Süneni Ebu Davud
Pages: 1
Lian By: reyyan Date: 06 Aralýk 2011, 22:32:40
26-27. Lian

 

Lian: Lügatte lanet kökünden lâane fiilinin masdarý olup kovmak ve uzaklaþtýrmak anlamýna gelir. Nitekim "kýyamete kadar lanetim senin üze­rinedir."[365] âyet-i kerimesinde "la'net" kelimesi bu mânâda kullanýlmýþ­týr.

Dini bir terim olarak liân, þehâdet ehlinden olan bir kocanýn yine þehâdet ehlinden olan karýsýna zina isnad edip ya da þâhid bulunmamasý hâlinde hâkim ve bir cemaat huzurunda erkek ile kadýnýn özel nitelikteki lânetleþmeleridir. Lânetleþme þöyle icra edilir:

Karý-kocadan her biri dörder defa Allah (c.c.)'a yemin ederek kendi­sinin doðru ve eþinin yalancý olduðunu söyler. Beþinci de ise, kendisinin yalan ve eþinin de doðru söylemiþ olmasý hâlinde Allah'ýn lanetinin kendi üzerine olmasýný ister. Lânetleþmenin bu þekilde sona ermesiyle hâkim on­larý ayýrýr ve bu bir bâin talak sayýlýr. Hanefi imamlarýndan imam Züfer'e göre ise, hâkimin tefrikýna lüzum kalmadan eþler ebedî olarak ayrýlmýþ olurlar.

Bu meseleyi 2250 numaralý hadisin þerhinde tekrar ele alacaðýz.[366]

 

2245. ...Sehl b. Sa'd es-Sâidî dedi ki; Uveymir b. Eþkar el-Aclânî, Asým b. Adiyy'e gelerek;

Ey Âsim, karýsýný (yabancý) bir erkekle yakalayan adam hak­kýnda görüþün nedir? O, onu (zaniyi) öldürecek, siz de onu mu öl-düreceksiniz?!yoksa nasýl hareket edecek? Ey Asým, bunu benim için Rasûlullah (s.a.)'e soruver, dedi. Asým da (bunu) Rasûlullah (s.a.)'e sorunca, Rasûlullah Sallâllahu aleyhi ve sellem (bu) suallerden hoþ­lanmadý ve (bu þekilde sorular sormayý) ayýpladý.IHatta Rasûlullah (s.a.)'den iþittikleri Asým'ýn aðrýna gitti. Asým evine dönünce Uvey­mir onun yanýna gelip;

Ey Asým, Rasûlullah (s.a.) sana ne cevâp verdi? dedi. Asým da;

Sen bana hayýr getirmedin. Rasûlllah (s.a.) sorduðum mesele­den hoþlanmadý deyince Uveymir;

Allah'a yemîn olsun ki bunu ona sormaktan vazgeçmeyece­ðim, karþýlýðýný verdi. Derken Uveymir kalkýp halk arasýnda bulu­nan Rasûlullah (s.a.)'in yanýna geldi ve;

Ey Allah'ýn Rasülü, ne buyurursun, bir adam karýsýnýn yanýnda birini bulursa, onu öldürür siz de kendisini mi öldürürsünüz, yoksa ne yapar? diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah salâllahu aleyhi ve sellem;

"Senin ve hanýmýn hakkýnda Kur'an âyeti indirildi git onu ge­tir." buyurdu. Sehl dedi ki: "Ben halk ile birlikte Rasûlullah (s.a.)'in yanýnda iken onlar da lânetleþtiler." (lânetleþmeyi) bitirdikleri za­man Uveymir;

Ey Allah'ýn Rasûlü, eðer ben onu (nikâhým altýnda) tutacak olursam, onun hakkýnda yalan söylemiþ duruma düþerim, dedi ve daha Rasûlullah ona (hanýmýný boþamasý için) emir vermeden önce onu üç (talâkla) boþadý.[367]

Ýbn Þihâb; "Artýk bu, liân yapanlarýn âdeti olmuþtur," dedi.[368]

 

Açýklama
 

"Liân yapan karý-koca Allah'ýn rahmetinden yahut birbirlerinden uzaklaþtýklarý ve  liân yapan erkek beþinci defa da kendine lanet ettiði için bu fiîle liân ismi verilmiþtir. 'Namaza bazan rüku' ve sücûd denildiði gibi burada da cüz'ü zikirle küll kastedilmiþ­tir.

Liânýn þer'i mânâsý Hanefîlere göre; Lanetle beraber yeminlerle te'kîd olunan þehâdetlerdir. Liân için þehâdete ehil olmak þarttýr. Binâenaleyh liân ancak hür, âkil, balið ve kendilerine kazif haddi vurulmamýþ iki müs-lüman arasýnda cereyan eder.

Eimme-i selâse yâni imâm Mâlik, Þafiî ve Ahmed b. Hanbel liâný, þehâdet lâfzý ile te'kîd edilen yemînler, diye tarif etmiþlerdir. Onlarca liân-da þehâdete deðil, yemîne ehil olmak þarttýr. Bu halde müslüman bir er­kekle kâfir olan karýsý arasýnda liân cereyan ettiði gibi, kâfir olan karý-koca arasýnda da liân yapýlabilir.

Nevevî'nin beyânýna göre ulemâ: "Liânla Kasâme'den baþka mütead­dit defa yapýlan yemîn yoktur. Davacýya da yalnýz bu iki yerde yemîn verdirilir" demiþlerdir. Liânýn hikmeti, þartlarý, sebebi, rüknü ve hükmü vardýr.

Hikmeti: Nesebi korumak ve kadýna teveccüh eden kötü ithamý def etmek gibi þeylerdir.

Þartlarý: Hanefîlere göre nikâh-ý sahîh ile evli bulunmak, erkeðin id­diasýný isbât için beyine getirememesi kadýnýn inkârý ve liân talebi, kadýnýn namuslu olmasý, akýl, islâm, bulûð, hürriyet, dilsiz olmamak, kazif sebebiyle hadd vurulmuþ olmamak ve karý-kocanýn islâm diyarýnda bulun­malarýdýr. Diðer mezheplere göre islâm ve hürriyet þart deðildir.

Sebebi; Kaziftir. Kazf: Namuslu bir kadýna zînâ isnadýnda bulunmak­týr. Bunun cezasý hür için seksen, köle için kýrk dayaktýr. Zinayý kendi karýsýna isnâd edip de beyyine getiremeyen yalancý erkek hakkýnda hadd-i kazif (yâni kazif cezasý, dayak) yerine liân meþru' olmuþtur. Liân yalancý zevce hakkýnda zînâ cezasý yerine geçer.

Rüknü: Liândan sonra cinsî münâsebetin haram olmasýdýr.

Liân; kitâb, sünnet ve icma-ý ümmetle sabittir. Kitabdan delili; "Ka­nlarýna iftira atýp da kendilerinden baþka þâhidleri bulunmayanlardan her-birinin þehâdeti, Kendinin hakîkaten doðru söyleyenlerden olduðuna dört defa Allah'a þehâdet getirmesidir... Kadýndan da azabý kocasýnýn hakîka­ten yalancýlardan olduðuna dört defa Allah'a þehâdette bulunmasý, beþin­cide; Eðer kocasý doðru söyleyenlerdense Allah'ýn gazabýnýn kendi üzerine olmasýný söylemesi defeder."[369] âyetleridir. Kaadî Iyâz liân kýssasýnýn hic­retin dokuzuncu yýlý þa'bân ayýnda vuku' bulduðunu Ýbn Cerîrýet-Taberî'den nakletmiþtir. Sünnetten delili: Babýmýzýn hadîsleridir. Liânýn sýhhatine ule­mâ icma' etmiþlerdir."[370]

 

Bazý Hükümler
 

1. Bir kimse baþýna gelen yüz kýzartýcý bir iþin hükmünü ulemaya sormak mecburiyetinde kaldý­ðý zaman onu bizzat kendisi sormalý, baþka birini aracý etmemelidir. Sýrrý­ný muhafazasý bakýmýndan ihtiyata uygun olan budur.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz, vereceði hükümlerin Allah tarafýndan ka­nunlaþtýrýlacaðý ve dolayýsýyla ümmetinin üzerine yeni sorumluluklar geti­receði korkusuyla kendisine fazla soru sorulmasýný arzu etmezdi. Bu ba­kýmdan seleften bir cemaat bir kimsenin henüz kendi baþýna gelmeyen bir meselede soru sormasýný mekruh saymýþlardýr. Fakat ulemânýn büyük ço­ðunluðu aksi görüþtedirler. Çünkü Ashâb-ý kirâm'ýn, hakkýnda vahiy bu­lunmayan pek çok meseleleri Rasûl-i Ekrem'e sorduklarý tarihî bir gerçek­tir.

2. Bir âlimin kendisine sorulan bir soruya cevâp vermekten kaçýnmasý o sorunun cevâbýný öðrenmek için o âlime soru sormakta isrâr etmeye mâný olmaz. Bir çaresini bulup o meseleyi tekrar o ilim adamýna sormakta bir sakýnca yoktur.

3. Bir kimse evinde öldürdüðü bir erkeði, karýsýyla zînâ ederken yakaladýðý için öldürdüðünü iddia etse, bu iddiasý kabul edilmez. Çünkü eðer bu iddia kabul edilecek olursa, o zaman herkes öldürmek istediði kimseyi evine çekip öldürür ve ona zînâ isnâd ederek kendisini kurtarma yoluna gider. Böylece pek çok kimsenin kaný heder olur. Þafiî ulemâsýndan Nevevî'nin beyânýna göre bir kimseyi evinde öldürüp de zînâ ederken yakaladý­ðý için öldürdüðünü iddia eden bir kimsenin kýsas edilip edilmemesi hak­kýnda ulemâ ihtilâf etmiþlerdir. Cumhura göre bu kimsenin iddiasý kabul edilmez. Kýsas yapýlýr, ancak zînâyý dört erkek, âdil þahitle isbât eder, öldürülen þahýs da evli olursa, yahut ölenin mirasçýlarý itirafta bulunurlar­sa, kýsas lâzým gelmez. Bu mesele Allah ile öldüren arasýnda gizli kalmýþ­sa, katil sözünde doðru olmak.þartýyla kendisine hiçbir manevî sorumlu­luk terettüb etmez. Doðrusu da budur.[371]

4. Ýki zarardan hafif olaný aðýr olana tercîh etmek gerekir. Binâenaleyh kýskançlýðýn sevkedeceði kati fiîline sabrýn zorluðu ve acýlýðý tercîh edilir. Çünkü her ne kadar sabýr zor ve acý ise de kýskançlýðýn þevkiyle adam öldürmenin getireceði zarar daha büyüktür. Allah teâlâ insanlarý, bu gibi zararlý kadýnlarýn þerrinden kurtarmak için talâký ve Hâný meþru' kýlmýþtýr.

