederlerdi. Özellikle  Resul-ý  Ekrem'le  birlik­te hac yapmaya çok hýrslý idiler.

2. Ramazan ayýnda yapýlan bir umrenin sevabý hac sevabýna denktir.

3. Birisiyle bir baþkasýna selâm göndermek ve bu þekilde gelen bir selâma daha güzeliyle mukabelede bulunmak meþrudur.[179]

 

1991. ...Âiþe (r.anha)'dan rivayet olunduðuna göre, Resûlullah (s.a.) birisi Zilka'dede birisi de Þevvalde olmak üzere iki defa umre yapmýþtýr.[180]

 

Açýklama
 

1993 numaralý hadis-i þeriften de anlaþýlacaðý gibi aslýnda Resûl-i Ekrem dört defa umre için ihrama girmiþ­tir. Bunlarýn birincisi Kureyþ müþriklerinin engel olduklarý Hudeybiye umresidir, Ýkincisi ertesi yýl, yani hicretin yedinci yýlýnda yaptýðý Ýslam Tari­hinde "Kaza Umresi” diye bilinen umresi; Üçüncü ise hicretin sekizinci senesi Zilka'd esinde yaptýðý Ci'râne umresidir. Dördüncüsü de Veda Hac-cý ile yaptýðý umredir.

Ancak konumuzu teþkil eden bu hadis-i þerîfte Hudeybiye Umresi ya­rým kaldýðý için Veda Haccý ile yapýlan umre de, baþlý baþýna müstakil bir umre olmadýðý için zikredilmemiþtir. Sadece Resûl-i Ekrem'in müstakil ve eksiksiz olarak yaptýðý Kaza Umresiyle Ci'râne zikredilmekle yetinilmiþtir. Ayrýca Ci'râne Umresi Zilkade ayýnda yapýldýðý halde onun Þevval ayýnda yapýldýðýndan bahsedilmesi bu umrenin yolculuðuna Þevval ayýnda çýkýlmýþ olmasýndandýr. Çünkü bu umre Mekke'nin Fethinden sonra Þev­val ayýnda çýkýlan Huneyn Gazvesinden sonra yapýlmýþtýr. Bu yüzden söz-konusu umre bu hadiste Þevval ayýna nisbet edilmiþtir. Gerçekte ise bu umre Ýslâm Tarihinde Ci'râne umresi diye bilinen ve Zilkade ayýnda yapý­lan umredir.[181]

 

1992. ...Mücâhid'den rivayet olunduðuna göre Ýbn Ömer (r.a.)'e;

Resûlullah (s.a.) kaç (defa) umre yaptý? diye sorulmuþ da "iki defa" diye cevap vermiþtir. Bunun üzerine Âiþe (r.anhâ);

Ýbn Ömer de kesinlikle biliyor ki Resûlullah (s.a.) Veda haccýyla birlikte yaptýðý umreden baþka üç defa umre yaptý, demiþtir.[182]

 

Açýklama
 

Bir önceki hadisin þerhinde de açýkladýðýmýz gibi Resûl-i Ekrem;  birincisi  hicretin  altýncý  yýlýnda yapmak istediði fakat Kureyþ müþriklerinin engellediði için yarým kalan Hudeybiye Um­resi, Ýkincisi hicretin yedinci yýlýndaki Kaza Umresi, Üçüncüsü, hicretin sekizinci senesinde yaptýðý Ci'râne Umresi; Dördüncüsü de hicretin onun­cu yýlýnda Veda Hatçýyla birlikte yaptýðý umre olmak üzere dört umre yapmýþtýr. Hadis-i þerîf bunu açýkça ifade etmektedir. Bu konuyla ilgili açýklama bir numara sonraki hadiste gelecektir.[183]

 

1993. ...Ýbn Abbâs (r.a.)'dan; demiþtir ki: Resûlullah (s.a.) dört defa umre yaptý: (Birincisi) Hudeybiye, ikincisi, (gelecek sene) umre yapmak üzere (Kuryþlilerle) anlaþtýklarý zaman (alýnan karara uygun olarak yaptýðý umre); üçüncüsü, Ci'râne'den (ihrama girerek yaptý­ðý) umre; dördüncüsü de (Veda) Haccýyla birlikte (yaptýðý umre)dir.[184]

