Veliler ve Velilik By: saniyenur Date: 08 Ocak 2012, 11:43:34
Veliler ve Velilik
Yüce ALLAH þöyle buyurmaktadýr: "Haberiniz olsun ki ALLAH’ýn velilerine hiçbir korku yoktur, onlar üzülmezler de. Onlar iman edip takvâlý davrananlardýr." (Yunus, 10/62-63)
Veli terimi, düþmanlýðýn zýttý olan (ve dostluk anlamýna gelen) -vav harfi üstün olarak- "velâyet"ten gelmektedir. Hamza, Yüce ALLAH’ýn: "Sizin onlarla hiçbir velâyetiniz yoktur." (el-Enfâl, 8/72) buyruðundaki "velâyet" kelimesinin "vav" harfini esre olarak "vilâyet" diye okumuþ; diðerleri üstün olarak "velâyet" diye de okumuþlardýr. Bu iki okuyuþun iki ayrý söyleyiþ olduðu söylendiði gibi; "velâyet" þeklindeki okuyuþun yardým etmek anlamýnda, "vilayet" okuyuþunun emirlik anlamýnda olduðu da söylenmiþtir.
ez-Zeccâc dedi ki: Esreli okuyuþun caiz olmasý, bir takým kimselerin bir takým kimseleri veli edinmesinde bir çeþit sanat ve iþ (amel) bulunduðundan dolayýdýr. Bu tür bir anlam ihtiva eden bütün kelimelerde ayný durum söz konusudur. el-Hiyâta (terzilik) gibi...
Mü’minler -buna göre- ALLAH’ýn velileridir. Yüce ALLAH da onlarýn velisidir. O þöyle buyurmaktadýr: "ALLAH iman edenlerin velisidir. Onlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkartýr. Kâfir olanlarýn velileri ise azgýnlar (Taðût)dýr. Onlarý aydýnlýktan karanlýklara çýkartýrlar." (el-Bakara, 2/257); "Bu böyledir. Çünkü ALLAH iman edenlerin velisidir. Kâfirlerin ise hiçbir velisi yoktur." (Muhammed, 47/11)
Mü’minler de birbirlerinin velisidirler: "Mü’min erkeklerle, mü’min kadýnlar birbirlerinin velisidirler." (et-Tevbe, 9/71); "Gerçek þu ki, iman edenler, hicret edenler, ALLAH yolunda mallarýyla, canlarýyla cihâd edenler, (muhâcirleri) barýndýranlar ve (ALLAH’ýn dinine) yardýmcý olanlar (var ya); iþte onlar birbirlerinin velisidirler." (el-Enfâl, 8/72) surenin sonuna kadar...
Bir baþka yerde þöyle buyurmaktadýr: "Sizin veliniz ancak ALLAH’týr, O’nun Rasûlüdür, namazý dosdoðru kýlan, rükû ederek zekatý veren mü’minlerdir. Kim ALLAH’ý, Rasûlünü ve iman edenleri veli edinirse; (bilsin ki) muhakkak ALLAH’ýn (dininin) taraftarlarý galip gelecek olanlarýn ta kendileridir." (el-Maide, 5/55-56)
Bütün bu nasslarda, mü’minlerin birbirlerinin velisi olduklarý, ALLAH’ýn da onlarýn hem velileri, hem de mevlâlarý olduðu tespit edilmektedir. ALLAH, mü’min kullarýný veli edinir. O onlarý sever, onlar da O’nu. O onlardan razý olur, onlar da O’ndan hoþnut olurlar. Kim ALLAH’ýn bir velisine dahi düþmanlýk ederse, ALLAH’a karþý tek baþýna savaþ ilan etmiþ demektir.
