Kader By: reyyan Date: 08 Aralýk 2011, 21:04:04
16. Kader
4691... Ýbn Ömer (r.a.)'dan (rivayet edildiðine göre) Rasûlullah (s.a.): "Kaderiyye (fýrkasý mensuplarý) bu ümmetin nýecusileridir. Eðer (onlar) hastalanýrlarsa ziyaret etmeyiniz, ölürlerse cenazelerinde bulunmayýnýz" buyurmuþtur.[392]
Açýklama
Kader: Allah Teâla hazretlerinin ezelden ebede kadar olacak þeylerin, zaman ve mekânýný vasýflarýný, özelliklerini, kýsaca ne þekil ve ne zaman olacaklarsa, onlarýn hepsini ezele, daha onlar meydanda yokken bilip, o þekilde takdir etmesine denir. Bu takdir, Allah'ýn Ýlim sýfatýyla ilgilidir.
Kaderle ilgili diðer bir terim de kazadýr. Kaza, Cenab-ý Allah'ýn ezelde irade ve takdir buyurmuþ olduðu þeylerin, zamaný gelince, her birini ezeldeki ilim, irade ve takdirine uygun olarak yaratmasýdýr. Bu da Allah'ýn Tekvin (yaratma) sýfatý ile ilgilidir.
Kýsaca, herhangi bir þeyin belirli bir þekilde meydana gelmesini Allah'ýn dilemiþ olmasýna kader, bu dilemiþ olduðu þeyi zamaný gelince meydana getirmesine de kaza denir.
Bu tarifler Maturidilere göredir. Eþariler, Maturidilere nisbetle, kadere kaza, kazaya da kader manasý verirler.
Kaderiyyc (kaderi inkâr edenler) olmuþ-olacak bütün hadise ve eþyanýn ezelî olan ilm-i ilahide mevcud olup, yazýlý bulunduðunu kabul etmeyenler, kullara ait fillerin Allah'ýn yaratmasýyla deðil, kulun icadýyla meydana geldiðini kabul edenlerdir. Çoðu zaman Mu'tezile ile birleþirler. Fakat Kaderiyye Mutezileden önce zuhur etmiþtir.[393] Kaderiyye mensuplarý Mu'bed el-Ciihcni'nin ve Gaylan ed-Dimeþkî'nin tabileridir. Ez-Zehebý'nin de dediði gibi Ma'bed el-Cüheni doðru ve güvenilir bir tabii idi. Lakin kötü bir yol açmýþtýr. O kader inancý hakkýnda ilk konuþandýr.[394] Basra'da Hasan-ý Basri'nin meclisine devam ederdi.
Ýbn Ebî Hatim onun hakkýnda þöyle demektedir: "Ma'bed, Medine'ye gelmiþ ve orada halký ifsad etmiþtir" Ýbn IVlace, Sünen'inde onun hakkýnda þöyle rivayet etmiþtir:
"Ma'bed el -Cüheni ve Ata Ýbn Yesar, Hasan el-Basri'ye gelmiþler ve þöyle demiþlerdir: "Ey Ebu Said, o melikler müslümanlarýn kanýný akýtýyorlar. Mallarýný alýyorlar ve bizim fiillerimiz Allah'ýn kaderi üzerine cereyan ediyor diyorlar ne dersin?" Hasan el-Basri de cevabýnda: "Allah'ýn düþmanlarý yalan söylemiþtir" demiþtir. Basra'da fitne büyüyünce Haccac Ma'bed el-Cühenî'ye iþkence yapmýþ ve Abdulmelik b. Mervan'ýn emri ile 80 senesinde asýlarak idam edilmiþtir. Zehebi'nin rivayetine göre onun öldürülmesi Abdurrahman b. cI-Eþ'as ihtilaline katýldýðý için siyasi sebeplerle olmuþtur.[395]
Netice itibariyle irade ve ihtiyar hürriyetine kail olanlar zýddindan türetilmiþ isim kabilinden "Kaderiyye" adýyla tanýnýrlar. Bunlarýn "Kaderiyye" diye isimlendirilmesinin sebebi, ilahi kaderi inkar etmeleridir. Bu þu manaya gelir: Onlar, kulun Allah Teâlâ'nm dahil olmaksýzýn baþlý basma ve müstakilleri fiil yaratacak bir kudrete sahip olduðunu kabul ederler.
Mutezile de Kaderiyye diye isimlendir ilmeye baþlanmýþtýr. Çünkü onlar da kullarýn fiillerini kullarýn kendi kudretlerine baðlamýþlar ve o fiillerdeki ilahî kudreti inkâr etmiþlerdir.
Mutezile bu ismi kabul etmemektedir. Onlara göre bu ismin kadere, hayýr ve þerrin Allah'dan olduðuna inananlara verilmesi daha uygundur.
Bunun içindir ki Mutezile ve Eþariyye birbirlerini Kaderiyye diye isimlendirmiþlerdir. Çünkü biri kaderi kula nisbet ettiði için, diðeri ise kaderi nefyettiði için bu isme hak kazanmýþlardýr. Bazýlarý da bu mevzuda þöyle demiþlerdir: "Kaderiyye'nin bu isimle anýlmasýnýn sebebi þudur: Çünkü onlar ilk olarak araþtýrmalarýna ve tetkiklerine mevzu olarak bu konuyu almýþlardýr."[396]
Ümmet: Din, millet, yol gibi manalara gelir. Bütün müslümanlan içine aian bir kavramdýr. Ümmet müslüman kavimlerden meydana gelir.
Ýslam, insaný kendi kavmine daha çok baðlanmasýndan dolayý kmamamýþtýr. Bununla birlikte bütün müslümanlar arasýndaki derecelendirmeyi kavim, ýrk, kan baðý vs. deðil, takva belirler.[397]
Akraba, aile ve menfaat baðlan, Allah ve peygamberden ve Allah yolunda cihaddan üstün deðildir.[398]
"Ancak ýnü'minlcr kardeþtirler,"[399]
Bu esaslardan hareketle, Ýslam, bütün müslümanlan tek bir ümmet saymýþtýr. Vatan, renk, dil, ýrk farklýlýklarý ümmetin teþekkülüne engel deðildir. Nitekim. "Þüphesiz bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin rabbiniziýn. O halde bana ibadet edin"[400] Duyurulmuþtur.
Mevzumuzu teþkil eden hadis-i þerif, Kaderiyye mezhebinin aleyhine ve onlarýn sapýk bir yolda olduklarýna dair en büyük delillerden biridir.
Her ne kadar "Kaderiyye" bu ismin kendilerine ait olamayacaðýný iddia etmiþlerse de, ümmet arasýnda bu isim onlara layýk görülmüþ ve onlara verilmiþtir. Ayrýca Hz. Peygamberin Kaderiyye*yi Mecusilere benzetmesi de bu ismin gerçek sahibinin onlar olduðunu açýkça ortaya koymaktadýr.
Þöyle ki mecusiler (ateþperestler) birisi nur, diðeri zulmet olmak üzere iki yaratýcý bulunduðuna hayýrlarý nurun, serleri de zulmetin yarattýðýna inanýrlar. Hayrý Allah'ýn þeni de kullarýn yarattýðýna inanmalarý sebebiyle bu ümmet içerisinde Hz. Peygamberin teþbihine uygun düþenler, "Kaderiyye"diye anýlan mezheb mensuplarýdýr. Kendilerinin bunun aksini iddia etmeleri gerçeði deðiþtirmez,
Binaenaleyh bu fýrkaya mensup olan kimselerin hastalarýný ziyaret etmek ve cenaze merasimlerine katýlmak caiz deðildir. Sirac'üd-din el-Kaz-vînî bu hadisin mevzuu olduðunu söylemiþse de bu doðru deðildir. Çünkü Tirmizi onun hasen olduðunu, Hakim de sahih olduðunu söylemiþlerdir.
Bu konuda ileri sürülen diðer iddialar da çürütülmüþtür.[401]
4692... Huzeyfe (r.a.)'den (rivayet edildiðine göre) Rasûlullah (s.a.) (þöyle) buyurmuþtur: "Her ümmetin bir mecusisi vardýr. Bu ümmetin mecusisi de "kader yoktur" diyenlerdir. (Binaenaleyh) onlardan kim ölürse cenazelerinde bulunmayýn, onlardan kim hastalanýrsa onu ziyaret etmeyin. (Çünkü) o (nlar) Deccalin ordularýdýr. Allah kesinlikle onlarý Deccale kavuþturacaktýr."[402]
Açýklama
Bilindiði gibi Deccal yalancý demektir. Kýyamet alametlerinden olarak ortaya çýkacak yalancýnýn adýdýr. Hadis-i þeriflerde Deccalden sýk sýk bahsedilir.
Deccal kýyamet günü yaklaþtýðýnda Mehdi'den önce zuhur edecek ve yeryüzünde fesat çýkaracaktýr. Hýristiyanlar ona "Yalancý Mesih" derler. Ýslam'da Müseylime gibi peygamberlik iddia eden otuz kadar deccalden bahsedilmiþ, en büyük fitneye sebep olarak deccalin ise ahir zamanda çýkacaðý haber verilmiþtir. Hadis-i þeriflere göre Deccal doðudan çýkacaktýr.[403] Mesih'ten önce otuz tane yalancý peygamber çýkacaktýr.[404] "Deccal çýktýðý zaman yanýnda su ve ateþ bulunacaktýr.[405] Ýnsanlar deccalden korkarak daðlara kaçacaklardýr.[406] Sonunda Hz. Ýsa, Deccali öldürecektir.[407]
Görüldüðü gibi bu hadis, "kaderiyye" isminin kaderi inkâr eden fýrka mensuplarýna ait olduðunu ve bu fýrkanýn da sapýk olduðunu, binaenaleyh hastalarýný ziyaret etmenin, cenaze merasimlerine katýlmanýn caiz olmadýðýný ve âhir zamanda Deccalin ordusunu bunlarýn teþkil edeceðini açýkça ifade etmektedir.
Ancak Hafýz el-Münziri bu hadisin senedinde bulunan Ömer'in, güvenilen bir ravi olmadýðý ve ensardan bir adam olduðu söylenen diðer ra-vinin de kimliðinin meçhul olduðu ve her ne kadar bu hadisin baþka bir kanaldan da rivayet edildiði söylenmiþse de bu rivayetin sabit görülmediði gerekçesiyle, bu hadisi tenkid ederek "munkatý"' denilen hadis çeþitlerinden olduðunu söylemiþtir.[408]
4693... Ebu Musa el-Eþ'arî(nin) haber verdi (ðine göre) Rasûlullah (s.a.) (þöyle) buyurmuþtur:
"Allah, Adem'i yeryüzünün her tarafýndan avuçladýðý bir avuç topraktan yarattý. Bu sebeple Ademoðullarý (dünyaya, renk ve tabiat cihetiyle) yeryüzü (nün renkleri ve karakterleri) kadar (deðiþik þekillerde vücuda) geldiler. Onlardan kimisi kýzýl, kimisi beyaz, kimisi siyah, kimisi de bunlarýn karýþýmý, kimisi yumuþak, kimisi sert, kimisi kötü kimisi de iyi (huylu olarak dünyaya) geldi."[409]
(Ebu Davud der ki): Yahya (b. Said)in rivayetinde "(Kimisi de) yumuþak ile sert ve kötü ile iyi arasý" ilavesi (vardýr). Yezidin rivayetinde de bu hadis "ihbar" lafzýyla nakledilmiþtir.[410]
Açýklama
Yüce Allah, Adem (a.s.)'ý yeryüzünün her tarafýndan alýnmýþ olan ve dolayýsýyla yeryüzünün bütün karakterlerini taþýyan bir avuçluk topraktan yaratmýþtýr.