 

Açýklama
 

Hicretin altýncý senesinde müslümanlarla Mekke'li müþrikler  arasýnda Mekke'nin  varoþlarýndaki  Hudeybiye'de

bir anlaþma yapýlmýþtýr. Bu senede Hz. Peygamber Hendek Savaþýndan sonra Mekke'lilerle barýþ teþebbüslerine giriþti. Hac ziyareti için Mekke'ye gideceðini açýkladý. Zilkâ'de ayýnýn baþýnda 1500 kadar ashabýyla Medîne'den çýktý. Savaþ gayesi olmadýðýndan yanlarýna hafif silâhlar aldýlar. Müslümanlar mekke'ye yaklaþýrlarken Mekke'liler Hudeybiye'de top­landýlar, müslümanlar da buraya vardýlar. Yoðun bir siyasî faaliyet baþla­dý Hz. Peygamber ne pahasýna olursa olsun barýþ yapmak için gelmiþti. Çünkü barýþ özellikle müslümanlann artýk kolonilerine komþu olduklarý Ýrana ve Hayber yahudilerine karþý olan durumlarýný güçlendirecekti.

Mekke'Ýiler müslümanlarý sürekli olarak tahrik ediyorlardý. Hz. Pey­gamber bunlarý soðuk kanlýlýkla karþýladý. Sonunda Hz. Peygamber, Mek­ke'nin baþkaný Ebû Süfyan'la olan akrabalýðýný düþünerek Hz. Osman'ý elçi sýfatýyla Mekke'ye gönderdi. Fakat þehirde kargaþalýk hâkimdi. Ebû Süfyan Mekke'nin dýþýnda gezide idi. Mekke'nin diðer önde gelenleri ise ne yapacaklarým bilemiyorlardý. Bunun için Hz. Osman'ý Mekke'de hap­settiler. Müslümanlar arasýnda ise, öldürüldüðüne dâir bir þayia çýktý. Bu büyük bir heyecan ve üzüntü yarattý. Hz. Peygamber bir aðacýn altýnda bütün sahâbilerinden ölünceye kadar savaþmak üzere söz aldý. Bu söze "Bey'a'tü'r-Rýdvân" adý verilir.

Mekkeliler durumun vehâmetini anlamakta gecikmediler. Bu defa on­lar bir heyeti anlaþma yetkisiyle birlikte Hz. Peygamber'ýn huzuruna gön­derdiler. Bu heyet önce Hz. Osman'ýn sað olduðuna dair te'minat verdi. Hepsi de Mekke'lilerin tekliflerinden oluþan Hudeybiye Anlaþmasýnýn ba­rýþ þartlan þunlardý:

1. Müslümanlar Kabe'yi ziyaret etmeden geri döneceklerdir. Bir sene sonra ise, ziyaret edebilecekler, fakat üç günden fazla kalamayacaklardýr.

2. Medine müslümanlarmdan Mekke'ye sýðýnanlar iade edilmeyecek, fakat Medine'ye gelen Mekke'liyi, bu þahsýn büyüðü istediði takdirde iade edilecekti.

3. Barýþ on sene sürecektir. Bunu imzalayan taraflarýn müttefikleri de bu anlaþmaya baðlýdýrlar. Bu müddet içinde taraftarlarýn topraklarýn­dan birbirlerine barýþ maksadýyla serbest geçiþ hakký tanýnmýþtý.