ALLAH’ýn mü’minleri bu þekilde veli edinmesi, O’nun rahmet ve ihsanýndandýr. Yaratýðýn yaratýða muhtaç oluþu dolayýsýyla veli (dost) edinmesine benzemez. Yüce ALLAH þöyle buyurmaktadýr: "Ve de ki: ‘Çocuk edinmemiþ, mülk (ve hakimiyetin)de hiçbir ortaðý olmayan, âcizliðinden ötürü velisi (yardýmcýsý) da bulunmayan ALLAH’a hamd olsun.’ O’nu tekbir ettikçe et!" (el-Ýsra, 17/111)
Buna göre acizliðinden ötürü Yüce ALLAH’ýn velisi (dost ve yardýmcýsý) yoktur. Aksine izzet bütünüyle ALLAH’ýndýr. Kendisine yardýmcý olacak bir veli edinmeye ihtiyacý bulunan hükümdarlara ve baþkalarýna benzemez O.
Velilik, bir bakýma imana benzer. O takdirde hocamýzýn maksadý þu olur: Veliliðin aslý itibariyle bütün veliler birbirine eþittir. Ancak bunun kamil olaný var, eksik olaný var. Kemal derecesinde velilik, takvâ sahibi mü’minler için söz konusudur. Nitekim Yüce ALLAH þöyle buyurmaktadýr: "Haberiniz olsun ki, ALLAH’ýn velilerine hiçbir korku yoktur, onlar kederlenecek de deðillerdir. Onlar iman edip takvâ’lý davrananlardýr. Onlar için dünya hayatýnda da, âhirette de müjde vardýr." (Yûnus, 10/62-64)
Buradaki "onlar iman edip takvâlý olanlardýr" buyruðu, iman edip takvâ sahibi olanlarýn "ALLAH’ýn velisi" olduklarýný, bunun onlarýn bir özelliði olduðunu ortaya koymaktadýr. Bu üç âyet-i kerîmede sözü edilen vaadlere layýk olanlar onlardýr. Bu ise, çok oruç tutmakla, çok namaz kýlmakla ya da üstü baþý yýrtýk pýrtýk olmakla, riyazetle (bedeni mahrumiyetlere katlanmakla) olacak bir þey deðil; sevdiði ve gazap ettiði hususlarda O’na uygun düþmektir. (Yani sevdiklerini sevip gazap ettiklerine gazaplanmaktýr.)
Bu hususta daha önce iman meselesinde geçtiði üzere, ehl-i sünnet arasýnda lafzî, onlarla ehl-i bid’at arasýnda da mana ile ilgili bir anlaþmazlýk bulunmakla birlikte, mü’min bir kimsede bir bakýma velilik (dostluk), bir bakýma düþmanlýk bir arada bulunabilir. Nitekim bazen onda küfür ve iman, þirk ve tevhid, takvâ ve fücür, nifak ve iman da bulunabilir. Ancak Þarî’e hem lafýz, hem mana itibariyle muvafakat etmek, yalnýzca mana itibariyle O’na muvafakat etmekten iyidir. Nitekim Yüce ALLAH þöyle buyurmaktadýr: "Onlarýn pek çoðu ALLAH’a þirk koþmadýkça, bir türlü O’na iman etmezler." (Yusuf, 12/106); "De ki: ‘Ýman etmediniz. Ancak teslim olduk, deyiniz.’" (el-Hucurât, 49/14)
Bu âyete dair açýklamalar ve buradaki muhataplarýn, konu ile ilgili iki görüþten doðru olanýna göre münafýk olmadýklarýna dair izahlar, daha önceden geçmiþ bulunmaktadýr.
Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- de þöyle buyurmaktadýr: "Dört haslet vardýr ki, kimde bulunurlarsa katýksýz münafýk olur. Kendisinde bunlardan bir tanesi bulunan kiþide de, -onu terkedinceye kadar- münafýklýk hasletlerinden birisi var demektir: Konuþtu mu yalan söyler, antlaþtý mý bozar, söz verdi mi sözünde durmaz, tartýþtý mý haddi aþar."[80] Bir rivayette de "söz verdi mi sözünde durmaz" yerine: "ona bir emanet verildi mi hainlik eder" denilmektedir. Buharî ve Müslim bunu, Sahih’lerinde rivayet etmiþlerdir.
Ýmanýn þubelerine dair hadis de daha önceden geçmiþ bulunmaktadýr.[81]
Hz. Peygamber’in: "Kalbinde zerre aðýrlýðý kadar iman bulunan kimse, cehennem’den çýkacaktýr"[82] hadisi de daha önceden geçmiþti.