5. Liân meþru' kýlýnmýþtýr. Liân vâcib, mekruh ve haram olmak üzere üç kýsma ayrýlýr:

a. Adam karýsýný zînâ halinde yakalar veya kadýn zînâ ettiðini itiraf ederse ve zînâ olayý adamýn karýsýna hiç yaklaþmadýðý bir temizlik döne­minde vukua gelmiþse ve adam bu iddiasýndan sonra da karýsýna hiç yak­laþmadýðý halde kadýn hâmile çýkarsa, adamýn bu çocuðun kendisine âit olmadýðýný isbât etmek için liân yoluna baþvurmasý üzerine vâcib olur.

b. Bir kimse, kendi hanýmýnýn yanma, yabancý bir kimsenin girdiðini görür ve zann-ý galibi ile onunla zînâ ettiðine inanýrsa, o zaman lîan yolu­na baþvurmasý kerahetle caizdir. Liân yoluna baþvurmamasý daha iyi olur. Çünkü liân yoluna baþvurmadýðý takdirde sýrrýný ifþa etmemiþ olur. Binâe­naleyh bu durumda liân yolunu deðil, talâk yolunu tercîh etmesi daha iyi olur.

c. Bu iki durum dýþýnda liân yoluna baþvurmaksa haramdýr. Karýsýnýn zina ettiði dedikodusu yaygýnlaþan bir kimsenin liân yapmasýnýn caiz olup olmadýðý meselesinde Þafiî ulemâsýyle imâm Ahmed'den iki görüþ rivayet edilmiþtir1.

6. Liân hükümet reisinin veya hakîmin huzurunda ve onlarýn emriyle yapýlýr. Kan-koca kendi arzu ettikleri bir kimsenin huzurunda liân yapar­larsa bu liân geçerli olamaz. Çünkü liân þiddetli bir cezadýr. Bu þiddetin gerçekleþmesi hâkimin bulunmasýyla olur. Nevevî liânýn üç þekilde yâni zaman, mekân ve kalabalýk unsurlarýyla þiddetlendirildiðini söyler. Zaman itibariyle þiddetli Iiân ikindiden sonra yapýlandýr. Mekândan murâd; O yerin en þerefli mevkiîdir. Kalabalýðýn en azý dört kiþidir. Yine Nevevî: "þu þiddetli hev'ilerin vâcib mi yoksa müstehâb mý olduðunda ulemâmýz arasýnda hilaf vardýr; esah olan kavle göre müstehâbdýr" demektedir.

7. Ebû Hanîfe'ye göre mücerred Hânla ayrýlma tahakkuk etmez. Karý ile kocanýn biribirlerinden ayrýlmalarý hakimin hükmü ile olur. Çünkü bir rivayette "Onu boþa!" buyurulduðu gibi, babýmýz rivayetlerinin birinde de "sonra onlarýn aralarýný ayýrdý" denilmektedir. Mamafih Hânla kadýnýn cimâý haram olur. Sevrî ile Ýmâm Ahmed'in mezhebleri de budur. Mâlikîlerden bu hususta dört kavil rivayet olunur:

Birinci kavle göre, ayrýlma ancak karý-kocanýn beraberce lânetleþme-Ieriyle tahakkuk eder.

Ýkinci kavil îmâm Mâlik'in "el-Muvatta"' adlý eserindeki sözünün zahiridir. Bu kavle göre ayrýlýk erkeðin Hâný ile olur. Mezkûr kavli Asbâð rivayet etmiþtir.

Üçüncü kavil Mâlikîlerden Sahnûn' undur. Buna göre ayrýlýk, kadýn Hâna yanaþmazsa kocasýnýn Hâný ile olur.

Dördüncü kavle göre kadýn Hân yaparsa, ayrýlýk kocasýnýn liânýyla tamam olur. Mâlikîlerden Ebû'l-Kâsim buna kail olmuþtur. Hâsýlý Ýmâm Mâlik'in mezhebine göre karý ile kocanýn ayrýlmalarý hâkimin hükmüne baðlý olmadýðý gibi, erkeðin boþamasý da þart deðildir. Leys, Evzâî, Ebû Ubeyd ve Hanefîlerden Ýmâm Züfer'in mezhepleri de budur.

Ýmâm Þafiî'ye göre ayrýlýk erkeðin liânýyla olur. Anlaþýlýyor ki: îmâm-ý Azam, Sevrî, Evzâî, Leys, Ýmâm Þafiî, îmâm Mâlik, Ýmâm Ahmed, Ýs-hâk, Ebü Ubeyd ve Ebû Sevr liânýn hükmü ve sünneti karý ile kocanýn birbirinden ayrýlmasý olduðunda ittifak etmiþlerdir. Yalnýz bu ayrýlýðýn Hânla mý, yoksa hakimin hükmüyle mi tahakkuk edeceðinde ihtilâf olun­muþtur. Medîne, Mekke, Küfe, Þam ve Mýsýr ulemâsýnýn mezhebleri de budur.

Osman el-Bettî ile Basralý bâzý ulemâ; "Erkek boþamadikca Hân, ni­kâhýn sýhhatinden bir þey eksiltmez, ama boþamasý daha münâsibdir," de­miþlerdir. Bu kavli Ýbn Cerîr, Ebû's-Sa'sa', Câbir b. Zeyd'den de rivayet etmiþtir.

Liânla vuku' bulan ayrýlýðýn fesih mi yoksa boþama mý sayýlacaðý da ihtilaflýdýr. Ýbrahim en-Nehâî, îmâm Â'zâm ve Saîd b. el-Müseyyeb bir taiâk olduðuna kaildirler. îmâm Mâlik ile Ýmâm Þafiî'ye göre feshtir.

Cumhûr-i ulemâya göre Hân yapan karý-koca bir daha ebediyyen bir araya gelemezler. Yalnýz Hândan sonra erkek yalan söylediðini itiraf ederse, karýsýný tekrar alýp alamayacaðýnda ihtilâf etmiþlerdir. Ýmâm A'zâm'a göre nikâhý haram kýlan mânâ ortadan kalktýðý için tekrar evlenebilirler. Ýmâm Mâlik, Þafiî ve diðer ulemâ ebediyyen bir araya gelemeyeceklerine kail olmuþlardýr.[372]

8. Alim evinde aranýr, sokakta veya câmicre tesadüf için beklenmez.

9. Hüküm zahire göre verilir. Bâtýný Allah bilir.

10. Bir defada üç talak vermek caizdir ve geçerlidir.

11. Liâmn mescidde yapýlmasý müstehabdýr.[373]

 

2246. ...Abbâs b. SehFin babasý Sehl'den rivayet olunduðuna göre, Peygamber (s.a.) Asým b. Adiyy'e hitaben; "hanýmýný, doðuruncaya kadar yanýnda tut." buyurmuþtur.[374]

 

Açýklama
 

Bir önceki hadîs-i þerifte karýsýna zîna isnâd ettiði ifâde edilen Uveymir, Hz. Peygamber'in emriyle karýsýyla Hân

yaptýktan sonra Rasûl-i Ekrem Efendimiz, bu kadýný Asým b. Adiyy'e tes­lim ederek, "bu kadýn çocuðunu dünyaya getirinceye kadar senin yanýnda kalsýn," buyurmuþtur. Rasûl-i ekremin bu kadým Asým'a teslim etmesinin sebebi Hz. Asým'ýn kendi kavminin reisi olmasýndandýr. Ayrýca söz konu­su kadýnýn Hz. Asým'ýn kýzý veya kardeþinin kýzý olduðu da rivayet olun­muþtur.

Rasûl-i Ekrem'in bu sözünden, Hz. Uveymir'in liân yaptýðý ve karýsý­nýn o esnada hâmile olduðu anlaþýlmaktadýr. Nitekim þu hadîs-i þerif de bu gerçeði te'yîd etmektedir: "Rasûlullah (s.a.) Aclanlý kan-koca arasýnda liân yaptýrdý. O sýrada kadýn hamileydi."[375]

Netice olarak þu hükme varmak mümkündür: Hâmile bir kadýna Hân yapmak caizdir.

Bu hadîs-i þerîf, Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde þu mânâya gelen kelimelerle rivayet olunmuþtur; Peygamber (s.a.) Asým b. Adiyy'e; "bu kadýný al, doðuruncaya kadar senin yanýnda (dursun) eðer, kýrmýzý tenli bir çocuk dünyaya getirirse babasý Uveymir'e aittir, yok eðer kývýrcýk saçlý siyah dilli bir çocuk dünyaya getirirse, Ýbnu el-Salýnýa'ya aittir" buyurdu. Çocuk dünyaya gelince bir de ne göreyim baþý kuzu derisi gibi kývýrcýk kývýrcýk saçh sonra yanaklarýna baktým Arabistan kirazý gibi kýrmýzýydý. Dili ise hurma gibi siyahtý. Bunun üzerine "Rasûlullah doðru söylemiþtir" demekten kendimi alamadým."[376]

 

2247. ... Sehl b. Sa'd es-Sâidî'den; demiþtir ki: "Ben (Uveymir ile hanýmýnýn) Hânlarýnda bulundum. O zaman ben onbeþ yaþýnda bir çocuk idim.”

(Râvî Yunus hadîsin bundan sonraki kýsmýnda bir önceki) hadî­si (SehTden naklen) rivayet etti ve bu rivayetinde (bir önceki hadîs­ten fazla olarak) þunlarý nakletti: "Sonra kadýn (evinden) hâmile olarak çýktý ve çocuk annesine nisbet edildi."[377]

 

Açýklama
 

Hafýz Ýbn Hacer'in tahkikine göre Uveymir'in karýsýna liân yapmasý hicretin onuncu yýlýnýn Þa'bân ayýnda vukua gelmiþtir.[378]

Liândan sonra çocuk Uveymir'e deðil, annesine nisbet edilmiþtir. Ni­tekim 2248 numaralý hadîs-i þerîf de bu gerçeði te'yîd etmektedir. Çünkü liândan sonra bu çocuðu kadýnýn eski kocasýna nisbet etmek mümkün olamayacaðý gibi zînâ isnâd edilen erkeðe isnâd etmek de caiz deðildir. Zira Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.): "Zina eden için recin vardýr."[379] buyur­muþtur.[380]

 

Bazý Hükümler
 

1. Lianýn  mü'minlerden oluþan bir cemaat huzurunda yapýlmasý mustehabdýr.

2. Kadýnýn hâmile olmasý Hâna mani deðildir.

3. Liândan sonra doðacak çocuk annesine nisbet edilir.[381]

 

2248. ...Sehl b. Sa'd Hân yapan kan-koca hakkýnda; Peygam­ber sallâllahu aleyhi ve sellem þöyle buyurdu" demiþtir:

Þu kadým gözetleyiniz, eðer gözlerinin siyahý çok siyah, beya­zý da çok beyaz, iri kalçalý bir çocuk dünyaya getirirse (Uveymir'in) ancak doðru söylemiþ olduðuna kanaat getiririm. Fakat keler gibi kýzýlca (çocuk) doðurursa ancak (Uveymir'in) yalan söylemiþ oldu­ðuna hükmederim." (Râvî Sehl) dedi ki: (kadýn) çocuðu arzu edil­meyen þekilde (zînâ isnadýný doðrulayýcý bir surette) dünyaya getir­di.[382]

 

Açýklama
 

Daha önce tercümesini sunduðumuz 2245 numaralý hadîsin þerhinde de açýkladýðýmýz gibi Hz. Uveymir karýsýna zînâ isnadýnda bulunduðu için, Rasûl-i Ekrem Efendimiz onlarý Hâna da­vet etmiþti ve liândan sonra kan-koca birbirlerinden ayrýlmýþlardý. Daha sonra Rasûl-i Ekrem Efendimiz metinde ifâde edildiði þekilde doðacak çocuðun hangi vasýfta doðarsa Hz. Uveymir'e âit, hangi vasýfta doðunca da zînâ mahsûlü olacaðýný açýklamýþ, neticede doðan çocuðun Rasûl-i Ek­rem'in açýklamasýna uygun olarak veled-i zînâ olduðu ortaya çýkmýþtý.