Bu topraðý yeryüzünün her tarafýndan seçip alan. bu hususta emir almýþ olan bir melektir. Fakat, melek bu iþi Allah'ýn emri ile aldýðý için alma iþi Allah'a nisbet edilmiþtir.
Hadis-i þerifte özellikle kýrmýzý, siyah ve beyaz renklerden açýkça bahsedilirken diðer renklerden kapalý olarak bahsedilmesi, insanlarda ve toprakta bulunan renkler içerisinde bu üç rengin asýl renk, diðer renklerin de bu renklerin karýþýmýndan ibaret olmasýndandýr.
Ýþte metinde geçen "bunlarýn karýþýmý" sözüyle kasdedilen de bu karýþýmdýr.
Tîbî'nin açýklamasýna göre, bu renkler insanlarýn ve topraðýn dýþ görünüþleriyle ilgili olduðu gibi metinde geçen diðer dört özellikle de yine insanlarýn iç karakterleriyle ilgilidir. Þöyle ki "sehl" kelimesi insanýn yumuþak huylu, topraðýn da engebesiz düz arazi halinde olmasý anlamýna gelmektedir.
"Hazen" kelimesi insan için sert mizaçlý, toprak için de engebeli ve sarp anlamýnda kullanýlmýþtýr.Tayyib kelimesi de imanlý insan ve faydalý, verimli toprak manasýna gelirken, Habis kelimesi, kâfir insan ve verimsiz, zararlý toprak manasýna gelmektedir.[411]
Bütün bu açýklamalardan da anlaþýlacaðý gibi, Allah daha kâinat yaratýlmadan önce, herþeyin bütün inceliklerini bütün ayrýntýlarýyla bilmiþ ve kendi katýnda olacak olan þeyleri olacaðý þekilde tesbit etmiþtir. Bilindiði gibi Allah'ýn herþeyi daha dünyaya gelmeden önce bilip bu þekilde tesbit etmesine kader diyoruz. Binaenaleyh bu hadis-i þerif herþeyin bir kader planýna uygun olarak yaratýldýðýný söyleyen ehl-i sünnet ulemasýnýn lehine, aksini iddia eden Mutezililerin de aleyhine bir delildir.
Ancak þurasýný unutmamalýdýr ki insanlar, Allah'ýn bu tespitinden dolayý mecburen iyi ya da kötü olmuþ deðillerdir. Bilakis Allah insanlarýn hür iradelerini kullanarak, iyi veya kötü olacaklarýný bildiði için onlarýn durumunu, onlar yaratýlmadan önce, kendi katýnda iyi veya kötü olarak tesbil ve tayin etmiþtir ve Allah'ýn iyiliðe rýzasý vardýr, kötülüðe rýzasý yoktur. Ýyiliðin kadir kýymeti, ancak kötülüðün bulunmasýyla anlaþabileceði için iyiliðin yanýnda kötülüðü de yaratmýþtýr.[412]
4694... Ali (u.s.)'m (þöyle) dedi(ði rivayet edilmiþtir):
"Biz "Bakiu'i-Garkad" (denilen mezarhk)da Rasûlullah (s.a.)'in de bulunduðu bir cenazede idik. Rasûlullah (s.a.) (yanýmýza) gelip oturdu.
Yanýnda bi; de baston vardý. Bastonla yeri çizmeye baþladý. Sonra baþýný kaldýrýp:
"Sizden hiçbir kimse ve dünyaya gelen hiçbir nefis yoktur ki: Allah onun cehennemden, ya da cennetten yerini yazmamýþ olsun; þaki ya da said olarak yazýlmamýþ olsun" buyurdu.
Bunun üzerine (orada bulunan) cemaatten bir adam:
"Ey Allah'ýn peygamberi, yazgýmýz üzerinde durup ameli (mizi) býrakývermeyelim mi? (Çünkü nasýl olsa yazgýsýnda) saadet ehlinden olan cennete gidecek, þekavet ehlinden olan da cehenneme gidecek" dedi. Rasûlullah (s.a.)'de: "Çalýþýnýz, herkes (ne için yaratýldý ise ona) kolayca eriþtirilecektir. Saadet ehline saadet ehlinin ameli, þekavet ehline de þekavet (ehlinin ameli) kolaylaþtýracaktýr" buyurdu. Sonra (þu ayet-i kerimeyi) okudu:
"Bundan dolayý kim (fakirlere) verir (günahlarýndan) korunursa ve en güzel (söz) ü doðrularsa, ona en kolay (en rahat þeylerin yolun) u kolaylaþtýnnz.
Fakat kim cimrilik eder, kendini zengin görüp (Allah'a kulluða) tenezzül etmezse ve en güzel sözü de yalanlarsa, ona en güç þeylerin yolunu kolaylaþtýrýrýz."[413]
Açýklama
Gerkad üç metre kadar boyu olan kökü ve dallan beyaz böðürtlen aðacýna benzer, kaim yapraklý, dallarý dikenli, çiçeklerinin boynu uzun bir aðaçtýr. Koni þeklinde olan meyvesi vardýr. Medine'de içerisinde bu aðacýn bol miktarda yetiþtiði bir mezarlýk vardýr ki bu mezarlýða "Bakîû'l-Garkad" denir. Bugün bu mezarlýk "Cennetu'1-Baki" ismiyle anýlmaktadýr.
Said: Ýman saadetine eren cennetlik kimsedir. Þaki ise, onun zýddý, yani kendisine iman nasib olmayan bedbaht cehennemlik kiþidir.
Hadis-i þerif, herkesin cennetlik ya da cehennemlik olacaðý, Allah tarafýndan ezelde bilinip tesbit edildiðine ve dünyaya gelen her insanýn hür iradesini kullanarak bu iki yoldan birini tutup Allah'ýn kader dediðimiz ezelî bilgi ve tesbitini doðruladýðýna ve herkesin kaderine uygun þekilde amel etmeye muvafak olacaðýna delâlet etmektedir.
Bu da gösteriyor ki, Allah'ýn ilm-i ezelisi, ezelden ebede kadar olacak þeylerin hepsini kuþatmýþtýr. Her hadiseyi daha olmadan Önce nasýl olacaksa öylece tesbit etmiþtir. Ancak hadiselerin vukua gelmesi, bu ilim ve tesbite tabi deðil, bilakis bu ilim ve tesbit, hadiselere baðlýdýr. Bir baþka ifadeyle ilim maluma tabidir. Kiþi iradesini hangi fiile sarfederse, Allah onun elinde o fiili yaratýr.
Binaenaleyh, Allah'ýn bir þeyi ezelde bilmesi, bizi onu yapmaya mecbur etmez. Fakat biz yapacaðýmýz için onu bilir. Allah'ýn hayra rýzasý vardýr. Þerre ise rýzasý yoktur. Kim iradesini hayra yöneltirse hayrý ona kolaylaþtýrýp onun elinde hayrý yaratýr. Kim de iradesini þerre sarf ederse onun elinde þerri yaratýr. Kul, kâsib, Allah ise haliktýr ve kaderle ihticâc edilemez.
Bu bakýmdan kiþiye düþen, iradesini cennetliklerin amelini iþleme yoluna sarfedip, cehennemliklerin amelini iþlemekten kaçýnmaktýr. Çünkü önemli olan son amelimizin iman ve Ýslam üzere olmasýdýr.[414]
4695... Yalýya Ýbn Ya'mer'den (rivayet edildiðine göre) demiþtir ki: Kader hakkýnda ilk konuþan Basra'da Ma'bed el-Cühenî (isimli bir kimse) dili. (Bir gün) Humeyd b. Abdurrahman el-Hýmyerî ile birlikte hacc ya da umre için yola koyulduk. (Kendi kendimize): "Allah rasulunün sahabilerinden biriyle karþýlaþsak da bu (türedi) kimselerin kader hakkýnda söylediklerini ona sorsak" dedik. Yüce Allah bizi mescide girmekte olan Abdullah b. Ömer'i denk düþürdü. Arkadaþýmla ben hemen onun etrafýný çevirdik. Arkadaþýmýn sözcülüðü bana vereceðini anladým ve: "Ey Abdurrahman'm babasý bizim (o) tarafta birtakým insanlar türedi. Kur'ân okuyorlar, ilim okumaya çalýþýyorlar ve: Kader (diye birþey) yoktur, her iþ (hiç bir þeye baðýmlý olmadan) baþlý baþýna müstakil olarak meydana gelir, diyorlar" dedim.
"Sen onlarla karþýlaþtýðýn zaman onlara benim kendilerinden uzak olduðumu onlarýn da benden uzak olduklarýný söyle. Allah'a yemin olsun ki eðer onlardan birinin Uhud daðý kadar altýný olsa da (Allah yolunda) har-casa, kadere iman etmedikçe Allah bunu ondan kabul etmez." dedi.
Sonra babasý Ömer b. Hattab (r.a.)'in þöyle dediðini rivayet etti: "Biz (bir gün) Rasûlullah (s.a.)'ýn yanýnda otururken birdenbire yanýmýza bir adam geliverdi. Elbisesi bembeyaz, saçlarý simsiyahtý. Üzerinde yorgunluk ve periþanlýk gibi bir yolculuk alameti göze çarpmýyordu ve kendisini (asla) tanýmýyorduk. Nihayet Peygamber (s.a.)'in yanýna varýp oturdu ve dizlerini dizlerine dayadý, ellerini (kendi) uyluklarý üzerine koydu ve: "Ey Muhammed bana islamý anlat" dedi.
Rasûlullah (s.a.): "Ýslam, Allah'dan baþka (hakiki) bir ilah olmadýðýna ve Muhammed'in Allah'ýn Rasulü olduðuna þahitlik etmen, namazý kýlman, zekatý vermen, Ramazan'ý tutman ve eðer gitmeye gücün yeterse haccetmendir" buyurdu.
Adam: "Doðru söyledin" dedi. Biz kendisine hayret ettik. (Çünkü bilmiyormuþ gibi) soruyor, (biliyormuþ gibi de) tasdik ediyor (du. Sonra) "Bana imam anlat" dedi.
(Fâhr-i kainat efendimiz de): "Allah'a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine ahiret gününe inanmandýr. Ve bir de haynyla, þerriyle kadere inanmandýr" cevabýný verdi. Adam: "Doðru söyledin" dedi ve: Bana (þimdi de) ihsandan haber ver" dedi. (Hz. Peygamber de):
"Allah'a görüyormuþsun gibi ibadet etmendir. Çünkü sen onu göremezsen de o seni görür" buyurdu. (Adam bu sefer de):
"Bana kýyametin zamanýndan bahset" dedi. (Hz. Peygamber de:)
"Bu konuda sorulan sorandan daha bilgili deðildir" cevabýný verdi. (Adam: "Öyleyse) Kýyametin alâmetlerinden bahset" dedi.
(Hz. Peygamber de): "Cariyenin hanýmefendisini doðurmasý ve yalýnayak, çýplak deve çobanlarýnýn, bina yükselmekte yarýþa girmeleridir" buyurdu.
