Süneni Ebu Davud
Pages: 1
Kazf Haddi By: reyyan Date: 02 Þubat 2012, 17:37:14
34. Kazf Haddi
 

4474 ... Âiþe radýyallahü anha'dan þöyle demiþtir:

"Özrüme (suçsuzluðuma dair âyetler) inince, Rasûlullah (s.a) minbe­re çýktý ve bunu (masumiyetimi) anlattý, Kur'ân'ý (suçsuzluðum ile ilgili âyetleri) okudu. Minberden inince iki adam ve bir kadýn hakkýnda emir buyurdu, hadleri vuruldu.[300]

 

4475... Bize Nufeyli anlattý. Muhammed b. Seleme, Muhammed b. Is-hak'tan rivayet etti. Muhammed b. îshak, Âiþe'yi zikretmeden þöyle de­di:

Rasûlullah (s.a) iki adam ve bir kadýna kazf haddi uygulanmasýný em­retti. Hassan b. Sabit ve Mistah b. Üsâse o kötü sözleri (dedikoduyu) ko­nuþanlardandýrlar.

Nüfeylî: "O kadýnýn da Hamne bint Cahþ olduðunu söylüyorlar" dedi.[301]

 

Açýklama
 

Bu hadis-i þerifler, iffetli bir kadýna zina isnadýnda bulunanlara verilecek ceza ile ilgilidir. Hadislerin vüruduna sebep olan hadise, Ýfk hadisesi olarak bilinen ve Aiþe (r.anhu-ma) nin baþýndan geçen bir olaydýr. Bir sefer dönüþünde Hz. Aiþe toplu­luktan geride kalmýþ, hakkýnda çok çirkin dedikodular çýkartýlmýþ sonun­da Allah (c.c) Hz. Aiþe'nin suçsuzluðunu haber veren ayetlerini indirmiþ­tir. Rasûlullah (s.a)'de Hz. Aiþe'ye o çirkin iftirayý uyduranlara þekli Kur'an-i Kerim'de bildirilen kazf haddi cezasýný uygulamýþtýr. Kazif had­di ile ilgili fýkhý malumata girmeden önce üzerinde durduðumuz hadisle­rin vüruduna sebep olan Ýfk hadisesini anlatmak istiyoruz.

Ýfk hadisesi, Buhari'nin meðazi, tefsir, iman, nüzûr, i'tisam, cihad, tev-hid ve þehadet bahislerinde, Müslim'in tevbe bahsinde, Nesai'nin de tefsir bahsinde tahric edilmiþtir. Biz, Buhari'nin þehadet bahsinde Hz. Aiþe (r.a)'den rivayet edilen haberi buraya aynen aktarmak istiyoruz. Aiþe radýyallahü anha þöyle demiþtir:

"Rasûlullah (s.a) bir sefere çýktýðýnda hanýmlarý arasýnda kura çekerdi. Kurada hangisi çýkarsa Rasûlullah ile birlikte o da giderdi. Çýkmak iste­diði gazvelerden birinde (Beni Müstalik gazvesinde) aramýzda kura çek­ti, benim adým çýktý. Rasûlullah ile birlikte sefere çýktýk. Bu sefer, hicab (örtünme) ayeti indirildikten sonra idi. Beni hevdece (devenin üzerine ko­nulan ve içerisine kadýnlarýn bindirildiði odacýk) bindirdiler. (Konak ye­rinde) hevdecten indirildim, böylece yürüdük. Rasûlullah (s.a) bu gazve­sinden dönerken ve Medine'ye yaklaþtýðýmýzda (bir yerde konakladýk. Gecenin bir kýsmýný orada geçirdik) yola çýkmak için hareket emri veril­diðinde, ben kalkýp (tek baþýma ihtiyacým için) ordugâhtan ayrýlýp gittim. Ýhtiyacýmý giderip, kafileye geri döndüm. Göðsümü yokladým, bir de ne göreyim! Yemen boncuðundan olan gerdanlýðým kaybolmuþ. Tekrar dö­nüp gerdanlýðýmý aradým. Ancak onu aramak beni oyaladý (yoldan alýkoy­du). Bana yolda hizmet edenler gelip, beni içinde sanarak hevdecimi gö­türmüþler ve onu bindiðim deveye yüklemiþler. O zaman kadýnlar hafif­tiler, aðýr deðillerdi. Yað tutmuyorlardý. Çok az yemek yiyorlardý. Özel­likle ben küçük yaþta idim. Onun için hizmetçiler hevdeci yüklemek üze­re kaldýrdýklarýnda hevdecin aðýrlýk derecesini farkedemeyerek yüklemiþ­ler. Deveyi sürüp götürmüþler. Ordu gittikten sonra gerdanlýðýmý buldum. Ordugaha geldim, ama orada kimseyi bulamadým. Daha önce bulundu­ðum yere geldim. Hevdecte beni bulamayýp da geri geleceklerini zannet­miþtim. Ben bu düþünce içerisinde otururken uyuyakalmýþým.