Hadis sarihlerinin açýklamasýna göre .Hz. Uveymir'in karýsýnýn ismi Havle, zînâ ettiði iddia edilen þahsýn ismi ise, Þerik b. Sahmâ'dýr. Bu ada­mýn Hilâl b. Umeyye ismindeki zâtýn karýsý ile de zînâ ettiði rivayet olun­muþtur.[383]

 

2249. ...Sehl b. Sa'd es-Saîdî'den (Uveymir ve hanýmý ile ilgili olay hakkýnda) þöyle dediði de nakledilmiþtir. (Doðan çocuðu kaste­derek) "O annesine nisbet edildi ve (Ýbn Havle diye) çaðrýldý."[384]

 

2250. ...(Hz. Uveymir ile karýsý arasýnda geçen Iiân mevzûsun-da) Sehl b. Sa'd'dân (bir baþka Týaber daha rivayet olunmuþtur.) Bu haberde (Sehl þunlarý) rivayet etmiþtir; (Hz. Uveymir) karýsýný Rasûlullah (s.a.)'in huzurunda üç talâkla boþadý. Rasûlullah (s.a.) de bu (talakiar)'i geçerli kýldý. Peygamber (s.a.)'in huzurunda yapý­lan (bir iþ tasvîb görünce) sünnet (olur) idi.

Sehl dedi ki: "Ben Peygamber (s.a.)in yanýnda bu olaya þahîd oldum. (Bu olaydan) sonra Iiân yapan karý-kocanýn bir daha birleþmemek üzere ayrýlmalarý sünnet oldu.[385]

 

Açýklama
 

2249 numaralý  hadîs  Buhârî'nÝn  Salýîh'inde þu mânâya gelen lâfýzlarla rivayet edilmiþtir: "Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a.)'den rivayete göre (Aclân oðullarýndan) Uveymir, Benî Aclân'ýn ulu­su olan Asým b. Adiyy'e gelerek:

Siz ne dersiniz? Bir kimse karýsýyla beraber bir,kiþiyi (zînâ üzerine) bulsa, kadýnýn kocasý zâniyi öldürmeli, siz de onu (kýsas yaparak) öldür-meli misiniz? Yoksa bu kimse ne yapmalý? (Bu halde zevç, dört þâhid getirmeye gitse zâni iþini görüp savuþacaktýr, sükût etse namusa taallûk eden bir þeye sükût etmiþ olacaktýr) Lütfen bu müþkil meseleyi bir kere Rasûlullah (s.a.)'a benim için bir sorsanýz, der. Bunun üzerine Âsim Ra-sûlullah'a gelip, Yâ Rasûlallah! diye (söze baþlayýp Hz. Uveymir'in sorul­masýný istediði meseleyi) arzetti. Fakat Rasûl-i Ekrem bu sorulardan hoþ-lanmayýp onlarý ayýpladý. Sonra Uveymir Asým b. Adiyy'e,

Rasûlullah ne buyurdu diye sordu. O da;

Rasûl-i Ekrem böyle meseleleri çirkin gördü ve ayýpladý, diye cevâp verdi. Bunun üzerine Uveymir;

Vallahi hiç çekinmem, bunu kendim Rasûlullah'a sorarým dedi ve gidip;

Yâ Rasûlallah! Bir kimse karýsýyla beraber bir kiþiyi (zînâ üzerinde) bulsa kadýnýn zevci zâniyi öldürmeli, sonra siz de (kýsâsen) onu öldürmeli misiniz? Yoksa bu adam ne yapmalý? diye sordu. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem:

"Ey Uveymir senin ve karýnýn hakkýnda Allah teâlâ kur an (âyeti) gönderdi, dedi ve bu karý-kocaya Allah teâlânm Kur'ân'da ta'lim ettiði veçhile nýülâane etmelerini emreyledi. Ýlk önce erkek karýsýna karþý lanetle yemîn etti (sonra da kadýn kocasýna karþý yemîn etti) sonra Uveymir:

Yâ Rasûlallah! Bu kadýný nikâhýmda tutarsam ona zulmetmiþ olu­rum, deyip kadýný boþadý. Ve Uveymir ile karýsýnýn bu vak'asýndan sonra lânetleþen çiftlerin kocanýn talâkýyla ayrýlmalarý âdet oldu. Sonra Rasû-lullah mecliste hazýr bulunanlara,

"Bakýnýz! Eðer bu kadýn, vücûdu siyah, gözlerinin siyahý koyu, kal­çalarý iri, baldýrlarý kaba kýyafette bir çocuk getirirse muhakkak ben Uveymir'in bu kadýna zînâ isnadýnda doðru olduðunu sanýrým. Eðer kadýn ke­ler cinsinden kýzýlca kurt gibi kýzýl bir çocuk doðurursa bu defa da ben þüphesiz kadýna bühtan ve iftira ettiðini sanýrým," buyurdu. Sonra çocuk Rasûlullâh'ýn Uveymir'i tasdik yollu tasvir ettiði þekilde doðdu ve bu ci­hetle çocuk anasý (Havle kadý)na nisbet ed(ilerek "tbn Havle" diye çaðýr)ýldý.[386]

2250 numaralý, hadîsin zahiri, Hândan sonra eþler arasýnda talâk vâki' olmadýðýna, binâenaleyh Hân yapan eþlerin eski nikâhlarýnýn devam ettiði­ne, bunlarýn ayrýlabilmeleri için kocanýn talâk vermesi gerektiðine delâlet etmektedir. Söz konusu hadîste geçen Uveymir karýsýný Rasûlullah'm hu­zurunda üç talâkla boþadý Rasûlullah (s.a.) da bu talâklarý geçerli kýldý," cümlesi bunu ifâde etmektedir. Nitekim Osman el-Betti de bu hadise da­yanarak Hânla nikâhýn feshedilmiþ olmayacaðýný söylemiþtir. Hafýz Ýbn Ha-cer'in beyânýna göre, "Eþler Hân yaptýktan sonra kocanýn ayrýca bir de talâk vermesi Kur'an-ý Kerîm'de söz konusu edilmemiþtir ve bu hadîste geçen talâk Hândan önce verilmiþtir," gerekçesiyle Osman el-Betti'nin bu görüþüne itiraz edilmiþ ve Osman el-Betti'nin bu görüþte yalnýz kaldýðý iddia edilmiþtir. Fakat Osman bu görüþünde yalnýz deðildir. îbn Abbâs'ýn ashabýndan pekçok fýkýh âlimi Osman eJ-Betti'nin görüþündedirler.[387] Cumhura göre ise, Hân nikâhý fesheder. Binâenaleyh Hân yapan eþler ebe­dî olarak birbirlerine haram olurlar. Delilleri ise, metinde geçen "bu olaydan sonra Hân yapan kan-kocanýn bir daha birleþmemek üzere ayrýlmalarý âdet oldu," cümlesidir. Yine cumhura göre Hândan sonra eþlerden birisi yalan söylediðini ilan etse, eþler yine de birleþemezler. Çünkü Hân feshtir. Koca Hân yaparken talâka niyet etse bile yine de talâk deðil, fesh sayýlýr.

Eðer Hân talâk olsaydý, o zaman sadece kocanýn talâk vermesiyle yeti-nilir, kadýnýn da Hân yapmasýna lüzum görülmezdi, imâm Ebû Hanife'ye göre ise, fesh deðil, sadece erkeðin "sen boþsun" sözüyle talâka dönüþebi­lecek olan ve erkek tarafýndan gelen bir ayrýlýþtýr.[388] Hâkimin onlarý ayýr­masý ise bir talâktýr ve kesin boþanmadýr. Eðer kiþi "ben ona iftira ettim" dese yeniden onu nikahlayabilir. Ýmâm Ebû Yusuf'a göre Hân ile kadýn ona ebediyyen haram olur. Çünkü mevzûmuzu teþkil eden hadîste geçen "liân eden karý-koca bir daha hiçbir zaman birleþemezler" mealindeki cümle buna delâlet eder. Binâenaleyh Hanefîlere göre hâkim ayýrmadýkça liân yapan eþler ayrýlmýþ olmazlar. Ýmâm Züfer'e göre ise, liân ile ayrýlmýþ olurlar.[389] Bu bakýmdan bu erkeðin boþamasý

 

veya hâkîmin onlarý ayýr­masý gerekir.[390]

 

2251. ...Sehl îbn Sa'd'dan; demiþtir ki: "Ben Rasülullah (s.a.) zamanýnda liân yapan bir karý-kocayý (liân yaparlarken) gördüm. Ben o zaman onbeþ yaþýmda idim. (Karý-koca liân yaptýktan) sonra (Rasûl-i Ekrem onlarý) birbirinden ayýrdý."

(Bu hadîsi Ebû Davud'a nakleden dört ayrý râvfden biri olan) Müsedded'in rivayeti (burada) sona erdi.

(Vehb b. Beyân, Ýbn-ûs-Sehr ve Amr b. Osman ismindeki) öbür râvîler (ises bu hadisi naklederken þunlarý da söylediler): "Sehl b. Sa'd, Peygamber (s.a.)'in liân yapan eþleri birbirinden ayýrdýðýna þâhid oldu: (Liân yapan)-erkek (Hândan sonra) "Yâ Rasûlallah! Eðer ben bu kadýný (nikâhým altýnda) tutacak olursam, onun hakkýnda ya­lan söylemiþ olurum" dedi."

Ebu Davud dedi ki: Ravilerden bazýsý kelimesini zikret­medi.