(Hz. Ömer rivayetine devamla þöyle) dedi: Sonra (bu adam aramýzdan çýkýp) gitti. Üç (gün) sonra (Hz. Peygamber bana):
"Ey Ömer (soru) soraný biliyor musun?" diye sordu. Ben de "Allah ve Rasulü daha iyi bilir" dedim.
"O Cebrail idi. Size dininizi öðretmeye gelmiþti" buyurdu.[415]
Açýklama
Bu hadis, hadis alimleri tarafýndan (Hadis-i Cibril) diye adlandýrýlmýþtýr. Bir kýsým ayet ve hadislere Ýslam ulemasýnýn hususi isimler verme adeti vardýr. Miras ayeti, teyemmüm ayeti, þefaat hadisi, Ümfnü Zer' hadisi gibi.
Bu hadisenin Efendimizin vefatýna yakýn zamanlarda olduðu anlaþýlýyor. Hiç deðilse son iki sene içinde vaki olduðu rahatlýkla söylenebilir. Çünkü Ýslamýn þartlarýndan hacc ibadetinin farz oluþu, hicretin sekizinci senesinde ve Mekke'nin fethinden sonradýr. Hadiste haçcýn Ýslamýn þartlarýndan biri olarak anlatýlmasý bu hususu göstermektedir.
Hadisenin cereyan þekli. Efendimize vaki olan vahiy þekillerinden biridir: Cibril (a.s.)'in bir insan þeklinde gelmesi... Buhari'nin naklettiði bir hadiste, efendimiz kendisine vahyin nasýl geldiðini soran sahabeye vahiy hakkýnda bilgi verirken: "Bazen bana çan sesine benzer bir uðultu biçiminde gelir. Bana en aðýr geleni budur. Vahiy hali benden sýyrýlmakla birlikte, ben de vahyedileni ezberlemiþ olurum. Bazan ise melek, insan þeklinde gelir, benimle konuþur, söylediðini hemen ezberlerim" buyurmuþtur. Hadisi nakleden Hz. Âiþe diyor ki: Rasûlullah (s.a.) a çok soðuk günde, kendisine vahyin nazil olduðunu gördüðüm olmuþtur. Vahiy hali ondan sýyrýldýðýnda Rasûlullah (s.a.)'ýn mübarek alný tere batmýþ olurdu."[416]
Cibril-i Emin çoðu zaman, Kelb kabilesinden Dihye b. Halife isimli yakýþýklý, güzel, bir sahabinin kýyafetinde gelmiþtir. Ümm Seleme validemizin baþýndan geçen bir hadise þöyledir: Diyor ki: "Bir kerre Dihye'yi Rasulu Ekremin karþýsýna oturmuþ, onunla konuþurken gördüm. Biraz sonra Rasulu Ekrem'i mescidde mev'iza irad ederken: "Þimdi Cibril ile konuþtum" dediðini duydum. Bunu müteakip, Cibril'in Dihye suretinde göründüðünü, Hz. Peygamberle konuþan zatýn Dihye olmayýp Cibril olduðunu anladým."
Cibril (a.s.)'in, kimsenin bilmediði bir insan suretinde gelmesi, bilmezmiþ gibi sorup, biliyormuþ gibi tasdik etmesi, sualler bitince, mescid-den çýkar çýkmaz kaybolmasý gibi haller, mevzuyu orada bulunanlarýn zihnine daha iyi yerleþtirmek içindir. Buhari ve Müslim'in daha baþka yollardan yaptýklarý nakillerde efendimiz:
-Onu geri çaðýrýn, buyurmuþ, fakat, ardýndan çýkanlar onu görmemiþlerdir. Peygamberimizin maksadý, ashabýn bu hadiseye daha fazla alaka duymasýný saðlamaktý, yoksa hemen ardýndan çýkanlarýn onu göremeyeceklerini ve bulamayacaklarýný biliyordu.-
Hadis-i þerifte, sorular oldukça düzenli bir þekilde sorulmuþtur. Önce zahir yönleri de bulunan amellerin ifadesi olan Ýslam, sonra tamamen kalb iþi olan iman, daha sonra da imanýn en son kemali olan ihsan sorulmuþ, efendimiz bu sorulara dinleyenleri tatmin edecek kýsa, özlü cevaplar vermiþtir.
Bu arada kýyametin zamaný hakkýnda sorulan sual oldukça dikkate deðer. Soru soran Cibril (a.s.), ilk sorularýn cevabýný biliyor, fakat bu sefer sorduðunun cevabýný kendi de bilmiyor.[417]
Efendimiz bu hadis-i þerifte, kýyametin küçük alametlerinden ikisini zikretmiþ bulunmaktadýr.
1. Cariye'nin hanýmefendisini doðurmasý
a. Hattabî'ye göre bundan murad; Ýslamiyetin yayýlmasý ve müslü-manlarýn küfür diyarýný istila ederek ahalisini esir almalarýdýr. Bir adam bir cariyeye malik olur da ondan bir çocuðu doðarsa, çocuk hür doðacaðý için annesinin sahibi mesabesinde olur. Çünkü çocuk cariyenin sahibinin oðludur. Nevevi ile diðer bazý ulema bunun, ekseri ulemanýn kavli olduðunu söylemiþlerdir.
b. ibrahim Harbi'ye göre murad: Cariyelerin hükümdarlarý doðurmasýdýr. Bu suretle hükümdarýn annesi olan cariye de sair ahali gibi o hükümdarýn tebasýndan biri olur.
c. Bazýlarýna göre mana ahir zamanda mal çoðalarak ümmü veled (yani efendisinden çocuk doðurmuþ) cariyelerin -satýlmalarý yasak olmakla birlikte- çok satýlmasýdýr. Böylelikle cariye satýla satýla günün birinde bilmeden oðlunun eline geçer ve oðlu annesinin sahibi olur. Fakat bu kavil yalnýz ümmü velede mahsus deðil her nevi cariyelere þamildir. Zira, caizdir ki bir cariye nikâh þüphesiyle, meselâ, sahibinin izniyle bir baþkasýyla nikahlanarak ondan hür bir çocuk dünyaya getirir. Sonra cariye elden ele satýla satýla doðurduðu çocuðun eline düþebilir. Bu takdirde meselenin kýyamet alameti sayýlan tarafý, ümmü veled cariyelerin satýla-madýðýný bilen kimsenin kalmamýþ olmasýdýr.
d. Bir kavle göre bu cümleden maksat: Ümmü veled cariyenin çocuðu doðurmakla azad olmasýdýr. Doðurmak sebebiyle azad olduðu için onu adeta doðuracaðý çocuk azat etmiþ gibi olur. Ancak bu tevil mecaz yolu iledir; mecazýn alakasý da sebebiyet müsebbebiyet (sebep-sonuç iliþkisi) dir.
e. Diðer bir kavle göre murad: Anneye babaya itaatsizliðin çoðalma-sýdir. Bu sebeple evlad annesine bir kimsenin cariyesine reva gördüðü muameleyi yapacaktýr. Bu te'vilde dahi cariyenin oðluna mecazen "sa-hib" denilmiþtir. Bazýlarý hadisteki (Rabb) kelimesini mürebbi manasýna alarak, hakikî manada kullanmak istemiþlerse de bu vecih pek zayýf görülmüþtür.[418]
2. Fakir, yalýnayak, baldýrý çýplak deve çobanlarýnýn yüksek bina yapýmýnda yarýþmalarý... Buhari ve Müslim'in diðer rivayetlerinde bu çobanlarýn sýfatlan sayýlýrken (itibarsýz, ne idüðü belirsiz) tabiri de geçmektedir. Bu söz ise; servetin git gide, ahlaksýz, bütün itibarý servetine ait olan hiçbir faziletin sahibi olmayan kiþilerde toplanacaðýný, bunlarýn söz ve itibar sahibi olacaðýný anlatýyor.
Yüzyýllarca önce yapýlan ve bugün hala ayakta duran binalarýn ekseriyyeti umumun menfaatine ait olanlarýdýr. Þahsý için nihayet bir insanýn rahatça oturabileceði bir ev yaptýranlar, Ýslam cemaati için çok daha fazla harcamalarla sayýya hesaba gelmez, Ölmez unutulmaz eserler býrakmasýný bilmiþlerdir. Dün cami, medrese, han, hamam, kervansaray... yaptýrýp gidenlerin ihtimal ki yüzde onunun bile kendi evi ayakta deðildir. Halbuki bugün servetler tamamen þahýslarýn arzularýna hizmet yoluna girmiþtir. Bir hayýr müessesesine yardým için baþvurulan nice zenginler, þahýslarýna harcadýklarýnýn milyonda birini verirken, titreyen elleriyle de olsa sadakayý gönül rýzasýyla vermediklerini anlatmak istiyorlar. Gitgide ahlaksýz kimselerin oyuncaðý haline gelen servet, insanlýðýn saadeti uðrunda kaç adýmlýk mesafeye þeref bayraðýný dikebilecektir?
Ne idüðit belirsiz deve çobanlarý tarafýndan, yüksek bina yarýþýna girilmesinin kýyamet alameti olarak gösterilmesini, beldelerin imarý ile ayný manada anlamamak gerekir. Ancak bir kýsým þehirlerin anormal derecede geliþmesi, pek çok çeþitten insaný bir araya getirmektedir. Birbirini tanýmayan bu geniþ kitlenin maddi menfaatten baþka hiçbir baðla birbirine baðlanmamýþ olmasý, menfaatin de insaný nerelere kadar sürüklediðini pek acý misalleriyle her gün görmemiz acý düþüncelerin gönüllere yerleþmesine sebep olmaktadýr.[419]
Bazý Hükümler
1. Ýslam: Allah'tan baþka ilâh olmadýðýna, Muhammed (s.a.)'in onun Rasulü olduðuna þehadet getirmek, beþ vakit namazý kýlmak, farz olan zekâtý vermek, ramazan orucunu tutmak, mali kudreti olursa haccetmektir.
2. Ýman: Allah'a, meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, âhiret gününe ve kadere inanmaktýr.
3. Ýmanla Ýslamýn baþka baþka þeyler olduðunu söyleyenler bu hadisle istidlal etmiþlerdir.
4. Ýhsan: Allah'a, onu görür gibi ibadet etmektir.
5. Yukarýda zikredilen þeylere iman etmek farzdýr.
6. îslâmýn tarifinde zikri geçen erkânýn mertebeleri pek büyüktür.
7. Ýhlas ve murakabenin mevkileri pek büyüktür.
8. Ýnsanýn bilmediði bir þey için "bilmiyorum" demesi ilimdir. Bu onun kýymetini düþürmez; bilakis ilim ve takvasýna delildir.
9. Melekler diledikleri þekle girebilirler. Cibril (a.s.) ekseriye Dihye-tü'1-Kelbi (r.a.) suretinde görünürdü. Kendi suretinde Peygamber (s.a.)'e yalnýz iki defa görünmüþtür.
10. Allahü Teâlâ'yý dünya gözü ile gören olmamýþtýr. Sahih rivayete göre Hz. Ýmran b. Husayn (r.a.) meleklerin seslerini iþitirmiþ. Rasulü Ekrem (s.a.)'in görmesi dünyada deðil, melekût âleminde vaki olmuþtur.