Bundan anlaþýlýyor ki; bir kimsede münafýklýðýn bir çok hasleti bulunsa dahi, imanýn (esasýný teþkil eden) en az bir miktarýna sahip olmuþ ise, o kiþi ebedî olarak cehennem’de kalmayacaktýr. Bu kimse sahip bulunduðu münafýklýk hasletleri miktarýnca azab görecek, sonra da cehennem’den çýkartýlacaktýr.
Buna göre itaatler imanýn þu’beleri, masiyetler küfrün þu’beleridir. Küfrün þu’belerinin en baþý inkar, iman þu’belerinin en baþý da tasdiktir.
Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-in söylediði rivayet edilen: "Bir araya gelip toplanan her bir topluluk arasýnda mutlaka ALLAH’ýn dostu (veli) bir kimse vardýr; ne o, onlar onun varlýðýný bilirler, ne de kendisi kendisini bilir" sözü ise asýlsýzdýr ve bu batýl bir sözdür. Çünkü bu topluluðun fertleri kâfir olabilirler; ya da fâsýk olarak öleceklerden olabilirler.
ALLAH’ýn kamil velilerine gelince; bunlar, Yüce ALLAH’ýn þu buyruklarýnda nitelikleri belirtilen kimselerdir: "Haberiniz olsun ki, ALLAH’ýn velilerine hiçbir korku yoktur, onlar kederlenecek de deðillerdir. Onlar iman edip, takvâlý davrananlardýr. Onlar için dünya hayatýnda da, ahirette de müjde vardýr." (Yunus, 10/62-64)
Takvâ ise Yüce ALLAH’ýn buyruðunda þöylece anlatýlmaktadýr: "Yüzlerinizi doðuya ve batýya döndürmeniz birr (iyilik, takvâ) deðildir. Fakat asýl birr, ALLAH’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba, peygamberlere iman edenin, ona olan sevgisine raðmen malý akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolculara, dilenenlere, kölelere verenlerin, namazý dosdoðru kýlan, zekatý veren, ahitleþince ahitlerini yerine getirenlerin, sýkýntýda, hastalýkta ve savaþýn kýzýþtýðý zamanlarda sabredenlerin yaptýðýdýr. Sadakat gösterenler iþte bunlardýr. Takva sahibi olanlar da ancak bunlardýr." (el-Bakara, 2/177)
Takva sahipleri: Muktesid (orta yollu) olanlar ile mukarreb (yakýnlaþtýrýlmýþ) olanlar, olmak üzere iki kýsma ayrýlýrlar.
Muktesid olanlar, kalp ve azalar ile ifa edilen amellerin farz olanlarýný iþleyerek Yüce ALLAH’a yaklaþan kimselerdir.
Sâbikun (ileri geçen ve yakýnlaþtýrýlmýþ olan mukarrebler) ise; Yüce ALLAH’a farzlardan ayrý olarak nafilelerle yakýnlaþan kimselerdir. Nitekim Sahih-i Buharî’deki rivayete göre; Ebu Hureyre -Radýyallahu anh-den, Rasûlullah -Sallallahu aleyhi vesellem-, þöyle buyurmuþtur: "Yüce ALLAH buyuruyor ki: Kim benim bir veli’me düþmanlýk ederse, bana teketek savaþ ilan etmiþ demektir. Hiçbir kulum bana kendisine farz kýldýðým þeyleri eda etmeye denk bir amelle yakýnlaþmýþ deðildir. Kulum nafilelerle bana yakýnlaþmaya devam edip durursa sonunda Ben de onu severim. Onu sevdim mi, artýk Ben onun kendisiyle iþittiði kulaðý, kendisi ile gördüðü gözü, kendisi ile yakaladýðý eli, kendisi ile yürüdüðü ayaðý olurum. Eðer Benden dilekte bulunursa, andolsun ki ona (dileðini) veririm. Eðer Bana sýðýnýrsa, Ben de onu himayeme alýrým. Yapmayý murad ettiðim iþler arasýnda kendisi ölümden hoþlanmadýðý, Ben de kendisine kötülük yapmayý istemediðim için mü’min kulumun canýný almakta tereddüt ettiðim kadar hiçbir hususta tereddüt etmem."[83]
