Süneni Ebu Davud
Pages: 1
Kitabul Harac By: reyyan Date: 01 Þubat 2012, 02:42:43
19. KÝTABÜ'L HARAC-ÝMARE VE FEY

 

Haraç: Topraktan elde edilen mahsul demektir. Umumiyetle fetihten sonra müslümanlarýn, müslüman olmayanlarýn ellerinde býraktýklarý toprak-dan alýnan vergiye "harâc" denir.

Haraç topraklarý, ya savaþla ya da anlaþma ile elde edilirler. Savaþ ile fethedilen topraklar, Ýslâm devletinin mülkiyeti altýndadýr. Bunlar umumi­yetle sahipleri ellerinde tasarruf hakkýyla býrakýlýr. Topraklarýn mahsullerinden verime göre yüzde elliye kadar haraç vergisi alýnýr. Hz. Peygamber savaþla elde edilen Hayber topraklarýna bu vergiyi uygulamýþtý. Hz. Ömer de fethe­dilen Irak ve Suriye topraklarýnada ayný usulü takib etmiþti. Topraklar fa­tihler arasýnda daðýtýlmamýþ böylece büyük topraklarýn ferdi mülkiyet altýna girmesine mani olunmuþtur.

Antlaþma ile Ýslam devletine tabi olanlarýn topraklarý, onlarýn ellerinde býrakýlýr. Bunlara mülk haracý topraklar denir. Bunlar haraç ederler. Nite­kim Fedek halký Hz. Peygambere gelip barýþ teklifinde bulunarak Ýslam ha­kimiyetini kabul etmiþlerdi. Hz. Peygamber de onlardan alýnan haracýn hepsini konu harcamalarýna tahsis etmiþti.

Müslüman olmayanlarýn herhangi bir þekilde iskân edildikleri topraklar­la müslüman olmayanlarýn Ýslam devletinin izniyle ihya ettikleri topraklar da haraç topraklarýdýr.

Haraç vergisi iki kýsýmdýr:

1. Haraç-ý mukasseme: Mahsulden % 10-50 arasýnda alýnan vergidir.Her mahsulden sonra verime göre deðiþen nisbetlcrde alýnýr.

2. Harac-ý muvazzaf: Birim toprak veya   aðaç baþýna konan mükel­lefiyettir. Her yýl için taksitle alýnabilir.

Tabii âfetlere uðrayan topraktan haraç alýnmaz. Fakat sahibi ekmeyip boþ býrakýrsa haraç alýnýr. Teknik imkânsýzlýklardan dolayý sahibi ziraat ya­pamýyorsa devlet topraðý iþletme yollarý arar.

Haraç arazisinin sahibi Ýslam'ý kabul etse, bir müslüman harâc açazisÝni satýn alsa hakim görüþe göre haraç vermeye devam eder.[1]

Emirlik:-"Emir" bir kavmin bir yerin reisi yerinde kullanýlan bir tabir­dir. Kamusta.bunun için þu malumat verilir. "Kebir" veznindedir. Bir-kavm üzerine ferman reva (buyruk sahibi) olan âdeme denir.[2]

Emirü'l-Mü'minin: Mü'minlerin beyi, müslümanlarýn padiþahý manâ­sýna gelen bu tabir ayný zamanda, Peygambefin halîfesi de demektir. Bu un­van ilk olarak Hz. Ömer'e verilmiþtir. Emevi ve Abbasî halîfeleri buna imtisalen "emirü'l Mü'minin" unvanýný aldýklarý gibi Fatimîler de ayný un­vaný kullanýrlardý.

Baðdad'ýn sükutundan sonra (656/1258) þarkta küçük hükümdarlar da emirü'l-mü'minin'in unvanýný taþýmaða baþladýlar, Maðribte bu unvan da­ha ziyade yayýlmýþtýr.