b. Bu anlaþmadan sonra Müslümanlar týraþ olarak ve yanlarýnda bu­lunan kurbanlýklarýný keserek ihramdan çýktýlar. Her ne kadar bu umre yarým kalmýþsa da Ýslâm Tarihine Hudeybiye Umresi diye geçmiþtir. Hu­deybiye Antlaþmasýndan bir sene sonra yapýlan umreye de "Kaza Umresi" denilir. 1997 numaralý hadisin þerhinde de açýkladýðýmýz gibi Ýmam Mâlik'e ve Þafiî'ye göre, buradaki kaza kelimesi yarým kalan Hudeybiye Um­resinin kaza edilmesi anlamýnda deðildir. Bu kelime hüküm ve karar anla­mýnda kullanýlmýþtýr. Hudeybiye antlaþmasýnda varýlan hüküm ve karar neticesinde yapýldýðý için söz konusu umre bu ismi almýþtýr.[185] Çünkü Al­lah teâla ve tekaddes hazretleri Kur'an-ý Keriminde "Hürmetli ay, hür­metli aya kýsastýr (mukabildir). Hürmetler karþýlýklýdýr. O halde size teca­vüz edene size tecavüz ettikleri gibi siz de karþýlýk veriniz."[186] buyurmak­la "bu yýlýn Zilkadesi ye umresinin geçen senenin Zilkadesine ve umresine bedel olduðunu" bildirmiþtir. Bu âyet-i kerimede kýsas tâbiri geçmektedir. Kýsas "hakký almak" demektir. Hicretin yedinci yýlý Zilkadesinde müslümanlar umre yapmakla sanki haklarým almýþ gibi olduklarýndan o sene bu umreyi yaptýlar. Bu umrede tarihe "Kaza UMresi" adýyla geçmiþ oldu. Hanefi ulemâsýna göre ise bu umre, Hudeybiye yýlýnda yarým kalan umre­nin yerine kaza olarak yapýldýðý için bu ismi almýþtýr. Bu görüþ Ýmam Ahmed'den de rivayet edil niþtir.

c. Resûl-i Ekrem (s.a.Vin yaptýðý üçüncü umre Ci'râne Umresidir. Bilindiði gibi Ci'râne, Mekke ile Tâif arasýnda bir yerdir. Mekke'ye daha yakýndýr. Resûl-i Ekrem üçüncü umresini yaparken ihrama buradan girdi­ði için bu umre Ci'râne Umresi diye isimlendirilmiþtir.

Bu umre müslümanlara hücum hazýrlýklarý içinde bulunan Hevazin Kabilesini vurmak üzere Þevval ayýnda çýkýlan Huneyn Gazvesinden sonra yapýldýðý için 1991 numaralý hadiste bu umreden "Þevval ayýnda yapýlan umre" diye bahsedilmekte ise de aslýnda hicretin 8. yýlý Zilkadesinde ya­pýlmýþtýr.

d. Resul-i EKrem'in yaptýðý dördüncü umre Veda Haccmda yapmýþ olduðu umredir. Sözü geçen umre için Zilkade ayýnýn sonlarýnda ihrama girilmiþ fakat umre Zilhicce ayýnda yapýlmýþtýr. Ama bu umre baþlý baþýna müstakil bir umre olmadýðý için bazýlarý Resûl-i Ekrem'in bu umresini say­maya lüzum görmemiþlerdir.[187]

 

Bazý Hükümler
 

1. Resûlullah (s.a.) hicret'ten sonra dört defa umre yapmýþtýr.

2. Hz. Peygamber Veda Haccýnda hacc-ý kýran yapmýþtýr. Câhiliyye âdetim yýkmak için ve Zilkade ayýnýn faziletinden dolayý Veda Haccýnda yapacaðý umre için ihrama Zilkade ayýnda girmiþtir. Çünkü Câhiliyye Ça­ðý insanlarý Zilkade ayýnda umre yapmayý çok kötü bir iþ sayarlardý.[188]

 

1994. ...Enes (r.a.)'den rivayet olunduðuna göre, Resûlullah sallallahû aleyhi ve sellem dört umre yapmýþtýr: Haccýyla birlikte yap­mýþ olduðu umresinin dýþýnda hepsi de Zilka'de ayýnda (yapýlmýþ)týr.

Ebû Dâvûd dedi ki: Ben buradan itibaren (nakledeceðim sözle­ri) Hudbe (h. Hâlid)'den saðlam olarak aldým. Bu sözleri Ebu'l-Velid'den de iþittim. (Ama iyi zabt edemediðim için ondan iþittikle­rimi nakletmiyorum. Hudbe'den iþittiklerimi nakletmekle yeti­niyorum):

Hudeybiye Umresi yahut Hudeybiye'den (yapýlan) umre Zilka­de ayýnda (yaptýðý) Kaza Umresi Zilkade ayýnda ganimetleri taksim ettiði sýrada Ci'râne'den (ihrama girerek yaptýðý) umre ve haccýyla birlikte (yaptýðý) umre.[189]

 

Açýklama
 

Resûl-i Ekrem Efendimiz Zilka'de ayýnda umre yapýlamayacaðý yolundaki Câhiliyye inancýný yýkmak amacýy­la ve Zilkade ayýnýn faziletinden dolayý Veda Haccýyla beraber yaptýðý um­renin dýþýnda bütün umrelerini Zilka'de ayýnda yapmýþtýr. Gerçi Veda Hac­cýyla birlikte yaptýðý umreyi Zilhicce ayýnda yapmýþtýr, ama onun için ih­rama yine de Zilkade ayýnda girmiþtir.