Sülemîli - sonra Zekvanh - Safvan b. Muattal, ordunun arkasýndan gel­mekteydi. (Geride kalan askerlerin unuttuðu eþyalarý toplayýp sahihlerine vermek için geride kalmýþtý). Sabaha yakýn bulunduðum yere gelmiþ ve uyuyan bir insan karaltýsý görmüþ. Bana geldi, hicab ayeti inmeden önce beni görürdü. (Bu yüzden beni tanýdý) Devesini çökerttiði zaman: "Ýnnâ lillâh ve innâ ileyhi râci'ûn": Muhakkak biz Allah'ýnýz ve ona dönücü­yüz" demesi ile uyandým. Safvan (beni binsin diye) devesinin ön ayaðý­na bastý, ben de bindim. Safvan, bindiðim deveyi yularýndan çekerek yü­rüdü. Nihayet öðle sýcaðýnda, konak yerinde konaklayan kafileye yetiþtik. Bu sýrada (hakkýmda iftira ederek) helak olan helak oldu. Ýftiraya ilk dü­þen Abdullah b. Übey b. Selul[302] olmuþtu.

Medine'ye gelince bir ay hastalandým, meðer o esnada iftiracýlarýn if­tiralarý ortalýkta dolaþýyormuþ (Benim bunlardan haberim yoktu). Yalnýz hastalýðým esnasýnda beni iþkillendiren bir yon vardý, baþka hastalýklarým­da Rasûlullah'tan gördüðüm þefkati, bu hastalýðýmda görmüyordum. Sa­dece yanýma giriyor, selam veriyor ve "hastamýz nasýl?" diyordu. Benim, o iftiracýlarýn söylediklerinden hiç haberim yoktu. Nihayet nekahat devre­sine girdim.

Bir gece Mistah'm annesi ile birlikte kazayý hacet yerimiz olan "Menasý" tarafýna çýkmýþtým. Buraya ancak geceden geceye çýkardýk. Bu adet, evlerimizin yanýnda helalar yapmadan Önce idi. O zaman bizim halimiz, ilkel araplarm çöldeki tebermzü veya nezaheti idi. Ben Ebu Ruhme'nin kýzý Ümmü Mistah ile birlikte def-i hacet yerine doðru giderken onun aya­ðý çarþafýna takýlýp düþmüþtü. Bunun üzerine Mistah'ýn annesi (selnýa), araplar arasýnda felaket anlarýnda söylenen: "düþmaným helak olsun" ye­rine "Mistah helak olsun" diye oðluna beddua etti.Ben kadýna:

Ne fena söyledin! Bedir'e iþtirak eden birisine seb mi ediyorsun? de­dim. Kadýn bana:

Hele þu saf þeye bak! Ortada dönen bühtanlarý duymadýn mý? diyerek Ýfk olayýna katýlanlarýn iftiralarýný anlattý. Bunu duyunca hastalýðýmýn üs­tüne bir hastalýk daha katlandý. Evime dönünce Rasûlullah (s.a) yanýma geldi ve;

"Nasýlsýnýz?" diye sordu.

Ya Rasûlullah! Bana izin veriniz, anne babamýn yanýna gideyim, de­dim. Ben bu haberi ebeveynimden tahkik etmek istiyordum. Rasûlullah (s.a) bana izin verdi, ben de ebeveynimin yanma geldim." Anneme:

Halk arasýnda dolaþan bu haber nedir? dedim. Annem:

Ey kýzým, kendini üzme, sen nefsini ve sýhhatini düþün. Vallahi bir kadýn kendisini seven kocasýnýn yanýnda sevimli olur, bir çok da ortaðý bulunursa aleyhinde dedikodu olmamasý pek nadirdir, dedi. Ben:

Sübhanellah, halk (nasýl) böyle konuþur, doðrusu hayret! dedim.