Osmanlýlar zamanýnda bilhassa hilafetin Osmanlý hanedanýna intikalinden sonra emirül mü'minin unvaný Osmanlý sultanlarýna da verilmiþ ve bu un­van saltanatýn hilafetten ayrýlarak laðvýna kadar devam etmiþtir.[3]

Görülüyor ki emirül mü'minin tabiri halife anlamýnda kullanýlmakta­dýr. Esasen halife için çeþitli lakablar vardýr. Halife için genel olarak þu isimler kullanýlýr. "Halife, imam emirül mü'minin"[4] Emir kelimesi mutlak olarak kullanýldýðý zaman ise ordu kumandaný anlamýna gelir. Bu emir üzerine git­tiði bir ülkenin fethinde baþarý kazanýrsa, bu ülkenin üzerine emir ve iþlerini idare için bir vali tayin ederdi. Bu bakýmdan emirliði ikiye ayýrabiliriz:

1. Medenî (sivil) emirlik 2. Harb emirliði[5]

Halifelik: Halîfelik, bir kimseden sonra gelip onun yerine geçmek, onu temsil etmek demektir. Halîfe de yerine geçen, temsil eden, vekil peþinden gelen gibi manâlara gelir.

Halîfe Kavramý: Kur'ân-ý Kerîm'e göre bütün insanlar, Allah'ýn yeryü­zündeki halifesidirler, herþey onlarýn emirlerine verilmiþ, istifadelerine su­nulmuþtur.[6]

Halîfe, Allah Teâlâ'nýn bir ümmete hakimiyyet vererek bir çok millet­leri onun idaresine vermesi manasýna da gelir.[7]

Halîfelik, en çok kullanýlan þekli devlet için söz konusudur. Bu tip hali­feliðe mazhar olanlarý Kur'ân-ý Kerîm, daha çok halife, Ýmam, Melik ismiy­le anmýþtýr.[8]   

Buna göre hatife, Ýslâm devletinin baþkaný olmaktadýr. Halifenin Al­lah'ý temsil etmesi diðer fertlerin temsilinden farklý deðildir. Ýslam Cemaati, onu Allah'ýn cemaat olarak kendilerinden istediklerini yerine getirmesi için, kendilerini temsil etmek üzere iþ baþýna getirmiþlerdir.

Hz. Peygamber'in vefatýndan sonra Ýslam devletinin baþkanlýðýna Hz Ebû Bekir Halifetü Rasûlullah ismiyle getirilmiþtir.

Bütün ehl-i sünnet, mürcie, þia ile haricilerin bir kýsmý hilâfetin gerekli olduðu Ýslâm esaslarýna göre ümmeti idare eden adil bir imama, devlet baþ­kanýna itaatin vacib olduðu konusunda ittifak etmiþlerdir. Zira Allah Teâlâ Allah'a, Rasûlü'ne ve emir (devlet) sahiblerine itaat etmeyi farz kýlmýþtýr. Bundan baþka Allah hiç bir kulunu gücünün yetmeyeceði bir þeyle mükellef tutmaz. Oysa onu kullarýndan icrasýný istediði bir çok ahkâm vardýr ki hiç kimse bunlarý tek baþýna yerine getiremez. Zulmü önlemek, düþmanlarla sa­vaþmak, hadleri tatbik etmek vs. bunlardandýr. Bütün bunlar cemaat adýna onu temsil eden bir baþkan tarafýndan yerine getirilebilir.[9]

[1] A. Debbaðoðlu Ansiklopedik Büyük Ýslam Ýlmihali 195, 196.

[2] M. Zeki Pakalýn, Osmanlý Tarihi Deyimleri ve Terimleri Sözlüðü, 1-526.

[3] Zeki Pakahn Osmanlý Tarihi Deyimleri ve Terimleri Sözlüðü, 526.

[4] Servet Armaðan, Ýslam Anayasa ve Ýdare Hukukunun Esaslarý 380.

[5] Servet Armaðan, a.g.e., 516.

[6] Bakara (2), 30; Hud (11), 62.

[7] Nûr (24), 55.

[8] Sâd (38), 20; Bakara (2), 124; Mâide (5), 20.

[9] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 11/175-177.



radyobeyan