Musannif Ebû Dâvûd bu hadisi Ebu'l-Velid et-Tayâlisî ile Hudbe b. Hâlid'den rivayet etmiþtir. Fakat musannif bu hadisin Ebu'l-Velîd'den duy­duðu "Hudeybiye umresi..." diye baþlayan cümleden itibaren sonuna ka­dar olan kýsmým pek iyi zabt edemediðinden onlarý nakletmemiþ. Hadisin bu kýsmýný Hudbe b. Hâlid'den duyduðu lâfýzlarla nakletmiþtir. Bu kýsým­da geçen "Hudeybiye umresi yahut Hudeybiye'den" cümlesindeki tered­düt musannýfa ait deðil, râviye aittir.

Metinde geçen ganimet savaþta düþmandan ele geçirilen zenginlikler­dir. Kur'an-ý Kerîm ganimetlerin beþte birini toplum yararýna ayýrmýþtýr: "Biliniz ki ganimet olarak aldýðýnýz þeylerin beþte biri Allah'a, Peygam­ber'e, yakýn akrabalara, öksüzlere, muhtaçlara ve yolculara aittir."[190] âyet-i kerimesinde bu husus açýkça bildirilmiþtir.

Huneyn, Mekke ile Tâif arasýnda Mekke'ye yaklaþýk olarak on mil uzaklýkta bulunan bir vadidir. Huneyn Gazvesi Mekke'nin Fethinden son­ra hicretin 8. yýlýnda Þevval ayýnda yapýlmýþtýr.[191]

 

Bazý Hükümler
 

1. Resûl-i  Ekrem  umrelerinin  her birini  ayrý  senelere yapmýþtýr. Bu bakýmdan Maliki ulema­sýnýn çoðunluðuna göre bir sene içerisinde iki defa umre yapmak mekruh­tur. Hasan el-Basrî ile Ýbn Þîrîn ve Nehâî de bu görüþtedirler. Hanefî ulemâsýyla Ýmam Þafiî'ye ve Ýmam Ahmed'e göre ise, bir sene içinde bir­den fazla umre yapmak müstehabtýr. Hz. Ali ile Hz. Ýbn Ömer, Ýbn Ab-bâs, Enes, Âiþe, Atâ, Tavus, ve Ýkrime de bu görüþtedirler. Bu görüþte olan sözü geçen ulemânýn delilleri de þunlardýr:

1. Hz. Âiþe, birisi hacdan önce biri de hacdan sonra olmak üzere bir yýlda iki defa umre yapmýþtýr.[192]

2. Hz. Ali, "senenin her ayýnda umre yapýlabilir." demiþtir.[193]

3. Nâfi, "Abdullah b. Ömer (r.a.) Ýbnu'z-Zübeyr devrinde herzene iki umre olmak üzere senelerce umre yaptý." derdi.[194]

4. Kasým'dan (rivayet edilmiþtir) Hz. Âiþe bir sene üç defa umre yap­mýþtý. Kendisine, "bundan dolayý seni kimse ayýplamýyor mu?" demiþtim. Süfyân  da:   "Bundan  dolayý  mü'minlerin  annesini  kim ayýplayabilir" dedi.[195]

Görülüyor ki, ulemânýn büyük çoðunluðu bir senede umre'yi tekrar­lamanýn mendup olduðu görüþündedirler. Resûl-i Ekrem'in umrelerini ay­rý ayrý senelerde yapmýþ olmasý bir sene içerisinde umre yapmanýn mendup olmasýna mâni deðildir. Çünkü Resûl-i Ekrem ümmetine zorluk verme­mek için bazý menduplarý terketmiþ olabilir. Kendisi ashabýný umre yap­maya teþvik etmiþtir.[196]

[134] el-Fethü'r-rabb'âni, XI, 9-10; Ýbn Kacer, Fethü'I-Bari III, 3£7; Nevevî, Þerhu IX, 117; Nesâî, menâsik 3; Ýbn Mâce, menâsik 3.