Ebû Davûd dedi ki: (Bu hadîsi naklederken) hiçbir râvý, Ýbn Uyeyne'ye uyarak (onun þeyhi olan ZührVden) "Peygamber sallâllahu aleyhi ve sellemin, Hân yapan eþleri birbirinden ayýrdýðýný riva­yet etmemiþtir.[391]

 

Açýklama
 

Musannif Ebû Davud'un bu hadîsin sonuna ilâve ettiði talýk Rasul-ý Ekrem in lýandan sonra, han yapan karýkocayý biribirinden ayýrmadýðýný ifâde etmektedir. Bu ise, Ýiân yapan eþle­rin nikâhlarýnýn devam ettiði anlamýna geldiði gibi, onlarýn nikâhlarýnýn fesh edildiði veya aralarýnda bir baîn talâk vâki' olduðu, dolayýsýyla hâki­min hândan sonra onlarý ayýrmak için ayrý bir karar vermesine lüzum kal­madýðý anlamýna da gelir. Her ne kadar Musannif Ebû Dâvud hadîsin sonuna ilâve ettiði ta'likte "Hiçbir râvî, Ýbn Uyeyne'ye uyarak, (onun þey­hi olan Zührî'den) Peygamber (s.a.)m iiân yapan eþleri biribirinden ayýrdý­ðýný rivayet etmemiþtir" demiþse de, aslýnda bu hadîsi Ýbn Uyeyne'ye uya­rak onun þeyhi Zührî'den rivayet eden baþka bir râvî yok deðildir. Meselâ ez-Zubeydî de ibn Uyeyne'ye uyarak bu hadisin sonuna, "Rasûl-i Ek­rem'in Hândan sonra eþleri biribirinden ayýrýp "bunlar bir daha ebedîyyen birleþmezler" buyurdu" ziyadesini eklemiþtir.[392]

Musannif Ebû Davud'un kendisine eriþen hadîslere bakarak bu sözü söylemiþ olmasý mümkündür. Biz ulemânýn bu. hadîsle ilgili görüþlerini 2245 numaralý hadîsin ve onu ta'kib eden 2246-2250 numaralý hadîslerin þerhinde açýklamýþ bulunmaktayýz.[393]

 

2252. ...(IJveymir ile hanýmý arasýnda geçen) þu (önceki) hadîse (ilâve olarak) Sehl b. Sa'd'dan (þu sözler de) rivayet edilmiþtir; (Uvey-mir'in karýsý) hâmile idi. (Uveymir de karýsýnýn) karnýndaki çocuðun kendisinden olduðunu kabul etmedi. Bunun üzerine (çocuk doðun­ca) annesine (nisbet edilerek Ýbn Havle diye) çaðrýldý. Sonra mirâs-da (liândan sonra doðan bir çocuðun) annesine vâris olmasý, annesi­nin de (liândan sonra doðan) çocuðundan mîras olarak Aziz ve Celîl olan Allah'ýn kendisine tâyin ettiði payý almasý sünnet olarak yürür­lüðe girdi.[394]

 

Açýklama
 

1. Bir kimsenin, hâmile olan karýsýna liân yaparak, doðacak çocuðun kendisine âit olmadýðým isbât etmesi caizdir. Ýmâm Mâlik ile Þafiî ve Hicaz ulemâsýndan bir cemaat bu görüþtedir­ler. Ýmâm Ahmed'in de bu görüþte olduðuna dâir bir rivayet vardýr. Delil­leri ise, bu hadîs-i þerifle benzeri hadîs-i þeriflerdir.

2. Hanefî ulemâsýndan Süfyân es-Sevrî'ye göre bir kimsenin doðacak çocuðun kendisine âit olmadýðýný isbât maksadýyla mülâanede bulunabil­mesi için kadýnýn çocuðunu dünyaya getirmesi þarttýr. O çocuk dünyaya gelmeden mülâane yapýlamaz. Çünkü kadýnýn karnýndaki þiþlik çocuktan deðil de baþka bir þeyden meydana gelmiþ olabilir. Bu bakýmdan çocuk dünyaya gelmeden yapýlmýþ olan mülâane sadece kocayý iftiracý durumuna düþmekten kurtarmaya yarar. Fakat çocuðun kendisine âit olmadýðýný is­bât için yeterli deðildir. Bu görüþ Ýmâm Ahmed ile Ýbn Mâciþûn'dan da rivayet edilmiþtir. Bu görüþte olan ulemâya göre mevzûmuzu teþkil eden Ebû Dâvud hadîsinde anlatýlan mülâane olayý kendisine liân yapýlan ka­dýndan doðacak çocuðun zînâ mahsûlü olduðunu isbât için deðil, erkeðin iftiracý olmadýðýný isbât için yapýlmýþtýr.[395]

3. Bir kimse karýsýna zînâ isnâd ettikten sonra iftiracý durumuna düþ­mekten kurtulabilmesi için mülâanede bulunmasý gerekir. Eðer doðacak çocuðun da zînâ mahsûlü olduðunu iddia ederse, mülâaneden sonra o ço­cuk babasýna deðil, annesine nisbet edilir ve falanca kadýnýn oðlu veya kýzý diye anýlýr. Dolayýsýyla bu çocuk, annesinin kocasýna mirasçý olamaz, sadece annesine mirasçý olabilir. Annesi de sadece bu çocuða mîrasçý ola­bilir. "Bu çocukla annesi arasýnda mîrâs hükümleri cereyan ettiði gibi bu çocukla, annesi cihetinden olan ashâb-i ferâiz arasýnda da mîras hükümle­ri cereyan eder. Bu mevzuda ulemâ ittifak etmiþlerdir. Bunlar anne tara­fýndan olan erkek kardeþler, kýz kardeþler ye anne annelerdir. Bu çocuk öldüðü zaman eðer baþka bir kardeþi veya çocuðu yoksa, annesi malýnýn üçte birini, varsa, altý da birini alýr. Çünkü Kur'ân-ý Kerîm"de mîrasdan anneye ayrýlan pay budur. Anne bu payýný aldýktan sonra kalan mal diðer pay sahiplerine (ashâb-ý ferâiz) verilir. Daha sonra kalan mal da beytü'I-mâl'e (hâzineye) intikâl eder. Þafiî ulemâsý bu görüþtedir. îmâm Zührî ile Ýmâm Mâlik ve Ebû Sevr de bu görüþtedirler.

el-Hakem ile Hammad annesinin bütün mirasçýlarý bu çocuðun malý­na vâris olur, derler. Sözü geçen ulemânýn dýþýnda kalan diðer ulemâya göre annesinin asabeleri de bu çocuðun malýna vâris olurlar. Hz. Ali ile Ýbn Mes'ûd, Atâ ve îmâm Ahmed'in de bu görüþte olduklarý rivayet olun­muþtur. Ýmâm Ahmed'e göre eðer çocuðun annesinden baþka bir mîrasçýsý yoksa, malýnýn hepsini asabe olarak annesi alýr.[396] Ebû Hanife'ye göre ise, eðer bu çocuðun annesinden baþka mirasçýsý yoksa, annesi malýn üçte birini farz (Kur'ân-ý Kerîm'in tesbit ve tâyin ettiði pay) yoluyla gerisini de redd yoluyla alýr. Delili ise 2906 numaralý hadîs-i þeriftir.[397]

 

2253. ...Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan demiþtir ki; Bir cuma gecesi mescidde idik. Ensârdan bir adam mescide giriverdi ve;

Eðer bir adam karýsýnýn yanýnda (zînâ halinde) bir erkek bulur da bunu anlatýrsa (iftira suçuyla) onu sopalar mýsýnýz, yahut da o (adam, karýsýyla yakaladýðý kimseyi) öldürürse, siz de (kýsas olarak) onu öldürür müsünüz, yoksa öfkeyle (ve kinle mi) susmalý? Vallahi bunu Rasûlullah (s.a.)'a soracaðým, dedi. Ertesi gün olunca Rasû-lullah (s.a.)'a gelip bu meseleyi sordu ve;

Eðer bir adam karýsýnýn yanýnda (yabancý) bir adam bulsa da bunu (baþkalarýna) anlatsa onu (iftiracý olarak) sopalar mýsýnýz, yoksa o adam (karýsýnýn yanýndaki kimseyi) öldürürse siz de onu öldürür müsünüz, veya gazâb (ve kinine raðmen) susmalý mý? Bunun üzeri­ne Rasûlullah (s.a.);

"Ey Allah'ým! (Bu hususta bize bir) açýklýk getir," diye duâ etmeye baþladý.

Bunun üzerine (þu mealdeki) Hân âyeti indi: "Eþlerine (zîna su­çu) atan ve kendilerinden baþka þâhidleri bulunmayan kimseler..."[398]

Bu ayetin nüzûlundan (bir müddet sonra) bu (olay) halk arasýn­dan bu kiþinin baþýna geldi. Bunun üzerine o (kimse) karýsýyla bir­likte Rasûlullah (s.a.)'e gelip (karþýlýklý) lânetleþtiler. Önce erkek ken­disinin gerçekten doðru söyleyenlerden olduðuna (dâir) Allah'a dört defa þehâdette bulundu. Sonra beþincide: Eðer yalancýlardansa (Allah'ýn lanetinin) kendi üzerine (olmasý için) lanet etti. Arkasýndan kadýn da (kocasýna) liân yapmaya kalktý. Peygamber (s.a.) de ona;

"Vazgeç!" buyurdu. Fakat kadýn razý olmadý ve (liân) yaptý. Onlar (karý-koca) gittikten sonra (Hz. Peygamber);

"Herhalde bu kadýn kara, cýlýz bir çocuk doðurur," buyurdu­lar. Kýsa bir süre sonra kadýn kara, cýlýz bir çocuk dünyaya getirdi.[399]

 

Açýklama
 

Metinde geçen mealini sunduðumuz liân âyeti;  "NamusIu kadýnlara (zînâ suçu) atýp da sonra (bu suçlamalarýný isbât için) dört þahid getiremeyenlere seksen deðnek vurun ve artýk on­larýn þahitliðini asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çýkmýþ kimselerdir."[400]

mealindeki kazif (iftira) âyetinden-sonra inmiþtir. Namuslu kadýnlara iftîra etmenin cezasý bu âyetle tâyin edildikten sonra, ashâbdan Uveymir ile Hilâl biribirlerine yakýn tarihlerde karýlarýný zînâ halinde yakalamýþlar ve bunu dört þahidfe isbât edemedikleri takdirde iftiracý durumuna düþecek­leri için kimseye söyleyememiþler, bu yüzden de büyük sýkýntýya düþmüþ­lerdi. Nihayet kurtuluþu, durumlarým Rasûl-i Ekrem'e arz etmekte bul­muþlardý. Hadiseyi Rasûl-i Ekrem'e arzettikten sonra, erkek ve kadýn hak­kýnda liân âyetleri nazil oldu. Erkek hakkýndaki liân âyetinin tamamý þöy­ledir;

"Eþlerine (zînâ suçu) atan ve kendilerinden baþka þâhidleri bulunma­yan kimselerfe gelince): onlardan her birinin þahitliði dört defa Allah'a yemîn edip kendisinin mutlaka doðru söyleyenlerden olduðuna þahitlik et­mek (þeklinde)dir. Beþinci defada eðer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ýn lanetinin kendi üzerine olmasýný diler."[401] Kadýn hakkýnda inen liân âye­tinin tamamý da þöyledir; "Kadýnýn da dört defa Allah'a yemîn edip koca­sýnýn mutlaka yalan söyleyenlerden olduðuna þahitlik etmesi, cezayý kendi­sinden kaldýrýr. Beþinci defada; Eðer kocasý doðrulardan ise, Allah'ýn ga­zabýnýn kendi üzerine olmasýný diler."[402] Bu muameleye Ýslâm Hukukun­da liân denir. Karýsýna zînâ isnâd edip de dört þahidle isbât edemeyen bir kimse karýsýyla birlikte usûlüne uygun olarak karþýlýklý liân yaptýktan sonra hâkim de karý-kocayý biribirinden ayýrýr.