11. Hz. Cibril'in kýyameti sormasý, dinleyenleri sormaktan men etmek içindir.
12. Güzel bir þeyi sormaya ilim ve ta'lim denilebilir.
13. Bir alimin yanýnda bulunanlar, kendilerine lazým olan bir meseleyi ona sormazlarsa baþka birisinin sormasý gerekir. Böylelikle sevapla müþterek olurlar.
14. Sual soranýn nezaketi, alimin de sorana karþý lütufkâ davranmasý gerekir.[420]
15. Kader inancý Ýslam inancýnýn rükünlerinden biridir, bunu inkar eden imandan çýkmýþ olur.
16- Bir anlamda içe doðru derinleþmek ve nefs tezkiyesi demek olan "ihsan" dinin rükünlerinden biridir.[421]
4696... Yahya b. Ya'mer ile Humeyd b. Abdurrahman'dan, þöyle dedikleri rivayet edilmiþtir:
"Biz Abdullah b. Ömer'le karþýlaþ (mýþ) týk, kendisine kaderden söz açtý (ve kaderi inkar eden türedilerin) bu mevzuda söyledikleri sözleri anlattýk..." (Bu hadisi Ya'mer ile Humeyd'den nakleden Abdullah b. Büreyde bu rivayetine devam ederek, hadisin bundan sonraki kýsmýnda bir önceki hadisin) benzerini nakletti.
(Hadisin ravilerinden Osman b. Gýyas ise bu rivayete bazý cümleler daha) ilave ederek (þöyle) dedi:
Müzeyne yahut Cüheyne kabilesinden biri (Hz. Peygambere): "Ey Allah'ýn rasulü o halde ne diye amel ediyoruz? (Kendisini bir yazgý) geçmiþ olan bir iþ için mi yoksa (hakkýnda hiç bir yazgý bulunmayan ve) þimdi yeni baþlayacak bir iþ için mi?" diye sordu. (Hz. Peygamber de: "Kendisini bir yazgý) geçen bir iþ için (çalýþacaksýnýz)" buyurdu. (Orada bulunan) bir adam yahut da bazý kimseler: "Öyleyse amel niçin?" diye sordu. (Hz. Peygamber de):
"Cennetlik olanlar (dünyada) Cennet halkýnýn amelin (i iþlemey)e, cehennemlikler de (dünyada) cehennem halkýnýn amelin (i iþlemey)e muvaffak edilecektir." buyurdu.[422]
Açýklama
Bu hadisle ilgili açýklama bir önceki hadisin þerhinde geçtiðinden tekrara lüzum görmüyoruz.[423]
4697... Þu (bir önceki) hadisi (bazý yerlerine) ilave ederek (bazý yerlerini de) kýsaltarak Alkame de Süleyman Ýbn Büreyde aracýlýðýyla Ya'mer'den rivayet etmiþtir. (Bu rivayet þöyledir: Yabancý bir yolcu sýfatýyla gelen bir adam Hz. Peygambere): "Ýslam nedir" diye sordu. (Hz. Peygamber de): "Namaz kýlmak, zekat vermek haccetmek, ramazan orucunu tutmak ve cünüblükten dolayý gusetmek" cevabýný verdi.
Ebu Davud der ki: Ravi Alkame Mürciecidir.[424]
Açýklama
4695 Numaralý hadisle ilgili açýklama bu hadis için de geçerlidir.. Bu hadis-i þerifte sözü geçen hadisten fazla olarak, "cünüblükten dolayý yýkanma" nýn da îslamýn esaslarýndan olduðu ifade edilmektedir. Nitekim: "Eðer cünüb iseniz boy abdesti alýnýz"[425] ayet-i kerimesi de bunu ifade eder. Her ne kadar musannif Ebu Davud, Alkame'nin Mürcie olduðunu söylemiþse de Buhari ile Müslim onun rivayet edilen hadislere güvenilebileceðini söylemiþlerdir.[426]
4698... Ebu Zer (r.a.) ve Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edilmiþtir, dediler ki: (Bir gün) Rasûlullah (s.a.), sahabileri arasýnda otururken, ansýzýn yabancý bir adam çýkageldi. (Hz. Peygamberin kim olduðunu orada bulunanlara) soruncaya kadar Hz. Peygamberin (orada bulunanlarýn) hangisi olduðunu bilmiyordu.
Bu olaydan sonra biz Rasûlullah (s.a.)'den kendisine bir yabancýnýn geldiði zaman, kolayca tanýyabileceði (özel) bir oturma yeri tahsis etmesini istedik. (Bu isteðimizi kabul etti). Bunun üzerine kendisine çamurdan bir oturacak yer yaptýk ta (toplantýlarda) oraya oturur, biz de onun etrafýna otururduk. (Hadisin ravisi), hadisin bundan sonraki kýsmýnda: "Bir adam çýka geldi" (diyerek sözlerine devam edip) þu (bir önceki hadisin) bir benzerini rivayet etti ve (gelen adamýn) halini anlattý. (Daha sonra rivayetine þöyle devam etti. Adam:) ... Cemaatin (en alt) tarafýndan: "Esselamü aleyküm ya Muhammed, diyerek selam verdi. Peygamber (s.a.) onun selamýný adý..."[427]
Açýklama
Bu hadisle ilgili açýklama 4695 numaralý hadisin þerhinde geçmiþtir.[428]
4699... Ýbn Deylemî'den (rivayet edilmiþtir): Ubeyy b. Ka'b'in yanma varmýþtým. Kendisine: "Ýçimde kaderle igili bazý þüpheler belirdi. Bana (bu mevzuda) birþey (ler) anlat. Umulur ki Allah (bu sayede) kalbimden bu þüpheyi giderir" dedim.
"Eðer Allah göklerinde ve yerlerinde bulunan halka azab etseydi onlara zulmetmiþ sayýlmazdý. Eðer onlara rahmetle muamele etseydi bu (onlar için) amellerin (in karþýlýðýn) dan daha hayýrlý olurdu. Eðer sen Allah yolunda Uhud (daðý) kadar altýn harcasan, kadere iman etmedikçe (kaderde) sana isabet eden þeyin sana (mutlaka) eriþeceðini, (kaderde) sana isabet etmeyen þeyin de sana eriþemeyeceðini bilmedikçe, Allah bunu senden kabul etmez.
Eðer bundan baþka bir inanç üzerinde ölürsen cehenneme girersin" dedi.
Sonra Abdullah b. Mes'ûd'un yanýna vardým. O da (bana) buna benzer sözler söyledi. Sonra Huzeyfe b. el-Yâman'ýn yanýna vardým. O da ayný þeyleri söyledi. Sonra Zeyd b. Sabit'e vardým. O da bana Peygamber (s.a.) den buna benzer sözler nakletti.[429]
Açýklama
Ýnsanlarýn, kendi tecrübe ve gayretleriyle bilmeleri mümkün olmayan, ancak Allah'ýn ve rasûlünün bildirmesiyle bilinebilen ibadetler, âhiret ahvali, kaza ve kader gibi mevzularda sahâbilerin verdikleri bilgiler asla kendi þahsi bilgileri deðildir. Mutlaka bu bilgileri Hz. Peygamberden almýþlardýr. Binâenaleyh, metinde geçen Übeyy b. Ka'b'la, Abdullah b. Mesûd ve Huzeyfe b. el-ye-mârTin kader mevzuundaki sözleri asla kendi þahsî görüþlerini yansýtan sözler deðildir. Nitekim Zeyd b. Sabit'in ayný sözleri, Hz. Peygamberden nakletmesi de bu sözlerin hepsinin kaynaðýnýn Hz. Peygamber olduðunu gösterir.
Bilindiði gibi zulüm, bir insanýn baþka birinin hakkýna tecavüz etmesidir.
Yerlerde ve göklerde ne varsa hepsi de Allah'ýn olduðundan, hiçbir kimsenin ne kendi varlýðý üzerinde ne de bu varlýklar üzerinde hak iddia etmesi söz konusu olamayacaðýndan, Yüce Allah'ýn varlýklar üzerinde yaptýðý tasarruflardan hiçbirisi zulüm olarak nitelendirilemez. Ýsterse Öldürür, isterse güldürür, nârý da nuru da haktýr, bize düþen O'nun hükmüne teslim olmaktýr. Rahmetle muamele etmeye hakký olduðu gibi, ta'zib etmeye de hakký vardýr, Binaenaleyh haksýzlýk ve zulüm, baþkalarýnýn mülkü ve hakký üzerinde yapýlan tasarruflar için söz konusudur.
Nasýl ki baþkasýnýn yaptýðý bir resmi yýrtan veya tahrib eden bir ressam, haksýz sayýldýðý halde, kendi yaptýðý resmi tahrib eden bir ressam haksýz sayýlmazsa Allah da kendi eserleri üzerindeki tasarruflarýndan dolayý haksýz ya da zalim sayýlamaz.
Ýþte metinde geçen: "Eðer Allah göklerinde ve yerlerinde bulunan halka azâb etseydi onlara zulmetmiþ sayýlmazdý" cümlesinin anlamý budur.
Allah mahlukat üzerinde istediði tasarrufta bulunmak hakkýna sahip ve yaptýklarýndan hiç kimseye hesap vermek zorunda deðilken, kullarýn menfaatýna olaný yapmaya mecbur olmadýðý halde, kimseye zulmetmez ve "kullarýna olan rahmeti öfkesinden fazladýr."[430]
Herþeyi daha olmadan önce bilmiþ, nasýl olacaksa öylece tesbit ve takdir etmiþtir. Bu ilmi þaþmaz. Ayný þekilde insanlarýn da dünyaya gelince hür iradeleriyle nasýl hareket edeceklerini bilip tesbit ve takdir etmiþtir. Ancak bu ilim ve tesbit iþi insanlarýn iradesine tâbidir. Yoksa insanlar, bu tesbite tâbi deðillerdir. Bir baþka ifadeyle Allah'ýn ezelde bilmiþ olmasý insanlarýn onlarý yapmasýný icab ettirmez. Kul hür iradesiyle yaptýðý fiillerden mesul, izdýrâri olarak (mecburen ve iradesi dýþýnda) yaptýðý iþlerden mes'ül deðildir.[431]
4700... Ebû Hafsa'dan (rivayet edildiðine göre); Ubâde Ýbn Sâmit (kendi) oðluna: "Ey oðulcuðum. (Kaderinde) sana isabet eden þeyin (sana ulaþmakta) þaþmayacaðýný, (kaderinde) sana isabet etmeyen þeyin de sana eriþemeyeceðini (iyice) bilmedikçe hakiki imânýn tadýný bulamazsýn. (Nitekim, ben) Rasûlullah (s.a.)'ýn (þöyle) derken iþittim:
"Allah'ýn ilk yarattýðý þey kalemdir. (Yüce Allah kalemi yaratýnca) ona: Yaz! emrini verdi. (Kalem):
Ey Rabbim neyi yazayým, dedi (Yüce Allah'da:)
Kýyamet kopuncaya kadar (olacak) herþeyin kaderini yaz! buyurdu."