O gece babamýn evinde yattým. Sabaha kadar gözümün yaþý dinmedi, gözüme uyku girmedi. Sabah olunca Rasûlullah (s.a) Ali b. Ebi Talib'i ve Üsame b. Zeyd'i çaðýrmýþ vahiy gecikince ailesi ile ayrýlýðý konusun­da onlarla istiþarede bulunmuþ, Üsame ehli beyt hakkýnda gönlünde bes­lediði sevgiye iþaret edip:

"Ya Rasûlullah sizin temiz ve iffetli hanýmlarýnýz, sizin ailenizdir. Biz Aiþe hakkýnda hayýrdan baþka bir þey bilmeyiz" demiþ.

Ali b. Ebi Talib ise:

Ya Rasûlullah   Allah sana dünyayý daraltmamýþtýr. Aiþe'den baþka çok kadýn var. Ama bir de Aiþe'nin cariyesi Berîre'ye sor, o sana doðru­sunu söyler, demiþ.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) Berire'yi çaðýrýp: " Ey Berire! Hanýmýnda seni þüpheye düþürecek bir hal gördün mü" diye sormuþ. Bedre þu karþýlýðý vermiþ:

Hayýr, ya Rasûlullah görmedim. Seni hak peygamber olarak gönde­ren Allah'a yemin ederim ki, ben hanýmýndan ayýp olarak sadýr olan þun­dan baþka.bir þey görmedim. Aiþe küçük yaþta bir kadýndý, hamur yoðu-rurken uyur, evin evcil hayvaný gelip hamuru yerdi."

Bundan sonra Rasûlullah (s.a) Mescid-i Nebevi'de bir hutbe iradederek, bu bühtaný ilk ortaya atan Abdullah b. Übey b. Selul'den dolayý ko­nuþmaktan mazur görülmesini isteyerek þöyle buyurmuþ:

"Ailem konusunda bana eza eden bir herif hakkýnda kim bana yardým eder de benim için ondan intikam alýr? Vallahi ben ailem hakkýnda hayýrdan baþka birþey bilmiþ deðilim. Bu iftiracýlar bir za­týn da adýný çýkardýlar. Ben onun hakkýnda da hayýrdan baþka bir þey bilmiyorum. Bu zat þimdiye kadar ailemin yanýna ben olmadan gir­memiþtir."

Bunun üzerine Sa'd b. Muaz (Evs'in reisi) ayaða kalkarak:

Ya Rasûlullah! Vallahi size ben yardým edeceðim. Eðer o Evs'ten ise biz onun boynunu vururuz. Hacrecli kardeþlerimizden ise ne gerekiyorsa emrediniz. Biz emrinizi yerine getiririz." demiþ.

Akabinden de (Hazrecilerin reisi) Sa'd b. Ubade ayaða kalkmýþ - bu zat, sâlih bir zattý. Fakat bu sefer hamiyyet gayreti ile Sa'd b. Muaz'a kar­þý-:

Vallahi sen yalan söylüyorsun. Sen onu (Abdullah b. Übeyyi) öldü-remezsin, buna gücün de yetmez, demiþ. Bu sefer de Useyd b. Hudayr ayaða kalkarak Sa'd b. Ubade'ye karþý:

"Allah'ýn beka ve ebediyyetine yemin ederim ki, sen yalan söylüyor­sun. Vallahi biz elbette onu öldürürüz. Sen þüphesiz münafýksýn ki müna­fýklar adýna bizlerle mücadele ediyorsun, diye mukabele etmiþ. Bu suret­le Evs ve Hazrec kabileleri ayaklanmýþlar. Hatta biri birleriyle savaþa yel­tenmiþler. Rasûlullah o esnada hala minberde imiþ. Hemen minberden inip, onlarý sakinleþtirinceye kadar kendilerine iltifatta bulunmuþ. Kendi­si de (birþey demeyip) susmuþ."

"Ben ise o gün aðladým. Ne gözümün yaþý dindi, ne de gözüme uyku girdi. Sabahleyin annem babam yanýma geldiler. Ben bu vaziyette iki ge­ce bir gün boyunca aðladým. O kadar ki aðlamaktan ciðerim parçalanacak sandým. Annem babam yanýmda oturur ben aðlarken ensardan bir kadýn izin istedi, ben de kendisine izin verdim. O da benimle oturup aðlamaya baþladý. Biz bu vaziyette iken Rasûlullah içeriye giriverdi (yanýma) otur­du. Oysa, hakkýmdaki dedikodular çýkalýberi yanýma oturmuyordu, - Ra­sûlullah bir ay beklediði halde, hakkýmda vahiy gelmemiþti. - Þehadet ederek þöyle buyurdu:

"Ey Aiþe, hakkýnda bana þöyle þöyle sözler geldi. Eðer sen bu isnadlardan beri isen, Allah pek yakýnda seni aklar. Yok eðer böyle bir günaha yaklaþtýnsa Allah'tan af dile ve ona tevbe et. Çünkü kul gü­nahýný itiraf eder ve tevbe ederse Allah da ona af ile muamele eder." Rasûlullah (s.a) bu sözlerini bitirince gözümün yaþý kesildi ve gözüm­de bir damla yaþ kalmadý. Babama:

Rasûlullah'a benim yerime cevap ver, dedim Babam:

Kýzým, vallahi Rasûlullah'a ne diyeceðimi bilmiyorum, dedi. Bu se­fer anneme:

Rasûlullah'a benim yerime cevap ver, dedim. O da: -Vallahi ben Rasûlullah'a ne diyeceðimi bilmiyorum, dedi.

Ben küçük yaþta bir kadýndým. Kur'an'ýn çoðunu okumamýþtým. Bu yüzden þöyle dedim:

"Vallahi ben bilirim ki siz halkýn dedikodusunu duydunuz. Nefsinizde onu büyütüp, inandýnýz. Þimdi ben size "suçsuzum" desem, - Allah bilir ki suçsuzum- sözümü tasdik etmezsiniz. Eðer bir þeyi itiraf etsem, -Allah bilir ki ben kesinlikle suçsuzum- beni tasdik edersiniz. Vallahi bu durumda benim ve sizin için bir örnek bulamýyorum. Ancak Yusuf'un babasýný (Yakub a.s'i) Örnek buluyorum. Yusuf'un gömleði üzerinde yalancý bir kan lekesi getirdikleri zaman Yakub (a.s) oðullarýna: "Hayýr, nefisleriniz size bir iþi süslemiþ, bir fitneye sevketmiþ. Þimdi iþim güzel sabýrdýr. Anlattýklarýnýza karþý sýðýndýðým Allah'týr" demiþti.[303]

Ben bu sözleri söyledim, yataðýma döndüm. Beni sadece Allah'ýn ak­layacaðýný umuyordum. Ama hakkýmda okunan bir vahy (Kur'ân ayeti) nazil olacaðýný zannetmiyordum. Kendimi bana ait bir mes'ele için Kur'an-ý Kerim'de mevzubahs edilmeye deðmeyecek kadar küçük görür­düm. Ama Rasulullah'm bir rüya görüp Cenab-ý hakkýn bu rüya ile beni aklamasýný umuyordum. Vallahi daha Hz. Peygamber (s.a) yerinden kalk­madan, oradakilerden hiçbirisi dýþarý çýkmadan Rasulullah'a vahy indi. Onu vahyin aðýrlýðýndan dolayý terlemek gibi vahiy alâmetlerinden bir þey kapladý. Hatta ondan vahiy esnasýnda kýþ günlerinde bile inci gibi ter dö­külürdü. Rasulullah'tan, vahy eserleri gidince o sevincinden gülüyordu. Bana söylediði ilk sözü þu oldu:

" Ey Âiþe, Allah'a hamdet, þüphesiz Allah seni ifkten (iftiradan) akladý." Bunun üzerine anam:

Kýzým kalk da Rasulullah'a (teþekkür et) dedi.

Hayýr, kalkmam ve sadece Allah'a hamdederim, dedim.

Allah (c.c) benim aklanmam hakkýnda: "Sizden bir iftira getiren top­luluk..."[304] diye baþlayan âyetleri indirdi. Bunun üzerine Ebu Bekir (ba­bam) (r.a) akrabalýðýndan dolayý yardým ettiði Mistah b. Üsâse için:

"Vallahi Aiþe'ye böyle bir iftira ettikten sonra artýk Mistah'a hiç bir yardýmda bulunmayacaðým" dedi. Allah (c.c) bunun üzerine "Muham-med'in eþine o iftirayý uyduranlar, içinizden bir güruhtur. Bunu ken­diniz için kötü sanmayýn, o sizin için hayýrlý olmuþtur. O kimselerden her birine kazandýðý günah karþýlýðý ceza vardýr. Ýçlerinden elebaþýlýk yapana ise büyük azab vardýr."[305]

Ayet-i celilesini "Ey Müminler, sizden servet ve varlýk sahibi olan­lar, akrabalarýna, miskinlere, Allah yolunda hicret edenlere infakta kusur etmesin. Affetsin, aldýrmasýn. Allah'ýn sizi maðfiret etmesini is­temez misiniz? Allah Ðafûr'dur, Rahîm'dir" kavl-i þerifine kadar in­dirdi.[306]

Bunun üzerine Ebu Bekir: "Vallahi ben Allah'ýn beni maðfiret etmesi­ni severim" dedi ve Mistah'a etmekte olduðu yardýma devam etti.

