Tahavi Þerhi
Pages: 1
Mezhebi By: saniyenur Date: 16 Ocak 2012, 19:54:44
Mezhebi


Þarih -Allah’ýn rahmeti üzerine olsun- bütün fertleri Ebu Hanife mezhebine mensub ve büyük çoðunluðu da bu mezhebin hakimliðini yapmýþ bir aile ortamýnda yetiþmiþtir. Bu mezhebi babasýndan oldukça dikkatli bir þekilde ders olarak okumuþtur ve bu da ona bu mezhebte kadýlýk görevini üstlenme ehliyetini kazandýrmýþtýr. Ayrýca bu eðitim onu bu mezhebin tedris edilmesi için vakfedilmiþ medreselerde ders verme ehliyetine de sahip kýlmýþtýr. Ancak o -Allah’ýn rahmeti üzerine olsun- yüce Allah’ýn tevfîki ile daha sonra da sahip olduðu fýtrî istidad ve bilgiye susamýþlýðý, ilim ehli kimselerin mezheb ve görüþlerine dair geniþ bilgisi ve bunlarý tam anlamýyla kuþatmýþ olmasý ile bunlar arasýnda karþýlaþtýrma yapabilmekteki üstün kudreti sayesinde taklit boyunduruðundan kurtulabilmiþ ve çeþitli görüþler ve mezheb kanaatleri arasýnda delilinin güçlülüðü ve karþýt delil ortaya konulamadýðý için doðru olduðunu açýkça tesbit ettiði görüþ ve mezhebleri tercih edebilmiþtir. Ýsterse bu kendisinin baðlý bulunduðu mezhebin görüþüne muhalif olsun.

"el-Ýttibâ’" adlý risalesinde (s. 88) þunlarý söylemektedir: "Faydalý ilim talep edenin görevi þu ki: Allah’ýn Kitabýný iyice bellesin ve üzerinde iyice düþünsün. Ayný þekilde sünnetten de kendisi için mümkün olaný bellesin. Bundan kana kana içsin, doyasýya öðrensin. Bununla birlikte konuþmasýný düzeltecek kadarýyla Kitap ve Sünneti, selef-i salihin bunlarýn manalarý ile ilgili sözlerini kavramasýna yardýmcý olacak kadar dil ve nahiv öðrensin. Sonra da Ashab-ý Kiram’dan baþlayarak ve daha sonra herhangi bir özelleþtirme söz konusu olmaksýzýn kendisi için mümkün olan, onlardan sonra gelen ilim adamlarýnýn görüþlerini tetkik etsin. Eðer icma ile kabul ettikleri bir görüþ varsa, onu býrakýp baþka bir görüþe yönelmesin. Anlaþmazlýða düþtükleri bir husus varsa, o takdirde herhangi bir hevâ, heves ve taassub söz konusu olmadan delillerini incelesin. Bundan sonra ise artýk Allah kime hidayet vermiþse iþte doðruyu bulan odur, kimi saptýrmýþsa da sen onu doðruya iletecek bir dost bulduðunu göremezsin."

Onun görüþüne göre çaðýnda müslümanlarýn içine düþtükleri tefrikanýn, ayrýlýklarýn ve zayýflýðýn sebebi mezhebî taassuptur. Belli bir mezhebe mensup olanlarýn herbirisinin bu mezhebin daha hak olduðuna inanmasý, diðer mezhebler arasýnda bütün fer’î görüþlerde bunun taklid edilmesi gerektiði kanaatini taþýmasýdýr.