Mevzûmuzu teþkil eden bu hadîs-i þerif bir önceki hadîs-i þerifin þerhinde açýkladýðýmýz "Kadýnýn, hâmile iken mülâane yapmasý caizdir," di­yen Ýmâm Mâlik ile Ahmed'in görüþünü te'yîd etmektedir.

Allah teâlâ tarafýndan lanet; lanet olunan kiþiyi celâl ve gazâbýyla rahmetinden uzaklaþtýrmasý ve kovmasýdir. Kul tarafýndan lanet ise, lanet ettiði kiþinin Allah'ýn gazabýna uðramasý için dua etmesidir.

Liân kýssasý hicretin dokuzuncu yýlý þaban ayýnda oldu. Liân âyetinin sebeb-i nüzulünde ulemânýn ihtilâfý vardýr. Uveymir hakkýnda mý nâzýl olmuþtur, yoksa Hilâl bin Umeyye hakkýnda mý? Uveymir hakkýnda nazil olduðunu iddia edenler yukarýda 1245 numaralý Sehl b. Sa'd hadîsindeki Rasûl-i Ekrem Efendimizin Uveymir'e "Allah senin ve eþin hakkýnda Kur'an indirdi!" demesini delîl getirmiþlerdir. Ulemânýn cumhuru ise, liân âyeti­nin sebeb-i nüzulü Hilâl kýssasýdýr ve Ýslâm camiasýnda Hilâl ilk defa mü­lâane eden kiþidir, demiþlerdir. Dâvudî bu iki görüþü cem' ederek; "bu iki hadîsde haber verilen iki olayýn birbirine yakýn tarihlerde vuku* bul­muþ olmasý ve âyetin de ikisi hakkýnda nazil olmuþ bulunmasý ihtimal dahilindedir, diyor. Nevevî de âyetin ikisi hakkýnda nazil olduðunu fakat HilâFin hânýnýn önce vuku' bulmuþ olmasý ihtimalini ilâve ediyor.[403]

 

2254. ...Ýbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet edildiðine göre, Hilâl b. .Ümeyye Peygamber (s.a.)'in huzurunda, karýsýný Þerîk b. Sehmâ ile zînâda bulunmakla suçladý. Peygamber (s.a.) de Hilâl’e

"(Dört) þahid(ini) (hazýrla) yahut da arkana hadd (vurulacak­týr)" buyurdu. Bunun üzerine Hilâl:

"Ey Allah'ýn Rasûlü! Bizim birimiz karýsýnýn üzerinde bir er­kek görürse, þahit mi aramaya gidecek? (o kimse þâhid getirinceye kadar, iþini bitirip savuþup) gitmez mi? diye karþýlýk verdi. Rasûl-i Ekrem de:

"Sen þahidlerini hazýrla, yoksa arkana hadd (vurulacaktýr)" demeye devam etti. Bunun üzerine Hilâl (b. Ümeyye);

Seni hak Peygamber olarak gönderen (Allah)'a yemîn ederim ki, gerçekten ben doðru söylüyorum ve (eminim ki) Allah benim bu iþim hakkýnda benim arkamý hadden kurtaracak bir þey (âyet) indirecektir, dedi.

Bunun üzerine, "Eþlerine (zînâ suçu) atan ve kendilerinden baþka þahitleri bulunmayan kimseler...[404] âyeti indi ve (Hz. Peygamber de bu âyeti) “doðru söyleyenlerdendir," kavli þerifine kadar okudu ve (âyeti) bitirince onlara haber gönderdi ikisi de geldiler(önce) Hilâl ayaða kalkýp þehâdette bulundu. Peygamber (s.a.) de,

"Muhakkak ki Allah birinizin yalancý olduðunu biliyor (bu du­runda) ikinizden tevbe edecek (birisi) var mýdýr?" diye sordu. Son­ra (Hilâl'in karýsý) kalkýp þehâdette bulundu ve "Eðer (kocasý) doð­ru söylüyorsa Allah'ýn gazabýnýn kendi üzerine olmasýný" (ifâde eden) beþinci yemîne gelince (orada bulunanlar) ona:

Bu (þehâdet azabý) mucibdir, diye ikazda bulundular.

îbn Abbas diyor ki; Bunun üzerine kadýn biraz yavaþlayýp du­rakladý. Hatta biz kadým (þehâdette bulunmaktan) vaz geçecek zan­nettik, derken (kadýn kendini toparlayýp);

Þimdiye kadar þerefle yaþamýþ (olan) kavmimi (ben bundan son­raki günlerde) rezîl ve rüsvây etmem, diyerek Hân yemînini yerine getirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.);

"Bu kadýna dikkat ediniz! Eðer gözleri sürmeli iri kalçalý, ka­lýn baldýrlý, bir çocuk dünyaya getirirse, çocuk Þerik b. Sehmâ'ya aittir," buyurdu. (Kadýn da gerçekten) böyle bir çocuk dünyaya ge­tirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.)

"Eðer Allah'ýn kitabýnýn (liân hakkýndaki) hükmü infaz edil­memiþ olsaydý, benîm ile bu kadýn için (baþka) bir durum vardý (ya­ni ben o kadýna zînâ haddi uygulardým)" buyurdu.

Ebû Dâvud dedi ki: Bu îbn Beþþâr hadîsi (yâni) Hilâl (b. Ümeyye) hadisesi (sadece) Medînelilerin rivayet ettiði hadîs(ler)dendir.[405]

 

Açýklama
 

Hilâl b. Ümeyye'nin zînâ isnâd ettiði Þerik, Habeþli yahut da Yemenli olduðu zannedilen Sehmâ isimli bir kadýnýn oðludur. Babasý ise 2245 numaralý hadîs-i þerifte sözü geçen Asým b. Adiyy'in amcasýnýn oðlu Abdetu'I-Aclânî'dir. Bilindiði gibi karýsýnýn zînâ ettiðini iddia eden birinin, kadýnla erkeði zînâ halinde, yâni tam bir cinsel birleþme halinde gördüðünü dört þahidin þehâdetiyle isbâtlamasý ge­rekir. Isbâtlayamadýði takdirde Namuslu ve hür kadýnlara (zînâ isnadý ile) iftira atan sonra (bu konuda) dört þahid getiremeyen kimselerin herbi-rin)c de seksen deðnek vurun. Onlarýn þahidliklerim  de ebedi) yen kabul etmeyin. Onlar fâsýklarýn tâ kedileridir. Meðer ki bu hareketten sonra tev­be ve (hallerini) islâh edeler. Allah çok yarhðayýcý, çok esirgeyicidir"[406] âyet-i kerîmesi gereðince iftiracý olarak ona seksen deðnek vurulur. Bu bakýmdan Rasûl-i Ekrem efendimiz, karýsýnýn Þerîk ile zînâ ettiðini iddia eden Hilâl b. Ümeyye'ye; "Dört þahidini (hazýrla) yahut da arkana hadd vurulacaktýr'' buyurmuþtur. Bu durum yukarýda mealini sunduðumuz kazif âyetinin bu olaydan önce inmiþ olduðunu gösterir. Bu mevzûyu 4452 numaralý hadîsin þerhinde inþallah tekrar ele alacaðýz.

Mevzûmuzu teþkîl eden hadîs-i þerifle Buhârî'nin rivayet ettiði bir ha­dîsin Nûr sûresinin, liânla ilgili (6-9.) numaralý âyetlerinin Hilâl b. Ümeyye hakkýnda indiðini ifâde ederken 2245-2252 numaralý hadîs-i þeriflerin, sözü geçen âyetlerin Hz. Uveymir hakkýnda indiðini ifâde etmeleri bu ha­dîsler arasýnda bir çeliþki bulunduðunu göstermez. Çünkü ayný olay birbirine yakýn tarihlerde her iki zâtýn da baþýna geldiðinden sözü geçen âyet-i kerîmelerin inmesine her iki þahýs da sebeb olmuþ olabilirler.[407]

 

Bazý Hükümler
 

1. Zînâ büyük günahlardandýr.

2. Karýsýna zina suçu ýsnad eden bir kimsenin bu

iddiasýný dört þahidin þehâdetiyle isbât etmesi yahut da liân yapmasý gere­kir. Eðer bu iddiasýný þahitlendiremez ve hândan da kaçýnýrsa, kendisine iftira haddi olarak seksen deðnek vurulur ve kendisi de "þâhidliði kabul edilmeyen fâsýklardan bir kimse" olarak tanýnýr.[408]

 

2255. ...Ýbn Abbas (r.a.)'dan rivâyet olunduðuna göre Peygam­ber (s.a.) liân yapacak kan-kocaya liân yapmalarý emrini verdiðinde sýra beþinci yemine gelince (orada hazýr bulunanlardan) bir erkeðe "Bu (liân, yalancý için Allah'ýn gazabýný) gerektirir" diyerek elini 'Hilâl'in aðzýna koymasýný (yâni onu susturup yemîn etmekten vaz geçirmesini) emretmiþtir.[409]

 

Açýklama
 

Bilindiði gibi hâkim liâný önce erkeðe yaptýrýr. Erkek dört defa ve her defasýnda "Ben zînâ isnadýnda muhakkak doðrulardan olduðuma Allah'a þehâdet ederim." diyerek þehâdette bulunur. Beþincide "Ben sana zînâ isnadýnda eðer yalancýlardan isem, Allah'ýn la1-neti üzerime olsun" der.