Ey Oðulcuðum! Ben Rasûlullah (s.a.)'i; "Bundan baþka (bir inanç) üzerinde ölen kimse benden deðildir" derken (de) iþittim.[432]
Açýklama
Metinde geçen "Kalem" den maksat, "Onun aslý Leyh . Mahfuzdadýr"[433] âyet-i kerimesinde bahsedilen ve bütün mahlukatýn kaderlerini ihtiva eden levhayý yazan kalemdir.[434]
".„. Kalemler kaldýrýlmýþ, salýifelerin mürekkebi kurumuþtur..."[435] hadis-i þerifinden anlaþýldýðý üzere insanlarýn kaderini yazan kalem, bir ya da iki kalemden ibaret deðildir.
Sünnetin delâletinden anlaþýldýðý üzere dört türlü kalem vardýr:
1. Bütün mahlukatýn yaratýlmasýyla ilgili olan, yani onlarýn kaderini yazan kalem.
Mevzumuzu teþkil eden hadis-i þerifte kasdedilen kalem, bu olduðu gibi müfessirlerin büyük çoðunluðuna göre kalem sûresinde geçen "kalem" kelimesiyle kasdedilen kalem de budur.
2. Adem (a.s.)'ýn ve Âdemoðullarýnin kaderini yazan kalem.
3. Anne karnýnda bulunan çocuða ruh üfürüldükten sonra bir meleðin gelip kendisiyle rýzkýný, ecelini, amelini, þaki (bedbaht) yahut (bahtiyar) saîd yahut saîd olacaðýný yazdýðý[436] kalem.
4. Kiþi bulûð çaðýna erdiði andan itibaren, onun amellerini yazmak üzere "Kirâmen Kâtibin" meleklerinin eline verilen kalem.[437]
Her ne kadar bu hadis-i þerifte, ilk yaratýlan þeyin bütün yaratýklarýn kaderlerinin kendisiyle Levh-i Mahfuza yazýldýðý kalem, olduðu ifade ediliyorsa da bu Öncelik nisbîdir. Yani Arþ ve suyun dýþýndaki yaratýklara nisbetledir.
Arþ ve su bu kalemden daha önce yaratýlmýþtýr.[438] Hatta rüzgarlar da bu kalemden önce yaratýlmýþtýr. Gerçekte ilk yaratýlan nûr-i Muhammedîdir.[439]
4701... Ebu Hureyre (r.a.). Peygamber (s.a.)'in (þöyle) dediðini haber vermiþtir: "Âdem (a.s.) ile Mûsâ (a.s.) münakaþa etti(ler). Hz. Mûsâ (a.s., H.z Adem'e):
"Ey Adem sen babamýz Ademsin. Bizi zarara uðrattýn ve cennetten çýkardýn" dedi. Hz. Âdem de:
"Sen de Musa'sýn. Allah (seninle özel olarak) konuþmasýyla seni seçkin kýldý ve (içerisinde kadere iman etmenin lüzumunu öðreten) Tevrâtý senin için (kendi) eliyle yazdý. (Böylelikle Allah'ýn) beni yaratmadan kýrk yýl önce benim hakkýmda takdir ettiði bir iþten dolayý beni kýnýyor (mu)sun?" dedi. Bunun üzerine Âdem (a.s.) Hz. Musa'ya galib geldi."
Ahmed b. Salih (bu hadisi) Amr yoluyla Tâvus'dan (naklen rivayet etmiþtir). Tavus da Ebu Hureyre'den iþitmiþtir.[440]
4702... Ömer Ýbn Hattâb (r.a.)'dan (rivayet edildiðine göre) Rasûlullah (s.a.) (þöyle) buyurmuþtur:
"Musa (a.s. Yüce Allah'a): "Ey rabbim! Bize bizi ve kendisini cennetten çýkaran Âdem'i göster" diye niyaz etti de yüce Allah Adem'i O'na gösterdi. (Hz. Musa, Adem a.s.):
"Sen bizim babamýz (olan) Âdem misin?" dedi. Âdem de:
"-Evet!" cevabýný verdi (bunun üzerine Hz. Musa):
"Sen, Allah'ýn kendi ruhundan üfürdüðü ve isimlerin hepsini öðrettiði, meleklere (secde etmelerini) emredip de onlarýn secde ettiði Âdem (deðil mi)sin?" dedi. (Hz. Âdem de):
"Evet" cevabýný verdi. (Bu sefer Hz. Mûsâ):
"Bizi ve kendini Cennetten çýkarmana seni zorlayan (sebep) ne idi?" diye sordu. Hz. Âdem de:
"Sen kimsin?" dedi. (Hz. Mûsâ): "-Ben Musa'yým" dedi. (Bunun üzerine Hz. Âdem):
"Sen ÝsrailoðuIIarýmn peygamberlerinden, Allah'ýn araya kendi yaratýklarýndan, bir elçi koymaksýzýn kendisiyle perde arkasýndan konuþtuðu peygamber (deðil mi)sin?" dedi. (Mûsâ aleyhisselâm da):
"Evet!" cevabýný verdi.
(Âdem): Sen bunun ben yaratýlmadan önce Allah'ýn Kitabýnda daha önceden takdir edilmiþ olduðuna dair (bir bilgiyi sana gelen vahiyler arasýnda) bulmadýn mý? dedi.
(Musa:) Evet, dedi. (Bunun üzerine Hz. Âdem: Öyleyse) hakkýmda daha önceden Yüce Allah'ýn takdir edilmiþ hükmü bulunan birþey hususunda beni nasýl kýnarsýn?" dedi.
(Rasûllullah (s.a.) sözlerine devam ederek):
"Adem, Musa'ya galib geldi. Adem Musa'ya galib geldi. Allah'ýn selâmý ikisinin de üzerine olsun" buyurdu.[441]
Açýklama
Hz. Mûsâ ile Hz. Âdem'in bu münakaþasý, semâda olmuþtur. Ruhlarý semada karþýlaþmýþ ve aralarýnda bu münakaþa cereyan etmiþtir.
Münakaþa konusu ise, Hz. Âdem'in Cennette iken yenmesi kendisine yasaklanmýþ olan buðdaydan yiyerek. Cennetten kovulmaya ve dolayýsýyla bütün insanlarýn cennetten uzak kalmasýna sebep olmasýdýr.[442]
Hz. Mûsâ, Hz. Adem'e bunun hesabýný sormuþtur. Hz. Âdem de bunun, kendi yaratýlmasýndan kýrk sene Önce Levh-ý Mahfuza yazýldýðýný, binâenaleyh iþlenmesi, kendi yaratýlýþýndan kýrk sene evvel yazýlmýþ olan bir hadiseyi, iþlemiþ olmaktan dolayý kullar tarafýndan hesaba çekilmesinin doðru olamayacaðýný söyleyerek kendisini savunmaktadýr.
Bu münakaþanýn Hz. Musa'nýn saðlýðýnda yapýlmýþ olmasý da mümkündür. Nitekim Kâdi Iyâz'in açýklamasýna göre Hz. Muhammed'in saðlýðýnda Ýsrâ gecesinde Beyt-i Makdis'de bir araya gelip onlara namaz kýldýrdýðý gibi Hz. Musa'nýn da Hz. Adem'le bu münakaþayý saðlýðýnda yapmýþ olmasý mümkündür.
Görüldüðü gibi Hz. Adem bu münakaþada Cennetten çýkmasýna sebep olan hatanýn kendi yaratýlýþýndan kýrk sene önce takdir edildiðini söylemiþtir. Hz. Adem'in söylediði bu takdirden maksad, kader deðildir. Söz konusu hadisenin Levh-ý Mahfuza yazýlmasý olayýdýr. Çünkü Allah'ýn'7 takdiri, ezelî olduðundan kader için "kýrk sene önce" gibi bir baþlangýç göstermek mümkün deðildir. Bütün ravilerin ittifakiyle bu münakaþada davayý kazanan Âdem aleyhisselâm olmuþtur.
Hattâbî'ye göre "Hz. Âdem'in, Hz. Musa'ya galebesi Hz. Musa'nýn onu kýnamaya hakký olmamasý noktasýndadýr. Çünkü hiç kimsenin bir rabb tavrýyla diðer bir kulu günahýndan dolayý kýnamaya hakký yoktur. Bu hakk Allah'a aiddir".
Aliyyu'l-Kâri'ye göre "Hz. Adem'in galip geldiði nokta Allah'ýn ezeli ilminin þaþmayacaðý noktasýdýr"[443]
Binâenaleyh her ne kadar insanlar, kaderlerini göstererek Allah'a karþý kendilerini savunamazlarsa da insanlarýn biribiýierini Allah'a karþý olan günahýndan dolayý muahezeye de haklan yoktur.
Bu bakýmdan; "kullarýn günahýna bir rabb bakýþýyla bakmayýnýz, ancak onlara bir kul tavrýyla bakýnýz" buyurulmuþtur.[444]
Ayrýca Âdem (a.s.)'ýn bu münakaþada haklý olmasýnýn bir yönü de Musa (a.s.)'ýrý O'nu Allah tarafýndan affedilmiþ olan bir günahýndan dolayý hesaba çekmiþ olmasýdýr. Elbette Allah'ýn affettiði bir günahtan dolayý, bir kulu hesaba çekmeye ya da kýnamaya kimsenin hakký ve saîahiyyeti yoktur.
Bu konuda Ýbn Teymiyye de þunu söylemiþtir: Kader, ayýplarda deðil, musibetlerde delil getirilir. (Ýbn Kayyým, Þifâu'1-Alîl, s. 185) Yani kul, kendisine isabet eden bir musibet neticesinde (meselâ) organlarýndan birini kaybetmek gibi bir arýza ile karþýlaþtýðý zaman, kaderi delil getirerek, "benim yazgým bu" diyebilirse de, kendi iradesiyle þirk koþmasý, Allah'a isyan etmesi gibi hallerde kadere sýðýnamaz.
Netice olarak þunu söyleyebiliriz ki; insanlar kaderlerini ileri sürerek kendilerinin Allah katýnda günahlarýndan sorumlu olmamalarý gerektiðini iddia edemezler.
Ehl-i sünnet ulemasýnýn görüþü budur.
Metinde geçen "Allah'ýn eli" kelimesi izaha muhtaçtýr. Bütün sýfat hadislerinde olduðu gibi, burada da iki vecih vardýr. Birinci veçhe göre, bu kelime müteþabihtir. Allah Teâlâ'nýn bizim gibi eli yoktur. Yed'i vardýr. Biz ancak bu kadarýna iman eder, keyfiyetini Allah'a havale eyleriz. Ýkinci veçhe göre buradaki "yed" kelimesi kudret diye te'vil olunur.[445]
Metinde geçen "Allah konuþmasýyla seni seçkin kýldý" sözüyle "Ve Allah Mûsâ ile konuþmuþtu"[446] ayeti kerimesine, "kendi ruhunu üfürdüðü" cümlesiyle de "... Ona ruhumdan üflediðim zaman"[447] ayetine; "Bizi Cennetten çýkardýn..." cümlesiyle, "Biribirinize düþman olarak inin, sizin yeryüzünde kalýp bir süre orada yaþamanýz lazýmdýr..."[448] âyeti kerimesine, "Ýsimlerin hepsini öðrettiði ve meleklerin secde ettiði..." cümlesiyle de "Âdeme isimlerin tümünü öðretti"[449] ayetiyle "Meleklere: Âdem'e secde edin"[450] ayetine iþaret vardýr. Bu ayetlerin geniþ açýklamasý için tefsir kitaplarýna müracaat edilebilir.[451]
4703... Müslim b. Yesâr el-Cüiýenî'den (rivayet edildiðine göre) Ömer b. Hattab'a þu: "Hani rabbin Âdemoðullarýnýn sulbünden (soylarýný) çýkarmýþtý.,."[452] (mealindeki) ayeti sorulmuþ ta Ömer (r.a.) þöyle demiþ:
"Ben bu ayetin Rasûlullah (s.a.)'e de sorulduðunu iþittim. Rasûlullah (s.a.).(bu soruya þöyle) cevap verdi:
"Muhakkak ki Azýz ve Celîl olan Allah, Adem'i yarattý. Sonra sað (el)iyle sýrtýný sývazlayýp ondan zürriyeti(ni) çýkardý ve Þunlarý Cennet için yarattým; cennet ehlinin amelini iþleyecekler, buyurdu. Sonra (tekrar) Âdem'in sýrtýný sývazlayýp ondan zürriyeti(ni) çýkardý ve: Bunlarý cehennem için yarattým, cehennem halkýnýn iþlerini yapacaklar, buyurdu" (Orada bulunan) bir adam:
"Ey Allah'ýn elçisi! (O halde) amel niçin?" diye sordu. Allah rasûlü (s.a.) (þöyle) buyurdu:
"Aziz ve Celil olan Allah, kulu cennet için yaratýnca ona cennet halkýnýn amelini iþletir ve nihayet (o kul) cennet halkýnýn amellerinden bir amel üzerinde ölür de onu bununla cennete sokar.