Rasûlullah (s.a) Zeyneb binti Cahþ'a da benim durumumu sormuþtu: "Ey Zeyneb, Âiþe hakkýnda ne biliyorsun? Ne gördün?" demiþti. Zey­neb cevap olarak:

"Ya Rasûlullah, ben kulaðýmý, gözümü iþitmediðim, görmediðim þey­den muhafaza ederim. Vallahi ben Aiþe hakkýnda hayýrdan baþka bir þey bilmem" demiþti.

Zeyneb, (Rasulullah'm hanýmlarý içerisinde) benimle rekabet edebile­cek durumda birisi idi. Fakat Allah onu takvasý sebebiyle korudu.[307]

Ýþte Hz. Aiþe'ye iftira edilip, onun cenab-ý Allah tarafýndan suçsuzlu­ðunun tescil edildiði hadise budur.

Hz. Aiþe'ye iftira edenlerin baþýnda münafýklarýn lideri Abdullah b. Ubey b. Selûl vardýr. Fakat üzerinde durduðumuz Ebu Davud hadisinde onun adýna temas edilmemiþ, Rasûlullah'ýn þairi Hassan b. Sabit, Hz, Ebu Bekir'in akrabalarýndan olan ve onun ihsanýna mazhar olan Mistah b. Usase ve Rasulullah'm hanýmlarýndan Zeyneb bint Cahþ'm kýzkardeþi Hamne bint Cahþ'ýn adý zikredilmiþtir.

Hafýz þöyle der: "Sünen sahipleri, Muhammed b. Ýshak'tan; o Abdul­lah b. Ebi Bekr b. Hazm'dan; O Amra'dan; Amra da Hz. Aiþe (radýyalla-hü anha'dan) rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a) Ýfki konuþanlara (Hz. Ai­þe'ye iftira edenlere) haddi uyguladý..." Yalnýz rivayetlerde Abdullah b. Übeyy zikredilmedi. Ayný konuda Bezzar'ýn Ebu Hureyre'den rivayet et­tiði hadiste de Abdullah b. Ubey anýlmamýþtýr.

Hakim'in Abdullah b. Ebibekrden rivayet ettiði bir haberde ise had uygulananlar arasýnda Abdullah b. Übeyy'in adý da geçmektedir.

Rivayetlerin çoðunda Abdullah b. Übeyy'e had vurulduðunun anýlma-masmýn hikmetini Ýbn Battal þöyle izah eder:

"Bu hadis had vurulduðu takdirde bir fitnenin zuhuru endiþesi olursa, haddin geciktirilecebileceðine delildir."

Kadý Iyaz ise Abdullah b. Ubeyy'e had vurulduðuna dair bir rivayetin sabit olmadýðýný söyler. Ancak Bezlü'l - Mechud müellifi Abdullah b. Übeyy'e had vurulduðunu bildiren birçok rivayet zikreder.

Hadis-i þeriflerde. Hz. Aiþe'ye iftira edenlere had uygulandýðý bildiril­miþ, ama bu haddin nevi ve mikdarý konusunda bir þey söylenmemiþtir. Kazf suçunu iþleyene (iffetli birisine zina isnad edip, dört þahit getireme­yene) verilecek ceza Kur'an ayetiyle tesbit edilmiþtir. Bir ayet-i kerimede þöyle denilmektedir:

"Ýffetli kadýnlara zina isnad edilip de sonra dört þahit getireme­yenlere seksen deðnek vurun, ebediyyen onlarýn þahitliðini kabul et­meyin. Ýþte onlar yoldan çýkmýþ kimselerdir."[308]

Ayette görüldüðü üzere kazf fiilini iþleyene seksen deðnek vurulur ve þahitliði kabul edilmez. Tabii kazfin gerçekleþmesi ve öngörülen cezanýn uygulanmasý için birtakým þartlar vardýr. Þimdi kazf ve cezasý konusunda­ki fikhi malumatý özetlemek istiyoruz.[309]

[300] Tirmizi, tefsir 24; Ýbn Mace. hudud 15; Ahmed b. Hanbel, VI, 30,35.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/173.

[301] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/173-174.

[302] Münafýklarýn reisidir.

[303] Yusuf (13) 18.

[304] Nur (24) 11. Hz. Aiþe hakkýnda inen ayet sayýsý ondur.

[305] Nur (24) 20.

[306] Nur (24) 22.

[307] Buharý, þehadet, 14.

[308] Nur (24) 4.

[309] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/174-180.



radyobeyan