Sonra kadýn dört defa þehâdette bulunur ve her defasýnda "Onun bana zînâ isnadýnda yalancýlardan olduðuna Allah'a þehâdet ederim" der. Beþincide de "(Kocam) zînâ isnadýnda doðrulardan ise, Allah'ýn gazabý üzerime olsun" der.[410]

Mevzûmuzu teþkil eden hadîs-i þerîf beþinci yemini etmedikçe Hânýn tamamlanmýþ olamayacaðýna ve yalancý olduðunu bile bile liân yapan bir kimsenin Allah'ýn gazabým üzerine celbetmiþ olacaðýna delâlet etmektedir.[411]

 

2256. ...Ýbn Abbâs (r.a.)'dan; demiþtir ki: Allah'ýn tevbelerini kabul ettiði üç (kiþi)'den biri (olan) Hilâl b. Umeyye geceleyin tarlasýndan geldi ve ailesinin yanýnda (yabancý) bir erkek buldu. (O ya­bancý ile karýsý arasýnda geçen hadiseyi bütün çýplaklýðý ile) gördü ve (konuþulanlarý) kulaðýyla iþitti. Fakat sabaha kadar o olaydan kimseye birþey söylemedi. Nihayet ertesi gün Rasûlullah (s.a.)'e giderek;

Ey Allah'ýn Rasûlü! Ben geceleyin ailemin yanýna gelmiþtim. Yanlarýnda (yabancý) bir erkek buldum (olanlarý) gözümle gördüm, (konuþulanlarý da) kulaðýmla iþittim, dedi. Rasûlullah (s.a.) onun getirdiði bu haberi (çok) çirkin buldu ve HilâTe (delîl getirmesi için) sertçe çýkýþtý. Derken "Karýlarýna zînâ isnadýnda bulunup da kendi­lerinden baþka þahidleri olmayanlardan her birinin þehâdeti...."[412] âyetleri ikisi birden nazil oldu. Rasûlullah (s.a.)'den vahy hali gidin­ce (Hz. Hilâl)'e;

"Müjde yâ Hilâl, hakîkaten Allah sana bir ferahlýk ve kurtu­luþ yolu halk etti" dedi. Hilâl de;

Ben zâten Rabbimden bunu bekliyordum diye karþýlýk verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.);

"-Kadýna haber gönderiniz." diye emir verdi. Kýsa bir süre sonra (kadýn da) geldi. Rasûlullah (s.a.) (karý-kocamn) ikisine de (ilgili) âyeti okudu ve onlara nasîhât edip âhiret azabýnýn dünya azabýndan daha þiddetli olduðunu haber verdi. Hilâl;

Vallahi ben onun hakkýnda doðruyu söyledim, dedi. Kadýn da;

Yalan söyledi diye karþýlýk verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.);

"Bunlarýn aralarýnda Hân yapýn." diye emir verdi. Arkasýndan HilâTe (haydi doðruyu söylediðine dâir) þehâdette bulun denmiþ, Hilâl de, "Kendisinin doðru söyleyenlerden olduðuna" dört (defa) þehâ-det etmiþ, sýra beþinciye gelince kendisine, "Ey Hilâl! Allah'dan kork çünkü dünya azabý âhiret azabýndan ehvendir ve bu (beþinci þehâ-det) sana (Allah'ýn) azâbý(ný) celbeder," denildi. Hilâl de:

Vallahi Allah onun yüzünden (bana) dayak vurdurmadýðý gibi azâb da etmez diyerek;

Eðer bu kadýna yaptýðým zînâ isnadýnda yalancýlardan isem, Allah'ýn la'neti üzerime olsun,, þeklindeýbeþinci (defa) þehâdette bu­lundu. Sonra kadýna "sen (de) þehâdette bulun" denildi. O da dört defa;

Billâhî bu adam yalancýlardandýr diye þehâdet etti. Sýra beþin­ciye gelince ona: "Allah'dan kork! çünkü dünya azabý ahîret aza­býndan daha ehvendir ve bu (beþinci yemîn) sana (Allah'ýn) azâbý(ný) celbeden (bir yemîn)dir" denildi. (O zaman kadýn) biraz du­rakladý (fakat) sonra (kendini toparlayarak);

Vallahi ben kavmimi kepaze etmem diyerek beþinci (defa) þe­hâdet etti ve;

Eðer bu adam bana isnâd ettiði meselede doðru söyleyenlerdense, Allah'ýn gazabý benim üzerime olsun" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) onlarý ayýrdý ve bu kadýnýn doðuracaðý çocuðun baba adý ile çaðýrýlmamasýna, kadýna (zînâ suçu) ve çocuðuna da (veled-i zînâ karasý) atýlmamasýna, kadýna veya çocuðuna (böyle bir) isnâdda bulunan kimseye hadd lâzým geleceðine hükmetmiþ, boþa­ma ve ölüm gibi bir sebep olmadan ayrýldýklarý için erkeðin kadýna ev ve nafaka (te'nýîn etmesi) gerekmediðini söylemiþ (doðacak çocuk hakkýnda da):

"Eðer kadýn çocuðu, kumral, dar kalçalý, kambur, ince incikli doðurursa (çocuk) Hilalindir, yok eðer esmer, kývýrcýk saçlý, deve gibi iri yapýlý, iri bacaklý ve iri kalçalý bir çocuk doðurursa, o çocuk kendisine .(zînâ suçu) atýlan kimsenindir,” dedi. (Neticede kadýn) esmer, kývýrcýk saçlý, deve gibi iri yapýlý, iri bacaklý ve iri kalçalý bir çocuk dünyaya getirdi. Rasûlullah (s.a.);

"Eðer (þu denilen) yeminler olmasaydý benimle bu kadýn için (baþka) bir durum vardý, (yâni ben o kadýna zînâ haddi uygulardým) buyurdu.

Ýkrime dedi ki; Bu hadiseden sonra (çocuk büyüdü ve) Mudar kabilesine emîr oldu (fakat hiçbir zaman) babasýnýn adýyla anýlma­dý.[413]

 

Açýklama
 

"Allah'ýn tevbelerini kabul ettiði üç kiþiden maksat, Hilâl b. Ümeyye ile Mirâre b. er-Rabî ve Ka'b b. Mâlik el-Ensârî'dir. Sözü geçen bu üç sahâbî, Tebûk Savaþý'na katýlmamýþlardý.

Daha sonra Rasûl-i Ekrem'e varýp savaþa katýlmayýþlarýnýn sebebini olduðu gibi anlatmýþlar ve mazeretlerini beyân etmiþlerdi. Fakat iþin içyüzünü sâdece Allah bildiði ve halka gizli olduðu için, Rasûl-i Ekrem Efendimiz halka bir vahy gelinceye kadar bu üç kiþiyle konuþmamalarýný emretti. Bu meseleye açýklýk getirmesi beklenen vahyin gelmesi ise, elli gün sürdü. Bu süre içerisinde kimse bunlarla konuþmadý. Nihayet elli gün geçince þu âyet-i kerîme nazil oldu; "Ve (savaþtan) geri býrakýlan o üç kiþinin de tevbelerini kabul buyurdu. Bütün ðeniþliðiyle beraber, arz baþlarýna dar gelmiþ ve canlarý kendilerini sýktýkça sýkmýþ ve Allah'dan yine Allah'a sý­ðýnmaktan baþka çare olmadýðýný anlamýþlardý. Allah onlarýn tevbesini ka­bul buyurdu ki tevbe etsinler. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden çok esirgeyendir."[414] Söz konusu bu üç sahâbinin baþlarýndan geçen bu hadî­se 2273 numaralý hadîs-i þerîfin þerhinde inþallah tekrar ele alýnacaktýr.

Hz. Hilâl'in gece yarýsý evine geldiði zaman karýsýnýn yanýnda gördü­ðü erkek Þerîk b. Sehmâ idi. Hâkim'in rivayetine göre Þerîk denilen adam, Hz. Hilâl'in evine sýðýnmýþtý. Hz. Hilâl onu kendi himayesine almýþ, ya­nýnda barýnmasýna izin vermiþti. Fakat bu iyiliðine karþýlýk kemlik bul­muþtu.

Hz. Peygamber'in, Hz. Hilâl'e çýkýþmasýndan maksat, ondan sözü­nün doðruluðunu isbâta da'vet etmesi, söylediklerini dört þahidle isbât ede­mediði takdirde kendisine had vurulacaðýný haber vermesidir. Çünkü o günlerde henüz liân âyeti nazil olmadýðýndan uygulama öyle idi. Metinde de ifâde edildiði üzere bu hadiseden kýsa bir süre sonra liân âyeti nazil oldu ve dâvâlý olan bu iki karý-koca arasýnda liân yapýlarak birbirlerinden ayrýldýlar. Aslýnda Hz. Hilâl ile karýsý hakkýnda inen liân âyetleri, Nûr Sûresinin altýncý yedinci, sekizinci ve dokuzuncu âyetleri olmak üzere dört âyettir. Fakat râvî erkekle ilgili iki âyeti bir âyetmiþ gibi kadýnla ilgili iki âyeti de yine bir âyetmiþ gibi kabul ettiði için liânla ilgili mezkûr dört âyetten "iki âyet" diye bahsetmiþtir.

Mevzûmuzu teþkîl eden bu hadîste hândan sonra doðan çocuðun uzun süre yaþadýðýndan bahsedilirken, Ýbn Sa'd'm Tabakât'mda mulâaneden sonra doðan çocuðun iki sene yaþadýðýndan bahsedilmesi, bu iki hadîs arasýnda bir çeliþki bulunduðunu göstermez. Çünkü liân hadîsesi defalarca tekerrür etmiþtir. Binâenaleyh mevzûmuzu teþkîl eden hadîs-i þerîfte söz konusu edilen çocuk ile Ýbn Sa'd'ýn Tabâkat'ýnda bahsedilen çocuk iki ayrý çocuk­tur.[415]

 

Bazý Hükümler
 

1. Liân yapýlýrken Hâna önce erkeðin baþlamasýnýn hükmü ulema arasýnda ihtilaflýdýr.Cumhur-ý ulemâya göre erkeðin Hâna kadýndan önce baþlamasý vâcibdir. Ýmâm Þafiî ile ulemâdan bir cemaat ve Mâliki ulemâsýndan Eþheb de bu görüþtedir. Yine Mâliki ulemasýdan Ýbnu'l-Arabî de bu görüþü tercih etmiþtir. Delille­ri ise, konumuzu teþkil eden babýn hadîsleri ile lîân âyetlerinin tertibidir. Hanefî ulemâsý ile îmâm Mâlik ve Ýbn Kayyým'a göre ise, Hâna önce erkeðin baþlamasý müstehabdýr. Önce kadýnýn baþlamasý Hânýn sýhhatine bir zarar vermez. Delilleri ise, kadýnlarla ilgili liân âyetlerinin, erkeklerle ilgili âyetler üzerine tertîb ve ta'kibe delâlet etmeyen atýf vâvý ile atfedil­miþ olmasýdýr.

2. Mü'minler tevbeye teþvik edilmiþlerdir.

3. Liân yapmak isteyen kimselere Allah'ýn azabýný hatýrlatarak onla­rýn yalan yere yemîn etmelerini önlemeye çalýþmak meþru* kýlýnmýþtýr.

4. Liari mü'mînlerm iþledikleri zînâ suçunu gizlemek için Allah'ýn bir lütfü olarak meþru' kýlýnmýþtýr. Liân sonunda eþlerden birinin suçlu oldu­ðuna dâir bazý alâmetler ortaya çýkmýþ olsa bile, yine de bu alâmete i'tibâr edilmez suçlunun cezasý Allah'a havale edilir. Nitekim metinde bulunan Peygamber Efendimize ait, "Eðer (þu) yeminler olmasaydý benimle bu ka­dýn için (baþka) bir durum vardý" manasýna gelen sözler bunu ifâde et­mektedir.

5. "Kadýnýn da dört defa Allah'a yemîn edip kocasýnýn, mutlaka ya­lan söyleyenlerden olduðuna þahitlik etmesi cezayý kendinden kaldýrýr."[416] âyet-i kerîmesi, kadýnýn Hâna yanaþmamasý halinde kendisine had vurula­caðýna delâlet etmektedir. Bu âyet-i kerîmede geçen "el-azâb" kelimesiyle kasdedilen, "Zînâ eden kadýn ve zînâ eden erkeðin her birine yüz deðnek vurun. Allah ve ahiret gününe inanan (insan)lar iseniz, Allah'ýn dini(ni uygulama hususu)nda sizi onlara karþý acýma duygusu tut(up engelle)me-sin. Müminlerden bir gurup da onlara yapýlan azaba þahid olsun."[417] âyet-i kerîmesindeki had cezasýdýr.