Onun kanaatine göre bu görüþ ayrýlýðýný geniþleten diðer bir etken de, bunu sürdüren ve devam ettiren medreseler ve vakýflar yapanlarýn, vakýf þartnamelerindeki ifadeleridir. Bu vakfýn sahipleri, bu medreselerin filan kimselere, diðer medresenin de filan kesime vakfedilmesini þart koþmalarý üzerine herbir kesim kendi kabul ettiði kanaate sýký sýkýya yapýþmýþ ve baþkasýndan yüz çevirmiþtir. Bundaki maksat ise böyle bir vakýftan (gelirlerinden) mahrum olmamaktýr. Ayrýca buna, bu gibi þartlarýn ve benzerlerinin sahih olup olmamasý þüphesini de, bir de vakfedenin þartýnýn þarî’in nassý gibi olduðu görüþünü de eklemek lazým. Þüphe ile arzu bir araya gelince artýk hastalýk daha bir kök saldý.

Üstelik bazý vakfediciler cahildir. Onlarýn herbirisinin tayin ve tesbit ettikleri bu kesimi tayin etmeye iten, sadece o taife ve o taifenin imamý lehine duyduklarý taassubtan ibarettir.

Onlarýn asýl maksatlarý doðrudur, bu da þeriat ilimlerinin canlandýrýlmasýdýr. Bundan dolayý onlarýn yaptýklarý vakfýn ilim adamlarýna tahsis edilmesi doðru fakat bunu o ilim adamlarý arasýndan filan taifeye tahsis etmeleri ise batýldýr. Çünkü yapýlmasý gereken vakfedenlerin koþtuklarý þartlarýn þeriat ölçüsüne vurulmasýdýr. Bu ölçüye uygun olan görüþ kabul edilir, aksi takdirde reddedilir. Nitekim Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- þöyle buyurmuþtur: "Bir takým kimselere ne oluyor ki Allah’ýn Kitabýnda yer almayan þartlar koþuyorlar. Allah’ýn Kitabýnda yer almayan herbir þart -yüz tane olsa dahi- bâtýldýr."

Yine onun görüþüne göre bu ayrýlýk ve tefrikanýn iyice yerleþmesinin sebeblerinden birisi de her mezhebe mensub ayrý bir hakimin görevlendirilmesidir. Bundan dolayý bir çok haklar kaybolmuþtur. Onun görüþüne göre kesinlikle baþka bir görüþ kabul etmemek þartýyla muayyen bir imamýn görüþü ile amel etmekle her zaman insanlarýn menfaatleri gerçekleþtirilemez. Onlarýn ayrýlýða düþtüklerinin görülmesi esnasýnda tefrikaya düþmelerinin yasaklanmasý bu ayrýlýklarý sürdürmelerine göz yummaktan daha iyi idi. Onlarý ayrýlýk üzerinde ýsrar etmeye iten hususlarý iþlemelerinin engellenmesi daha uygundu. Böyle bir ayrýlýk yani herbir taifeye (mezheb mensublarýna) baðlý bir hakimin tayin edilmesi Ýslâm’ýn ilk dönemlerinde yoktu. Bu el-Melik ez-Zahir Baybars döneminde 664 yýlýnda ortaya çýkmýþ bir iþtir.

Yine Beyt-i Haram’ýn yanýnda, Þam’daki Emevi Camiinde ve diðer mescitlerde düzenli ve muayyen birer imam tayin edip herbir imamýn, dýþýna çýkmamak üzere belli þekillerde namaz kýlmaya baðlýlýðý da bu tefrikanýn etkenlerinden ve daha da artmasýnýn sebeblerindendir. Halbuki cemaatin ve birliðin saðlanmasý için namaza aykýrý fiillerle birlikte korku namazý kýlmak meþru bir iþtir. Korku namazýnýn meþru oluþu, herbir mescitte birden fazla imam tayin etme iþlemini durdurmak için yeterli bir delildir.

Özetle: onun görüþüne göre ümmetin yapýsýný zayýf düþüren, yýkým ile karþý karþýya getiren tefrika sebebleri arasýnda gördüklerini özetle sýralayacak olursak; bu sebebler mezhep taassubu, ayrý ayrý her mezheb için medreseler inþa etmek, dört mezhebe göre ayrý ayrý hakimler görevlendirmek, herbir mescitte herbir mezhebe ayrý imam ihdas etmek.


radyobeyan