Veli: Düþmanýn zýttýdýr. Bu kelime, yakýn olmak, yakýnlaþmak anlamýndaki "el-vely"den türemiþtir. Buna göre veliyullah (ALLAH’ýn velisi); ALLAH’ýn sevdiði þeyler hususunda O’na muvafakat etmek suretiyle ALLAH’a yakýn olan ve O’nun razý olacaðý iþleri yaparak O’na yakýnlaþmaya çalýþan kimsedir. Bunlarýn durumu ise Yüce ALLAH’ýn þu buyruðunda dile getirdiði gibidir: "Kim ALLAH’tan korkarsa ona bir çýkýþ yolu ihsan eder ve ona ummadýðý bir yerden rýzýk verir." (et-Talâk, 65/2-3)
Ebu Zerr -Radýyallahu anh- dedi ki: Bu âyet nazil olunca Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- þöyle buyurdu: "Ya Ebu Zerr, þayet insanlar bu âyet gereðince amel ederlerse, hiç þüphesiz onlara yeter."[84]
Yüce ALLAH, insanlar için darlýk olan hususlarda takvâ sahiplerine çýkýþ yolu gösterir ve ummadýklarý yerlerden kendilerine rýzýk gönderir. Böylelikle Yüce ALLAH, zararlý þeyleri kendilerinden uzaklaþtýrýr, faydalý þeyleri elde etmelerini saðlar ve onlara açýklamasý uzun vakit alacak türlü keþib ve tesirler baðýþlar.
"ALLAH nezdinde en kerim olanlarý, ALLAH’a en çok itaat edenleri ve Kur’ân’a en çok uyanlarýdýr."
Yani mü’minlerin en kerim (üstün ve deðerli) olanlarý, ALLAH’a en çok itaat edip Kur’ân’a en çok uyanlardýr. Ýþte en müttakî olan budur. En müttakî olan da en kerim olan demektir. Yüce ALLAH þöyle buyurmaktadýr: "Muhakkak ALLAH nezdinde en kerim olanýnýz, en takvâlý olanýnýzdýr." (el-Hucurât, 49/13)
"Sünen" diye bilinen hadis eserlerinde de þu hadis-i þerif kaydedilmektedir: Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- þöyle buyurmuþtur: "Arap olanýn Arap olmayana, beyazýn siyaha, siyahýn beyaza, -takvâ dýþýnda- hiçbir üstünlüðü yoktur. Bütün insanlar Âdem’dendir, Âdem de topraktadýr."[85]
Ýþte bu delil dolayýsýyla, "sabýrlý fakir mi, yoksa þükreden zengin mi faziletlidir?" meselesi ile ilgili olarak ilim adamlarýnýn görüþ ayrýlýðýna düþmelerinin, birini ötekine tercih etmelerinin pek yerinde olmadýðý; tahkikin gereðinin þu sonuca varýlmasý gerektiði ortaya çýkmaktadýr: Birinin diðerine üstünlüðünde fakirlik ya da zenginliðin herhangi bir ilgisi yoktur. Mesele amellerle, hallerle ve hakikatlerle ilgilidir. Dolayýsýyla böyle bir sorunun ortaya atýlmasý yanlýþtýr. Çünkü ALLAH nezdinde faziletli olmak, takva ve imanýn hakikatleriyle ilgilidir. Zenginlik ya da fakirlikle ilgisi yoktur. Herhalde Ömer -Radýyallahu anh-ýn þu sözünü söylemesinin de sebebi bu olmalýdýr: "Zenginlik ve fakirlik iki binektir. Hangisine binersem bineyim, umurumda deðildir."