6. Kadýnýn Hâna yanaþmamasý halinde erkeðin dört defa yemini dört þahîd yerine geçer ve kadýna zînâ haddi uygulanýr. Ýmâm MâUk ile Ýmâm Þafiî, Ebû Sevr, Mekhûl, Hicaz ulemâsý ve Ýbn Münzir bu görüþtedirler.

Hanefî ulemâsýyla, Hasan el-Basri, Ýmâm A hm e d ve el-Evzâî'ye göre ise, eðer kadýn Hânda bulunmaktan kaçýnýrsa, Hânda bulununcaya kadar hapsedilir. Liânda bulunursa, hapisten çýkarýlýr ve kendisine had vurulmaktan kurtulur. Yahut da zina yaptýðým i'tiraf eder ve kendisine hadd vurulur. Yahut da kocasýnýn þehâdetini tasdîk eder ve Hândan kurtulur. Çünkü kadýnýn bu tasdiki zina ettiðini i'tirâf anlamýna gelmez. Bu bakým­dan kocasýný dört defa bile tasdîk etse yine de kendisine zînâ haddi vurul­maz. Liândan da kurtulur.[418]

Cumhuru ulemâya göre ise, erkeðin Hân yapýp da kadýnýn liândan kaçýnmasryla kadýna hadd vurulmasý gerekir. Fakat sadece erkeðin Hân yapmýþ olmasý kadýna hadd vurmak için yeterli deðildir. Hadd vurulabil-mesi için erkeðin liân yapmasýndan sonra kadýnýn liândan kaçýnmasý þart­týr.

7. Liân yapan kadýnýn, Hândan sonra kendisine zînâ isnâd edilen kim­seye benzeyen bir çocuk dünyaya getirmiþ olmasý zînâ suçunun sübûtü için bir delîl sayýlamaz. Dolayýsýyla bu yüzden kadýna hadd vurulamaz, sadece Allah'ýn meþru' kýldýðý Hânla yetinilir. Nitekim Buhârî'nin rivayet ettiði bir hadîs-i þerif de bu gerçeði te'yîd etmektedir.[419]

8. Liân yaparak kocasýndan ayrýlan bir kadýna kocasýnýn nafaka ve ev te'mîn etmesi gerekmez. Ýmâm Þafiî ile Ýmâm Ahmed ve Ebû Yusuf bu görüþtedirler. Çünkü sözü geçen bu mezheb imamlarýna göre ise, liân bir talâk deðil feshtir. Ýmâm Ebû Hanife ile Ýmâm Muhammed b. el-Hasen'e göre ise, lîan bir bâin talâk sayýldýðýndan, liândan sonra iddet süresi içeri­sinde kocanýn karýsýna ev ve nafaka te'mîn etmesi gerekir. Bu görüþü sa­vunan sözü geçen mezheb ulemâsýna göre, "liândan sonra kocanýn, karýsý­na ev ve nafaka te'mîn etmesi gerekmediðini" ifâde eden ve konumuzu teþkîl eden Ebû Dâvud hadîsi zayýftýr.

Mâlîki ulemâsýna göre ise, eðer liân çocuðu red için yapýlmýþsa koca­nýn karýsýna gebeliðinden dolayý bir nafaka ödemesi gerekmez. Çünkü bu çocuk kendisinden deðildir. Ancak gebeliði süresince ona ev te'mîn etmek­le mükelleftir. Çünkü kadýnýn beklemesine kocasý sebep olmuþtur. Fakat liân çocuðun reddi için deðil de kadýnýn cîmâ yaparken görülmesinden dolayý yapýlmýþsa ve eðer kadýn gebe ise, o zaman kocasý ona hem nafaka, hem ev, hem de giyecek te'mîn etmekle mükelleftir. Fakat eðer hamile deðilse o zaman kocasý sadece ev ve giyecek te'mîn etmekle mükellef olur.[420]

9. Liân þehâdet deðil, yemîndir. Çünkü metinde geçen "eðer (þu edi­len) yeminler olmasaydý, benimle bu kadýn için (baþka) bir durum vardý" cümlesi de bunu ifâde etmektedir. Nitekim Ýmâm Mâlik ile Ýmâm Þafiî, Said b. el-Müseyyeb ve Hasen el-Basrî de bu görüþtedir.

Hanefî ulemâsiyla Süfyân es-Sevrî, el-Evzâî ve ez-Zühri'ye göre ise, Hân yemîn deðil, þehâdettir. Bu görüþ Ýmâm Þafiî ile Ýmâm Ahmed'den de rivayet olunmuþtur. Delilleri ise, "Eþlerine (zînâ suçu) atan ve kendile­rinden baþka þahitleri bulunmayan kimseler(e gelince) onlardan her birinin þahitliði, dört defa Allah'a yemîn edip kendisinin mutlaka doðru söyle­yenlerden olduðuna þahitlik etmek (þeklinde)dir."[421] âyetidir. Bu görüþü savunan mezkûr ulemâya göre bu âyet-i kerîme üç cihetten liânm þahitlik olduðuna delâlet etmektedir:

1. Allah teâlâ bu âyet-i kerîmede kanlarýna zina suçu isnâd edip de kendilerinden baþka þahid bulamayan kimseleri, istisnayý muttasýl ile þa­hitlerden istisnâ etmiþtir. "  = kendileri" kelimesinin merfu' oluþu bu istisnanýn muttasýl olduðunu kesin bir þekilde ortaya koymaktadýr. Ýs­tisnayý muttasýl, müstesna minh cinsinden olduðuna göre, liân yapan kim­selerin þahitlik yapan kimselerden olduðunda ve dolayýsýyla Hânýn da þehâ-det olduðunda þüphe yoktur.

2. Âyet-i kerîme'de geçen “Onlarýný her birinin þahitliði" cümlesi, Hâ­nýn þahitlik olduðunu açýk bir þekilde ifâde etmektedir,'Nür sûresinin seki­zinci âyet-i kerîmesinde "Kadýnýn da dört defa Allah'a yemîn edip koca­sýnýn mutlaka yalan söyleyenlerden olduðuna þahitlik etmesi cezayý kendi­sinden kaldýrýr" buyurulmasý da Hânýn þahitlik olduðunu açýkça ortaya koymaktadýr.

3. Allahu teâlâ'bu âyet-i kerîmede Hâmiþehâdet yerine ikâme etmiþtir. Þahitlerin bulunmamasý halinde eþlerin Hânýnýn þahitlik yerine geçeceðini ifâde buyurmuþtur. Bu da Hânýn þahitlik olduðunu gösterir.[422]

Bu görüþü savunan ulemâya göre "mevzûmuzu teþkil eden babýn ha­dislerinin zâhîri, Hânýn þehâdet olduðunu ifâde ettiði gibi Hân yapacak kim­selerde -Müslüman olmak, adaletli olmak, iftiradan dolayý hadd vurulmuþ olmamak- þartlarýnýn aranmasý da Hânýn yemîn deðil, þehâdet olduðunu gösterir. Çünkü bu þartlar yemîn ehlinde deðil, þehâdet ehlinde aranan þartlardýr. Mevzûmuzu teþkîl eden hadîsin sonunda bulunan ve Peygam­ber Efendimize isnâd edilen, "Eðer (þu edilen) yeminler olmasaydý..." ifâ­desi ise aslýnda Abbâd b. Mansûr tarafýndan rivayet edilmiþtir. Bilindiði gibi Abbâd b. Mansûr güvenilir bir râvî deðildir, zayýftýr.

Þurasýný da unutmamak gerekir ki, eðer bir adam karýsýnýn belli bir adamla zînâ ettiðini iddia eder ve o adamýn da ismini açýklarsa, ikisine birden zînâ suçu atmýþ sayýlýr. Bu durumda iftiracý durumuna düþmekten ve hadd vurulmaktan kurtulabilmesi için kadýna liân yapmasý yeterlidir. Ayrýca bir de erkeðe liân yapmasý gerekmez. Fakat kadýna liân yapmaktan kaçýnýrsa, o zaman zînâ yapmakla itham edilen kadýnla erkekten her ikisi­nin de bu kimseyi hadd vurulmasý talebiyle þikâyet etme hakký vardýr. Bunlardan birinin þikayetiyle o kimseye had vurulur.

Fakat þikâyetçi olmazlarsa, hadd vurulmaz. Ayný þekilde eðer bir adam isim vererek bir kadýnýn herhangi bir erkekle zînâ ettiðini iddia etse, Han-belîlerin bazýlarýna göre bu zînâ suçu yalnýzca kadýna atýlmýþ olur, dolayý­sýyla hadd vurulmasý talebiyle þikâyette bulunma hakký sadece kadýnýndýr. Bu kadýnla zînâ ettiði iddia edilen erkeðin ise, davacý olarak þikâyet etme hakký yoktur ve hadd da vurulmaz. Delilleri ise, mevzumuzu teþkil eden Ebû Dâvud hadîsidir. Þafiî ulemâsýndan bâzýlarýna göre ise kendisine müf-terî sýfatýyla hadd vurulmasýndan kurtulabilmek için bu kimsenin de liân yapmasý gerekir. Liândan kaçýndýðý takdirde kendisine hadd vurulur.[423]

 

2257. ...Said b, Cübeyr dedi ki: Ben îbn Ömer'i (þöyle) derken iþittim: "Rasûlullah (s.a.) liân yapan   eþler  için;

"Sizin hesabýnýz Allah'a kalmýþtýr. Biriniz yalancýdýr" buyur­du. (Sonra da erkeðe hitaben); "-Sana ona (dönmek için) bir yol -yoktur." dedi. (Erkek de);

Ey Allah'ýn Rasûlü Benim, malým (ne olacak? Ben onu geri almak istiyorum.) dedi. Rasûl-ý Ekrem de;

"Sana mal yoktur. Eðer kadýn aleyhinde doðru söylemiþ isen (ona vermiþ olduðun) o, (mal) kadýnýn fercinin sana helâl kýlýnmasý­nýn, karþýlýðý olur. Eðer onun aleyhinde yalan söylediysen bu (mala kavuþma imkâný) senin için daha da uzaktýr."[424]

 

