Yaþamdan Seçmeler
Pages: 1
Cennetten Gelen Balik By: hafizvuslat Date: 21 Temmuz 2009, 22:48:29
Cennetten gelen balýk!

Delikanlý, babasýnýn hýzla kilo kaybettiðini farketmiþ ve bu durumdan korkmaya baþlamýþtý. Yaþlý adam, onun için bir arkadaþ gibiydi.

Çeyrek asra yaklaþan beraberlikleri sýrasýnda onu her zaman yanýnda bulmuþ, bütün sýrlarýný ona açmýþ ve hiç kýrmadan hizmetini görmüþtü. Bu yüzden de evlenmeye yanaþmýyordu. Zaman ‘âhirzaman’ olduðu için, alacaðý kýz, belki de babasýyla geçinemezdi.

Oysa ki hayatlarý, insanlardan çok uzak bir sahilde ve küçücük bir kulübede geçmesine raðmen, mükemmel sayýlýrdý. Hiçbir þeyin sýkýntýsý duyulmuyordu. Denizden gelen kütük ve tahta parçalarý, yakacak ihtiyaçlarýný bol bol karþýlýyordu. Bütün dað ve tepeler, bahçeleriydi. Üç-beþ tane koyunlarý vardý saðýlan. Bir düzine kadar da tavuklarý... Bu yüzden, ne yaðlarý eksikti sofralarýnda, ne de süzme peynirleri, yumurtalarý.

Babasý, iyi olduðu günlerde bahçe iþleri ile uðraþýr, mýsýr, sebze ve meyve yetiþtirirdi. Yemek, çamaþýr ve bulaþýk iþleri ise, annesinin vefatýyla kendisine kalmýþtý. Bir de balýk tutma iþi elbette. Fakat avlanmak için, havanýn güzel olmasý gerekiyordu.

Çocukluk yýllarýndan beri kullandýklarý emektar sandallarý artýk kalafat tutmadýðý için, kayalýklardan attýðý oltasýna takýlanlar süslerdi sofralarýný. Bazen üç-beþ istavrit, bazen de birkaç tane dip balýðý. Ama eðer Allah lüfer verirse, o zaman iþ baþkaydý. Babasý, midesine düþkün biri olmamasýna raðmen lüfere dayanamaz ve âdeta bayram yapýp:

—Bu balýk, mutlaka Cennet’ten gelmiþ!. derdi.

Hastalýðý ilerlediðinde, yaþlý adam yemek yiyemez oldu. Ýki kaþýk çorba bile içemiyordu. Aradan bir hafta geçtiðinde, aðzýndan bir kelime kaçýrýverdi: Lüfer!

Delikanlý, hiçbir þey olmasa bile, babasýnýn sadece bu balýðý yiyebileceðine, hatta aldýðý ilk lokmada þifa bulacaðýna inanmýþtý. Ama onun bu isteði karþýsýnda duyduðu sevinç, biraz sonra bir kâbusa dönüþtü. Çünkü sýk sýk olta attýðý halde, en son lüferini aylar öncesinde yakalamýþtý. Evlerine bir saat uzak olan köyde de, ‘balýk tutmak’ diye bir âdet yoktu.

Delikanlý, babasýnýn birkaç lokmayla doyacaðýný bildiði için, en küçük lüfere bile razýydý. Onun yataðýný pencere önüne çekerek kayalýklara geldi. Yaþlý adam onu uzaktan görür ve fazla meraklanmazdý.

Oltasýný atarken:

—Yâ Rabbi!.. diye dua etti. Bugüne kadar babamý kýrmadým. Ve benden ne istediyse hemen yaptým. Ama benim sözüm denize geçmez. Onun istediði þey, senin hazinende elbette vardýr. Ve o þey, belki de babamýn son yemeðidir.

Denizin hafif bir poyrazla ürperen açýklarýndaki martýlar, ard arda yaptýðý dalýþlarý ve çýðlýk çýðlýða baðýrýþlarýyla bir balýk akýnýný haber vermesine raðmen, oltaya bir tek’i bile gelmedi.

Güneþ batmak üzereyken, delikanlý kayalýktan ayrýldý.

Ayaklarý geri geri gidiyordu âdeta.

Kulübeye yaklaþtýðýnda, çimenlerin arasýnda bir hareket fark etti. Ve ona doðru yavaþ yavaþ sokuldu.

Aman Allah’ým!..

Ayaklarýnýn dibinde, canlý bir lüfer vardý. Orta boyda, kýpýr kýpýr bir lüfer.

Genç adam, rüya gördüðünü sandý ilk önce. Bitmesinden korkup, kýmýldamadý. Ama hemen sonra kendine geldi. Saða sola bakýndý. Ortalýkta hiç kimsecikler yoktu. Deniz ise, aþaðýda köpürüp duruyordu. Yukarýdaki martýlarýn sesini duyduðunda, baþýný kaldýrýp onlara baktý. Lüferi denizden çýkartan martý, diðerlerinin hücumuyla balýðý düþürmüþtü.

Delikanlý, anne ve babasýndan aldýðý terbiyeyle, Allah’a her fýrsatta þükrederdi. Ama bu sefer, iki damla gözyaþýyla yetindi. Tek bildiði þey, yerdeki balýktan da fazla titrediðiydi. Onu yavaþça alarak kovaya koydu.

Kulübeye girdiðinde, babasý uyanmýþtý. Üstelik de renk gelmiþti yüzüne.

Oðluna gülümseyip:

—Rüyamda yine anneni gördüm! dedi. Her zamanki gibi Cennette idi. Ve bana güzel bir yemek yapýyordu.

Delikanlý, kovadaki balýðý mukaddes bir emanet gibi çýkartýrken:

—Annemin seçtiði yemek, lüfer olmalý!. dedi. Onu kýzartmam için bana attý.


radyobeyan