Zenginlik ve fakirlik, Yüce ALLAH’ýn bir imtihanýdýr. Nitekim þöyle buyurmaktadýr: "Ama insan, Rabbi kendisini sýnayýp da ona ikramda bulunup, nimetler verse: ‘Rabbim beni þereflendirdi, bana lutfetti’ der." (el-Fecr, 89/15)
Eðer sabýrlý fakir ile þükreden zengin, takvâ itibariyle birbirine eþit olursa, dereceleri de eþit olur. Onlardan birinin takvasý, diðerinden üstün olursa, ALLAH nezdinde daha faziletli o olur. Çünkü fakirlik ile zenginlik bizatihi ameller arasýnda tartýya girmezler. Tartýya giren yalnýzca sabýr ya da þükürdür.
"Ýman: ALLAH’a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, âhiret gününe, hayrýyla þerriyle, acýsýyla tatlýsýyla kadere ve (hepsinin) ALLAH’tan geldiðine iman etmek demektir."
Bu hususlarýn dinin esaslarýný teþkil ettiðine, sahih olduðu ittifakla kabul edilmiþ Cibril Hadisi’nde Hz. Peygamber’in bunlarý sayarak cevap vermiþ olduðuna dair açýklamalar, önceden geçmiþ bulunmaktadýr.
Cebrail -Aleyhisselam- bedevî bir arap kýlýðýnda ona gelmiþ ve ona Ýslam’ýn ne olduðunu sormuþtu. O da buyurmuþtu ki: "(Ýslam), ALLAH’tan baþka hiçbir ilah olmadýðýna, Muhammed’in ALLAH’ýn Rasûlü olduðuna þahitlik etmen, namazý dosdoðru kýlman, zekatý vermen, Ramazan (ayý) orucunu tutman, oraya yol bulabilirsen Beyt(ullah)ý hac etmendir.
Ona imanýn ne olduðuna dair soru sorunca da þu cevabý vermiþti: "(Ýman) ALLAH’a, meleklerine, Kitaplarýna, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. (Ayrýca) hayrýyla, þerriyle kadere de iman etmendir.
Ona, ihsan’ýn ne olduðunu da sormuþ ve þu cevabý almýþtý: "(Ýhsan) ALLAH’a, O’nu görüyormuþsun gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmüyorsan dahi O, seni görür."[86]
Sahih(-i Müslim) de Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-in sabah namazýnýn (sünnet olan) iki rek’atinde "ihlas sureleri" diye bilinen, el-Kâfirûn ile el-Ýhlâs surelerini okuduðu[87] da iman ve Ýslam’ý anlatan iki âyeti okuduðu da sabittir. Bunlardan birisi el-Bakara suresindedir: "Deyin ki: Biz ALLAH’a ve bize indirilene... iman ettik..." (el-Bakara, 2/132)
Diðeri de Al-i Ýmrân suresindeki þu âyet-i kerimedir: "De ki: Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranýzda âdil olan bir kelimeye geliniz..." [88] (Al-i Ýmran, 3/64)
Sahih olduðu ittifakla kabul edilmiþ Abdu’l-Kays Heyeti ile ilgili hadisinde de imaný, onlara söylemiþ olduðu þu sözleriyle açýklamýþ bulunmaktadýr: "Size bir ve tek olarak ALLAH’a iman etmeyi emrediyorum. ALLAH’a imanýn ne olduðunu biliyor musunuz? ALLAH’tan baþka hiçbir ilah olmadýðýna, bir ve tek olduðuna, O’nun ortaðýnýn bulunmadýðýna þehadet etmek, namazý dosdoðru kýlmak, zekatý vermek ve ele geçirdiðiniz ganimetlerin beþte birini vermektir."[89]
Kalbî iman olmadýkça bu amellerin iman demek olduðunu kastetmemiþ olduðu bilinen bir husustur. Çünkü baþka yerlerde kalbî imanýn varlýðýnýn kaçýnýlmaz olduðunu bildirmiþ bulunmaktadýr. Bunlarýn kalbî iman ile birlikte (imandan olacaðý) böylece bilinmiþ olmaktadýr. Zaten bu hususa dair açýklamalarýmýz daha önceden geçmiþ bulunmaktadýr.