[135] Bedâiu's-sanâî, II, 226.

[136] el-Fethü'r-rabbânî, XI, 58; Beyhakî es-Siincnü'1-kübrâ IV, 349.

[137] Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, IV, 349.

[138] el-Bakara (2), 196.

[139] Al-i Ýmrân (3), 97.

[140] 1810 numaralý hadis-i þerîf.

[141] Mecelle mad. 8.

[142] Dârekutnî, Sünen, 282; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, IV, 350.

[143] Dârekutnî Sünen, II, 284.

[144] Beyhakî es-Sünenü'l-kübrâ, IV, 350.

[145] M. Zihnî, Ni'met-i Ýslâm, 614.

[146] bk. 1903 numaralý hadis.

[147] Nesâî, menâsik 183.

[148] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/429-432.

[149] Buhârî, umre 2: Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, IV, 345.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/432.

[150] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/433.

[151] Buhârî, umre 6; el-Fethu'r-rabânî, XI, 52.

[152] Zeylaî, Nasbu'r-râye III, 147.

[153] Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IV, 346.

[154] Ayný yer.

[155] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/433-434.

[156] Buhârî, hac 34; Menâkibû'I-ensâr 26; Müslim, hac 198; Nesâî, menâsik 76; Dârimî, mu­kaddime 14; Ahmed b. Hanbel, I, 252, 261.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/434.

[157] el-Fethü'r-rabbânî, XI, 55.

[158] Buhârî, hac 71.

[159] el-A'raf, (7) 95.

[160] Ýbn Kuteybe, Tefsirü Garîbi'l-Kur'ân, 170.

[161] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/434-436.

[162] Tirmizî, hac 95; Ýbn Mâce, menâsik 24, Ahmed b. Hanbel, VI, 375.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/436-437.

[163] el-Fethü'r-rabbânî, XI, 34.

[164] Bak 1989 no'iu.hadis.

[165] bkz. 1889 no'lu hadis.

[166] bk. Tirmizî, hac 95, (III, 277).

[167] bk. Tekmiletu'l-Menhel, II, 156-157.

[168] el-Felhü'r-rabbânî, XI, 33.

[169]  Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/437-439.

[170] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/439-440.

[171] Sadece Ebû Dâvûd rivayet etmiþtir.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/440-441.

[172] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/441-442.

[173] el-Fethü'l-bârî, III, 392.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/442-443.

[174] îbn Mâce, menâsik 45; Tirmizî, hac 93.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/443-444.

[175] Buhârî, cezâussayd 27.

[176] Ýbn Hacer, el-Fethü'1-Bârî, III, 391.

[177] Tekmiletu'I-Menhel, II, 161; ayrýca bak. Fethu'1-Bârî, ayný yer.

[178] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/444-445.

[179] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/445.

[180] Sadece Ebû Dâvûd rivayet etmiþtir.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/445-446.

[181] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/446.

[182] Buhârî, umre 3; Müslim, hac 219; Ahmed b. Hanbel, II, 180, VI, 228.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/446.

[183] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/447.

[184] Müslim, hac 217, 220; Buhârî, meðâzî 35; Tirmizî, hac 6-7; Ibn Mâce, menâsik 50; Da-rimî, menâsik 39; Ahmed b. Hanbel, I, 246, 321; II, 39; III, 134, 256; IV, 297.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/447.

[185] Beyhâkî, es-Siinenü'1-kübrâ, V, 219.

[186] el-Bakara (2), 194.

[187] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/447-449.

[188] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/449.

[189] Buharý, meðâzî 35; Müslim, hac 217, 220; Tirmizî, hac 6-7; Ibn Mâce, menâsik 50; Dâe-rimî, menâsik 39; Ahmed b. Hanbel, I, 246, 321; II, 139; III, 134, 256, IV, 297.

     Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/449-450.

[190] el-Enfal (8), 41.

[191] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/450-451.

[192] bk. 1875 numaralý hadis.

[193] Beyhakî es-Sünenü'l-kübrâ, IV, 344.

[194] Ayný yer.

[195] Ayný yer.

[196] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 7/451.



radyobeyan