Kulu cehennem için yaratýnca ona da cehennem halkýnýn amelini iþletir. Nihayet kul, cehennem halkýnýn amellerinden bir amel üzerinde ölür. Bununla onu cehenneme koyar."[453]
4704... Nuaym b. Rabia'dan demiþtir ki: "Ömer b. el-Hattâb (r.a.)'nýn yanýnda idim.." (Nuaym sözlerine devam ederek) Þu (bir önceki) hadisi rivayet etmiþtir. Ancak (bir önceki) Malik hadisi bundan daha ayrýntýlýdýr.[454]
Açýklama
Hadis-i þerifte, cehennemliklerden önce cennetliklerden bahsedilmesi Allah'ýn rahmetinin gazabýna gâlib olduðunu ifade eden hadis-i þerife[455] iþaret vardýr.
Allah'ýn Adem aleyhisselâmýn sulbünden cennetlikleri sað eliyle çýkardýðý ifade edildiði halde cehennemlikleri hangi elle çýkardýðý belirtilmemiþtir. Çünkü sað el, hayýrlý iþler için kullanýlýr. Sol el ise, hayýrdan uzak iþler için kullanýlýr. Bu sebeple Hz. Peygamber, cennetliklerin Hz. Adem'in sulbünden sað elle çýkarýldýðýndan bahsetmiþ, fakat kâfirlerin sol elle çýkarýldýðýný teeddüben zikretmemiþtir.[456]
Hadis-i þeriften anlaþýldýðý üzere Allah, kimlerin cennetlik, kimlerin cehennemlik olacaðýný ilm-i ezelîsiyle bilmiþ ve takdir etmiþtir. Bu ilim ve tesbit, þaþmaz, aynýsý çýkar. Ancak kullarýn, cennetlik ya da cehennemlik olmaya sebep olacak amelleri iþlemeleri kendi iradeleri dýþýnda deðildir. Allahü Teâlâ kimin cennet ehlinin amelini iþlemek niyyetinde olduðunu, kimin de cehennem ehlinin amelini iþlemek niyyetinde olduðunu, bildiði için onlarýn yapmak niyyetinde olduklarý ameleri kendilerine kolaylaþtýrýr ve ellerinde halkeder. Neticede cennet ehlinin ameli üzerinde ölen cennetlik ve cehennem halkýnýn ameli üzerinde Ölen de cehennemlik olur. Þurasýný da unutmamak lazýmdýr ki cennete girenleri, cennete sokan, sadece amelleri deðildir. Bir baþka ifadeyle, bu amelleri cennete girmeleri için yeteri deðidir. Allah'ýn lütfü olmadýkça amelleriyle cennete giremezler. Öyleyse cennete girmeleri Allah'ýn lütfü sayesinde olur. Amelleri sayesinde cennetteki dereceleri artar, devamlý olarak Allah'a kul olma niyetini taþýdýklarý için de cennette ebedi olarak kalma hakkýný kazanýrlar.
Cehennemliklere gelince, bunlar oraya Allah'ýn zorlamasý, mecbur etmesi ile girmezler. Ancak iradelerini kötü yolda kullandýklarý ve kötü ameller iþledikleri için Allah'ýn onlarýn elinde kötü ameller yaratmasý ile girerler. Öyleyse kafirler cehenneme girerken lütfuyla deðil de adaletle muamele görerek girerler. Cehennemin en alt ve en üst derecelerine atýlmalarý ise, yine dünyadaki amellerine baðlýdýr. Cehennemde ebedi olarak kalmalarýnýn sebebi de ebedi olarak isyan etme niyyetini taþýmalarýdýr. Öyleyse kafirler cehenneme girerken lütfuyla deðil de adaletle muamele görerek girerler. Cehennemin en alt ve en üst derecelerine atýlmalarý ise, yine dünyadaki amellerine baðlýdýr. Cehennemde ebedi olarak kalmalarýnýn sebebi de ebedi olarak isyan etme niyyetini taþýmalarýdýr. Öyleyse önemli olan kiþinin cennet ehlinin ameli üzere ölmesidir.[457]
Hadis-i þerifte sözkonusu edilen Allah'ýn Adem (a.s.)'m zürriyetini sulbünden çýkarýp onlarla konuþmasý konusunda iki görüþ vardýr:
1- Aslýnda Allah, züniyetleri, Âdem Aleyhisselamýn sulbünden çýkarýp onlarla konuþmuþ ve ahid almýþ deðildir. Fakat Allah'ýn dünyada hidayete vesile olacak dalâletten koruyacak bütün delilleri yaratýp onlarýn gözünün önüne sermesi, delalet bakýmýndan onlarla konuþmasý gibi kuvvetli olduðundan böyle tasavvur ve ifade edilmiþtir. Ancak bu görüþ zayýftýr. Zemahþeri ile Ebu Hayyan ve Ebu's-Suud efendi bu görüþtedirler.
2- Gerçekten Allah bu nesilleri metinde anlatýldýðý þekilde çýkarýp kendilerinden: "Ben sizin rabbiniz deðil miyim?" demiþ. Onlar da: "Evet Rab-bimizsin" demiþler, Allah'a kul olarak yaþayacaklarýna söz vermiþler. Hepsi de verdikleri bu söze þahid olmuþlardýr. Kuvvetli olan görüþ de budur.[458]
4705... Übeyy b. Ka'b'dan (rivayet edildiðine göre) Rasûlullah (s.a.) (þöyle) buyurmuþtur:
"Hýzýr'ýn öldürdüðü çocuk (yaþarsa) kafir olarak (yaþamayý tercih edecek diye) yaratýl(mýþ)tý. Eðer yaþasaydý, azarak ve küfr ederek anne ve babasýnýn kanýný dökecekti."[459]
4706... Übeyy b. Ka'b (þöyle) dedi: Ben Rasûlulullah (s.a.)'ý: "Oðlana gelince, onun anne ve babasý mü'min idi..."[460] ayeti hakkýnda: ("Bu çocuk) yaratýldýðý^gün (eðer yaþarsa) kafir olarak (yaþamayý tercih edecektir, diye)yaratýlmýþti" derken iþittim.[461]
4707... Übeyy b. Ka'b, Rasûlullah (s.a.)'ýn (þöyle) buyurduðunu söylemiþtir; "Hýzýr; çocuklarla oynayan bir oðlan
gördü ve (tutup) baþýný kopardý. Bunun üzerine Musa; "Temiz bir caný öldürdün ha?"[462] dedi."[463]
Açýklama
Bu hadis-i þerifler, Hýzýr aleyhisselamýn, öldürdüðü çocuðun kaderinin ilm-i ezelide belirlenip Levh-i Rfrahfuza kaydedildiðini bu kadere göre çocuðun yaþadýðý takdirde, kafir olup anne ve babasýný da küfre zorlayýp onlarýn da kanma gireceðini, Allah'ýn bu durumu bir sýr olarak Hýzýr aleyhisselama bildirdiði için Hýzýr aleyhisselamýn bu çocuðu öldürdüðünü ifade etmektedirler.
Binaenaleyh, her insanýn, hayatý boyunca yapacaðý bütün iþler, Allah tarafýndan ezelde bilinip tesbit edilmiþtir. Bu tesbite "kader" denir. Hadis-i þerif, kaderin Ýslam inancýnýn rükünlerinden olduðuna açýkça delâlet etmektedir. Hadisin bab baþlýðý ile ilgili olan kýsýmlarý da burasýdýr.
Ancak burada, akla þöyle bir itiraz gelebilir. Henüz günahý sabit olmamýþ bir çocuk Ledün ilmine mazhar bir kimse tarafýndan katledilmesini mubah kýlan bir günahý iþleyeceði bilindiði için öldürülebilir mi?
Büyük müfessir Fahrüddîn-i Razi'nin beyanýna göre; Eðer böyle bir bilgi veya zann-ý galib Allah'ýn vahyi ile te'yid edilmiþse öldürülebilir." Nitekim: "isjg$k ki rableri onun yerine kendilerine daha temiz, daha merhamet|[fcirini versin."[464] âyet-i kerimesi Allah'ýn, o çocuðun kötü alabetini Hýzýr (a.s.)'a bildirdiðine ve bu çocuðu öldürdüðü takdirde yerine hayýjroir evlat vereceðini vahyettiðine delalet etmektedir.[465]
BuAýrum Hýzýr Aîeyhisselamm da Hz. Musa gibi vahye ve Ledün il-mip#'mazhar bir peygamber olduðunu gösterir.
Mxx hadis-i þerif ile "Her çocuk fýtrat üzere doðar..." mealindeki '14 numaralý hadis arasýnda bir çeliþki yoktur. Çünkü bu ikinci hadis, ýer çocukta Ýslamý kabul etme kabiliyyetinin bulunduðunu ifade etmektedir. Fakat, harici sebepler bu kabiliyyeti zamanla köreltebilir. Hýzýr (a.s.)'ýn öldürdüðü çocuðun bu duruma düþeceði onun tarafýndan kesin olarak biliniyordu.
Hýzýr Aleyhisselama lütfedilmiþ olan Ledünn ilminden maksat "ilmül-guyub ve esrar-i ulum-i hafiyyedir."
Bir baþka ifadeyle: "Hz. Musa'nýn ilmi marifet-i ahkam ve zahir ile if-ta. Hýzýr'ýn ilmi ise bevâtýn-ý umura marifet idi.