Tasdik ile birlikte olmadýkça yalnýzca amel ile kiþi hakkýnda iman hükmünün sabit olmayacaðýna delil olan buyruklar, Kitap ve sünnette dolup taþmaktadýr. Bu, namaz ve zekatýn ihtiva ettiði anlamdan daha ileri birþeydir. Çünkü namaz ile zekatýn ne demek olduklarýný (mahiyetlerini) sünnet açýklamýþ olduðu halde; imanýn anlamýný hem Kitap hem sünnet açýklamýþ bulunmaktadýr.
Kitap’ta bu husustaki buyruklarýn bazýlarý: "Gerçek mü’minler, ancak o kimselerdir ki, ALLAH anýldýðý zaman kalpleri titrer..." (el-Enfâl, 8/2); "Mü’minler ancak ALLAH’a ve Rasûlüne iman eden ve sonra da þüpheye düþmeyen... kimselerdir." (el-Hucurât, 49/15); "Hayýr, Rabbine andolsun ki, aralarýnda çýkan anlaþmazlýklarda seni hakem yapýp sonra da verdiðin hükümden dolayý içlerinde hiçbir sýkýntý duymadan, tam bir teslimiyetle teslim olmadýkça iman etmiþ olmazlar." (en-Nisa, 4/65)
Nihaî amaç olan bu hakem yapma ve teslimiyetin varlýðý gerçekleþmedikçe, imanýn da söz konusu olmayacaðýnýn belirtilmiþ olmasý, bu nihaî amacýn insanlara farz olduðunu göstermektedir. Bu amacý gerçekleþtirmeyen, tehdide muhatap kimselerden olur. Sahiplerine azabsýz olarak cennete gireceklerine dair vaatte bulunulmuþ ve gerçekleþtirilmesi farz kýlýnmýþ olan iman ehlinden olmaz.
Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-in Cibril hadisinde imaný açýklamasý ile Abdu’l-Kays Heyeti ile ilgili hadisteki açýklamasý arasýnda çeliþki vardýr, denilemez. Çünkü Cibril hadisinde imaný, Ýslam’ý açýkladýktan sonra açýkladý. Buna göre o hadiste iman, Ýslam’ý açýklarken sözünü ettiði amellerle birlikte; ALLAH’a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine ve ahiret gününe iman demek olur. Nitekim, ihsan da, daha önceden açýklanan hususlarý da kapsamaktadýr.
Abdu’l-Kays Heyeti ile ilgili hadiste ise durum böyle deðildir. Çünkü bu hadiste ilk olarak imaný açýklamaktadýr. Ondan önce Ýslam’a dair herhangi bir açýklama geçmemiþtir.
Ancak hocamýz Tahâvî’nin "iman"a dair açýklamalarý ile bizim bu cevabýmýz arasýnda bir uygunluk yoktur. Onun açýklamasýna göre; Abdu’l-Kays Heyeti hadisini açýklamak zordur.
Sorulan hususlardan birisi de þudur: Yüce ALLAH’ýn farz kýlmýþ olduðu zahirî ameller, Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-in, sözü geçen Cibril hadisinde verdiði cevabýn da söz konusu ettiði beþ hasletten daha çok olduðuna göre, o neden Ýslam’ýn bu hususlardan ibaret olduðunu söylemiþtir?
Bazýlarý; bunlar, Ýslam þeârinin en açýk ve en büyükleridir. Bunlarý yerine getirmek suretiyle kiþinin teslimiyeti tamam olur; bunlarý terketmesi ise, onun Ýslam’a olan baðlýlýðýnýn gevþediði ya da çözüldüðü intibâýný verir, derler.
Ýþin gerçek mahiyeti ise þudur: Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- kulun Rabbine mutlak olarak teslimiyeti demek olan dini söz konusu etmiþtir. Bu dinde, muayyen olarak herkesin katýksýz bir þekilde ALLAH’a ibadet etmesi gerekir. O bakýmdan buna güç yetiren herkesin Yüce ALLAH’a dinini halis kýlmak suretiyle bu amellerle ibadet etmesi gerekir. Söz konusu ameller ise sözü edilen bu beþ esas ile birlikte, bunlarýn dýþýnda kalan diðer amellerdir. Bunlar da bir takým maslahatlar sebebiyle vacib olduklarýndan, bunlarýn vacib oluþu bütün insanlarý kapsamamaktadýr. Aksine cihad, emr-i bi’l-ma’ruf, nehy ani’l-münker ve buna baðlý olarak emirlik, hakimlik, fetva vermek, Kur’ân okutmak, hadis nakletmek ve buna benzer kifaye yoluyla farz olan ameller de vardýr.