Açýklama
 

"Hesabýnýz Allah'a kalmýþtýr" cümlesi hakkýnda Ýmâm Nevevî, Kadý Iyâz'dan naklen þunlarý söylemiþtir; "Bu hadîsin zahirine bakýlýrsa, Rasûlullah (s.a.) bu sözü liân yapýldýktan sonra söy­lemiþtir. Maksadý ise, liân yapan bu iki eþden yalan söylemiþ olaný tevbeye teþvîktir. Her ne kadar Davûdî, "Bu sözleri Peygamber (s.a.) karý-kocayý lânetleþmekten vaz geçirmek için Kândan önce söylemiþtir" diyorsa da, Hândan önce söylemiþ olmasý ihtimâli daha kuvvetli görünmektedir. Bu cümlede "ehad lafzý yalnýz olumsuzlukta kullanýlýr" diyen nahv ulemâsý ile, "bu kelime ancak vasýfta kullanýlýr ve vahid kelimesi yerine kullanýlmaz" diyen kimselere redd cevâbý vardýr.Çünkü bu cümlede "ehâd" kelimesi olumsuzluðun ve tavsifin dýþýnda ve vahid kelimesi yerinde kullanýlmýþtýr. Müberred de ehâd kelimesinin nefyin ve vasfýn dýþýnda kullanýlabileceði gibi "vahid" kelimesi yerinde de kullanýlabileceðini kabul etmektedir. Ni­tekim: "... onlardan herbirinin þahitliði dört defa Allah'a yemîn edip, kedisinin mutlaka doðru söyleyenlerden olduðuna þahitlik etmektir."[425] âyet-i kerîmesi de bu görüþü te'yîd etmektedir. Ayrýca bu hadîs biribirini yalanlayan iki hasmýn birisinin cezalandýrýlmasý gerekmeyeceðine delâlet etmektedir.[426]

 

Bazý Hükümler
 

1. Hâkim zahire göre hükmeder. Delillerle isbâtlayamadýðý davalarýn iç yuzunu Allah a havale eder.

2. Hâkim liân yapan kimselere yalan söylemiþ olan kimsenin tevbe etmesi lâzým geldiðini hatýrlatýr.

3. Liân, kadýnla erkeðin arasýný, erkekte kadýna dönme hakký kalma­yacak þekilde tefrik eder.

4. Liân yapýlýrken kadýn eðer liândan önce kocasýyla bir yatakta yat­mýþsa mehrinin bütününü almaya hak kazanýr. Kocasý ondan hiçbir hak taleb edemez. Bu mevzuda ulemâ ittifak etmiþtir. Fakat liândan önce ko­casý onunla bir yatakta yatmamýþsa o zaman Ýmâm Ebû Hanife ile Ýmâm Mâlik, Þafiî ve Evzâi'ye göre ise mehrinin yarýsýný alabilir. el-Hakem ile Hammad kadýnýn bu durumda da mehrinin hepsini alabileceðini söylemiþ­lerdir. Ýmâm Nevevi'ye göre kadýn zînâ ettiðini itiraf etse bile yine mehri­nin hepsini alýr.[427]

 

2258. ...Said b. Cübeyr (r.a.)'den; demiþtir ki: Ben Ýbn Ömer'e;

Bir erkek karýsýna zýnâ suçu isnâd etse (bunlarýn aralan ayrýlýr mý?) diye sordum da, (bana);

Rasülullah sallâllahu aleyhi ve sellem (bu durumda olan) Aclan oðullarýndan iki (dîn) kardeþi (yâni iki müslüman kan-kocayý) biribirinden ayýrdý ve "Allah biliyor ki biriniz yalancýdýr. Ýçinizden tevbe edecek bîri yok mu?" diye sordu ve bunu üç defa tekrarladý. (ikisi de böyle bir suçu kabullenmekten) kaçýndýlar. Bunun üzerine (Rasûl-i Ekrem) onlarý biribirinden ayýrdý, cevâbýný verdi.[428]

 

Açýklama
 

Birbirlerinden ayrýldýklarý bildirilen kimseler Uveymir ile karýsý Havle'dir.  Bütün rmVminler kardeþ  olduðu için

metinde bu karý-koca için taðlib yoluyla "ehaveyn" ifâdesi kullanýlarak kendilerinden iki kardeþ diye bahsedilmiþtir.[429]

 

Bazý Hükümler
 

1. Liândan sonra eþlerden biri yalan söylediðini itifâf ye Allah’a tevbe edecek oIursa ýiâmn fesh anlamýna geldiðini iddia eden ulemâya göre kadýn yeni bir nikâhla eski kocasý­na dönebilir. Said b. el-Müseyyeb, tmâm Þafiî ve Ahmed gibi Hânýn fesh olduðunu kabul eden imamlar bu görüþü savunmuþlardýr. Nitekim 2250 numaralý hadîsin þerhinde açýklamýþtýk. Fýkýh ulemâsýnýn bu konudaki gö­rüþleri 2259 numaralý hadîsin þerhinde inþallah tekrar ele alýnacaktýr.

2. Liânýn talâk olduðunu kabul eden ulemâya göre ise, liâdan sonra karý-kocadan birinin yalan söylediðini itiraf etmesi halinde koca iddet sü­resi içerisinde iken yeni bir nikâha lüzum kalmadan karýsýna dönebilir. Fakat iddetten sonra dönebilmesi için yeni bir nikâha ihtiyaç vardýr.

3. Erkeðin yalan söylediðini itiraf etmesi halinde kendisine iftiracý sý­fatýyla seksen deðnek vurulur. Kadýn Hândan sonra yalan söylediðini itiraf ederse evli olmasý halinde recmedilir, bekâr olmasý halinde ise zînâ haddi olarak yüz sopa vurulur. Eðer bu kadýn câriye idiyse sadece elli sopa vuru­lur. Bu husûsda cariyenin bekâr olmasý ile evli olmasý arasýnda bir fark yoktur.[430]

 

2259. ...Ýbn Ömer'den rivayet olunduðuna göre, Rasûlullah (s.a.) zamanýnda bir adam karýsýna liân yaparak kadýnýn çocuðunu (ken­dinden olmadýðý iddiasýyla) reddetti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) onlarý biribirlerinden ayýrdý ve çocuðu (neseb ve mirâsda) kadýna verdi.[431]

Ebû Dâvud dedi ki: râvi îmam Mâlik'in (rivayette) yalnýz kal­dýðý (söz) "çocuðu kadýna ilhak etti." sözüdür. Yunus, Zührî-Sehl b. Sa'd yoluyla liân hadisinde (þu sözü) rivayet etmiþtir. "(Koca) kadýnýn hamlini kabul etmedi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber ço­cuðu kadýna nisbet etti de kadýnýn) çocuðu kendisine (nisbet edile­rek) "Havle'nin oðlu” diye anýlýr oldu.[432]

 

Açýklama
 

Karýsýna liân yaptýðýndan bahsedilen kimse Hz. Uveymir'dir.Karýsý da Havle bint Kays'dýr. Hz. Uveymir karýsýný zînâ ederken gördüðünü ve dolayýsýyla onun dünyaya getireceði çocuðun kendisinden olmadýðýný, çocuðun babasýnýn karýsýyla zînâ eden adam ol­duðunu iddia etmiþ Rasûl-i Ekrem de Allah'ýn emrettiði þekilde onlara liân yaptýktan sonra doðacak çocuðu yalnýz annesinin ismiyle anýlmak, annesine vâris olmak, kendisine de sadece annesinin vâris olabilmesi kay­dýyla annesine vermiþti. Nitekim daha Önce tercümesini suduðumuz 2247 numaralý hadîs-i þerîf bu liân yapýlýrken kadýnýn hamile olduðunu 2249 numaralý hadýs-i þerîf, çocuðun sadece annesinin ismiyle Havle'nin oðlu falanca diye anýldýðýný, 2252 numaralý hadîs de çocuða sadece annesinin Vâris olup baþkasýnýn vâris olamayacaðýný ifâde etmektedirler. Hattâbî'nin beyânýna göre Hanefîler bu hadîsi delîl getirerek eþlerin sâdece liân yap­makla birbirlerinden ayrýlmýþ olamayacaklarýný, ayrýlabilmeleri için hâki­min buna hükmetmesi gerektiðini söylemiþlerdir.

Ulemânýn büyük çoðunluðuna (cumhura) göre ise, eþlerin birbirlerinden boþanabilmeleri için sâdece Hân yapmak yeterlidir. Hadîs-i þerifte liân yapan eþleri birbirinden Rasûl-i Ekrem'in ayýrdýðýndan bahsedilmesinden maksad, bu ayrýlmanýn Rasûl-i Ekrem'in hükmüyle gerçekleþtiðini ifâde etmek deðil, bu liân hadîsesinin ve dolayýsýyla boþanmanýn Rasûl-i Ek­rem'in huzurunda meydana geldiðini ifâde etmektir.

Eðer eþlerin ayrýlmalarý için hâkimin kararý þart olsaydý, çocuðun ko­ca tarafýndan reddedilebilmesi için de hâkimin kararý þart olurdu. Çünkü hadîs-i þerifte çocuðun koca tarafýndan reddedilmesi, Hâna atfedilerek zik­redilmiþtir. Çocuðun reddedilmesi için hâkimin kararýna ihtiyâç olmadýðý kabul edildiðine göre, eþlerin Hândan sonra boþanmýþ sayýlabilmeleri için hakimin kararma ihtiyaç olmadýðýný da kabul etmek gerekir. Þu halde ha­dîste geçen "Rasûlullah (s.a.) onlarý birbirinden ayýrdý" cümlesinin ma­nâsý "Hz. Peygamber liân þahâdetiyle onlarýn birbirlerinden ayrýlmýþ ol­duklarýný beyân etti" demektir. Mezhep Ýmamlarýnýn bu meseledeki gö­rüþlerini þu þekilde özetlemek mümkündür:

a. Ebû Hanife ile Ýmâm Muhammed ve Sevri'ye göre liân yapan eþle­rin birbirlerinden ayrýlabilmeleri için Hândan sonra ayrýca bir de hakîmin karan gerekir. Bu mevzuda Ýmâm Ahmed'den gelen en kuvvetli rivayet de budur. Delilleri ise, mevzûmuzu teþkil eden bu hadîstir.

b. Ýmâm Mâlik ile Evzâî ve Züfer'in de içinde bulunduðu cumhura göre ise, Hân sona erince hâkimin kararý olmadan eþler biribirinden ayrýl­mýþ olur. Bu görüþ Ýmâm Ahmed'den de rivayet olunmuþtur.

c. Ýmâm Þafiî ile Sahnûn'a göre ise, erkeðin Hâný bitirdiði andan itibâren eþler biribirlerinden ayrýlmýþ olur. Bu ayrýlmanýn kadýnýn Iiânýyla ilgisi yoktur. Musannif Ebû Davud'un, Ýmâm Mâlik'in "Çocuðu kadýna ilhak etti" sözünü rivayette yalnýz kaldýðýndan bahsetmesi, bu hadîsin za­yýflýðýna delâlet etmez. Çünkü imâm Mâlik adalet ve zabt yönünden güve­nilir bir imamdýr. Ayrýca Yunus'un Zührî'den rivayet ettiði hadîs de 2249 ve 2252 numaralý hadîsler tarafýndan da takviye edilmiþtir.[433]

[365] Sâd (38), 78.

[366] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Þerhi, Þamil Yayýnlarý: 8/484.

[367] Buharý, Salât 44, tefsir sûre 24 talak 29, ahkâm 18; Müslim, liân 1, 3; Nesâî, talâk 7; Ý


radyobeyan