Hasýlý ilm-i ledünni, cehd-i fikrî ile istihsal olunamayýp taraf-i haktan mevhibe-i mahza olan bir kuvve-i kudsiyyenin tecellisidir. Eserden müessire, vicdandan vücuda doðru giden bir ilim deðil, müessirden esere, vü-cuddan vicdana gelen evveli bir ilimdir..."[466]
Birçok ulema bazý hadislerle ve; "senden önce hiç bir insana ebedîlik vermedik."[467] ayet-i kerimesiyle ve diðer aklî ve naklî delillerle istidlal ederek Hýzýrýn vefat ettiðini söylemiþlerdir. Ebu Hayyan ise, bunun cumhurun görüþü olduðunu kaydetmiþtir. Ýbn Salah ve Nevevî gibi, zevat-i kiram ise Hýzýr'ýn hayatý hakkýnda meþayihin icmaýný nakletmiþler, fakat ta'kib (görüþleri tenkid ve red) olunmuþlardýr.[468]
Tacüddin Ýbn Ataullah el-Ýskenderi ise bu konuda þöyle diyor: Hýzýr'ýn hayatta olduðuna dair tasavvuf ulemasýnýn icmai vardýr ve evliyanýn Hizýrla kavuþup görüþtüklerine dair olan rivayetler tevatür derecesine ulaþmýþtýr.[469]
Bediuzzeman hazretleri bu hususta þunlarý söylemiþtir:
“Hz. Hýzýr ve Ýlyas aleyhimesselam hayattadýrlar. Yani bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beþeriyet levazimatýyla daimi mukayyet deðillerdir. Bazan istedikleri vakit bizim gibi yerler içerler, fakat bizim gibi mecbur deðillerdir.
Tevatür derecesinde ehl-i þühud ve keþif olan evliya'nýn Hz. Hýzýr ile maceralarý bu tabakatý hayatý tenvir ve isbat eder. Hatta makamat-ý velayette bir makam vardýr ki "Makam-Hýzýr" ta'bir edilir. O makama gelen veli, Hýzýr'dan ders alýr ve Hýzýr ile görüþür, fakat bazan o makam sahibi yanlýþ olarak ayn-ý hizýr telakki olunur."[470]
Ancak hem delillerinin kuvveti, hem bu kanaatte olan ilim adamlarýnýn tahkik ehli oluþu dolayýsýyla Cumhurun kanaati daha kuvvetlidir.[471]
4708... Abdullah Ýbn Mes'ud'dan rivayet edildiðine göre; doðru olan ve doðruluðu (Allah tarafýndan) tasdik edilmiþ olan Rasûlullah (s.a.) (þöyle) buyurmuþtur: "Birinizin yaratýlýþ (maddesi) annesinin karnýnda kýrk günde tamamlanýr. Sonra (yaratýlýþ maddesi olan bu nutfe yine) bu þekilde (bu kýrk günlük süre içerisinde) kan pýhtýsý halini alýr. Sonra (yine) bu þekilde bir çiðnem (et) haline gelir (Bu kýrkar günlük üç merhaleden) sonra ona bir melek gönderilir. (Bu meleðe) dört cümle (yi yazmasý) emredilir. Bunun üzerine (melek bu çocuðun) rýzkýný, ecelini, amelini, bedbaht mý, bahtiyar mý olacaðýný yazar. Sonra ona ruh üfürür... Muhakkak ki biriniz cennet ehline ait emelleri iþler, o kadar ki cennetle kendi arasýnda nihayet bir arþýn yahut da bir arþýn kadar (bir mesafe) kalýr. Fakat (hakkýndaki) yazgý önüne geçer de cehennem ehlinin amelini iþler ve cehenneme girer.
Yine biriniz cehennem ehline ait amelleri iþler, o kadar ki cehennemle kendi arasýnda bir arþýn ya da bir arþýn kadar (bir mesafe) kalýr. Fakat (hakkýndaki) yazgý önüne geçer. Bunun üzerine cennet ehlinin amelini iþler ve cennete girer."[472]
Açýklama
Nutfe: Meni demektir.
Saîd . jman saadetine eren bahtiyar kiþidir.
Þaki: Aksine Ýman saadetini tatmayan bedbaht kimsedir.
Hadisin zahiri gösteriyor ki insan, anne karnýnda kýrkar günlük üç devre kaldýktan sonra Allah, ona ruh üfürmek için bir melek gönderir. Bu devrelerin toplamý dört ay eder. Dört aydan sonra anne karnýndaki cenine melek tarafýndan ruh üfürülür. Doðduðu zaman yiyip içeceði rýzký, eceli, ameli, þaki mi yoksa said mi olacaðý yazýlýr. Ýþte mukadderat denilen þeyler bunlardýr. Hadis-i þerif sarahaten kaderi isbat etmektedir.
Yalnýz Rasûlullah (s.a.) bu hadiste nadiren meydana gelen halleri beyan etmektedir. Bu haller ömür boyunca cennete girmeye sebep olan amelleri iþleyip, sonunda cehennemlik olmak ve ömrü boyunca cehenneme girmeyi mucib ameller iþleyip sonunda cennete girmektir. Teâlâ Hazretlerinin lutf-u keremine nihayet olmadýðý için birçok insanlar ölümlerine yakýn serden hayra dönerler. Hayýrdan þerre dönenler ise, pek nadir görülür. Rasûlullah (s.a.) bu halleri arþýnla temsil buyurmuþtur. Yani ölümüyle ahiret arasýnda o kadar az zaman kalmýþtýr ki, bu kimse ile varacaðý yer arasýnda sadece bir arþýn mesafe kalmasýna benzer. Ekseri hallerde ise insanlar, amellerine göre dünyadan giderler.[473]
Ýnsanoðlunun yaradýlýþ safhalarý Kur'an-i Kerim'de meâlen þöyle beyan buyuruluyor:
"Andolsun ki biz insaný (Adem'i) çamurun özünden yarattýk. Sonra Âdem'in neslini muhkem ve saðlam bir yerde (rahimde) az bir su yaptýk. Daha sonra o suyu kan pýhtýsý haline getirdik. Bundan sonra da kan pýhtýsýný bir parça et durumuna koyduk. Bunun sonunda et parçasýný insan iskeleti haline soktuk. Bunun ardýndan da kemiklere et giydirdik. Daha sonra ona baþka bir yaratýlýþ (ruh) verdik. Bu sebeple bak! Þekil verenlerin en güzeli olan Allah'ýn þaný ne yücedir!"[474]
4700 numaralý hadisin þerhinde de açýkladýðýmýz gibi insanýn dört türlü yazgýsý vardýr, Bu hadis-i þerifte sözkonusu edilen bunlardan sadece birisidir.[475]
4709... Ýmran b. Husayn'dan rivayet olunmuþtur, dedi ki: Rasûlullah (s.a.)'a: "Ey Allah'ýn Rasulü, cennetliklerin cehennemliklerden ayrýlacaðý belirlenmiþ midir?" denildi. (Rasulü Ekrem):
"Evet" cevabýný Verdi. (Soruyu soran kimse bu defa þöyle) dedi: "Öyleyse amel edenler neye amel ediyorlar?"
(Fahr-i kâinat Efendimiz bu soruya da þöyle) cevap verdi: "Herkes yaratýldýðý þeye eriþmeye muvaffak edilir,”[476]
Açýklama
Bu hadisi þerifle ilgili açýklama 4694 numaralý hadisin þerhinde geçmiþtir.[477]
4710... Ömer ibn el-Hattab (r.a.)'dan (rivayet edildiðine göre) Peygamber (s.a.) þöyle buyurmuþtur:
"Kaderiyyecilerle birlikte oturmayýnýz ve (adaletin tecellisi için davanýzý) onlara götürmeyiniz. (Yahut da onlarla münakaþaya önce siz baþlamayýnýz)."[478]
Açýklama
Alkame'nin açýklamasýna göre metinde geçen "La tüfatihûhum" kelimesi iki manaya gelmektedir:
1- Davanýzý onlarýn mahkemelerine götürmeyiniz. Nitekim "Feteha" kelimesi þu ayet-i kerimede de bu manada kullanýlmýþtýr: "... Ey Rabbimiz, bizimle kavmimizin arasýn (daki iþ) i gerçekle açýða çýkar...”[479]
2- Onlarla münakaþaya siz baþlamayýnýz.
Bu cümlenin "onlarla selamlaþmaya siz baþlamayýnýz." anlamýna geldiðini söyleyenler de vardýr. Bu hadis-i þerife bakarak ehî~i sünnet ulemasý kadere imanýn Ýslam inancýnýn bir rüknü olduðunda ve kader konusunda münakaþaya giriþmenin haram olduðunda icma etmiþlerdir.[480]
Kaderriyyeciler hakkýnda 4691 numaralý hadisin þerhinde gereken açýklama yapýldýðýndan burada tekrara lüzum görmüyoruz.
Bu hadisin bir benzeri 4720 numarada tekrar gelecektir, inþaallah.[481]
[392] Tirmîzi, kader 13: Ýbn Mace. mukaddime 10; Ahmed b. Hanbel, 86, 125.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/475.
[393] Bk. Topaloðlu Bekir. Maturidiyye Akaidi, 202.
[394] Bk. 4695 numaralý hadis.
[395] ez-Zehehî. Mizanü'l-Ý'tidâl. IV. 141.
[396] Bk. Yaprem M. Saim, Ýslam'da Ýtikadi Mezhepler, 285, 286.
[397] Hucurat (49). 13.
[398] Tevbe (9), 24.
[399] Hucurat, (49), 10.
[400] Enbiya (21). 92.
[401] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/475-478.
[402] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/478.
[403] Bk. Tirmîzî fiten 57.
[404] Bk. Ahmed b. Hanbel, II, 104.
[405] Buharý. Enbiya (21), 50.
[406] Müslim, fiten 125.
[407] Tirmîzî, fiten 62.
[408] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/478-479.
[409] Tirmîzi. tefsir 2/1; Ahmed h. Hanbel. IV 400, 406.
[410] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/479.
[411] Bk. eI-Mübarekfûri, Tuhfetü'l-Ahvezî. VIII, 290-291.
[412] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/479-480.
[413] Leyl (92). 5, 10; Buharý, cenaiz 82, H3; teftir, sure 92/67; Müslim, kader 60Tirmizî, kader 6; Tefsir, sure 92; Ahmed b. Hanbel !, 29; II, 52, 77.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/480-482.
[414] Bk. Buharý, kaderi; rikak 33; Tirmizi, kader4; Ahmed b. Hanbel, V, 335.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/482.
[415] Buharý, îman 37; Müslim. Ýman 1; Tirmîzî îman 4; Ýbn Mace. mukaddime 9. Ahmed b. Hanbel, I, 3, 9, 37, 51, 53, II, 107.962. IV. 16,4, 129.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/483-485.
[416] Buhari. Bedü’l-vahy, I.
[417] Bk. Kazancý A. Lütfi, Nübüvvet Pýnarýndan, 44.
[418] Davudoðlu Ahmed, Sahih-i Müslim Tercüme ve Þerhi, I, 117, 118.
[419] Kazancý A. Lütfi, Nübüvvet Pýnarýndan, s. 48, 49.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/485-488.
[420] Davutoðlu Ahmed. Sahih-i Müslim Tercüme ve Þerhi. I. 119. 120.
[421] Bk. Abdülkadir Ýsa. Hakaiku't-Tasavvuf, 22.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/488-489.
[422] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/489-490.
[423] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/490.
[424] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/490.
[425] Maide (5), 6.
[426] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/491.
[427] Nesâi. iman 6; Müslim, iman 5, 7; Ýbn Mace, mukaddime 9.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/491.
[428] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/492.
[429] Ýbn Mace, mukaddime 10; Tirmiizî. kader 10; Ahmed b. Hanbel, V,317. VI,442.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/492.