Ya da bir takým ameller insanlarýn (kullarýn) hakký sebebiyle vacib olmaktadýr. Bu vacib ameller ise kendisi lehine vacib olan ile kendisi üzerine vacib olana hastýrlar. Kimi zaman hak sahibinin vazgeçmesiyle bu haklar sakýt olabilmektedir. Borçlarýn ödenmesi, emanetlerin ve gasbedilenlerin geri verilmesi, kan, mal, namus, þeref ve haysiyet ile ilgili haksýzlýklarýn hakkýnýn alýnmasý, eþ ve çocuklarýn haklarý, sýla-i rahim ve benzeri haklar böyledir. Bu gibi haklardan Zeyd’in üzerine vacib olanlar, Amr’ýn üzerine vacib olmayabilir.
Oysa Ramazan orucu, Beytullah’ýn haccedilmesi, beþ vakit namaz ve zekat böyle deðildir.
Zekat her ne kadar malî bir hak ise de ALLAH için yerine getirilmesi gereken bir görevdir. Sekiz sýnýf ise zekatýn harcanacaðý yerleri göstermektedir. O bakýmdan zekatta niyet farzdýr. Baþkasýnýn mükellef adýna onun izni olmaksýzýn yerine getirmeye kalkýþmasý caiz deðildir. Zekat kâfirlerden de istenmez.
Kul haklarý için ise niyet þartý yoktur. Mükelleften baþkasý onun izni olmaksýzýn, onun adýna eda edecek olursa mükellefin zimmeti ibrâ olur (sorumluluktan kurtulur) ve bu haklarýn yerine getirilmesi kâfirlerden de istenir.
Keffaret gibi Yüce ALLAH için yerine getirilmesi gereken haklar ise, kulun kendisi sebebiyle söz konusu olur ve bunlarda bir çeþit ceza manasý da vardýr. Bundan dolayý zekât vermek için mükellefiyet þarttýr ve -ilgili yerlerde belirtildiði üzere- Ebu Hanife ve arkadaþlarýna -ALLAH’ýn rahmeti üzerlerine olsun- göre küçük çocuk ve deli zekâtla mükellef deðildir.[80] Buhârî 34, 2459, 3178; Müslim 58; Ebû Dâvûd 4688; Tirmizî 2632; Nesaî, VIII, 117; Müsned, II, 189.
[81] Buhârî 9; Müslim 35; Ebû Dâvûd 4676; Tirmizî 2614; Ýbn Mâce 57; Müsned, II, 414, 445.
[82] Buhârî 7510; Müslim 193, 326; Ýbn Mâce 4312; Müsned, III, 116, 244, 247, 248.
[83] Buhârî 6502.
[84] Ýbn Mâce 4220.
[85] Müsned, V, 411.
[86] Buhârî 50, 4777; Müslim 8, 9; Ebû Dâvûd 4695; Nesâî, VIII, 97, 101-103; Ýbn Mâce 63, 64; Müsned, I, 28, 51, 52.
[87] Müslim 726.
[88] Müslim 727.
[89] Buhârî 53, 87, 523, 1398, 3095, 4368, 4369, 6176, 7266, 7556; Müslim 17; Tirmizî 2611; Ebû Dâvûd 3692; 4677; Nesai, VIII, 120, 323; Müsned, I, 228.
Ynt: Veliler ve Velilik By: Bilal2009 Date: 07 Nisan 2021, 08:37:15
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri doðrularýn yolundan ayýrmasýn Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Veliler ve Velilik By: Sevgi. Date: 10 Nisan 2021, 00:31:42
Aleyküm selam. Bu bilgileri bizlerle paylaþan kardeþlerimizden Allah razý olsun