[430] Buharý, tevhid 15, 22. 28, bedu'1-halk 1; Müslim, tevbe 14-16; Ýbn Mâce, zühd 35; Ahmed b. Hanbel. 11.242. 258. 260. 313, 358. 381. 397. 433. 466.
[431] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/493-494.
[432] Tirmîzî Kader 17. Sûre 68.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/494.
[433] Bûrûc (85), 2.
[434] Bk. Þerhu'l-Akîdeti't-Tahâviyye, 295.
[435] Tirmîzî. kýyâme 5; Amel b. Hanbel. I, 293.303. 307.
[436] Bk. 4708 numaralý hadis.
[437] Bk. Þerhu'l-Akîdeti'I-Tahâviyye. 297.
[438] Bk. Buhârî, tevhid 22, cihad 4. Tirmîzî, cennet 4, tefsir sure 57. 69, Ahmed b. Hanbel. 1. 207, II-197, 335. 339, 370, V-316, 321. Þerhu'l-Akîdeti'l-Tahâviyye, 295.
[439] Bk. es-Seherenfûri, Bezlu'l-Mechûd. XVIII. 228.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/494-495.
[440] Buhârî, Enbiyâ 31, Tevhîd 37; Müslim, kader 13. 15, Tirmizî. kader 2. Ýbn Mace Mukaddime 10. Ahmed b. Hanbel. II. 248, 264, 268. 398.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/495-496.
[441] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/496-497.
[442] Bk. Bakara (2) 35-36.
[443] Bk. Aliyy-ül Karî. Mirkatul-Mefâtîh, I, 125.
[444] Bk. Hattabî. Meâlimu’s-Sünen, V, 78.
[445] Davudoðlu Ahmed,Sahih-i Müslim Tercüme ve Þerhi, X, 632.
[446] Nisa (4). 164.
[447] Hicr (15),29.
[448] Bakara (2). 35.
[449] Bakara (2). 31.
[450] Bakara (2), 34.
[451] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/497-499.
[452] A’raf (7) 172.
[453] Tirmîzî, Tefsir Sûre 7/2; Mu vatta; Kader 2.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/499-500.
[454] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/501.
[455] Bk. Buhari, tevhid 15, 25, 28. bedu'l-halk 1; Müslim, Tevbe 14-16, Ýbn Mâce, zühd 35. Ahmed b. Hanbel, II, 242. 258, 260. 313, 358, 381, 397, 433, 466.
[456] Bk. Aliyyu'l - Kâri, Mirkât 1/141.
[457] Bk. Aliyyü'l-Karî, Mirkâtu'l-Mefatih, I, 141.
[458] Bk. Sabûni Muhammed Ali, Safvetü't-Tefasir, I, 481.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/501-502.
[459] Müslim, fedâil 172: Tirmîzî. tefsir sure 18/2; Ahmed b. Hanbel, V, 119, 121.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/502.
[460] Kehf (I8), 80.
[461] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnevi: 15/503.
[462] Kehf (18). 74.
[463] Buharý, enbi
Ynt: Kader By: Hanife 8.D Date: 04 Haziran 2014, 16:57:49
Esselamu aleyküm ve rahmetullahü ve berakatuhü; ölüm söz konusu olduðunda birçok insan, kader hakkýnda yanlýþ kanaatlere kapýlýr. “Kaderini yenmek”, “kaderini deðiþtirmek” gibi yanlýþ mantýklar toplumda oldukça yaygýndýr. Kimi insanlar birtakým beklenti ve tahminlerini kader zannedip, bunlarýn gerçekleþmediðini görünce de kaderin belirlendiði gibi gitmediðini, deðiþtiðini zannederler. Sanki kaderi önceden okumuþ da, olaylar okuduklarý þekilde geliþmemiþ gibi akýlsýzca bir tavýr takýnýrlar. Bu tür çarpýk ve tutarsýz mantýklar, kaderin anlamýnýn tam olarak kavranamamýþ olmasýndan kaynaklanýr.
Kader, zaman ve mekan kavramlarýný yoktan var eden ve bunlarý tamamen kontrol ve hakimiyetinde bulunduran, zaman ve mekana tabi olmayan Allah’ýn, geçmiþ ve gelecekteki tüm olaylarý zamansýzlýk boyutunda tespit etmesi ve yaratmasýdýr. Zamaný Allah yaratmýþtýr, bu yüzden O, zamana baðýmlý deðildir. Allah’ýn Katýnda herþeyin baþý da, sonu da, sonsuzluk þeridindeki yeri de bellidir. Herþey olup bitmiþtir.
Ýnsanlar kader üzerinde deðil, kader insanlar üzerinde belirleyici ve yaptýrýcý bir unsurdur. Herþeyiyle kaderin bir parçasý olan insan o kaderden baðýmsýz bir þekilde davranamaz. Kaderin dýþýna çýkamaz. Bu bir video kasetteki filmde yer alan oyuncunun, kasetten dýþarý sýyrýlýp maddi bir boyut kazanarak videonun baþýna oturmasý ve kendi bulunduðu kasette silmeler, eklemeler, deðiþiklikler yapmasýna benzer ki, elbette bu kendi içinde çeliþkili ve mantýksýz bir durumdur.
Dolayýsýyla, kaderi yenme, kaderin akýþýný deðiþtirme gibi bir durum söz konusu bile olamaz. Unutulmamalýdýr ki, “ben kaderimi deðiþtirdim” diyen bir insan da, aslýnda kaderinde yazýlý olan bir cümleyi söylemektedir.
Bunu bir örnekle açýklamak istersek; bir insan günlerce komada kalabilir, yeniden yaþama dönmesi imkansýz gibi gözükebilir. Fakat ayný insanýn, beklenenin aksine, tekrar eski saðlýðýna kavuþmasý, onun “kaderini yendiði” ya da doktorlarýn onun “kaderini deðiþtirdiði” anlamýna gelmez. Bu olay, o kiþinin, kaderinde kendisi için belirlenmiþ süreyi doldurmadýðýný gösterir. Bu da ayný kaderin bir parçasýndan baþka bir þey deðildir. Herþey gibi hastalanmasý ve tekrar iyileþmesi de Allah Katýnda yazýlýp tespit edilmiþtir.
Ynt: Kader By: yagmur_7-c Date: 04 Haziran 2014, 22:20:07
Ve aleykum selam;
4795 - Hz. Cabir radýyallahu anh anlatýyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kul, hayrýyla, þerriyle kadere inanmadýkça, kendine (hayýr ve þerden) isabet edecek þeyi atlatamayacaðýný, (hayýr ve þerden) kaçacak olan þeyi de yakalayamayacaðýný bilmedikçe iman etmiþ olmaz."
Tirmizi, Kader 10, 2145.4796 - Ubâde Ýbnu's-Sâmit radýyallahu anh oðluna ölümü sýrasýnda demiþtir ki: "Oðulcuðum, baþýna gelecek olan þeyin asla atlatýlamayacaðýný, kaçýrdýklarýný da yakalayamayacaðýný bilmedikçe sen, imannýn hakikatýnýn tadýný asla bulamazsýn. Zira ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ýn þöyle söylediðini iþittim:
"Allah'ýn ilk yarattýðý þey kalemdir. Kalemi yarattý ve: "Kýyamete kadar olacak þeylerin miktarlarýný yaz!" dedi."
"Oðulcuðum, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan þunu da iþittim:
"Kim bu inanç dýþýnda olarak ölürse benden deðildir."
Ebu Davud, Sünnet 17, (4700); Tirmizi, Kader 17, (2156).
Allah kaderimizi hayýrlý ve güzel etsin ÝnþAllah (amin) ...
Ynt: Kader By: cerendemir Date: 04 Haziran 2014, 23:24:15
Kadere inanmamaktan Rabbime karþý gelmekten,onun verdiklerini inkar etmek bizi korusun.
Ynt: Kader By: yasin8c Date: 02 Aralýk 2014, 19:49:36
Kendi geleceklerimizi kendimiz hazýrlar, sonra da kader deriz...
Ynt: Kader By: Zehra 8/C Date: 07 Ekim 2015, 16:32:17
Bu zamana kadar kaza ve kaderi tam olarak bilmez ve karýþtýrýrdým ama þimdi anladým ki Allah'ýn dilemiþ olmasýna kader, bu dilemiþ olduðu þeyin zamaný geldiðinde gerçekleþmesine kaza denir. Allah razý olsun.
Ynt: Kader By: RAMAZAN 7/D Date: 08 Ekim 2015, 20:04:39
Es Selamün Aleyküm .Kaderimiz bellidir fakat kaderin içerisinde yollar vardýr bizler kendi irademizle bu yollardan birisini tercih ederiz ve o yoldan gideriz . Kaza ise kaderimizde olan þeyin vuku bulmasýna denir .
Kader ve kaza konusunu uzun uzun anlatmýþsýnýz . ALLAH cc razý olsun .
Ynt: Kader By: selinay 7b Date: 15 Ekim 2015, 19:46:42
selamun aleykum
Kader: Allah'ýn her þeyi belli bir ölçü , düzen ve uyum icerisin de programlamasýna "Kader" denir.
Kaza:zamaný geldiðinde olaylarýn bu programa uygun olarak gerçekleþmesine "kaza" denir.
Allah razý olsun
Ynt: Kader By: Edanur 8/D Date: 21 Ekim 2015, 16:41:15
Kader: Allah Teâla hazretlerinin ezelden ebede kadar olacak þeylerin, zaman ve mekânýný vasýflarýný, özelliklerini, kýsaca ne þekil ve ne zaman olacaklarsa, onlarýn hepsini ezele, daha onlar meydanda yokken bilip, o þekilde takdir etmesine denir. Bu takdir, Allah'ýn Ýlim sýfatýyla ilgilidir.Allah c.c razý olsun yukarýda okadar ayrýntýlý anlatýlmýþki yalnýzca bu makale bile bizlere hem dinimiz açýsýndan bilinçlenme hemde bu seneki sýnavýmýzda tamamen yardýmcý . Allah c.c razý olsun kader kavramýný derslerimizden sonra buradada okuyarak ilimlenerek pekiþtiriyoruz.
Ynt: Kader By: melda 6D Date: 21 Ekim 2015, 19:51:38
Selamün aleyküm. " Biz suyu gökten (belirlediðimiz) bir ölçüye göre indiriyor, sonra da onu yeryüzün de tutuyorum."
Kadere inanmak imann þartlarýndan biridir. Kadere inanmayan bir kiþi cehenneme gider. Kaderin gerçekleþmesine kaza denir.
Ynt: Kader By: damla6d Date: 21 Ekim 2015, 19:53:43
Selamun aleykum :
Kader:bir olayýn Allah tarafýndcan belirlenmesidir.Örnek olarak;bir saatin ayarlanmasý.
Kaza ise:O belirlenen olayýn zamaný gelince olmasýdýr.Örnek olarak :o ayayrlanan saatin çalmasý.
Ýþte bu iki olay kaza ve kader olarak söyleniyor,biliniyor.
Ynt: Kader By: ikranur 7d Date: 21 Ekim 2015, 19:59:12
kader:Allah Teâla hazretlerinin ezelden ebede kadar olacak þeylerin, zamanýný mekânýný kýsaca nerede nasýl olacaklarýný daha bizler meydana gelmeden o þekilde takdir etmesne denir. Allah (c.c.) paylaþýmdan dolayý razý olsun.